GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:44
Tarih:21.12.2017

HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, üzerinde konuşmak için söz aldığım 13'üncü maddede yerel yönetimlerle de ilgili bir düzenleme var. Maddenin tamamını burada değerlendirecek değilim ama yerel yönetimlerle ilgili bütün bu maddeler büyük ölçüde ironiden ibaret kalmaktadır çünkü Türkiye'de demokratik bir yerel yönetim sistemi zaten çok fazla mevcut değildi, olağanüstü hâl ilan edildiğinden bu yana da artık ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla burada yerel yönetimler için ne öngörülüyor, ne yapılıyor diye bütçede söz söylemenin bir anlamı da yoktur.

Bir iktidarın sahip olduğu zihniyet getirdiği bütçe tasarısını da belirler. Tersinden söyleyelim, bütçenin kendisi ya da bütçe tasarısı iktidarın hangi zihniyetle yönetmek istediğini de gösterir. İktidarda şu anda egemen olan zihniyet, bütünüyle özgürlüklerin bastırıldığı, emekçilerin haklarının bütünüyle göz ardı edildiği, güvenlik anlayışının egemen olduğu, savaş hazırlıklarının belirleyici nitelik taşıdığı bir anlayıştır, bütçe de ona göre belirlenmiştir. Bu bütçe, her şeyden önce, daha önce de söylediğimiz gibi, bir güvenlik ve savaş bütçesidir.

Elbette, bunun öncesi var ama özellikle 20 Temmuz 2016'da olağanüstü hâl ilan edildikten sonra, bu, yukarıda özetlediğim anlayış iyice belirgin hâle gelmiştir. 15 Temmuz darbe girişiminin ne kadar kınanması gereken, karşı çıkılması gereken ve mücadele edilmesi gereken bir girişim olduğunu biz burada sürekli dile getirdik ancak iktidarın darbe girişimiyle mücadele adı altında yaptığı işlere bakarsanız, darbe zihniyeti ve darbe teşebbüsüne karşı samimi bir tedbir paketine sahip olmadığını rahat görürsünüz. Olağanüstü hâl çerçevesinde ilk yaptıkları işlerden biri belediyelere kayyum atanmasını mümkün kılan kanun hükmündeki kararnameyi yayımlamak oldu 4 Eylül 2016'da. Oysa, 19 Ağustos 2016'da, burada, torba yasada böyle bir hüküm varken bunu bütün partiler bir araya gelip tartışmıştık ve bizlerin muhalefeti sonucu, itirazları sonucu bu düzenleme o torba yasa tasarısından çıkarılmıştı. Peki, neden daha sonra böyle bir kanun hükmündeki kararname çıkardınız? Çünkü, iktidar, mevcut yerel yönetim mevzuatına göre hareket ederek belediyelere el koymasının mümkün olmadığını görüyordu. O zaman, darbe girişimiyle mücadele adı altında, mücadele gerekçesiyle ilan edilen olağanüstü hâlin imkânlarını devreye soktu. Burada muhalefet partilerine söz verdiler iktidar grubu temsilcileri, "Bu madde daha sonra KHK'yla gelmeyecek." dediler ama bu sözde de durmadılar pek çok sözde durmadıkları gibi ve ardından belediyelere kayyum atama uygulaması başladı. DBP'li belediyelere toplam 94 kayyum atandı ama kendi belediyelerinde de istifa ettirme yöntemiyle bir tür kayyum yönetimi egemen kıldılar, şimdi sıra CHP'li belediyelerde. CHP'li belediyeleri de müfettiş raporları veya soruşturma tehdidiyle yine görevden almaya yönelik hazırlıkların ilk adımı olarak Ataşehir Belediyesi operasyonunu yaptılar.

Aslında, bu bütçeye baktığınızda ve genel uygulamaları dikkate aldığınızda şu an ülkede bulunan sistem, fiilî sistem bir mega kayyumluk sistemidir. Mega kayyumluk sistemi 16 Nisandaki referandumla, şaibeli referandumla kabul ettirilen Anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanlığı sistemi olarak adlandırılıyor, bunun gerçek adı bütün ülkeye hükmeden mega kayyumluk sistemidir. AKP, vesayetle mücadeleyi kendi demokrasi destanının, demokratiklik hikâyesinin temeli olarak inşa etti fakat kurdukları sistem süper vesayet sistemidir. Şu an geldiğimiz yer mega kayyum, süper vesayet sistemi ve buradan herhangi bir demokratik gelişmenin, herhangi bir demokratik ilerlemenin çıkması mümkün değildir.

Sadece demokrasi değil sosyal adalet de tahrip ediliyor, bu da çok diyalektik bir sonuçtur. Eğer güvenliğe, eğer baskıya, eğer savaşa, askere yatırım yapıyorsanız, öbür yandan emekçiye de, yoksula da elbette para ayırmazsınız. Tersinden söyleyelim: Eğer siz özgürlükleri askıya alırsanız, emekçilerle mücadeleyi, özgürlükler için mücadeleyi bastırma hedefini esas alırsanız doğal olarak, güvenliğe, polise, polis teşkilatının ihtiyaç duyduğu baskı aygıtı yöntemlerinin araçlarına yatırım yaparsınız. Öte yandan, eğer bölgede barışçıl bir düzenin kurulmasını, çoğulcu bir düzenin barışçıl yollarla kurulmasını istemiyorsanız bölgeye dönük savaş planlarını devreye sokarsınız, bütçenizi de buna göre yaparsınız.

Şimdi, başta da söyledim, şu an...

MEHMET MUŞ (İstanbul) -PKK'yla mücadeleye "savaş" diyorsun.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Evet, savaş bütçesi yaparsınız doğal olarak, savaş bütçesi yaparsınız. Yatırımlar için ayırdığınız paraları şişirirsiniz ama yaptığınız bütçe savaş bütçesi olur. Bu savaşın kimseye, özellikle bu ülkeye bir hayrı olmayacağını hatırlatalım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Terör...

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Sözünüz varsa gelir buradan söylersiniz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Söyleyeceğiz, merak etmeyin.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Gelin söyleyin, biz de size cevabımızı verelim, söyleyelim.

Bugün ortaya çıkan bilgiler...

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Merak etmeyin, söyleyeceğiz.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Oradan laf atmayın ergenler gibi, buraya gelin sözünüzü söyleyin. Gayet sakin bir şekilde görüşümüzü anlatıyoruz.

Ortaya çıkan haberlere bakarsanız bu iktidar gladyo Ergenekon zihniyetine teslim olmuştur. Yurt dışı operasyonları haberleri arka arkaya geliyor. Bunları hangi kaynaklarla, hangi gerekçeyle, hangi anlayışla ve meşruiyetle yapacaksınız? Bu bilgilerle ilgili bugüne kadar doyurucu bir yalanlama yapmamış olmanız bu hazırlıkların doğru olduğunu göstermiyor mu ya da bu hazırlıkların doğru olduğunu mu gösteriyor?

Öte yandan, Suriyeli Aşiretler ve Kabileler Yüksek Kurulu adı altında bir kuruluş Türkiye'de geçen hafta toplantısını yaptı, ulusal ordu kuruluyor. Bu iktidar, Orta Doğu'da ve özellikle Suriye'de mezhep eksenli savaşın devamını istiyor görünüyor. Derinleştirmeyi, bu mezhep eksenli savaşı derinleştirmeyi öngörüyor görünüyor. Bu, çok tehlikelidir değerli arkadaşlar hem bölge için hem ülke için. Bu konseyin, yüksek kurulun bundan sonraki toplantısı, basına yansıdığı kadarıyla, Samandağ'da yapılacak. Bunun ne anlama geldiğini aklı başında herkes bilir. Mezhep çatışmasını kaşımanın daha ileri bir adımıdır, çok tehlikelidir. Afrin'e savaş hazırlıklarının da ne anlama geldiğini biliyoruz. Bölgede Kürtlerle savaşı yaygınlaştırmak, derinleştirmek bütün Orta Doğu'yu ataşe vereceği gibi Türkiye'nin içinde de çatışma eksenlerini kötü bir biçimde derinleştirir ve fay hatlarının daha da hassas hâle gelmesine neden olur. Bundan, bu planlardan derhâl vazgeçilmesi gerekiyor.

Sadece iktidara çağrı yapmak yetmiyor. Bütün demokrasi güçleri, barıştan yana bütün ülke kesimleri bu savaş, gladyo, Ergenekon anlayışlı bütçeye ve bunun altında yatan zihniyete kararlılıkla karşı çıkmalıdırlar. İhtiyacımız savaş değil, barıştır, güvenlik operasyonları değil, sosyal adalet ve demokrasidir.

Saygılarımla efendim. (HDP sıralarından alkışlar)