| Konu: | 695 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/906) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 57 |
| Tarih: | 08.02.2018 |
CHP GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun hükmünde kararname hakkında söz aldım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ama o konuya geçmeden hemen önce şeker üreticilerinin bulunduğu bir kentin milletvekili olarak, şeker fabrikasının da bulunduğu bir kentin milletvekili olarak şeker fabrikalarında çalışan geçici işçilerin sorununa kısaca da olsa değinmek istiyorum.
Şeker fabrikasında on yıldan yirmi beş yıla, yirmi altı yıla kadar... (AK PARTİ sıralarından uğultular)
BAŞKAN - Sayın Köse, lütfen...
Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun saygıdeğer milletvekilleri, lütfen, arkadaşlar, yerlerimize oturur muyuz... Hatip arkadaşımız kürsüye çıktı.
TUFAN KÖSE (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şeker fabrikalarında geçici işçilerin sorunları var. Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerine de bu sorunlar yansıyordur, tahmin ediyorum bizim Çorum milletvekillerine de yansıyordur. Geçici işçilerle ilgili uzun yıllardır var olan talebe rağmen Hükûmetiniz tarafından herhangi bir düzenleme yapılmadı. Bu taşeron işçilerle ilgili yapılan, kanun hükmündeki kararnameyle yapılan değişikliklerde de bunların sorunlarına ilişkin herhangi bir çözüm üretilmedi. Yaklaşık otuz yıla yakındır şeker fabrikalarında geçici işçi statüsünde çalışan insanlar var. Bunlar üç ay, altı ay -dokuz ay oldu en son düzenlemeyle birlikte- çalışıyorlar ama kalıcı bir işleri yok, gelecek güvenceleri yok. Bu konuda acilen bir düzenleme yapılması insan hakları bakımından da çok önemli, emekçiler bakımından da çok önemli, benim yaşadığım memlekette yaşayan 100'e yakın geçici işçi bakımından da çok önemli. Bunu buradan Hükûmetle ve iktidar partisinin milletvekilleriyle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yaklaşık bir buçuk yıldır bir olağanüstü hâl rejimiyle birlikte yaşıyoruz. Şimdi, 15 Temmuzda bir hain darbe girişimi oldu. Türk milleti sağcısıyla solcusuyla, genciyle yaşlısıyla ve Parlamentoda grubu bulunan bütün partilerin milletvekillerinin ortak mücadelesiyle bu hain darbe girişimini biz püskürttük hep beraber. Başarılı olamadılar, başarılı olma ihtimalleri de yoktu ama hain darbe girişimi bahane edilerek bundan beş gün sonra, 20 Temmuz günü bu memlekette bir darbe yaşandı ve bir buçuk yılı aşkındır süren bir olağanüstü hâl rejimiyle yönetiliyoruz. Tabii, bir buçuk yıldır Türkiye'nin yaşadığı sıkıntıdaki en büyük pay sahibi, iktidar kadar, bu iktidarın olağanüstü hâl kararnameleriyle yaptığı düzenlemelere yasal olarak bir engel getirmeyen Anayasa Mahkemesidir. En büyük vebal iktidarla beraber Anayasa Mahkemesine de aittir. Şimdi, OHAL kararnameleriyle Meclis, fiilen, hepimizin gördüğü gibi, ortadan kaldırılmıştır. Yani Meclisin yasama yetkisi, olağanüstü hâl kararnameleriyle, başında Cumhurbaşkanının bulunduğu Hükûmete tevdi edilmiştir. Demokratik düzende var mı böyle bir anlayış? Bir buçuk yıldır...
Şimdi, neler yapılıyor bu olağanüstü hâl kararnameleriyle? Mesela PTT'ye alınacak memurlarda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na ilişkin hükümler uygulanmasın diyor; hepimiz görüyoruz, biliyoruz. Kış lastiğiyle ilgili düzenlemeler yapılıyor. Taşeron işçilerle ilgili düzenlemeler yapılıyor. Hâlbuki taşeron işçilerle ilgili yapılacak düzenlemeler burada komisyona gelse, sivil toplum örgütlerinin gözlemine ve bilgilerine arz edilse idi bugün taşeron işçilerle ilgili yaşadığımız sorunların birçoğunu yaşamayacaktık.
Neler yaşıyoruz? Mesela, örnek olsun. Bu geçici işçilerden, taşeron şirketlerde çalışan işçilerden yemekhanede çalışan işçiler yemek bedeli işçilikten fazla olduğu için bu kanun hükmünde kararnamenin kapsamına girmiyor. Örnek olsun, hastanelerin tıbbi görüntüleme merkezlerinde çalışan işçiler; röntgende, MR'da, ultrasonda, tomografide çalışan işçiler, geçici işçiler, taşeron şirketinin işçileri bu kanun hükmünde kararnamenin kapsamına girmiyor.
İşin esasında bu projeyi bizden çaldınız. Bizim 2015'teki seçim beyannamemizde taşeron işçilerin kadrolara alınacağına dair taahhüdümüz vardı. Ama bizim taahhüdümüz, bunu Meclise getireceğiz, sivil toplum örgütleriyle, taşeron firmalarda çalışan işçilerin temsilcileriyle, sendikalarla beraber tartışacağız, geniş bir demokratik platformun vereceği karara göre bir kanun hazırlanacaktı. Ama bizden çaldınız, neyse dedik ama bir de aldınız, bunu bozdunuz.
Şimdi, yine, bu taşeronla ilgili yaptığınız düzenlemede güvenlik soruşturması getiriyorsunuz, haklarından feragat şartı getiriyorsunuz, sınav şartı getiriyorsunuz. Yani nedir? Siz MİT Müsteşarı mı alıyorsunuz? Ki Mit Müsteşarının bile güvenlik soruşturmasının olmadığını hepimiz biliyoruz. Emniyet İstihbarat Daire Başkanı mı alıyorsunuz yahut polis mi alıyorsunuz da bunlardan güvenlik soruşturmasını istiyorsunuz? Herhâlde bunun da altında yatan bir şey var. Size göre düşünmeyen, sizin gibi bakmayan insanları bu haktan bile yararlandırmamak niyetinde olmalısınız ki böyle bir şey getiriyorsunuz.
On yıldır, on iki yıldır, on beş yıldır kamuda hizmet alımı yoluyla çalışan işçilerin niye on yıllık, on iki yıllık kıdem, ihbar tazminatlarından vazgeçmesi şartını getiriyorsunuz? Yani hangi insan hakkına sığıyor bu? Hani emeğin yanındaydık biz, hani yoksulların yanındaydık, hani yoksullukla mücadele için gelmiştiniz gelirken 2002'de iktidara? Nerede yoksullukla mücadele bu yasal düzenlemenin, kanun hükmünde kararnameyle yapılan düzenlemenin içinde?
Şimdi, arkadaşlarım, kanun hükmünde kararname düzeniyle demokratik bir toplum yönetilemez. Diliyorum iktidara geldiğimizde yapacağımız tek şey şu: Bu kanun hükmünde kararnameleri iptal etmeyeceğiz, bu kanun hükmünde kararnamelerin tamamını, amacıyla ilgisi olmayan kanun hükmünde kararnamelerin tamamını, olağanüstü hâlin süresiyle ilgisi olmayan kanun hükmünde kararnamelerin tamamını yok hükmünde sayacağız. (CHP sıralarından alkışlar) İptal etmeyeceğiz, yok hükmünde sayacağız çünkü olağanüstü hâlin ilan ediliş sebebi belli; terörle mücadele, darbe girişimiyle mücadele edecektik biz. Darbe girişimini biz bertaraf ettik, üstelik de ulus olarak bertaraf ettik, 80 milyon olarak bertaraf ettik. Yani sadece Cumhurbaşkanının çalışmasıyla ya da nerede olduğu belli olmayan Başbakanın çabasıyla değil; o gün burada, Mecliste bulunan milletvekillerinin de gayretiyle bu darbe girişimini engelledik ama yirmi gün sonra Hükûmet geldi, bir darbe yaptı. O yüzden, biz yok hükmünde sayacağız çünkü amaçla ve süreyle sınırlı olmayan, amacını aşan, süresini aşan kanun hükmünde kararnameler yok hükmündedir.
Şimdi, ne yapmışlar yine kanun hükmünde kararnameyle? Yüz binin üzerinde kamu personelini işten çıkarmışlar; yüzlerce, binlerce sivil toplum örgütünü kapatmışlar. Ya, bunların hiç mi birisinin haklı olduğu taraflar yok? Az evvel bir arkadaşımız söyledi, bankayı açan burada, iktidarda; bankaya hesap açtıran, cezaevinde, işinden atılmış, aşından olmuş. Böyle bir kanun hükmünde kararname düzeni olabilir mi? Ha, olabilir, böyle bir düzen ancak zaten yapılan bir darbeyle hayata geçirilebilir, gerçekleştirilebilir.
Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi, arkadaşlar, yasama yetkisi parçalanmış, bir oyun bahçesine döndürülmüş, zevahiri kurtarmak için bizler de burada, oyun bahçesinde oyun oynayan çocuklara dönmüşüz, hiçbirimizin yaptığı bir şey yok. Bakın, Mecliste en ufak bir heyecan var mı? AKP sıralarının tamamı kendi aralarında sohbet ediyorlar, sadece sayın grup başkan vekili -o da hemşehri kıyağı yapıyor herhâlde- dinliyor bizi, hiç dinleyen yok bizi. Demek ki Meclisin heyecanı kalmamış. Bizler milletvekiliyiz arkadaşlar, oyun oynamıyoruz burada, ülkemizin 21'inci yüzyıldaki geleceğini konuşuyoruz. Bu düzen böyle devam edemez.
Bakın, kanun hükmünde kararname düzeninde Sayın Cumhurbaşkanı geçen hafta gene bir şeyler söylemiş, çıkmış -muhtarlara mı söylüyor, başka birilerine mi söylüyor bilmiyorum- diyor ki: "Artık Türkiye ne Osmanlı'nın hasta adamı ne ilk kuruluş yıllarındaki çömez Türk devleti -yani Atatürk dönemini kastediyor- ne de 1970'lerin, 1990'ların güçsüz devletidir." Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, size buradan seslenmek istiyorum, 80 milyon halkımıza da seslenmek istiyorum, dinliyorlarsa Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerine de seslenmek istiyorum: Bakın, sizin "çömez devlet" dediğiniz dönemde yedi düvele karşı dünyanın ilk Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı verdi bu memleket "çömez devlet" dediğiniz zamanda. Uluslararası camianın eşit ve onurlu bir üyesiydi. Ağır sanayiyi o dönemde gerçekleştirdi. Birçok devrimi, sağdan sola doğru yazılan yazıyı soldan sağa doğru getirip binde 1'lerde, yüzde 4'lerde olan kadın-erkek okuma oranlarını yüzde 99'lara çıkardı o dönemde. Yine sizin... "Osmanlı hasta devlet." diyorsunuz, tarihe de saygınız yok. Elbette Osmanlı'nın zayıf, güçsüz olduğu dönemler vardı, yok demiyorum. Bizim de eleştirdiğimiz dönemler vardı ki siz onları biz eleştiriyoruz diye de savunursunuz, Osmanlı'yı her koşulda, hatasıyla da savunursunuz. İşin esasında o işi tarihçilere bırakmak gerekir. Osmanlı hasta devletti ama bir cumhurbaşkanı tarihinden utanamaz.
Yine "70'li, 90'lı yılların güçsüz Türkiye Cumhuriyeti." diyor. Bakın, 70'li yıllarda bu memlekette Amerikan üsleri kapatılmıştı, hatırlıyor musunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Haşhaş ekimi serbest bırakılmıştı. Beşparmak Dağlarına yazılmıştı "Tam bağımsız Türkiye." şiarı, Mustafa Kemal Atatürk'ün şiarı. Yine, şimdi "Afrin Operasyonu" "Afrin Operasyonu" "Afrin Operasyonu" diyorsunuz; tamam, ne güzel, terörü temizlemek üzere gitmişsiniz, nerede duracağınızı da bilmiyorsunuz işin esasında ama 90'lı yıllarda, o "güçsüz devlet" dediğiniz 90'lı yıllarda Kuzey Irak'ta, tam 35 kilometre derinliğe kadar girilerek sınır ötesi operasyonlar yapılıyordu. Yani tarihinden utanan bir cumhurbaşkanı benim kanıma dokunuyor arkadaşlar, vicdanımı sızlatıyor. "Yazıklar olsun." diyorum buradan Sayın Cumhurbaşkanına. Yani konuşurken biraz dilin terazisi olmalı. 70'li yıllarda, 90'lı yıllarda, 20'li yıllarda da iyi yapılan işler vardır, kötü yapılan işler vardır. Bugün de iyi yapılan işler vardır, kötü yapılan işler vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TUFAN KÖSE (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlamak üzere ek bir dakika süre veriyorum Sayın Köse.
Buyurun.
TUFAN KÖSE (Devamla) - Bu anlamda, bu 21'inci yüzyılda, 2017 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin demokraside geldiği noktaya yakışmayan olağanüstü hâl rejiminde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin amacına aykırı olanlarını, süresiyle sınırlı olmayanlarını yok hükmünde sayacağız, 80 milyona bunun taahhüdünü veriyoruz. Tarihimizden de onur duyuyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)