Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 42 |
Tarih: | 19.12.2017 |
HDP GRUBU ADINA LEYLA BİRLİK (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle cezaevinde rehin tutulan Eş Genel Başkanlarımız Sayın Figen Yüksekdağ'ı, Sayın Selahattin Demirtaş'ı, yine, grup başkan vekillerimi, milletvekili arkadaşlarımı, Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Sayın Sebahat Tuncel ve onun şahsında bütün siyasi tutsakları saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; grubum adına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bütçesi için söz almış bulunmaktayım.
Tarım ve hayvancılık gerek toplumun temel ihtiyaçlarının karşılandığı gerekse toplumun önemli bir kesiminin geçim kaynağı olduğu bir alandır. Aynı zamanda istihdam yaratan, sanayiye ham madde sağlayan bu sektör dış ticarette de önemli bir paya sahiptir. Ancak Türkiye ekonomisinin büyük bir bölümünü oluşturan tarım ve hayvancılık Hükûmetin yanlış politikaları nedeniyle en çok sorun yaşanan alanlardan biri hâline getirilmiştir. Tarım alanında yaşanan sorunlar AKP iktidarı döneminde sürdürülemez politikalar nedeniyle daha da derinleşmiştir. Sürdürülebilir politika, ülkenin üretim potansiyelinin ve coğrafi şartlarının dikkate alınarak bu alanda yeterli bilgiye ve donanıma sahip uzmanlarla sağlanabilir. Ancak bu ülkede iki yılda gıda, tarım ve hayvancılık alanında sorumlu 2 bakan değiştirildi. Sizin de bildiğiniz gibi her iki bakanımız da gıda, tarım ve hayvancılık alanında uzmanlıkları olmayan kişilerdi. Tarım ve hayvancılık bakan değiştikçe de politikası değişen bir alan hâline getirilmiştir. Tarım ve hayvancılık alanının bir türlü çözülmeyen sorunlarının ana kaynağı, politikalar belirlenirken, karar alınırken bizzat bu işi yapan, emek veren, emek verirken binbir zorlukla karşılaşan köylü ve çiftçilerin bu sürece dâhil edilmemesidir. Ancak Türkiye'de bunun yerine merkezî bir anlayışla devlet-özel sektör kuruluşlarının ortaklığıyla tarım ve hayvancılık politikaları belirlenmektedir. Politikaların belirlendiği Mecliste ihtisas komisyonları AKP döneminde tamamen işlevsiz hâle getirilmiştir. Mecliste, üyesi olduğum tarım, hayvancılık, arazi kullanımı, toprak koruma gibi ihtisas konularının görüldüğü Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonu iki yıldır toplanmamıştır. Hâl böyle olunca ancak torba kanunlarla ya da yılda bir defa bütçe görüşmelerinde tarım ve hayvancılık politikalarından süre yettiğince haberdar olabiliyoruz.
Türkiye'nin gıda, tarım ve hayvancılık alanlarındaki sorunlarından biri olan dışa bağımlılık, her yıl artarak sürmektedir. Özellikle, canlı hayvan, kırmızı et ve tarımsal ürünlerin ham maddesinin yüzde 50'si ithal edilmektedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 2016 yılında Millî Tarım Projesi'nin temel unsurlarından biri olan hayvancılıkta temel amaç hayvan varlığını artırarak dışa bağımlılığın azaltılması ve ihracatın artırılmasıydı. Ancak, Hükûmet bu hedefin aksine bir politika izlemektedir. Daha birkaç ay önce Bakanlar Kurulu, Et ve Süt Kurumunu sıfır gümrükle 500 bin büyükbaş hayvan ithal etmekle yetkilendirdiğini duyurmuştur. Türkiye'de artan et fiyatlarının düşürülmesi için alınan önlemlerle, sorunu yaratan unsurların bertaraf edilmesi değil et ithalatı yapılarak sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu şekilde devam ederse yerli hayvan üretimi bitirilecek, tamamen dışa bağımlı bir ülke hâline getirilecektir.
Biz sizlere "Üreticiyi ağır vergiler altında ezdiniz, bitirdiniz." dedik. "Yandaşlarınızı büyüttünüz, bizi, ülke olarak dışa bağımlı bir hâle getirdiniz." dedik. Biz bunu söylediğimizde sizler kızıyorsunuz ama bakın ne yaptınız, ne yapıyorsunuz: Bu ülkede hayvancılık nerede yapılıyor? İlkokuldan beri Erzurum, Kars, Ankara ve buna benzer illerde yapıldığını hepimiz biliyoruz. Peki o zaman soruyorum: İhale kapsamı dışında, ithal edilen hayvanların hemen hemen tamamı neden Rizeli büyük sermayeli firmalara veriliyor? Sayın Bakan, buradan, birazdan birkaç isim okuyacağım. Bu isimlerin doğru olup olmadığını ve bu isimlerin büyük bir kısmının Rizeli olup olmadığını size soruyorum: Ali Topuz; 50 bin büyükbaş, 30 bin küçükbaş, 30 bin kurbanlık, 15 bin ton ithal et. Cemil Kazancı; 50 bin karkas, 50 bin kasaplık, 60 bin besi hayvanı. Hasan Doğan'ın oğlu; 25 bin büyükbaş. Mustafa Erdoğan'ın oğlu ve Mis Et... Arkadaşlar, bu liste böyle devam edip gidiyor. Bu listede, Trakya'da, İç Anadolu'da binbir zorlukla tarımla uğraşan ne Mehmet amca var ne de Ayşe teyze var.
Tarım, hayvancılık, orman, su, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının neredeyse tamamı devlet ve özel yandaş sermaye tarafından endüstrileştirilmiştir. Kümes hayvancılığından balık yetiştiriciliğine, arıcılık faaliyetlerinden besiciliğe kadar bütün hayvancılık faaliyetleri ve bu faaliyetlerle ilgili tüm ürünler "modern hayvancılık" adı altında tesisten aracıyla işletmeler kendi tekeline alınarak ticarileştirilmiştir. Bu yaklaşım, halkın doğadaki besin kaynaklarına doğrudan, araçsız ve ücretsiz ulaşımını engellemekte ve küçük aile çiftçiliği işletmeciliğini bitirmektedir. Toplumun kendi ihtiyaçlarını karşılamaya dönük olarak gerçekleştirdiği serbest, geleneksel hayvancılık ekonomisi bu şekilde tasfiye edilmektedir.
Söz konusu sorunlarla birlikte, güvenlikçi politikalarla çözülmeye çalışılan ancak çözülmeyen ve bu yaklaşımla da çözülmesi mümkün olmayan Kürt sorununun yansıması olarak kürdistanda yaylaların yasaklanması, köylerin boşaltılması, köylerin zorunlu göç ettirilmesi, yerüstü ve yeraltı kaynaklarının hunharca yandaş sermayeye peşkeş çekilmesi, "kentsel dönüşüm" adı altında meralar, ormanlar, zeytinlik alanların yok edilmesi anlayışı tarım ve hayvancılığı bitirme noktasına getirmiştir.
Devletin, 1950 yıllarında sürgün, göçertme uygulamaları sonucu Kürt köylerinin yaklaşık yarısı boşaltılmış, geçim kaynakları olan tarım ve hayvancılık yok edilmek istenmiştir. Aynı uygulamalar ve pratikler 1990'lı yıllardan bu yana devam etmektedir.
Seçilmiş olduğum Şırnak ili ve ilçelerine bağlı mezra ve köylerde, Eylül 2016 tarihinden itibaren, kanunlara aykırılık teşkil etmesine rağmen, birçok sivil yerleşim alanı askerî yasak bölge ilan edilmiştir. Aynı şekilde, ayrıca Temmuz 2015 tarihinden itibaren de bu bölgelerde süren askerî operasyonlar nedeniyle tarım ve hayvancılık faaliyetleri yapılmamaktadır. Her yıl baharın gelişiyle birlikte Şırnak merkez, ilçelerinin de yanı sıra, Siirt, Bitlis, Batman, Diyarbakır'dan, birçok çevre ilden yurttaş, hayvanlarını, otlatmak için, Faraşin Yaylası'na götürüyor. Faraşin Yaylası iki yıldır yasaklı bölge ilan edildi. 50'ye yakın köy, yine aynı şekilde mezra ve yayla askerî yasak bölge ilan edildiği için hayvanlarını yaylalara götüremiyor. Sadece bu yıl Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde en az 24.600 küçükbaş, 2.820 büyükbaş ve Şırnak'ın Balveren ilçesinde 150 bin civarında arı kovanı yaylalara götürülemediği için telef olmuştur.
Tarım ve hayvancılık sektörünün en önemli ayağı iş gücüdür. Türkiye'nin kalkınmasında, nüfusun bir bölümünün geçiminin sağlanmasında etkili olan tarım sektörü, istihdam edilen iş gücünün yaklaşık yüzde 23'ünü oluşturmaktadır, bunun da yarısını mevsimlik tarım işçileri oluşturmaktadır. TÜİK verilerine göre yaklaşık 3,5 milyon mevsimlik tarım işçisi mevcuttur. Sayıları azımsanamayacak ölçüde fazla olan mevsimlik tarım işçilerinin yaşam ve çalışma koşulları insanlık onuruna yakışır bir düzeyde olmamasının yanı sıra, hukuki, yasal korumalardan da muaftır. AKP iktidarı boyunca, mevsimlik tarım işçilerinin kaçınılmaz olduğu hâllerde çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik herhangi bir adım atılmış değildir. Bu sorunun çözümü için köylere dönüşlerin etkin biçimde gerçekleştirilerek, bu insanların kendi topraklarında kendilerinin yönetebileceği tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin önünün açılması gerekmektedir.
AKP iktidara geldiğinde çiftçilerin işlediği tarımsal alan 24 milyon hektardı, on beş yıllık AKP iktidarında işlenen tarım alanı yaklaşık 3 milyon hektar azaldı. 2002 yılında tarımsal istihdam yüzde 35 iken bugün bu oran yüzde 20'lere kadar düşmüş. Çiftçiler İstanbul büyüklüğünde tarım alanını ekemez hâle getirilmiş. Tarımda kendi kendine yeten Türkiye'nin, uygulanan sermaye yanlısı politikalarla, tarım ve hayvancılıkta kendine yeten bir ülke olmaktan çıkıp AKP iktidarında, karnını doyurmak için Arjantin'den mısır, Ukrayna'dan buğday, Şili'den angus ithal eden hatta sap ve samanı ithal eden bir noktaya getirilmiş olması da can yakıcı bir gerçekliktir.
AKP iktidarının gıda, tarım ve hayvancılık politikalarında yanlışlar, dönemsel politikalar belirlenmesi hem üreticiyi hem de tüketiciyi mağdur etmektedir. Bu sorunların çözümü için iktidar rantçı ve dönemsel politikalar üretmekten bir an önce vazgeçmelidir. Bunun yerine daha demokratik, katılımcı, tutarlı ve sürdürülebilir politikaların bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Sayın Bakan, ek olarak bir soru daha sormak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
LEYLA BİRLİK (Devamla) - Sayın Bakan, ek olarak, Bitlis'te, Muş'ta -yaptığımız görüşmelerde- yüzlerce hayvanın yemden kaynaklı telef olduğu söyleniyor. Daha önce bu konuya dair bir soru önergesi vermiştik yalnız cevabını alamadık. Buradaki ölümlerin, hayvan ölümlerinin nedeninin yemden kaynaklı olup olmadığı tespit edildi mi? Tespit edildiyse eğer, yemden kaynaklı hayvan ölümleri için herhangi bir hazırlığınız, telafi etmek için bir hazırlığınız var mı?
Kurumu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)