Konu: | 692 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/863) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 56 |
Tarih: | 07.02.2018 |
HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Evet, ben de grubum adına 692 sayılı KHK üzerine konuşmak için söz aldım. Bir buçuk yılı aşkın bir süredir OHAL rejimi altında yönetiliyoruz ve OHAL rejiminin en önemli aracı, binlerce hukuksuzluğu barındıran KHK'lerdir, bu konuda çok defa konuştuk.
Bu süreçteki KHK'lerin dokunmadığı tek bir kişi bile kalmadı bu ülkede. OHAL'in 1'inci yılında KHK'lerle 106.771 kişi işinden, ekmeğinden oldu. İşte, 692 sayılı KHK OHAL'in 1'inci yılında, tam 15 Temmuzun yıl dönümüne saatler kala yayımlanmıştı ve bu KHK'yle tam 7.348 kişi ihraç edildi.
Türkiye halkları artık bu OHAL darbesinin bitmesini, KHK zulmünün son bulmasını, işsiz bırakılanlar ise işlerine geri dönmeyi beklerken, yıl dönümüne tam bir gün kala hatta saatler kala binlerce insan daha işsiz kaldı. Üstelik maaşlarını almalarına üç saat kala yayımladınız o KHK'yi. Belki de sırf maaşlarını vermemek için, hem de Erdoğan "Bunları besleyecek miyiz?" dedikten hemen sonra yayımladınız.
Sayın milletvekilleri, bu KHK de dâhil, her bir KHK'nin yarattığı etki bakımından yeni Türkiye'nin panoramasını anlatmaya çalışacağım. Mesela, 675 sayılı KHK ile 11 bine yakın kamu emekçisi görevlerinden ihraç edildi. Yine, Dicle Haber Ajansı, Jin Haber Ajansı, Özgür Gündem, Azadiya Welat gazetesiyle beraber çok sayıda gazete ve dergi kapatıldı.
676 sayılı KHK'yle mesela yargıya ve savunmaya çok ağır darbeler vuruldu. Bu KHK'de avukat ile hükümlünün görüşmesinin neredeyse altı aya kadar yasaklanması ve görüşmedeki dokümanların örneğinin alınması, görüşmenin de kaydedilmesinin yolu açılmış, savunma hakkının dokunulmazlığı ve kutsallığı böylece hiçe sayılmıştı.
Öte yandan, avukatları baskı altına almayı hedefleyen düzenlemeler var ki bu uygulama, bu düzenleme çok daha vahim. Avukatlar hakkında terör suçlamasıyla soruşturma ya da kovuşturma açılması hâlinde bile bu tip takip ettiği davalardan yasaklanmasına dair düzenleme bu KHK'yle getirilmişti.
Yine, terör suçlamalarındaki yargılamalarda müdafi sayısının 3'le sınırlandırılması çok daha başka bir vahim örnek, bir düzenleme. Bu düzenlemeyle özellikle 3 müdafi sınırlaması yapılmasının hâkimin sanığı peşinen terör suçlusu olarak gördüğünü ve ihsasırey anlamına geldiğini belirtmemiz gerekiyor. Bu düzenlemenin kendisi başlı başına yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını etkileyen bir düzenlemedir.
Açıkçası, bu düzenlemelerle hiç şüphesiz ki adaletin tecellisi, genel hukuk prensibinin en önemli ayaklarından biri olan savunma bir kez daha darbe almıştır. Bu düzenlemelerin yargıya ağır saldırı anlamına geldiğini, adil yargılanma hakkının yok edilmek istendiğini, açıkçası yargıyı tek tipleştirmenin, baskı altına almanın yollarından biri olduğunu vurgulamak isterim.
Ama unutmayınız ki bu ülkede hukukun üstünlüğüne inanan hukukçular da avukatlar da bu uygulamalara ve düzenlemelere sessiz kalmadılar, kalmayacaklar da, itirazlar günbegün yükseliyor. Bugün sizler de belki görmüşsünüzdür, basına yansıdı, örneğin Yozgat'tan bir itiraz var. Yozgat'ta Sayın Bekir Bozdağ'ın meslektaşları ve bizlerin de meslektaşları bu konuya itiraz etmişler ve şikâyet etmişler, çok haklı olarak "Avukatlığın temel ilkelerinden biri itibarını korumaktır." demişler ve devamında "Savunma mesleğine ve savunmanın kapsamına yönelik kısıtlamaların, el atmaların gerçekleştirilmesinde bir avukatın rol alması, üstelik etkili ve yetkili bir biçimde rol alması düşünülemez ve kabul edilemez." denerek hakkında şikâyetler ve itirazlar yükselmiş. Biz de buradan, gerçekten,bu yürekli çıkışı gösteren sevgili meslektaşımızı kutlamak istiyoruz.
Yine, takip eden 676 sayılı KHK'yle rektörlük seçimleri kaldırılmıştı. 20 Temmuz 2016'da sadece üç ay için toplumdan rıza istenen OHAL ilanıyla bizler OHAL'in kesinlikle üç ay sürmeyeceğini daha o günlerde belirtmiştik ve artık Türkiye'de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını da öngörmüştük. Nitekim Sayın Erdoğan OHAL'in manasını hemen şu cümleyle açıklamıştı: "Normal zamanlarda yapamadığımızı OHAL'le yapıyoruz." demişti. Sadece normal zamanlarda değil, hiçbir koşulda yapılmaması gerekenleri OHAL'le yaptınız, KHK'lerle yaptınız, tutuklamalarla, dayatmalarla yaptınız, yapmaya devam ediyorsunuz ve Türkiye toplumunu belirsizliğe, güvensizliğe, korkuya, baskıya teslim etmiş bu iklimde bu toplumu yönettiğinizi düşünüyorsunuz. Aslında bu tabloya bir yönetim denemez.
Sayın milletvekilleri, OHAL'in ilanını takiben seri hâlde çıkarılan KHK'lerin içeriği bizlere iktidarın derdinin FETÖ'yle mücadele olmadığını, toplumsal muhalefeti sindirmek olduğunu her bir KHK'de ayrı ayrı göstermiştir. FETÖ'yle organik bağını hiçbir zaman gizlemeyen büyük şirketlerin sahipleri ve ortakları, polis şefleri, elini kolunu sallayarak yurt dışına kaçarken AKP Hükûmeti çıkardığı KHK'lerle kamu emekçilerini ihraç etmekle meşgul olmuş, koca devlet sadece muhalif öğretmenlerle, akademisyenlerle uğraşmıştır. Akademinin içi boşaltılmış, bu ülkenin yetişmiş nice değerli insanı ihraç edilmiş ve hatta hedef gösterilmiş, gözaltına alınmış ya da tutuklanmıştır. Akademiler ise aklımızla alay edercesine, son derece kifayetsiz kesimlerce doldurulmuş durumda şu an. Şöyle bir şey yaşanmıştı mesela: Başka yayınların "içindekiler" bölümünü doktora tezi diye sunan biri hâlâ akademisyen unvanıyla bir üniversitede çalışıyor, maaş alıyor ve hatta "tez" denilen o kâğıtları onaylayan üniversiteler tarafından da taltif ediliyor. Yine, başka bir skandal daha yaşandı: "İşe alım süreçlerinde burçlar dikkate alınmalıdır." şeklindeki, hiçbir sıradan sohbete dahi konu olamayacak seviyedeki bir saçmalık Süleyman Demirel Üniversitesine tez olarak sunuldu. İşte seviye bu ama diğer yandan ömrünü insanlığa, bilime, öğrencilerine, sağlıklı bir Türkiye geleceğine adayan yüzlerce bilim insanı üniversitelerden ihraç edilmiştir. Bu örneklerden kim bilir daha kaç tane yaşandı ama en çok kamuoyuna yansıdığı hâliyle bizler birkaç örneğine vâkıf olabildik.
Öte yandan, OHAL gerekçe gösterilerek işçi grevleri Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanmakta, işçilerin haklarını aramalarının önüne geçilmektedir. AKP Hükûmeti OHAL bahanesiyle işçi haklarının sermayenin çıkarları doğrultusunda nasıl ellerinden alınacağının örneklerini her fırsatta sunuyor. AKP döneminde işçiler ne zaman hak istese, ne zaman işçi sınıfı en tabii hakkı olan grev hakkını kullanmak istese Bakanlar Kurulu devreye giriyor ve derhâl yasaklar koyuyor. İktidarı boyunca büyük çaplı 8 grevi yasaklayan AKP Hükûmeti OHAL'in ilanından bu yana tam 6 defa grev yasaklamıştır. Bunun son örneği 130 bin metal işçisinin grev kararını yasaklamak olmuştu hepinizin malumu. Metal işçileri emekleri üzerinden kâr rekoru kıran holdinglerden emeklerinin karşılığını talep etmişler ancak AKP buna izin vermemiştir. İşte OHAL'in ve KHK'lerin bizlere sunduğu Türkiye tablosu budur; hakların aranamadığı, hak aramanın yasaklandığı bir Türkiye'dir. Yapılan araştırmalara göre 2001-2015 arası yıllık grev sayısı 1985-2000 dönemine göre yüzde 85 azalmıştır. 2003'ten bu yana yasaklanan grev sayısı 14 iken bunun 6'sının son bir buçuk yılda gerçekleşmiş olmasının anlamı gayet açıktır.
Sayın milletvekilleri, OHAL'in oluşturduğu yeni Türkiye toplumunda bir başka husus, toplumsal muhalefetin tamamen kontrol altına alınmak istenmesidir. Hükûmet politikalarını eleştirmek artık adli bir suç hâline gelmiştir. Biliyorsunuz artık ağzından "Afrin" kelimesi çıkan kişiye dahi hemen gözaltı uygulaması yapılıyor ya da tutuklanıyor. Bugüne kadar sadece son iki haftada sosyal medya üzerinden Afrin operasyonunu eleştiren insanlardan işte 573 kişi gözaltına alınmış ve 34 kişi ise tutuklanmıştır. Tutuklanmayanlar ise mutlaka adli kontrole tabi tutulmakta, haklarında yurt dışına çıkış yasağı konulmakta yani bir anlamda büyük Türkiye hapishanesine gönderilmektedir.
Süremiz bittiği için devam edemiyorum.
Peki, teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)