| Konu: | Kamu Denetçiliği Kurumu 2016, 2015, 2014 ve 2013 Yıllık Raporları Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 48 |
| Tarih: | 11.01.2018 |
CHP GRUBU ADINA ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli arkadaşlar, eğer saymada bir hata yapmamışsam biraz önceye kadar -galibe şimdi sayı daha da düşmüş- salonda 33 arkadaşımız vardı. 33 arkadaşımı saygıyla selamlıyorum. Bunun içinde, bu 33 arkadaş arasında Divandaki arkadaşlarım da var, aynı zamanda komisyonda olan arkadaşlarım da var. Aynı zamanda da emekçi arkadaşları da saygıyla selamlıyorum.
Oldukça sıkıntı bir günün akşamındayız.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Hükûmet de var.
ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Hükûmet de var, onları da saygıyla selamlıyorum.
Zor bir günün akşamındayız. Aslında zor üç gün geçirdik. Bu üç gün boyunca ben yeni sayılabilecek bir milletvekili olarak Parlamentoda hukuka, Parlamentoda yasalara, yönetmeliklere, tüzüklere nasıl uyulup uyulmadığına tanıklık ettim. Nasıl istersek akşama kadar toplantıyı erteleyebildiğimizi, araları gayet rahat rahat verebildiğimizi, bazen de âdeta koşturduğumuzu ve acele ettiğimizi gördüm. Hukuk etiktir arkadaşlar. Hukukun temelinde yazılı kurallardan önce ya da yazılı kurallarla birlikte etik vardır.
Şimdi, bu anda aramızda bulunan değerli milletvekilimiz Zekeriya Temizel'in ombudsmanlıkla ilgili kitabında şöyle bir cümle var, diyor ki: "Çeşitli yerleri dolaştım -belki aynen söyleyemiyor olabilirim bunu- Fransa'da dedim ki: 'Sizin Danıştayınız var, Danıştay da âdeta bir kamu denetçisidir. Danıştay varken neden gerek gördünüz bir de kamu denetçiliği oluşturmaya?'" Kendisine şöyle bir yanıt verirler, derler ki: "Siz bazı şeylerin yasal ama hukuka aykırı olduğunu bilmez misiniz?" "Yasal ama hukuka aykırı olduğunu bilmez misiniz?" Bugün sözde yasal ama hukuka aykırı pek çok eylem ve işlem gerçekleştirdik. Bir milletvekilimizin milletvekilliğini düşürdük, daha önce milletvekillerimizi buradan gözaltılara, cezaevlerine gönderdik ve Parlamentonun saygınlığına, parlamenterlerin saygınlığına, onların güvenliğine, onların insan haklarına yeterli özeni göstermedik.
Sevgili kamu denetçisi arkadaşlarım, şimdi, sizin emeğinize de gerekli özeni göstermiyoruz. Neden? İşte, şu salon sebebiyle. Bu Kamu Denetçiliği bir insan hakları kurumudur, bir ülkede devletin kendi eliyle insan haklarını güvence altına almasını sağlayan bir kurumdur ama şuradaki arkadaşlarımın -beni bağışlayın- pek çoğunun Kamu Denetçiliği Yasası'nı bir kez dahi okumamış olduklarını, kamu denetçiliğinin işlevi konusunda herhangi bir biçimde zihinlerini işgal edecek bir eylemde, bir işlemde bulunmadıklarını biliyorum. Eğer öyle olsaydı bu salon biraz önce bir milletvekilinin milletvekilliğinin düşürülmesi için burayı dolduran arkadaşlarım tarafından tıklım tıklım işgal edilirdi ve herkes bir şey söylemek isterdi. Sorarlardı örneğin bu yasayı 19'uncu asırda İsveç yapmışken, ondan sonra diğer Kuzey Avrupa ülkeleri gerçekleştirmişken, hatta Osmanlılar gerçekleştirmişken biz bugüne kadar yurttaşın idareye karşı haklarını koruyacak böyle bir yasayı oluşturmaktan ve halkın emrine vermekten imtina ettik? 2006'da muhalefeti dinlemedik de Paris ilkeleri karşısında gülümsedik de Anayasa'nın durumu karşısında gülümsedik de neden ille de bizim dediğimiz gibi olsun diye eksik ve yanlış bir yasa düzenlemesi yaptık?
Şimdi, yanılmıyorum değil mi 2012, yasanın kabulü 2012. 2012'de kabul ettiğimiz bir yasamız var, Kamu Denetçiliği Yasası var. Ben bu yasa için yurttaşların da ne kadar emek verdiğini, demokratik kitle örgütlerinin ne kadar emek verdiğini, insan hakları örgütlerinin ne kadar çaba gösterdiğini; parlamentoya defalarca gelip gittiğini, dertlerini anlatmaya çalıştığını, raporlar sunduğunu biliyorum. Bir emek var yani, bu yasanın arkasında milletvekili arkadaşlarımızın da emekleri var. Şimdi, biz Kamu Denetçiliği Kurumuyla İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda ilk karşılaştığımızda Sayın Ömeroğlu ve arkadaşları dediler ki: Ne olur, ne olur, bu bizim raporlarımızı 2013'te yazdık, 2014'te yazdık, 2015'te yazdık, bizim raporlarımızı Parlamentoda görüşün." Onlar biliyorlar elbette ki burası bağlayıcı değil, o raporların görüşülmesi gerekmiyor ama görüşün ki kamu denetçiliği kurumunun saygınlığı ortaya çıksın. Çünkü esas olarak bu raporların burada görüşülmesinin ana nedeni değerli arkadaşlar, bu kurumu halka kabul ettirmektir, idarecilere kabul ettirmektir, idareye kabul ettirmektir; onun ne kadar önemli bir kurum olduğunu, araya yargıyı koymadan, idareyle yurttaş arasında yakınmaları dikkate alan, değerlendiren, araştıran, tavsiye kararları veren bir kurum olduğunu bütün bir kamuoyuna anlatmaktır. Ama, bunu anlatamayacağız, daha da anlatamayacağız, bundan korkuyorum, çünkü bu salondan korkuyorum. Çünkü Meclis başkan vekilimizin bu konuda sadece "tüzük, yönetmelik" demiş olmasına rağmen; hukuk, etik, insan haklarına dayalı bir hukuk, bunlara karşı suskun olduğunu görerek umutsuzlanıyorum.
Sevgili arkadaşlar, biraz önce konuşan sayın hatip bir şey söylediler, dediler ki: "Bu kurum iyi hoş da aldığı kararları idareye kabul ettirmek için de zorlanmasın, idareyi zora sokmasın."
Bakın arkadaşlar, ben tamamen aksini düşünüyorum. Tavsiye kararlarının mutlaka ve mutlaka idarece uyulması gereken kararlar olması gerektiğini düşünüyorum ve bugün burada diyorum ki bir yasa değişikliği yapalım, bir yasal düzenleme yapalım, bir kural getirelim. Örneğin, diyelim ki: "İdare, tavsiye kararına uyar. Tavsiye kararına şu kadar süre içinde uymazsa niçin uymadığını gerekçeleriyle başdenetçiliğe sunar. Başdenetçilik bu itirazı inceler ve bu inceleme sonucunda eğer bu gerekçelerin hukuka aykırı olduğunu saptarsa idareci hakkında görevi kötüye kullanmaktan şikâyetçi olur." Bakın, böyle bir çözüm bile... Bunu, bugün burada tartışıp -belki şu anda mümkün değil ama- önerilerimizi, görüşlerimizi sunacağımız, bu görüşlerimiz üzerinden hukuk inşa edeceğimiz bir ortamı kendi elimizle, kendi elimizin tersiyle silmiş görünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, nedir Kurumun önemi? Bu Kurum sırtını Parlamentoya dayıyor. Ne demek sırtını Parlamentoya dayamak? Hükûmet tayin etmiyor onları. Hani hep yakınıp duruyoruz ya "Cumhurbaşkanı, Başbakan, hep sizin iradeniz burada hâkim." deyip duruyoruz ya, hayır, yasal olarak sırtını Parlamentoya dayıyor, biz atıyoruz, biz seçiyoruz; İnsan Hakları İnceleme Komisyonu, Dilekçe Komisyonu oturuyor, adaylar geliyor, bakıyoruz CV'lerine. Burada da bir problem var. Evet, Parlamentoya sırtını dayıyor ama nedir buradaki sorun? Lütfen beni bağışlayın, bir gerçekliğimizden söz edeceğim: Gerek İnsan Hakları İnceleme Komisyonun gerekse Dilekçe Komisyonunun çoğunluğunu iktidar partisi oluşturuyor. İktidar partisi ne yazık ki kendine yakın seçime doğru yöneliyor, kendine yakın insanları seçtiği için de sonuçta bu atamayı Hükûmet yapmış oluyor. Daha birkaç gün önce 86 ya da 89 arkadaşımızın başvurusunu inceledik, değerli hatip arkadaşımız da Komisyonumuzun Başkanıydı, 2 muhalif parti farklı adaylara oy verdi. Biliyoruz, sonucun ne olacağını biliyoruz. Yeminle söylerim ki hiçbirini de tanımıyorum. Baktım CV'lerine, hangisi insan hakları alanında çalışmış, hangisi hukuk biliyor, hangisi idarecilik yapmış, bunlardan kim yaşça daha yetkin kararlar verebilir. 3 isim seçtim, arkadaşlarıma da söyledim "Uygun görürseniz bu 3 isim üzerinde durabiliriz." diye. Sonra 9 kişilik başka bir ekipten 3 arkadaş seçildi, birkaç gün sonra da 1 kişiyi seçeceğiz. Bunu da düzeltmek lazım çünkü yurttaşlarımız sadece Adalet ve Kalkınma Partisinden değiller, hiç de önemi yok hangi partiden olduklarının, hiç de önemi yok çünkü size birey olarak başvuruyorlar, size yakınmalarını birey olarak söylüyorlar.
Bir şey daha söylemek istiyorum, daldan dala konuşuyorum ama zihnim çok dağıldı gerçekten: Yemin metnini okumak lazım değerli arkadaşlar, kamu denetçilerinin yemin metnini okumak gerekiyor. İlginç, "Anayasa" demiyor bakın, "Anayasa" demiyor; ahlaktan söz ediyor, adaletten söz ediyor, vicdandan söz ediyor. Bu o kadar değerli bir şey ki çünkü kimi anayasalar gerçekten bir halkın önünü tıkayabilir, gerçekten yanlışlıklar taşıyabilir. Çünkü kamu denetçisi "halkın avukatı" diye tanımlanıyor, "halkın temsilcisi" diye tanımlanıyor ve avukatlık öyle bir şeydir ki siz o müvekkille özdeşleşmezsiniz, onun özel yaşamıyla, özel tercihleriyle ilginiz olmaz; siz onun hukuki durumuna bakarsınız. O hukuki durum içinde neyi savunacağınızı, neyi savunmayacağınızı; kendi hukukçu ahlakınızla neyin doğru, neyin yanlış olduğunu kolayca görebilirsiniz.
Bakın, belki benden bunu beklerdiniz: Anayasa'ya da bağlılık yemini... Hayır, Anayasa'ya bağlılık yemini değil, adalete bağlılık yemini, hakka bağlılık yemini, inandığınız şeylere bağlılık yemini. Eğer bu yeminlere aykırı davranırsa o başdenetçimizin ya da denetçilerin de elbette herhangi bir değeri olmayacaktır ya da biz o kararlar uygulansın diye onların peşinden gitme olanağına sahip olmayacağız.
Arkadaşlar, bir şey için teşekkür etmeliyim. Biz kamu denetçileriyle yaptığımız her buluşmada gayet sakin bir biçimde onlara eleştirilerimizi söyledik. Bunların bir kısmıyla birleştik. Örneğin dedik ki arkadaşlar, Türkiye olağanüstü hâl içinde. Olağanüstü hâlde o kadar çok insan hakkı ihlali gündeme geliyor, yakınılıyor, şikâyetler var. Şikâyet size gelmemişse ne yapıyorsunuz? "Bir şey yapamayız." dedi arkadaşlar. Çünkü yasa diyor ki: "Resen başvuru yok." E, bir resen başvuru koymak gerekir mi? "Evet, evet." dedi arkadaşlar, "Evet, koymak gerekir." dediler. Şimdi bunu konuşmalıydık bugün. Resen başvuru olmalı mı, olmamalı mı? Neden? Arkadaşlarım hem Ruhi Bey hem Sayın Bilen rakamlar söylediler, ben o rakamları dönüp söylemek istemiyorum size, çok azdı başvuru. Mesela Güney Doğu, Doğu, en çok problemin, yangının olduğu yer, buralarda sanki yakınma yoktu. Kadın hakları... Her gün kadın cinayeti oluyor. Çocuk istismarı... Hiç o alanlarda başvuru yok, en çok kamu başvuruyor çünkü memurlar biliyorlar haklarını, iyi kötü bunu biliyorlar. Bu sefer Değerli Başdenetçi Arkadaşımızın bana verdiği yanıttan da inceleyerek gördüm ki hızlı bir artış olmuş. Arkadaşlar o bölgelere gitmişler, o bölgelerde konuşmalar yapmışlar, bu ne güzel bir şey. İşte birlikte oluşturacağımız, birlikte inşa edeceğimiz bir gelecek projesi aslında Kamu Denetçiliği Kurumu. Neden? İnsan için, insan hakları için, insanın haksızlığa uğrayarak onursuz bir yaşama mahkûm kalmaması için. Ben böyle birkaç karardan da izin verirseniz...
Özür dilerim, bir şeyi daha söylemem gerekiyor: Seçilen arkadaşlarımızın kişiliği konusunda da yasada bir düzenleme var. Bizim mesleki yasamızda, Avukatlık Yasa'mızda şöyle bir nokta vardır, der ki: "Hukuk fakültesini bitirmiş olabilir..." falan filan "yetişkin olabilir, stajını yapmış olabilir ama toplum tarafından iyi ahlaklı tanınması gerekir." Şimdi, denetçi olarak seçilen arkadaşların herhangi bir şaibeden uzak ve iyi ahlaklı olmaları gerekiyor, bu çok önemli bir şey. Biraz önce Sayın Malkoç'la ilgili, arkadaşlar hep olumlu söylemlerde bulundular. Malkoç tanınan bir kişi ama tanınmayan kişiler için de bu önemli bir özellik. Neden? Çünkü bir yargıca ne kadar güvenirseniz -son dönemdeki yargıç hikâyelerini bir kenara bırakalım, orada korkunç sorunlar var. Yargıca niye güvenirsiniz? Yemin eder, kime uyacak, hukuka bağlı kalacak diye- o insana da, siz kamu denetçisi atadığınız insana da güveneceksiniz, "O, benim." diyeceksiniz, "Benim çünkü sen benim avukatımsın, benim temsilcimsin." Bu da çok önemli bir şey.
Neden Kamu Denetçiliği Kurumu? İyi bir yönetimi sağlamak için; bir ülkede düzgün, sağlıklı, adil bir yönetimi sağlamak için. Bu kadar önemli bir kurum. İnanın, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumundan daha da önemli olan bir kurum çünkü bir karar veriyor, verdiği karar tavsiye kararı da olsa imbiklerden geçmiş, süzülmüş bir karar veriyor, akla vuruyor, vicdana vuruyor, insanları dinliyor.
Ve bakın, başka bir olumluluk -biraz önce arkadaşlar da işaret ettiler- "Uzlaştırıyoruz kimi zaman." dediler, "Uzlaştırıyoruz." "Aman, ne olur o lafı kullanmayın." dedik, o da çok tartışılır bir sözdür. "Dostane çözüm" gibi bir kavram var Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de kullanılan, dostane çözüm. "Dostane çözüm" deyin buna yani idare ile kişiyi karşı karşıya getirin, "Mahkeme kapılarına düşmeyin, oralarda yorulmayın. Ne yapın? Oturun, anlaşın." Neyse, iki tarafın da menfaatini koruyarak çünkü taraf da tutamayacaktır başdenetçi.
Sevgili arkadaşlar, böyle bir kurumun, bu kadar değerli bir kurumun ben aslında bugün, bugünkü bu gergin ortamdan sonra tartışılmasından, gerçekten, fevkalade rahatsızlık duydum. Bu konudaki şekle ilişkin bir hususu da izninizle bilginize sunmak istiyorum. Ne diyor yasanın 22'nci maddesi? 6328 sayılı Yasa'nın 22'nci maddesi diyor ki "Raporlar" başlığı altında: "Her kurum, her takvim yılı sonunda, yürütülen etkinlikleri ve önerileri kapsayan bir rapor hazırlayarak Komisyona sunar." Dikkatinizi çekti mi arkadaşlar? "Her yılın sonunda..." 2013 geçmiş, 2014 geçmiş, 2015 geçmiş, 2016 geçmiş, 2017'nin de sonuna gelmişiz; bugün burada hukuka uygun bir biçimde 2017'nin raporlarını incelememiz gerekirken geçmişteki adam sendecilik, geçmişteki boş vermişlik, geçmişteki, bu kurumu önemsememek -başka bir izahı yok bunun- kendi yaptığı, kendi kurduğu yasaya değer vermemek sebebiyle... Bu raporlar hazırlanmış, Komisyona sunulmuş, bakın, sunulduğunu ben en azından son iki yıl için biliyorum. "Komisyon bu raporu ara verme ve tatil dönemleri hariç olmak üzere iki ay içinde görüşüp kendi kanaat ve görüşlerini de içerecek şekilde özetleyerek Genel Kurula sunulmak üzere hazırladığı raporu Başkanlığa gönderir." Hangi Başkanlık? Meclis Başkanlığı. Komisyon iki aylık bir inceleme yapacak ve Meclis Başkanlığına gönderecek. "Komisyonun raporu Genel Kurulda ivedilikle görüşülür." Nasıl bir ivedilik bu arkadaşlar? 2013'ten 2016'ya kadar uzayan bir ivedilik. Ve bugün, bu kadar acil olması gereken bir konu üzerinde, değerli grup başkan vekilimin de ifade ettikleri gibi âdeta bir torba yasa sunuyoruz; nerede ne oldu, 2013, 2014, 2015, 2016, bütün buralar için söyleyeceklerimizi hep bir arada söyleyerek yine -beni bağışlayın- "-mış" gibi yapıyoruz arkadaşlar; Kamu Denetçiliği Kurumunun Parlamentoyla birleşmesini, Parlamentoyla güçlenmesini engellemiş oluyoruz. Bu, bütün bir grubumuzun, hepimizin... Burada bulunan arkadaşları tekrar dışlayarak söylüyorum çünkü şu anda 15 kişi falanız arkadaşlar. Bu söylediklerimiz tutanaklarda bir gün okunur, insan hakları meselesine merak duyan arkadaşlarımız okurlar, derler ki: "Birileri de kalkmış da bir şeyleri söylemeye çalışmış." Ama ne söylesek söylediğimiz şeyin boş olduğu inancındayım.
Bir şey daha, son cümle: Şunu bir buçuk yıl önce hazırlamışım arkadaşlar, şu elimde gördüğünüz notlar bir buçuk yıl öncesinin notları. Yeni raporlara bakarak, gelen yanıtlara bakarak şuralara kurşun kalemle, tükenmezle bazı çıktılar yaptım. Ben bir buçuk yıldır bekliyorum sizinle bu görüşlerimi paylaşabilmek için, o arkadaşlarımız altı yıldır bekliyorlar. Kamu görevi devamlıdır, arkadaşlarımız devam ediyorlar diğer arkadaşların uygulamalarına yönelik olarak çalışmaya. Çok şey söylemek istiyordum kararlarınız üzerine. Bu kararlarda kısmen kabul, kısmen retlerin giderek azalmış olması, kabullerin çoğalmış olması, kamuoyuyla birleşen çalışmaların olumluluğu üzerine örnekler vermek istiyordum hem de belki burada arkadaşlarım bir şeyleri benim aktarmamla da anımsamış olabilirler diye. Bunları yapamadım, çok üzgünüm.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Bugün için üzgünüm, Kamu Denetçiliği Kurumu için üzgünüm.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)