GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:42
Tarih:19.12.2017

HDP GRUBU ADINA SAADET BECEREKLİ (Batman) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ne yazık ki, demokratik katılımcılığı esas almadan hazırlanan 2018 bütçesi orta ve uzun vadede Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik dar boğazı, yaşanan sorunları daha da derinleştirecek ve önümüze daha büyük sorunlar çıkaracağını şimdiden söylemek mümkün görünüyor çünkü bütçeler, siyasal ve ekonomik olarak sosyal sınıflar arasındaki mücadelenin en önemli mali ve politik araçlarıdır; ayrıca, siyasal iktidarların demokrasiye, sosyal hak ve özgürlüklere, emeğe yaklaşımını da gösteren en önemli olgulardır. Bu bütçede bu kavramların bir anlam ifade etmediğini, önceki yıllarda olduğundan daha fazla savaşa ve sermayeye destek veren bir bütçe olduğunu görmek mümkündür.

Değerli arkadaşlar, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla ilgili çok kurum dışına çıkmadan bir örnekle devam etmek istiyorum. Sayıştayın 2016 yılı KOSGEB Denetim Raporu'nda AKP Hükûmetleri döneminde yaşanan kadrolaşmanın boyutlarını gösteren çarpıcı bir örnek yer aldı. Raporda, KOSGEB teşkilatı için yönetmelikte 10 daire başkanlığının belirlendiği, ancak yapılan değişiklikte daire başkanlığı pozisyonunun sayısını 10'dan 12'ye çıkardığı bildirilmiş. Sayıştay yıl içinde bunu saptayarak uyarmasına karşın, 2016 yılında da bünyesinde 12 daire başkanı görev yapmayı sürdürdü. Ancak Sayıştay raporunda da görüldüğü gibi, açıktır ki Türkiye'de birçok işleyiş ve alanda olduğu gibi, denetime konu olacak şekilde yer alması gerekirken ne yazık ki denetimin de işe yaramadığını ve işleyişte AKP Hükûmeti döneminde yaşanan kadrolaşma boyutlarını gösteren çarpıcı bir örnektir bu karşımızda duran. Tabii, kurum bu usulsüz kadrolaşmaya uygun bir kılıf bulmuştur mutlaka. Kim ne kadar inanır böyle usulsüz uygulamalara bilmem ama biz inanmayacağız. Ancak kalıcı bir barışın tesis edilmesi, demokratik işleyişin her alanda hâkim kılınması ve bütün girişimler de halkın istihdam edilmesi, refahı ve kalkınması için olursa destekleriz. Savaşı ve ölümleri kutsayan zihniyete karşı, kişisel çıkarları için bu tarz kurumlarda nemalananlara hiçbir zaman desteğimiz olmayacağı gibi, muhalif duruşumuzun sonuna kadar süreceğini belirtmek istiyorum.

Ne yazık ki bir türlü gelişmiş ülkeler düzeyine çıkmayan ülkemiz, AKP iktidarının, son yıllarında, hiçbir alanda bu ülkeler düzeyini yakalayamadığı gibi, teknolojik anlamdaki yasaklar beraberinde antidemokratik uygulamaları, bu da beraberinde insan hakları ihlallerini getiriyor. İnsan onuruna yaraşan bir yaşamı hiçe sayan devleti yönetenler -yolsuzluk, rüşvet gibi- olağanüstü hâl uygulamalarıyla -askıya alınan adalet, hukuk ve benzeri kavramların- olağandışı bir şekilde yaşamın tüm alanlarına hâkim olmaya çalışıyor.

Ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntıların, sosyal adaletsizliğin, tıkanan yönetim politikalarının ve işsizliğin en temel sebebi, iç ve dış politikada yaşanan her türden sorunu otoriter, saldırgan, aşırı güvenlikçi yöntemlerle çözmeye çalışmak, sorunları derinleştiriyor ve bütçe dağılımında da görüldüğü gibi, ekonomik gelirin büyük bölümü buraya kanalize edilerek her geçen gün Türkiye'nin aleyhine kötü bir süreci çok hızlı biçimde hayata geçiriyor.

Değerli arkadaşlar, Bakanlık bünyesinde bulunan diğer bir kuruluş da Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumudur. TÜBİTAK, Türkiye'nin bütün bilim insanlarına eş mesafede durması ve haklarında herhangi bir kesinleşmiş yargı kararı olmayan bilim insanlarına evrensel ve anayasal bir ilke olan masumiyet çerçevesinde yaklaşması gereken bir kurum olması gerekirken ancak çok sayıda bilim insanından alınan yazılı ve sözlü şikâyetler de göstermektedir ki TÜBİTAK projelerinde yer alan ve desteklenen veya burs almış olan akademisyenler fişlenmiş ve olumsuz kanaat bildirilenlerin görevden uzaklaştırma veya ihraç kararı alınmamış olmasına rağmen ya bursları kesilmiş ya da projelerden el çekmeleri sözlü olarak talep edilmiş. Yine burada uygulanan çifte bir standardın devrede olduğu çok açıktır ne yazık ki.

Bu bile gösteriyor ki bütçe sadece her zaman her yerde olduğu gibi yandaş olandan yana işliyor. Çünkü elde edilen bazı veriler ışığında baktığımızda, TÜBİTAK'ın kurumsal vizyonu olarak ortaya koyduğu hedeflerinden hayli uzak olduğu söylenebilir.

Şöyle ki son dönemde Hükûmetin TÜBİTAK'ta yapmış olduğu atamalar incelendiğinde, kurumun içinde kendi vizyon problemini çözmediği anlaşılacağı gibi, ülke için arzu edilen vizyona ulaşmasını beklemek hayal etmekten öte bir şey değildir. Bakın, akademik ve endüstriyel araştırma geliştirme çalışmalarını ve yenilikleri desteklemenin yanı sıra, Türkiye'nin bilim ve teknoloji politikalarını belirlemekte toplumda farkındalığı artırmak üzere kitaplar ve dergiler yayınlayan TÜBİTAK'ın Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi Müdür Yardımcılığına sanırım kimin atandığını hepiniz biliyorsunuz ama ben bir kez daha söyleyeyim: Ankara Hayvanat Bahçesi Müdürü bu TÜBİTAK bünyesindeki Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezine müdür yardımcısı olarak atanıyor. Bu ve bunun benzeri örnekleri çoğaltmak mümkün.

Ayrıca TÜBİTAK, bir süredir tanıttığı projelerle sosyal medyada alay konusu olmaya başladı. Örneğin, "'papaz eriği'ni 'imam eriği'ne çevirme", "okunmuş fasulyenin daha çabuk büyüdüğü" "kansere karşı duayla çözüm"le ilgili projelerin kabul edilmesi ya da ödül verilmiş olması tıpkı TRT'de yayınlanan "Bir Fikrim Var" yarışmasında finale çıkan "organik hoşaf projesi" benzeri şeylere ödül vermesi bilimsellikten ne kadar uzaklaştığını açıkça gösteriyor. Ebette ki dua etmek, inancımız gereği manevi güç veren ve Allah'tan yardım dileyen bir olgudur, çok özel ve çok ayrı bir konudur. Ama bu, size, insanları bilimsellikten uzak tutarak, dünya yalnızca sizin etrafınızda dönüyor gibi bir hakkı vermez. Bakın, bir örnek vereyim, TÜBİTAK'ın kabul etmediği, sıvılarda bulunan su oranını ölçebilen sistemi geliştiren projenin NASA tarafından kabul edilmesi, dünya birincisi seçilmesiyle bilimsel gelişmeye katkısının NASA'ya mal olmasına neden olmuştur. Bugün uzay çalışmalarında kullanılıyor TÜBİTAK'ın bu reddettiği proje.

Değerli milletvekilleri, modern zamanların teknolojik iletişim araçlarının hızla geliştiği, yayıldığı bir çağdayız. Yasakçı bir zihniyetle bilginin yayılmasını önleyemezsiniz. Sizin engellediğiniz iletişim yollarını, farklı yollarla izleyip takip eden, edebilen insanlar, milyonlar olduğunu bilmeniz gerekiyor. Bakın, Wikipedia, çok kapsamlı ve evrensel erişimi olan bir ansiklopedi yaratarak bilginin yayılmasını teşvik etmiştir. Dünyanın her yerinden katkıda bulunan, on binlerce gönüllüyle şekillenen paylaşımcı bir inisiyatif olup son yıllarda artan oranda üniversite, kütüphane, müze ve benzeri kurum Wikipedia'ya kaynaklarını açmak suretiyle destek vermektedir. Anayasa Mahkemesince, erişimi kolay olan bu dünya çapında desteklenmiş kaynağın engellenmesinin gerekçesi ise Wikipedia'da hoş görülmeyen ve hatta yanlış bazı görüşlerin ifade ediliyor olması diye açıklandı. Oysa bütün dünya biliyor ki AKP iktidarına dokunan Wikileaks belgeleri nedeniyle erişim yasağı getirildi. Bunu engellediniz ama bakın, Amerika'daki yargılamayı engelleyemediniz; arka arkaya Panama, Malta, Man Adası belgeleri ortaya saçıldı, bunları engelleyemediniz, engelleyemezsiniz de. İnsanlığın ortak birikimini oluşturmaya çalışan bu kadar değerli bir kaynağı Türkiye sınırları içerisinde yasaklamak, bu "web" sitesine erişimin engellenmesi için uygun bir gerekçe oluşturmaz; doğrular kimsenin tekelinde değildir. Bilimin bize gösterdiği gibi, herkes araştırarak, gözlemleyerek, kanıtlar yoluyla doğruya ulaşabilir. Bu yasaklar demokrasinin temel ilkelerine aykırıdır, insanların bilgiye ulaşma haklarına bir saldırıdır.

Buna paralel olarak sosyal medyayı manipüle etmek için iktidarı eleştirmenin bir linç kampanyasına dönüştürülmesi, Twitter engellemeleri, muhalif sitelerin kapatılması, yeni düzenlemelerle artık keyfî bir alana çekilmektedir. Geleneksel basının ticari ilişkiler ve yargı yoluyla baskılandığı bir ortamda internet üzerinden yaratılan baskıların artırılması, Hükûmetin mutlak bir sansür ortamı yaratmaya yönelik totaliter anlayışını ortaya koymaktadır. "Ulusal güvenlik ve kişilik haklarının korunması" adı altında toplumsal muhalefetin tümden susturulması bunun net göstergesidir.

Twitter'a konu olmuş önemli durumlardan biri de şüphesiz, Eş Başkanımız Selahattin Demirtaş'ın cezaevindeki odasında yapılan "tweet" aramasıdır. Trajikomik değil mi sizce de değerli milletvekilleri? Teknoloji ve iletişimdeki gelişmişliğimiz bu düzeyde mi?

Yine, buna Eş Başkanımız Selahattin Demirtaş'ın vermiş olduğu cevabı aynen söyleyerek devam edeyim. Cevabı şuydu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAADET BECEREKLİ (Devamla) - Başkanım, bitirebilir miyim.

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

SAADET BECEREKLİ (Devamla) - "1) Merhaba arkadaşlar. Bu 'tweet'leri cezaevinden atmıyorum, dışarıdan atılıyor 'tweet'ler.

2) 'Zaten biliyoruz.' demeyin çünkü bunu bilmeyenler var Ankara'da. Hesabımdan 'tweet' atılınca, cezaevi odamızda rutin dışı 'tweet' araması yapıldı.

3) Cezaevi personelini de zan altında bırakan bu trajikomik Hükûmet aklını çok da yadırgamıyorum artık.

4) 0dada 'tweet' bulunmadı doğal olarak. Çay için 'kettle' vardı sadece, ondan da 'tweet' atılmayacağına kanaat getirildi.

5- Twitter'ın kuşundan bile korkuyorsanız darı ekmeyin o zaman." demişti koğuşta Twitter aramasına karşın Sevgili Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)