GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 697 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:57
Tarih:08.02.2018

HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Genel Kurulda tartışmalarda sık sık karşılaştığımız bir ifade var "Onu şimdi konuşmayalım, bunu başka zamana bırakalım, onu hiç deşmeyelim." gibi. Oysa konuşmadığımız her konu, daha sonra karşımıza büyük bir problem olarak çıkabiliyor, tartışmadığımız her mesele, daha sonra büyük faturalar olarak bu ülkeye, bu ülkenin halklarına dönebiliyor. Mesela biraz önceki tartışmada AKP'nin sayın grup başkan vekili "Şimdi FETÖ'nün nasıl devlete yerleştiği meselesini konuşmayalım." dedi. Oysa onu konuşmadığımız, daha doğrusu o zamanki uyarılar dikkate alınmadığı için 15 Temmuza gelindi. Eğer o zaman yapılan uyarılar, o zaman yazılanlar, çizilenler, söylenenler bir nebze dikkate alınsaydı belki 15 Temmuz olmayacaktı ya da belki değil, kesin olarak hatta iddia edebiliriz ki 15 Temmuz olmayacaktı. O zaman devlet içinde yasa dışı, informel örgütlenmelerin demokrasiyi, hukuk devletini bitireceğini söyleyenlere karşı da aynı sözler sarf ediliyordu "Vatan hainliği yapıyorsunuz, din düşmanlığı yapıyorsunuz." deniyordu. Niye? Çünkü AKP'nin cemaatle bir devrisaadet ilişkisi vardı ve bu ilişki Hükûmete büyük avantaj sağlıyordu. "Yapmayın, etmeyin, bu iyi bir gidişat değil, faturası ağır ödenir." diyenler de bugünkü hamasete benzeyen sözlerle susturulmak isteniyordu. Örnekleri saymayacağım, Genel Kurulda da çokça dile getirildi bu örnekler. O dönemin Hükûmet ve parti sözcülerinin açıklamalarına bakarsanız, yazılara, sosyal medya paylaşımlarına bakarsanız çokça örneğini görürsünüz.

Aynı şekilde bugün Afrin'le ilgili tartışmalar susturulmak isteniyor. Uyarılarımızı dikkate almamak, daha doğrusu çizdikleri yolda en ufak bir itirazla karşılaşmamak için sürekli "vatan, millet, hainlik, düşmanlık" içeren ifadelerle muhalefet susturulmak isteniyor. Yarın öbür gün buradan çıkacak ağır faturanın bedelini bütün toplum ödeyecek. Türkiye'nin bütün halkları, en çok da yoksulları ödeyecek. Bu ülkenin yoksulları savaş politikalarının da, içeride şiddet ve güvenlikçi politikaların da en çok kurbanı olan kesimlerdir. Hem canlarını veriyorlar hem de bu savaş politikalarının finanse edilmesi için kendilerine yük bindiriliyor, mali yük de kendilerine bindiriliyor. Hem canlarından oluyorlar hem daha da fazla yoksullaşıyorlar.

Evet, olağanüstü hâl, 15 Temmuz darbe girişimi vesilesiyle ilan edildi ve kısa bir süre içinde kaldırılacağı söylendi. Oysa olağanüstü hâlle yaratılan şey iktidar için, patronlar için, yandaşlar için bir devrisaadet oldu. Özellikle iktidarın keyfî hareket etme imkânı bolca ortaya çıktığı için istediğini yapabiliyor, sonra da "Yanlış varsa düzeltirim." diyor. Peki, o arada yanan canlar, o arada çekilen acılar, yüz binlerin, belki de milyonların ödediği bedeller ne olacak?

Bir şeyi burada altını çizerek bir kez daha vurgulamak gerekiyor, belirtmek gerekiyor: AKP 7 Hazirandan sonra barış ortamında, barış politikalarıyla ve demokratik bir atmosferde istediği çoğunluğu elde edemeyeceğini tecrübe etti. Ardından 1 Kasıma giderken yine bugüne benzer, bugünü hatırlatan propagandayla, siyasetle seçimlere gitti. Yine hamaset vardı, meydanlarda Kur'anlar sallanıyordu, yine "millet, vatan, güvenlik" sloganları havada savruluyordu ve o politikaların bir getirisi olduğunu gördüler ancak bir kere iktidarı sağlamlaştırmak ya da iktidara tutunmak için bu tür politikalara başvurduğunuzda bir zehri yavaş yavaş içmeye başlıyorsunuz. Toplumun güvenlik duygusunu rehin alarak ya da toplumu güvenlik duygusu üzerinden rehin alarak iktidarda kalmanın daha kolay olacağını gördükçe bu politikaları yükseltiyor iktidar çevreleri, zehri biraz daha artırıyor. Mesela olağanüstü hâl ilanı da zehri bir doz daha artırarak içmeye benziyor. Zehir alışkanlık yapıyor ve başka bir şey, başka bir seçenek görmeyi engelliyor. İktidar bu politikalar dışında bir seçenekle kendini koruyabileceğini artık düşünmüyor, bu duygusu yok oldu, uyuştu. İktidar zehri, keyfî iktidar zehri bünyeyi kuşattı.

Buradan muhalefet partisini de, CHP'yi de tekrar uyarmakta çok büyük fayda var. Daha önce söyledik, bu bir stratejidir, bu bir operasyondur, adım adım hayata geçiriliyor 7 Hazirandan sonra. 1 Kasımda bunun devamını gördük, dokunulmazlıkların kaldırılmasında aynı operasyonu gördük. Bu operasyon, bir diktatörlük inşa etme operasyonudur, diğer bütün aşamalar birer virajdı. Olağanüstü hâl de bunun için bir viraj olarak kullanıldı, milletvekillerinin tutuklanması, 4 Kasım darbesi de bir başka virajdı. Şimdi Afrin Operasyonu sonuca doğru hızla ilerleme hesabıyla girişilmiş bir iç politika operasyonudur. Bunu görmeniz lazım. Eğer bu operasyona açık ve net bir şekilde diktatörlükle bağlantısını kurarak karşı çıkmazsanız yarın çok geç olur sizin için de. Ama öncelikle halklarımızı uyarıyoruz.

Burada, Afrin'de bir millî mesele ve bir millî mücadele verildiği söyleniyor "Özgür Suriye Ordusu" diye bir millî ordu bulunduğu iddia ediliyor. Oysa Özgür Suriye Ordusunu oluşturan örgütleri saymaya kalksak burada süre yetmez değerli arkadaşlar. İlk akla gelen, not aldığım beş altı tanesini sayayım: Cephet el-Şamiyye, Feylak el-Şam, Ahrar el-Şam, Ceyş el-Nasır, Nureddin Zengi Tugayları...

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - El Nusra...

MİTHAT SANCAR (Devamla) - El Nusra artıkları, uzantıları bunlar. Resmen El Nusra'nın kendisi olmayabilir ama bunlar El Nusra'ya, El Kaide'ye ve IŞİD'e zamanında katkı sağlamış, onlarla birlikte hareket etmiş gruplardır. Bunların birçoğunun sicili o kadar bozuktur ki görmek isteyen sadece çok tarafsız belgelere bakabilir değerli arkadaşlar. Mesela Türkistan İslam -neyiydi- Partisi -evet, partisi- El Kaide ve El Nusra'nın uzantısı, Taliban uzantısı örgütler. Bunlar nasıl millî oluyor? Bunlar Suriye halkını temsil ediyor diyorlar da bir seçim mi yapıldı? Bunların Suriye halkını temsil ettiğini gösteren tarafsız bir oylama, bir anket mi yapıldı? Peki, Afrin'de yaşayanlar kimler? Afrin'de on binlerce kişi sokağa çıktığında bunların hepsini terörist sayacaksanız o zaman "Oraları bombalayın." diyenlere hak vermeniz gerekecek. Yapabilecek misiniz bunu? Şüphesiz bazıları bunu isteyebilir ama buna ne oradaki halklar ne Türkiye'deki demokratlar, barışseverler izin verir.

Bu Afrin Operasyonu, baştan itibaren yanlış kurulan Suriye politikalarının geldiği büyük bir tuzaktır. Bu tuzağa bu ülkeyi sürükleyenlerin bu topluma, bu ülkenin halklarına büyük bir fatura çıkarmak gibi gözü karalık içinde olduklarını da görmeniz gerekiyor. "Suriye politikası yanlıştır." dendiğinde buna kulak asmayanlar "Susun, hainliktir bu. Oradaki millî çıkarlarımızı zedeliyorsunuz." diye cevap verenler, o politika adım adım her aşamada iflas ettikten sonra bugün ülkeyi uçurumun kenarına getiriyorlar. Oysa izlenecek yol bellidir, biz bunu baştan beri söylüyoruz. İzlenecek yol, böyle hamasetle, savaş politikalarıyla, iç siyaseti dizayn etme hesaplarıyla halklarla savaşmak değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Bir dakika rica edebilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Yapılacak şey bellidir, bunu bir kere denedik. Bir kere denedik ve başaramadık diye de vazgeçmek büyük bir kolaycılık, büyük bir aymazlıktır. 2013-2015 arası yürüyen süreç Türkiye tarihinin en önemli, en değerli dönemlerinden biriydi. Eğer orada hatalar yapıldıysa -her iki taraftan da gelmiş olabilir- süreç yürütülürken eksiklikler yaşanmışsa bize düşen bunların ne olduğunu tekrar tekrar açık yüreklilikle konuşmak, muhalefetin katılımı eksik kalmışsa bunu telafi edecek yöntemler bulmak, toplumda katılımı artırmak gerekiyorsa bunu sağlayacak yollar üretmektir; savaşı dizginsizce kullanmak değildir.

Buradan herkese tekrar hatırlatmayı bir görev sayıyorum: Savaş politikaları diktatörlük inşa stratejisinin en önemli aracıdır, barış ise demokrasinin vazgeçilmez bir şartıdır. Savaşa karşı çıkmak diktatörlüğe karşı çıkmaktır, barışı savunmak demokrasiyi savunmaktır.

Saygılarımla efendim. (HDP sıralarından alkışlar)