| Konu: | Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli'nin, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Suriye'nin kuzeybatısında, Afrin bölgesinde icra edilen Zeytin Dalı Harekâtı'na ilişkin Hükûmet adına gündem dışı açıklaması nedeniyle AK PARTİ Grubu adına konuşması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 52 |
| Tarih: | 30.01.2018 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KASIM GÜLPINAR (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli hazırun; Hükûmetin Afrin Zeytin Dalı Harekâtı konusunda bilgilendirmesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum.
Aslında bence mesele öyle bir noktaya geldi ki gerçekten meselenin tam anlamıyla açıklığa kavuşturulabilmesi için bazı soruların sorulması ve bunların mutlak surette cevaplandırılması lazım. Bakın, bir Kürt olarak, aslında hiç fark etmez, bir Türk olarak, bir Zaza olarak, bir Arap olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin bütünlüğünü savunmanın, Türkiye'ye yönelmesi muhtemel terör örgütlerinden gelebilecek tehlikeleri bertaraf etmek için meşru müdafaa hakkını savunmanın ve bunu kullanmayı savunmanın neresi zararlı? Gerçekten bu sorunun bence sorulması lazım. Bizim hep birlikte bu vatana, bu ülkeye sahip çıkmak istememizden daha doğal ne olabilir? Yanlış diye biraz önce iddia edilen birçok şey aslında bence hiçbir sağlam temele oturmuyor.
Biraz önce Değerli Ahmet Yıldırım Bey Orta Doğu konusundan girdi, Orta Doğu'dan bahsetti, aslında beni biraz da ümide sevk etti, ümitvar oldum. Dedim ki: "Herhâlde meseleye bu sefer büyük pencereden bakacaklar." ama olayı yine sadece Afrin boyutuna sıkıştırınca yine ümitlerim kırıldı Ahmet Bey, kusura bakmayın, bunu söylemek zorundayım.
Bakın, en az yüz yıldır bu bölgede, Orta Doğu'da her türlü maddi menfaat için, petrol için, gaz için tıpkı Afrika'yı, tıpkı Asya'yı, tıpkı orta Amerika'yı ve güney Amerika'yı sömürdükleri gibi Orta Doğu'yu da sömürmeye gelen emperyal güçlere tepki göstermek, onları eleştirmek bir tarafa, benim vatandaşlarıma, benim kardeşlerime, benim gençlerime silah verip bana karşı kışkırtan, kardeşi kardeşe vurdurtan bu zihniyeti âdeta savunur hâle gelmek de bence izah edilmesi gereken bir durum.
Özellikle son yıllarda Arap Baharı sürecinden itibaren yaşanan gelişmelere karşı kayıtsız, duyarsız kalmak, burnumuzun dibine kadar gelen tehlikenin farkına varmamak nasıl bir siyaset anlayışıdır? Bugün Orta Doğu'da, Kuzey Afrika'da hatta Körfez'de, Katar'da yaşanan gelişmeleri Türkiye'den bağımsız değerlendirmek, Türkiye'nin hedef alınmadığını, Türkiye'yle alakasının olmadığını düşünmek bence büyük bir basiretsizliktir. Katar'ın başına gelecekleri ve bunun tek sebebinin Türkiye olduğunu eğer ben kendi kulaklarımla bir Batılıdan olaydan iki ay önce duymasaydım inanın buna komplo teorisi derdim.
Bizler hem Avrupalıyız hem Orta Doğuluyuz. Bizler Müslüman kimliğimizle Avrupa Birliğinin içinde yer alma gayreti içindeyiz. Ne biz gizliyoruz bunu ne de Avrupa Birliği bundan bihaber. Avrupa Birliğine üye olmak isteyen, müzakere yürüten tek Müslüman ülkeyiz. Onun için Orta Doğu'da yaşanan hiçbir gelişmeye kayıtsız kalamayız. Bu, aynı zamanda Avrupa için de elzemdir. Avrupa maalesef çoğu zaman bu gerçeği göz ardı edip her fırsatta Türkiye'yi ve özellikle de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştirmeyi tercih ediyor ve en kötüsü de bu tutarsız argümanlar yurt içinde bazı siyasi unsurlar tarafından da destek görüyor. Umarım onlar da bir an evvel bu gerçekleri görürler ve bu yanlışlarından dönerler.
Bizler siyaseten nasıl Avrupa başkentlerine, siyasi merkezlerine, Londra'ya, Berlin'e, Paris'e ehemmiyet veriyorsak aynı zamanda Orta Doğu'ya da çok fazla ehemmiyet vermek zorundayız. Çünkü Orta Doğu denince başkaları gibi bizim aklımıza ne petrol ne gaz ne de maddiyat gelir, Orta Doğu denince önce Mekke-i Mükerreme, sonra Medine-i Münevvere, ondan sonra da Kudüs-ü Şerif gelir bizler için. Bunlarla Avrupa arasında, bunlarla Vatikan arasında köprü olacak yeryüzündeki tek ülke Türkiye Cumhuriyeti'dir. Onun için Türkiye Cumhuriyeti şer güçlerin üzerinde kalem oynatacağı, senaryo yazacağı bir ülke değildir, olamaz ve olamayacaktır da Allah'ın izniyle.
Burada mesele -bir Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak- hep değerli dostlarımız tarafından maalesef Kürtlere karşı sanki bir olguymuş gibi, bir harekâtmış gibi algılanıyor ve bu şekilde empoze edilmeye çalışılıyor. Yine, Ahmet Bey güzel bir şey söyledi aslında, ÖSO'nun kokteyl örgüt olduğunu söyledi ama Allah aşkına, şu anda burnumuzun dibinde olan bu terör örgütlerinin hangisi kokteyl örgüt değil ki? Bir Allah'ın belası DAEŞ... Bakın, hepimiz aynı yanlışa düşüyoruz; "Cihadist" "cihatçı" "cihat" kavramlarının ne olduğunu tam bilmeden, tam kavramadan, cihadın ne olduğunu, Kur'an'da, İslam'da, Müslümanlıkta cihattan neyin kastedildiğini tam bilmeden, bu "cihadist" kavramı üzerinden yanlış bir algı operasyonuna, Batılının yaptığı, yapmak istediği bu hizmete maalesef biz de yardımcı oluyoruz.
Şimdi, DAEŞ'in durumu... Dünyanın birçok yerinden, ta Avustralya'dan buraya gelip işte o "kokteyl örgüt" dediğiniz DAEŞ burada İslamiyet'i karalamaktan, İslam inancını ve Müslümanları zora sokmaktan başka hiçbir işe yaramıyor ve bunları kullananlar için, onların babaları için, ağababaları için son derece fizibil bir örgüt. Bu, işin DAEŞ boyutu, amaçları belli. Batılı ülkelere sorduğumuzda, işte, neden peki... YPG boyutu var bir de, o da aynı şekilde kokteyl örgüt. YPG'nin yapısına da baktığımızda, dünyanın birçok ülkesinden, Avrupa'dan gelen, burada savaşan insanlar var. Avrupalının, İngiliz'in, Amerikalının, Alman'ın burada ne işi var? Bunu da sorgulamak lazım tabii.
Şimdi, bu işi Batılı ülkelere sorduğumuzda "Bunlar laiklik savaşçısı." diyorlar. "Neden destekliyorsunuz, neden bu işte tarafsınız?" dediğimizde "Bunlar laiklik savaşçısı." Allah aşkına, bu işin Kürtlükle ne alakası var? Şimdi, Batı'nın kılıfı hazır, dediğim gibi. Bu lanet DAEŞ örgütü Müslümanlardan başka hiçbir şeye zarar vermiyor ki, biz hangi laiklikten bahsediyoruz? Şimdi, Fransızların meşhur bir tabiri var "passe-partout" diye, zamanında bir mizah dergisi de aynı zamanda. Âdeta bir kara mizahtan bahsediyoruz, yani "passe-partout" demek, her yerden geçen, yani bizim tabirimizle, Türkçe tabiriyle, maymuncuk. Şu anda DAEŞ gibi, maymuncuk gibi her işe yarayan bir örgüt ama yeri geliyor efendileri ona "Bir kenarda dur." diyor ve maalesef o da onu harfiyen yerine getiriyor. Bunu da çok yakın zamanda gördük, birbirlerine dokunmayan örgütler, birbirlerine "Buyur geç." diyen örgütleri de çok yakın bir zamanda gördük.
Şimdi, özellikle son dönem Kürtçülük hareketi, Kürt hareketi üzerinden ben bir vurgu yapmak istiyorum, bir saptama yapmak istiyorum. Biliyorsunuz, son dönem yaşanan Kürt hareketi tamamen sol bir zemin üzerine neşvünema bulmuş, sol bir ideoloji üzerine kendine bir zemin bulmuş ve ilk çıkış aşamasında, biliyorsunuz -hepimizin de aslında destek vereceği, takdir edeceği bir konu- "Emperyal güçlere karşı bir hareket izleyebilir miyiz?" adı altında çıkmış bir hareketten bahsediyoruz. Ama maalesef, en son Kobani sürecinde, işte hep birlikte yaşadığımız, geldiğimiz nokta "..."(x) Obama sürecine kadar gelmiş bir hareketten de aynı zamanda bahsediyoruz. Maalesef, işte emperyalizmin en büyük tehlikesi bugün karşımızda. Benim burada dikkati çekmek istediğim en önemli husus, bu emperyalizm meselesi üzerinde özellikle durmamız lazım. Bunun, Türk'ü, Kürt'ü, Arap'ı, Zaza'sı değil hep birlikte, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak bu kapımızın dibindeki bu malum emperyalizm tehlikesi üzerinde çok ciddi bir şekilde durmamız gerekiyor diyorum ben.
Şimdi, tabii ki ülke bütünlüğüne ve güvenliğine tehdit görüldüğü anda böyle bir harekât yapılması son derece doğal. Bu emperyal güçlerin böl, parçala, yönet anlayışına karşı verilmiş bir cevaptır aynı zamanda. Yüzyıllardır birbirleriyle savaşan devletlerin, bakın, bugün Avrupa Birliği altında birleşip "birlik" adı altında dünyada söz sahibi olduğu bir dönemde Müslüman coğrafyasını alabildiğince bölme gayreti içinde olup yeni yeni haritaları piyasaya sürenlere karşı şanlı ve şerefli bir dik duruştur bu. Bu da Türkiye Cumhuriyeti'ne ve onun lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a -Allah'a çok şükür- nasip olmuştur. Sorunların çözümü birlik beraberlikten geçer. Emperyal güçlerin amaçlarına hizmet etmek acıların artmasından başka hiçbir şeye fayda getirmez.
Tabii, bu ÖSO'nun terör örgütü olması meselesi... Aslında Cumhuriyet Halk Partisini de ben burada bir açıdan kutlamak istiyorum yani terör örgütünden bir günde -bugün, işte, Türkiye'nin tek millî ordusu Türkiye Cumhuriyeti'nin ordusudur- terör örgütü değil de "ÖSO'ya ne gerek, ne ihtiyaç var?" o noktaya gelmiş olmasını da ben tebrik ediyorum, takdir ediyorum ama tabii, burada bir hususa daha değinmek istiyorum: Ben, yeri gelmişken Hürriyet köşe yazarı değerli Ahmet Hakan'dan da bahsetmek istiyorum. Kendisini yakından takip ediyorum; bakıyorum, zaman zaman CHP'ye bazı taktikler veriyor ama herhâlde yakında kendisi de bu taktik vermekten vazgeçecek çünkü eminim ki o da yakında ümidi kesecek.
Şimdi, düşünün, bir halk, milyonlarca insan bir zalimin elinden kaçıyor ve sığınacak bir yer arıyor, soluğu ta Avrupa'nın en son noktasında... İtiliyor kakılıyor, boğuluyor, ölüyor -Allah korusun- tecavüzlere uğruyor. Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti, dostun düşmanın takdir ettiği bir şekilde bu insanlara yardım elini uzatıyor ve güvenli bir şekilde geri dönmeleri için de elinden geleni yapıyor. İşte, tıpkı Fırat Kalkanı Harekâtı'nda olduğu gibi -işte Cerablus, işte El Bab- oradan göçenlerin geri döndüğü gibi Türkiye'nin sayesinde, şimdi, inşallah, Zeytin Dalı Harekâtı'ndan sonra da buradan geçen Suriyeli kardeşlerimiz oraya geri dönecek ama işte, Ahmet Hakan'ın dediği gibi maalesef bir politikacı çıkıyor, diyor ki: "Türk askeri çarpışırken -affedersiniz- bunlar plajlarda genç kızları röntgenliyor, bunlar burada ne yapıyor?" İşte, başka biri de maalesef çıkıp diyor ki: "Burada savaşa gidiyorlar, ellerini taşın altına koyuyorlar, e bunlar terör örgütü cihadist, cihatçı." neyse artık, kendilerince bir argüman geliştiriyor. Tabii ki bu hiç kimsenin aklına dahi gelmeyecek bir argümandı ama herhâlde bir gündemi değiştirme operasyonuydu diye düşünüyorum.
Ben, bu vesileyle Ahmet Hakan'a, tabii, tekrar buradan selamlarımı iletiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Devamla) - Dediğim gibi, kendisi de yakında, eminim artık, CHP'ye taktik vermekten vazgeçecektir.
Bu vesileyle, bugüne kadarki tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)