GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:44
Tarih:21.12.2017

CHP GRUBU ADINA ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 10'uncu maddesini oluşturan "Mahalli idarelere ilişkin işlemler" üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Büyükşehir belediyelerinin yönetim yapısındaki son düzenleme 6 Aralık 2012 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6360 sayılı Yasa'yla gerçekleşmiştir. Kırsalın, çiftçinin ve tarımın geleceğini ilgilendiren ve biçimlendiren kanun "Kervan yolda düzelir." anlayışıyla çıkarılmış ve hem yerel yönetimleri hem tarımı hem de kırsalda yaşayanları hazırlıksız yakalamıştır. Bu durum, bir kanunun çıkış gerekçesi ve yaklaşımı ile ters düşen bir olgudur çünkü Kanun, toplumsal uzlaşı ve politik bilgilendirme olmadan, yerelde yaşayan ve yaşam yerinin statüsü değişen halka sorulmadan çıkarılmıştır. Özellikle kırsaldakiler, kanunla geleceği biçimlenecek çiftçiler, konuyu yani Büyükşehir Kanunu'nu tam olarak ele alamamış, kavrayamamış ve Kanun'un kendileri açısından gelecekte kötü şeyler getireceğinin de farkına varamamıştır.

Değerli milletvekilleri, 6360 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ile birlikte "büyükşehir"ler "bütünşehir"ler olmuş, merkezî idarenin temsilcisi olan valinin denetleyici rolü sözde yerelin güçlenmesi adına tartışmalı hâle gelmiştir. Bu düzenlemeyle birlikte, yaklaşık 1.600 kasaba belediyesi ile 16 binden fazla köy ve 30 ilde il özel idaresi ve il genel meclislerinin tüzel kişiliği 30 Mart 2014'teki ilk mahalli idareler seçiminden sonra kaldırılmıştır. Kanunla, tarım arazileri kentsel araziye dönüşmüş, yeni rant alanları yaratılmış, tarım arazileri ve taşınmazlar üzerinde amaç dışı kullanımlar artmış ve devamında, kır kültürü, köylülük kültürü bitirilmeye yüz tutmuştur.

Tarımın ülkemiz için gerçek bir "sigorta ve güvence" aracı olması, tarıma ev sahipliği yapan kırsal alanlar geleceği korumak açısından çok önemlidir yani kırsal ve kırsallık, tarımsal üretim ve devamlılık için, kültürel geçmişi korumak ve yaşatmak için, bireylerin sağlıklı, mutlu bir ortamda, bulundukları yerde yaşamlarını sürdürebilmeleri için, temiz hava, doğa ve sağlıklı beslenebilmek için, yazılı olmayan kültürel mirası korumak için, toprağın sahiplenilmesi ve sürdürülebilir kullanımı için, toprakları ranta kurban etmemek için, geçmiş ve gelecek arasında köprü oluşturmak için, kendine yetmeye çalışan yoksul ve orta sınıf için çok önemlidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tarım ve kırsalın belirtilen önemleri Büyükşehir Kanunu'yla tehdit altına girmiştir. Bir yanda kırdaki insan, bir yanda çiftçi, bir yanda tarım toprakları, doğal kaynaklar tehdit altındadır. Türkiye, kanunla kentleşen bir ülke durumuna gelmiştir ve bu son derece tehlikeli bir süreçtir. Türkiye'de kırsal nüfusun en fazla olduğu iller aynı zamanda büyükşehir kapsamına giren illerdir. Bu illerdeki kırsal nüfusun artık "kırsallık" tanımı kalmamıştır. Mahalle statüsüne dönüştürülen buradaki köy ve kasabalar artık geleneklerini, ortak kullanım alanlarını, mezarlıklarını, çeşmelerini, maddi, manevi değerlerini yitirme noktasına gelmiştir. Büyükşehir kapsamındaki illerin büyük bölümü kıyılardadır. Kanunla büyükşehirlere verilen yetkiler bu kıyıların, tarım alanlarının, doğal kaynakların amaç dışı kullanım yollarını ortaya çıkarmıştır. Kanunla büyükşehir sınırlarına dâhil edilen köylerde yaşayanlar, içme suyu, atık su gideri, altyapı yatırımları ve benzerleri için zamanla bedel, katılım payı gibi yeni harcama kalemleriyle karşılaşmaktadır. Bu giderler zaman içinde metropol alandaki fiyatlar düzeyine ulaşarak gittikçe daha ağır maliyetli bir yaşama mahkûm edecektir. Kanunla kırsaldaki hizmetler büyükşehir değerleri üzerinden belirlenmeye başlanmıştır ancak zaten yoksulluk kırsalda kronikleşmiştir. Bu hizmet sunumu yaklaşımıyla daha yüksek maliyetler çıkmıştır. Bu durumda yeni bir kırdan kente göç dalgasıyla karşılaşmak işten bile değildir.

Türkiye'de kullanılan suyun yüzde 75'inin tarımda kullanıldığı düşünülürse, su artık kamu için büyük bir gelir kapısı, çiftçi ve kırdaki aile için büyük bir yaşama maliyetini beraberinde getirmiştir. Bahçedeki, tarladaki, yayladaki, meradaki su, şehir şebeke fiyatıyla ücretlendirilmiş, buralarda belediyelerin bir yatırımı olmadan belediyelere su geliri ortaya çıkartılmıştır.

Değerli milletvekilleri, kanunla birlikte tarımsal ve kırsala yönelik yeni rantlar oluşmuş, meraların amaç dışı kullanımının önü açılmış, doğal kaynaklar üzerinde baskı artmış, kırsalda yaşam maliyeti artmış, küçük çiftçi kente göçe zorlanmış ve toprakları elden gitmiştir. Yeni kanunla birlikte, kırsaldaki sermaye için yeni ucuz iş gücü ortaya çıkmış, kırsal arazi kentsel arsaya dönüşmüş ve kırsal bölge topraklarının imara açılması kaçınılmaz olmuştur. Toprak artık sermaye birikim aracı hâline gelmiş ancak bu durum kırdaki için değil, kırın kaynaklarını ranta çevirmek isteyenler için geçerli olmuştur. Büyükşehir belediyesi olgusu, merkezî politikaların en küçük birimlerine kadar yayılmasının aracına dönmüş, merkezî idarenin gücünü yerel düzeyde etkinleştirmenin mekanizması olarak etkili bir araç konumuna getirmiştir. Kanun yönetimin tek elde toplanmasını sağlayan, yereldeki farklılıkları görmeyen, özgünlükleri göz ardı eden bir düzenlemeyi getirmiştir. Kırsal yaşamın kendine özgü niteliklerini, değerlerini aşındırmıştır. Kanunla köylere yönelik yürütülecek hizmetler kentin öncelikleri içinde geri planda bırakılmıştır. Kent-kır ayrımını ortadan kaldıran kanunla genişleyen belediyenin hizmet alanının büyük bir kısmını, yerleşim bölgesi olmayan tarım arazileri, meralar, orman alanları ve ekolojik hassasiyeti bulunan bölgeler oluşturmuştur. Kanunun bu hâli kır nüfusunu azaltmakta, tarımsal üretim maliyetini ve kırda yaşama maliyetini yükseltmektedir.

Sayın milletvekilleri, köyler, kasabalar idari olarak şehir nüfusuna dönüştürülebilir ama bin yıllık yaşam geleneğine devam edildiği göz önüne alınmalıdır. Bu yapıyı bozmak kolay olmamalıdır. Kanun sadece ekonomik boyutla ön plana çıkmıştır. Bireyi, kültürü, sosyolojik bakış açısını dikkate almamıştır. Bu hâliyle tarımı, kırsalı bugünkünden çok daha zor günler beklemektedir. Yerel halka sorulmadan çıkarılan kanun, yerelin değerlerini ve sosyoekonomik yaşam biçimini olumsuz etkilemektedir. Burada belediyecilik anlayışına, yerel yönetim anlayışına sorumluluklar ve yeni yetkiler düşmektedir. Yerel yönetimler kanunla ortaya çıkan tehditleri bertaraf etmek için vatandaşı, kırsal yapıyı, tarımı, doğal kaynakları ön plana alan bir politik duruş benimsemek durumundadır.

Başta Adana'daki raylı sistem olmak üzere, metro, büyük sanat yapıları, dere yataklarının ve nehirlerin ıslahı devlet eliyle gerçekleşmelidir. Büyükşehirlere merkezî Hükûmetten gelen paylar artırılmalıdır. Öz gelir çeşitliliğinin yetersizliği, kredi alımında yürütülen prosedürün zorlukları da belediyeleri kıskaca almıştır. Özellikle muhalif belediyelere bakanlıklardan projelere yatırım ve hibe sağlanmasının önü neredeyse kapatılmıştır.

Büyükşehir belediyesi modelinin kendisi sorunlu bir yönetim modelidir. Alan büyüklüğü görev/yetki ilişkileri ve üst kademeyle alt kademe ilişkileri bakımından kapsamlı biçimde yeniden tanımlanmalıdır. Kentsel ve kırsal yerleşmeler sınıflandırılmalı, bunlar kentsel belediye ve kırsal belediye ana sınıfları içinde sosyoekonomik özelliklere uygun yönetim modellerine kavuşturulmalıdır. Ülkemizin tarımsal ve sınai üretimini mümkün kılmak, artırmak, ülke geneline dengeli biçimde yaymak, ancak bünyeye uygun yönetim modelleriyle gerçekleştirilebilir.

Ölçek ekonomisinden yararlanmanın çok farklı yolları vardır. Bunlardan biri de yerel yönetim birlikleri sistemidir. 6360 sayılı Yasa'yla birer küçük yerleşim birimlerine ve mahalleye dönüştürülen, merkeze uzak köylere sunulan hizmet kalitesi düşmektedir. Bu hizmetlerin sunulması için yapılan kamu harcamaları verimsiz ve pahalı hâle gelmektedir. Büyükşehir belediyelerinin yetki ve görevlerinin ilçe belediyelerine göre orantısız olması ve bazı hizmetlerin niteliği gereği, örneğin çöp toplama hizmetinin ilçe, depolama, imha etme işinin büyükşehirde olmasıyla 2 yerel yönetim birimi arasında pratikte bir denetim yetkisi ortaya çıkmıştır. Yerel ve ortak nitelikli hizmetlerin ilçe belediyeleri tarafından sunulduğu durumlarda bütçe, imar, ulaşım ve altyapı gibi birçok konuda büyükşehir belediyesinin denetleyici nitelikte yetkilerinin olduğu ve bu yetkilerini ayrı bir tüzel kişiliği bulunan ilçe belediyeleri üzerinde uyguladığı söylenebilir.

Büyükşehir belediyelerinin, kurumsal olarak, illerde merkezî bir planlama ve koordinasyon birimi olmak yerine tek yetkili bir yönetim birimi hâline dönüştürüldüğü görülmektedir. Bu hizmetlere bakıldığında, ilçe belediyelerinin aslında büyükşehir belediyelerine bağlı birer belediye şubesi gibi çalışmasının öngörüldüğü söylenebilir. Özellikle yüzölçümü büyük olan illerde büyükşehirlerin kendi sorumluluk alanlarındaki hizmetleri yerine getirmek için uzak ilçe merkezlerinde müdürlükler açtığı görülmektedir. Ancak, var olan ilçe belediyelerine bu hizmetlerin yetki ve sorumlulukları verilmek yerine yeni birer bürokratik örgütlenmeye gidilmesi anlamsızdır.

İl özel idareleri gibi kırsal alanın yönetiminde uzmanlaşmış birimler yerine, büyükşehir belediyeleri gibi, bu alanda birikimi olmayan bir birim kırsal alanı yönetmeye başlamıştır. 6360 sayılı Yasa öncesinde büyükşehir belediyelerinin öz gelirlerinin gerilediği, mali olarak merkeze bağımlılığının arttığı görülmektedir. Buna karşılık, merkezî hükûmetin genel bütçe vergi gelirlerinden büyükşehir belediyelerine aktardığı payların kişi başına öngörülen miktarında bir artış görülmektedir.

6360 öncesinde Karayolları Genel Müdürlüğünün görev alanına giren bazı hizmetler büyükşehir belediyelerine devredilmiştir. Geçmiş dönemde kent içinde bile sağlıklı olarak yerine getirilemeyen ana yolları yapmak, yaptırmak, bakım ve onarım işleri ile bu yolların temizliği ve karla mücadele çalışmalarını yürütmek gibi hizmetlerin, yeni düzenleme sonrasında kent merkezlerine uzak bölgelerde yerine getirilmesinin pratikte karşılığı yoktur.

Bütünşehir yasasının ardından geniş bir coğrafyaya hizmet üretmek zorunda kalan büyükşehir belediyeleri hizmetleri aksatmakta ve bu büyük sıkıntılara yol açmaktadır. (CHP sıralarından alkışlar)