GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ağrı Milletvekili Leyla Zana'nın 1'inci Yasama Yılı ile 2'nci Yasama Yılı 01.10.2016 ila 30.04.2017 Döneminde Anayasa'nın 81'inci Maddesine Uygun Biçimde Andiçmeden Aralıksız Olarak Genel Kurulun 212 Birleşimine Katılmamasına Bağlı Devamsızlığı Nedeniyle Anayasa'nın 84'üncü ve İç Tüzük'ün 138'inci Maddeleri Uyarınca Gerekli Değerlendirmenin Yapılması İçin Başkanlık Divanının 20.07.2017 Tarihli ve 41 Numaralı Kararı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (3/1171) münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:46
Tarih:09.01.2018

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Başkanlık tezkeresinin temel konusu, Sayın Leyla Zana'nın yemin metnini Anayasa'daki şekliyle okumadığına dayanıp ve bunun devamsızlıkla bağlantılandırılarak vekilliğinin düşürülmesine ilişkin.

Tabii, ben öncelikle yemin metniyle ilgili birkaç hususu kısaca özetlemek istiyorum. Bu yemin metni, aslında 1980 askerî darbesinin iradesinin bir ürünü. Tamamen ırkçı, totaliter, Meclis iradesini yok sayan, Türkiye gerçeğine uymayan bir yemin metni ve bu yemin metni, geçmişten beri tartışma konusu olmuş, sadece Sayın Leyla Zana'yı değil, farklı inanç ve düşüncelerde, siyasi görüşlerde olan pek çok kişiyi rahatsız etmiş bir dikta yemin metni. Maalesef, 1980 darbesinden günümüze kadar faşist cuntanın bu Meclis üzerinde bir vesayet olarak dayattığı bu yemin metni, 1980'den bu yana yani otuz yedi yıldır bu Meclis üzerinde vesayetini, dikta rejiminin ruhunu sürdürmeye devam ediyor.

Geçmiş dönemlerde, özellikle 24'üncü Dönemde Anayasa değişikliği üzerinde bir uzlaşma komisyonu bildiğiniz üzere kurulmuş ve o komisyonda bu yemin metninin değiştirilmesine ilişkin bir konsensüs ortaya çıkmıştı ancak Anayasa'nın tümden değişikliği üzerine tam bir mutabakat sağlanamadığı için değiştirilemedi. Oysa çok iyi biliyoruz ki bu Parlamentonun büyük çoğunluğu vicdani ve ahlaki olarak bu yemin metninin doğru olmadığını, bu yemin metninin ırkçı olduğunu; insan ahlakına, insan düşüncesine, insan olmaya, hukuka, çağdaş demokrasiye ve Türkiye'nin çoğulcu yapısına uymadığını bilmektedir. Ama mesele Halkların Demokratik Partisi olunca, mesele Sayın Leyla Zana olunca mevcut siyasal iktidar siyasi saiklerle, kendi Meclis çoğunluğuna dayanarak bunu eğerek, bükerek yani hukuku araçsallaştırarak bir şekilde, tıpkı eş genel başkanlarımızın ve milletvekillerimizin siyasi saiklerle hukuk araçsallaştırılarak tutuklanmaları gibi şimdi de Meclis İçtüzüğü araçsallaştırılarak Sayın Leyla Zana'nın vekilliği düşürülmeye çalışılıyor. Oysa bu Parlamentonun en öncelikli olarak kendisinin meşruiyeti anlamında, en başta halkın iradesiyle seçilmiş olan seçilmişlere karşı bir saygı göstermesi gerekiyor. Buna dayanmayan bir Meclis iradesi olsa olsa cunta rejiminin, cunta zihniyetinin esareti altında demektir.

Geçmişten günümüze kadar, bu darbeci zihniyetin yemin metni hep bu Mecliste problem olmuştur. Sayın Leyla Zana'nın 1994 yılında yine benzer nedenlerle milletvekilliği düşürülmüş ve yıllarca cezaevinde yatmış ama geçen tarihî süreç bir gerçeği ortaya çıkardı, evet, Sayın Leyla Zana o dönemde haklıydı ve o dönemin muktedirleri olan, o dönemin Meclis çoğunluğunu oluşturan kafatasçı, ırkçı zihniyetler mahkûm oldu. Bugün de belki çok önemsenmiyor ama yıllar sonra bugün bile tarihe mal olacak, bugünün muktedirleri olan, bugünün çoğunluğunu elinde bulunduran Meclisteki iktidar partisi, tarih karşısında bunun siyasal, ahlaki ve vicdani hesabını verecektir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, yemin metninin esasında aykırılık neydi hepinize hatırlatmak isterim. "Yüce Türk milleti önünde ant içerim." cümlesindeki "Türk" kelimesi "Büyük Türk milleti önünde..." yani "Türk" ve "Türkiye" değişik olan tek şey buydu. Esasen "Türk" kelimesi ile "Türkiye" yani ya da "Türk milleti" ile "Türkiye milleti" kelimeleri kavramsal anlamda içerik olarak aslında aynı şeyi ifade eder. Özü itibarıyla "Türkiye milleti" Türkiye gerçekliğini, Türkiye'deki çoğulcul yapıyı, Türkiye'deki inançsal, kültürel, siyasal ve sınıfsal pek çok farklılığı bütünleştiren, daha gerçekçi, daha doğru bir terimdir. Üstelik Sayın Leyla Zana 7 Haziranda aynen bu yemini yapmıştı ve aynı Meclis Başkanlığında yine Sayın Deniz Baykal vardı ve bu yemin geçerli kabul edilmişti. Ama 7 Hazirandan 1 Kasıma gittiğimizde, 1 Kasımdaki konjonktür ve bu dönemdeki belki ortamın yaratmış olduğu atmosferde aynı yemin metni maalesef geçersiz kabul edildi.

Şimdi, tabii, burada tamamen hukukun dışında, İç Tüzük'e aykırı, Anayasa'ya aykırı ve Meclis teamüllerine aykırı, tamamen siyasi saiklerle bu tezkere önümüze gelmiş bulunmaktadır. Teknik anlamda birkaç hususu ifade etmek istiyorum yani -içimizde hukukçu arkadaşlarımız var- öncelikle birkaç noktayı hakikaten salt hukuk tekniği açısından değerlendirelim. Öncelikle siyasi boyutuna girmiyorum, onu değerlendirdik yani eş genel başkanlarımızdan milletvekillerimize ve oradan Sayın Leyla Zana'ya genel anlamda demokratik Kürt siyasetinin bu Meclisin dışına atılması, demokratik Kürt siyasetinin gelişmesinin önünün engellenmesi ve bu alanın daraltılmasına ilişkin bir konseptin, bir stratejinin mevcut AKP iktidarı tarafından uygulandığını hepimiz biliyoruz. Bunlara çok fazla girmiyorum. Bu siyasi saikle de bu tezkerenin geldiğini biliyoruz.

Ama başka bir teknik boyutu şu: Şimdi, İç Tüzük'e baktığımızda İç Tüzük'ün 35'inci maddesi komisyonların görevlerini belirtir ama komisyonların görevleri arasında yemin etmemiş bir milletvekilinin veya yeminden imtina etmiş bir milletvekilinin durumunun incelenmesine ilişkin İç Tüzük'te bir hüküm yok. Anayasa'nın 81'inci maddesi milletvekilinin belirtilen yemini yapacağını söyler. Ama yeminden imtina etme hâlinde, yemin etmeme hâlinde veya yeminin geçersiz olması hâlinde nasıl bir yaptırımın uygulanacağını Anayasa düzenlememiş.

Peki, bakıyoruz İç Tüzük'e,. İç Tüzük'te var mıdır? İç Tüzük'ün 3'üncü maddesine bakıyoruz. İç Tüzük'ün 3'üncü maddesinde de yine bir yaptırım yok. Yakın tarihte değiştirilen İç Tüzük'ün 3'üncü maddesinin önceki hâlinde hiçbir yaptırım yok, hiçbir açıklama ve izah yok. Az önceki hatibin de izah ettiği gibi bir süre de yok. "Şu kadar sürede yemin edecektir, etmezse vekilliği düşürülecek." şeklinde bir düzenleme de yok. Peki, neye dayanarak biz Sayın Zana'nın vekilliğini düşürüyoruz? İşte, AKP çoğunluğunun kendi keyfî yorumuna dayanarak; Meclis çoğunluğuna dayanan bir yorum.

Aslında Sayın Zana'nın durumu hukuk tekniği açısından bir askı hâlidir. Sayın Leyla Zana'nın "milletvekili" sıfatından kaynaklanan hakları kullanması yemine tabidir. Onun milletvekili seçilmesi halkın iradesine bağlı bir durumdur. Halk seçmiştir onu. Ha, yemin edip etmemesi milletvekilliğinden kaynaklanan, o sıfattan kaynaklanan hakları kullanmaya ilişkindir. Zaten Sayın Leyla Zana seçildiği günden bu tarafa özlük hiçbir hakkı verilmemiştir. Bir soru önergesi kabul edilmiyor, Genel Kurul çalışmalarına katılamıyor. Katılsa Sayın Başkanlık müsaade edecek mi? Etmeyecek. E müsaade etmediği bir vekile "Devamsızlık yaptınız." deyip vekilliğini düşürmek aslında abesle iştigaldir. Başka bunun bir izahı yok. Hem "Şu salona giremezsin." deniliyor hem de "Niye girmediniz?" deyip vekilliği düşürülüyor. Böyle bir çelişki olabilir mi? Ama özel bir durumdur, belki Parlamento tarihinde bir ilktir bu durum. Ama bu anlayışla bu bir teamül hâlini alacaktır. Yarın çoğunluğu elde edecek başka bir siyasal iktidar aynı şeyi sizlere uygulayacaktır.

Dolayısıyla mevcut değişiklik hâlinde bile, İç Tüzük 3'üncü maddenin yeni değişiklik hâlinde bile, yine ne diyor yeni hâlinde? Milletvekilliği yemininin edilmemesi hâlinde o sıfattan doğan haklardan faydalanamıyor. E zaten fiilen Sayın Leyla Zana faydalanmıyor, odası yok, soru önergesi veremiyor, araştırma önergesi veremiyor, Genel Kurul çalışmalarına katılmıyor. Dolayısıyla bu tamamen siyasi saiklere dayalı bir tezkere. Bu, hukuka ve Anayasa'ya aykırıdır diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)