| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 9'uncu Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 20.12.2017 |
CHP GRUBU ADINA KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın Kamu İhale Kurumu ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce milletimizi ve Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üzerinde söz almış olduğum Kamu İhale Kurumunun yasal dayanağını oluşturan Kamu İhale Kanunu kabul edildiği günden günümüze kadar geçen süreçte 46 kez değişikliğe uğratılarak istisnaların azaltılması, denetimlerin etkinleştirilmesi ve Avrupa Birliği mevzuatına aykırı düzenlemelerin kaldırılması gerekirken tam tersine istisna düzenleyici madde sayısı 7'den 21'e artırılmış ve Kamu İhale Kurumu daha da pasif hâle getirilmiştir.
Bilindiği gibi rekabet, Kamu İhale Kanunu'nun 5'inci maddesinde yer alan kamu ihale sisteminin temel ilkelerinden belki de en önemlisidir. Rekabet ilkesine göre kamu ihalelerine mümkün olduğunca fazla isteklinin katılması ve dolayısıyla devletin ihtiyaçlarının en uygun bedelle karşılanması esastır. Ancak son zamanlarda ilan yapılmaksızın yürütülen pazarlık usulü ihaleler ve belli istekliler arasında yapılan ihaleler açık ihale usulü yerine tercih edilmeye başlanmıştır. Bunun sonucunda da devletin kasasından yaklaşık yüzde 20 oranında daha fazla para harcanmaktadır. 2016 yılı istatistiklerine göre kamu alımlarının miktar olarak yüzde 27'si, tutar olarak ise yüzde 20'den fazlası pazarlık veya istekliler arasında ihale usulüyle yapılmıştır ki bunun toplam tutarı yaklaşık 30,3 milyar liraya karşılık gelmektedir.
Ayrıca, burada belirtilen rakamlar içerisinde özel hukuku olan ve "ticari sır" olarak tanımlanan kamu-özel iş birliği projeleri kapsamındaki şehir hastaneleri örneğin ve Kamu İhale Kurumu kapsam ve denetimine alınmayan TMSF, kalkınma ajansları, Türkiye Yatırım Destek Ajansı, Varlık Fonu gibi kamu kaynağı kullanan ama kanundan istisnai durum olarak yararlanan kurumların hiçbir alımı yer almamaktadır.
Sayın milletvekilleri, Kamu İhale Kurumu bağımsız bir düzenleyici ve denetleyici kurum statüsündedir. Kurumun ve kurulun yönetim kadrolarında liyakate dayalı görev atamalarından uzaklaşıldıkça etkin, verimli ve kaliteli denetim yapılma imkânı da maalesef ortadan kalkmaktadır. Bugünkü hâliyle ihale sistemimiz can çekişmektedir. Kamu maliyesini düzeltmek için daha fazla vergi alıp vatandaşların cebine göz dikmektense ihale sistemini daha rekabetçi, daha şeffaf, daha etkin ve daha verimli hâle getirmek daha önemli ve elzem olan çözümdür.
Değerli milletvekilleri, biraz da şu şehir hastaneleri meselesine, özellikle kamu-özel ortaklığına bir özelleştirme alanı olması ve yatırımın finansmanı ve kamusal denetlenebilirliği açılarından değinmek istiyorum.
Hâlihazırda 31 adet şehir hastanesi kamu-özel ortaklığı projeleri kapsamında gündemde olup 21'inin sözleşmeleri imzalanmıştır. Kamu-özel ortaklığı proje yatırımlarında 6428 sayılı Kanun'un 3'üncü maddesinin (5)'inci fıkrası uyarınca, ihale usullerinden herhangi birisinin uygulanabilirliği konusunda getirilen esneklikle, doğaldır ki, ihalelerin belli istekliler arasında veya pazarlık usulüyle yapılması tercih nedeni olacaktır. Bunun anlamı: "Ben istediğimi ihaleye çağırırım ve istediğimle işi pişiririm."dir.
Kamu-özel ortaklığı şehir hastaneleri projelerinde, bakınız, süreç nasıl işliyor: Devlet, proje fizibilitelerini ve diğer ön hazırlıkları yaptıktan sonra, bu projenin yapımı için az önce bahsettiğim esnek ihale yöntemlerinden birisiyle özel şirketlere, ticari sır olan, özel bir sözleşmeyle ve ÇED kapsamı dışında olacak şekilde veriyor. Devlet, aynı zamanda, inşaat alanı olarak hazine arazisini bedelsiz veriyor, devrediyor. Dış kredi ihtiyacı duyacak olan bu şirketlere, projenin en az yüzde 20'lik kısmını öz kaynaklarıyla yapmak zorunda olsalar da, çok büyük finansman gerektirdiğinden, ihtiyaç duyacakları ek finansman için kullanacakları kredi için hazine garantisi veriliyor ve ödeme güçlüğü çekerlerse de borçlarını hazine üstleniyor. Ayrıca, şirketlere devlet tarafından vergi indirimleri, muafiyetler, SGK primlerinde indirimler ve benzeri çeşitli teşvikler veriliyor. Bu yeter mi? Tabii ki yetmiyor. Devlet, özel şirketler tarafından inşa edilen bu hastaneleri ortalaması yirmi beş yıl süreyle kiralıyor ve bu da yetmez, bir de yüzde 70 doluluk garantisi veriyor. Hastanelerin yatak başına inşaat alan büyüklüğü de normalden -devletin yaptığı yatırımlara göre- en az 2 kat fazla olduğu gibi, ayrıca şirkete ödenen iki ila dört yıllık kira bedelleriyle yatırımın geri ödenebiliyor olması, yani kendini amorti edebiliyor olması israfın ve kamu zararının da net bir göstergesidir. Bu arada, hastaneyle birlikte yapılan otopark, kafeterya, restoran, otel ve benzeri ticari alanları, hatta laboratuvarlar, görüntü merkezleri ve benzeri alanları da isterlerse şirketler işletebiliyor ve devlet, şirketlerden bu alanlarda ayrıca hizmet satın alıyor.
Hâlihazırda her ne kadar şeffaflıktan uzak ticari sır olsa da sadece bilgi sahibi olabildiğimiz ve tamamlanmış olan 14 hastane projesinde devletin yirmi beş yıllığına yaklaşık 50 milyar lira kira, 19 milyar lira hizmet bedeli olmak üzere toplam 69 milyar lira kira bedeli yükümlülüğü altına girdiğini söyleyebiliriz. Bu yükümlülüğün Kamu İhale Kurumu ve Sayıştay denetimine tabi olmadan, özel hukuka bağlı oldukları için Kamu İhale Kurumu raporlarında da yer almadığını ve bunun kamudan özel sektöre kaynak aktarmaktan, diğer bir deyişle tüyü bitmemiş yetimin hakkının yandaş şirketlere yedirilmesinden başka bir şey olmadığının altını çizerek belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri, en samimi duygularımla sormak istiyorum: Bu düzene ne denir? Dilim varmasa da söyleyeceğim. Bu bir soygun düzenidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak parti programımızda da tanımlandığı üzere özelleştirme bir amaç olmamalıdır. Özellikle son on beş yılda AK PARTİ hükûmetleri döneminde ulusal sanayimizi yabancılaştırma, kamu işletmelerini kapatma ve kamu malının yağmalanmasına dönüşen ilkesiz özelleştirme süreçlerine şiddetle karşı olduğumuzu belirtmek isterim. Kamu ekonomik girişimleri, geçmişten günümüze, ülkemizde demokrasinin derinleştirilmesine, sanayileşmenin kökleşmesine, ekonomik ve toplumsal gelişmenin hızlandırılmasına, gelir dağılımının iyileştirilmesine, bölgeler arası dengesizliklerin azaltılmasına çok önemli katkılarda bulunmuşlardır ancak son yıllarda izlenmiş olan sanayileşmeyi, reel sektörleri ve kamu ekonomisini dışlayan politikalar sonucu bu kuruluşlar, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına devredilerek teknolojilerinin yenilenmemesi, idame ve yenileme yatırımlarının gereğince yapılmaması ve politik müdahaleler nedeniyle verimlilik ve etkinliklerinde ciddi kayıplara uğratılmışlar ve nihayetinde yok pahasına haraç mezat satılmışlardır ve satılmaktadırlar. Özellikle son yirmi yıldır ülkemizin stratejik mal ve kamusal yarar amaçlı hizmet üreten en temel kamu işletmelerinin, fabrikalarının, en kârlı ve stratejik nitelikli entegre sanayi kuruluşlarının ulusal çıkarlar ile ulusal sanayinin gerekleri hiç umursanmadan, çalışanların hakları korunmadan ve ek istihdam yaratma koşulları getirilmeden, yabancı veya yerli alıcı farkı gözetmeden, işletmede teknolojik yapılanma, idame, modernleşme veya genişletme yatırımları dahi öngörülmeden özelleştirilmeleri ekonomimize, istihdama ve dolayısıyla geleceğimize vurulan en büyük darbe olmuştur. Özelleştirme İdaresi Başkanlığının verilerine göre AK PARTİ iktidarı döneminde 63,2 milyar dolar karşılığında kamu varlıklarımız haraç mezat satılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika izin istiyorum, bitmek üzere.
BAŞKAN - Buyurun bir dakika ek süre vereyim size Sayın Sındır.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Diğer yandan TÜRK TELEKOM'un, TÜPRAŞ'ın, PETKİM'in, TEKEL sigara işletmelerinin, TEKEL alkollü içki işletmelerinin ve daha nicelerinin yabancılara satılmış olduğunu unutmayalım.
Şimdi sormak istiyorum: Millî ve yerli olmak bu mudur? Devletin hüküm ve tasarrufunda olan taşınmazların, varlıkların hatta ulusal güvenliğimizi tehlikeye sokacak düzeyde en stratejik önemi olan kuruluşların yabancılara devredilmesi midir? Sayın Başbakan 2018 bütçe konuşmasında insanı merkeze alan bir bütçe olduğundan bahsetti oysa görünen o ki bu bütçe insanımızı merkeze değil hedefe alan, millî ve yerli olmaktan uzak, halkına değil faiz lobileri ve tefecilere çalışan bir bütçedir.
Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sındır.