GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 675 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/782) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:55
Tarih:06.02.2018

CHP GRUBU ADINA CEYHUN İRGİL (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, burada kanun hükmünde kararnamelerin kanun düzenlemeleri yapılıyor. Bugünkü söz aldığım 675 Sayılı OHAL Kanun Hükmünde Kararnamesiyle ilgili konuşmak üzere huzurunuzdayım.

Arkadaşlar, 675 Sayılı OHAL Kanun Hükmünde Kararnamesiyle ilgili yapılan düzenlemeleri kısaca hatırlatmak isterim. Bu kanun hükmünde kararnamenin 1'inci maddesinde 10.159 kişinin kamu görevinden çıkarılmasına karar verilmişti; bunların 2.129'u Millî Eğitim Bakanlığından, 2.774'ü Sağlık Bakanlığından ve üniversitelerden de 1.267 kişi bu KHK'yle ihraç edilmişti.

Yine, aynı şekilde bu KHK'de polislikten atılan 1.082 polise kamuya dönüş yolu kapatılmıştı.

Bunun dışında yine, KHK'lerle kamudan atılanların geri alınmasına ait bir düzenleme vardı.

Aynı zamanda, yurt dışında öğrenim görenlerin ilişiğinin kesilmesine dönük bir maddemiz daha vardır.

Yine, bu KHK'nin 5'inci maddesinde kapatılan haber ajansları gazete ve dergileri ilgilendiren bir karar vardı. Bu kararnameyle birçok gazete ve haber ajansı kapatılmıştı.

Yine, bu kanun hükmünde kararnameyle yeni subay ve astsubay alımlarının iptali ve atılan askerî hâkimlerin rütbelerinin sökülmesi söz konusuydu.

Yine, aynı şekilde, FETÖ/PDY'nin kapatılan şirketlerine kredi kullandıran bankalara cezai sorumluluk getirilmesiyle ilgili maddemiz vardı.

Kayyum atanması: Yine, kamu görevlilerine ödenen paraların geri ödenip ödenmemesiyle ilgili ve kayyumların da borç sorumsuzluğuyla ilgili bir madde vardı, bu çok önemli. Özellikle kayyumlara bu anlamda herhangi bir sorumluluk yüklenmiyordu. Ama en önemli maddelerden bir tanesi de kapatılan eğitim kurumlarının devrettiği taşınmazlardı.

Bunun dışında, bu kanun hükmünde kararnamede 15 Temmuzda yaralanan gaziler için yaralanma derecesine bakılmadan "gazilik" unvanı verilmesine dair bir maddemiz vardı.

Yine hatırlatmak gerekirse ihraç edilen personelle ilgili düzenlemeler ve bunu takip eden birtakım yürürlük maddeleri vardı.

Arkadaşlar, kanun hükmünde kararnamelerle ilgili eleştirileri birçok arkadaşımız dile getirdi, muhalefetten de birçok milletvekili bu konuda çok fazla tespitte bulundu. Bizim, kanun hükmünde kararnamelerdeki temel itirazımız, OHAL içinde alınan kararların kanun hükmünde kararnamelerin ve OHAL'in ruhuna uygun düzenlemeler olmamasına dönüktür yani bizim asıl itirazımız, sorun budur. Kanun hükmünde kararnamelerin sadece OHAL'in ruhuna ve amacına uygun düzenlemeler olması gerektiğini düşünmüş idik ve bunları yaparken de, yine hukuka uygunluk, insan haklarına saygı ve en önemlisi de asgari hukuk kurallarına uyan düzenlemelerin yapılması için devamlı uyarıda bulunduk.

Şimdi, ben bununla ilgili birkaç notu hatırlatmak istiyorum: Bu kanun hükmünde kararnamelerin tamamında iki önemli alanda ciddi düzenleme yapıldı; biri eğitim, diğeri sağlık. Eğitim alanındaki düzenlemelerin büyük bir bölümü OHAL'in ruhuyla ve FETÖ mücadelesiyle hiç alakası olmayan düzenlemelerdi ve bunlar binlerce insanı, öğrenciyi ve dolayısıyla ailelerini çok yakından etkiledi. Bunlardan bir tanesi -yine bu kanun hükmünde kararnamede de bahsettiğimiz gibi- kapatılan üniversitelerin varlıklarıydı. Bu konuda, iyi niyetle, o zaman Hükûmete ve komisyon üyelerine şunu ilettik, dedik ki: Kapatılan üniversiteleri kökten yok etmeyin çünkü 14, 15 üniversiteyi bir anda, bir gecede ortadan kaldırıyorsunuz. Onun yerine, bu kapatılan üniversitelerin görevli idari personelini ve öğretim üyelerini görevden alın, öğrencileri dursun, mal varlıkları dursun -bu mal varlıkları bir millî servettir, millîleştirilsin- bu mal varlıklarını, laboratuvarları, dershaneleri, bilgisayarları ve bugüne kadar biriktirdikleri bilgi birikimlerini hiç kayba uğramadan bir millî servet olarak kabul edelim ve bunların her birini, 15 Temmuzda şehit olan insanların adını vererek o şehirlerde tekrar açalım, bunları tekrar millî servet olarak topluma kazandıralım dedik. Maalesef, o günkü öfke ve alelacele verilen kararlarla bu mal varlıkları garantör üniversitelere devredildi ve maalesef, hepsi heba oldular; hepsi şu anda o üniversitelerin kullanımlarında makam odası oldular. Birçok laboratuvar, laboratuvar malzemesi ve bu üniversitelerin önemli birikimleri yok oldu.

Bunun dışında, önemli sorunlardan bir tanesi, bu 67 bin öğrenci bir anda okulsuz, anısız, öğretmensiz ve kampüssüz kaldı. Bunlar çeşitli okullara sürüldüler, gönderildiler ama bu çocukların yaptığı ödemeler var, bu aileler hâlâ bizi arıyorlar. Bu ailelere, Sayın Başbakan geçen sene, bir bayram öncesi söz vermişti, referandum öncesi söz verdi "Bu ödemeleri geri yapacağız." diye. Çünkü neden önemli bu ödemeler? Eğer bu ailelere, bu öğrencilere ödedikleri bu para geri verilirse o eğitimlerine devam edebilecekler. Çünkü bu çocuklar -Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olarak- devlet üniversitelerine yerleştirildikleri hâlde, üstelik kendi aldıkları puana uygun devlet üniversitelerine yerleştirildikleri hâlde, şu anda aynı sırada oturdukları arkadaşları ücret ödemezken ücret ödüyorlar. Bunun Anayasa'ya aykırılığı konusunda defalarca uyarıda bulunduk ama henüz bu konuda bir düzenleme yapılmadı.

Bu alanda, tabii, kanun hükmünde kararnamelerdeki en önemli başlık ihraçlar. Tuğla gibi kalın, her biri bu kalınlıkta ve büyüklükteki KHK kararlarıyla binlerce insan ihraç edildi. Tamam, devletin FETÖ yapılanmasıyla olan mücadelesini anlıyoruz ve anlamaya çalışıyoruz ve destekliyoruz ancak bunların arasında hukuki gerekçeleri olmadan, herhangi bir sorguya ya da herhangi bir araştırmaya gerek duyulmadan, öylesine, o kadar ihraç yapıldı ki nitekim sonunda Sayın Cumhurbaşkanı da at izinin it izine karıştığını söyledi. Bir tane örnek vereyim: Bir sendikaya üye olanların tamamı ihraç edildi yani "O neden üye olmuş, nasıl üye olmuş, ne zaman üye olmuş?" buna bakılmaksızın ihraç edildi. Kaldı ki Millî Eğitim Bakanlığının bu sendikaya -17-25 Aralıktan sonra da- üye olunabileceğine dair ve aidat yatırılabileceğine dair bir resmî yazısı da vardı, bunu da göstermiştik.

Peki, OHAL'le ilgili yani bu mücadeleyle ilgili KHK'lerin yanında OHAL'le ilgisiz hangi KHK'ler çıktı? Örneğin, ÖYP KHK'si çıktı yani Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı. Nitekim, YÖK Başkanı Sayın Yekta Saraç da ÖYP'lilerin FETÖ mücadelesiyle bir ilgisi olmadığını ama bunun bir fırsatla, OHAL'in bir fırsatıyla, KHK fırsatıyla -kanunla düzenleme zor olacağı için- hızlı yapılabilmesi için ÖYP programlarını iptal etti. 14 bin genç, yetişmiş akademisyen bir anda kadrolarını kaybettiler. Bunların çoğu yurt dışından gelmiş veya ülke içinde bütün sınavları kazanmış, dil bilen, ülkenin geleceği olan akademisyenlerdi ve bu akademisyenlerle ilgili çok fazla sorunu dile getirdik. Nitekim, sonuçta YÖK bir karar aldı ve bir yazı gönderdi üniversitelere, rektörlere bıraktı. Nitekim, rektörlerin insafı ve inisiyatifiyle 6 bine yakın ÖYP'li tekrar kadrolarına 1 Ocak 2018'den önce geçtiler ancak 8 bine yakın ÖYP'li haksızlığa uğradı. Hatta öyle şeyler oldu ki örneğin, Sinop Üniversitesinde bir kardeş ÖYP'li kadroya geçti, öbür kardeşi almadılar. Neden? Belli değil, tamamen rektörlerin inisiyatifine bırakıldığı için. Bu yüzden, devlette devamlılık ilkesi gereği ve bu insanları da yine iktidarınız döneminde ÖYP programına siz aldığınız için, bu insanların haklarının teslim edilmesi ve bir şekilde kurdukları hayatların dağılmaması için ve ülkenin akademik geleceğinin de kararmaması için biz, ÖYP'lilerin haklarının bir şekilde iade edilmesini diliyoruz. Yarın, YÖK'le ilgili önemli bir yasa gelecek Millî Eğitim Komisyonuna, haftaya da muhtemelen Meclise gelecek. Bu son çıkıştır. Bütün parti grupları ÖYP konusunda hemfikir olduğunu, bu mağduriyeti gördüklerini söylemişlerdi, o zaman samimiyetlerini yarın Komisyonda lütfen göstersinler, ÖYP'lilerin mağduriyetlerini giderelim.

Bunun dışında, bu süreçte eğitimle ilgili bu KHK'lerle yapılan en önemli değişikliklerden bir tanesi de rektörlerin atama yoluyla gelmesi yani seçim sandıklarının iptali oldu.

Bunun dışında, sözleşmeli öğretmen ataması. İnanın, sözleşmeli öğretmen atamasının detayını birçoğunuz bilmiyorsunuzdur. O yüzden, insanların çığlıklarına kulak verilmiyor. Sözleşmeli öğretmen atamasında kişiler, öğretmenler altı yıllığına Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ve kalkınmada öncelikli illere gönderiliyorlar. Eyvallah, amenna, gitsinler ve istiyorlar zaten ama şöyle bir sorun var: Bir sözleşmeli öğretmen evli, Ağrı'da, öbürü Hakkâri'de; birisi Van'da, birisi Kars'ta. Sadece istedikleri şu: Çocuklarımız, ailemiz bir araya gelsinler. Arkadaşlar, Anayasa'nın aile birliği kavramı var, Anayasa'ya da aykırı bu. Altı yıl boyunca insanları, birisini Van'da, birisini Kars'ta, birisini Hakkâri'de... Biz "İkisini alın, İstanbul'a, Ankara'ya getirin." demiyoruz; "İkisini de Van'da, Hakkâri'de bir yerde buluşturun ama yeter ki bu aileleri birbirine kavuşturun." diyoruz.

Maalesef, süreler yetmiyor ama son olarak da şunu söyleyeyim: Sağlık alanında ciddi atama krizi var ve sağlık alanında ciddi hizmet aksaması var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEYHUN İRGİL (Devamla) - Tamamlayabilir miyim acaba müsaade ederseniz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın İrgil.

CEYHUN İRGİL (Devamla) - Sağlık alanında birkaç şey söylemek isterim çünkü konu çok fazla, mağduriyet çok fazla.

Sağlık alanında şu anda atamalar var. Biraz önce Sağlık Bakanımız da buradaydı. Bu yıl 27 bin atama olacağı söylendi. Geçen yıl yapılan atamaların büyük bir bölümü güvenlik soruşturması nedeniyle tamamlanmadı ve bu çocuklar bekliyorlar. 120 kadar doktor arkadaşa "Güvenlik soruşturmanız uygun değil." diye yanıt geldi ve atamaları yapılmadı. Bunların mecburi hizmeti var. Peki bu çocuklar ne olacak, nerede çalışacak? Biz bu çocukları niye okuttuk, niye tıp fakültesini bitirttik, niye doktor yaptık? En azından bir insana, gözaltına aldığınızda, bir işten çıkardığınızda ya da bir yere atamadığınızda veya "Senin güvenlik sorunun var." dediğinizde -insan doğal olarak bir soru sorar; neden- ya nedeni söylenmez mi? Bu insanlara hiç olmazsa bunun nedenini söyleyin ki bu insanlar bilsinler, ona göre yargıya başvursunlar.

Ben bu nedenle, sağlık atamalarında da bu yıl, en geç şubat ayının sonunda veya martın başında 27 bin atama sözünün tutulmasını ve bir an evvel yapılmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İrgil.