| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 18.12.2017 |
SELİNA DOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Sayın Bakanlar; akşamın son konuşmacısı olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Esasen bütçeler ekonomik veriler içermekle birlikte ülkenin nasıl yönetildiğine dair de bizlere çok şey anlatırlar. Tıpkı anayasalar gibi o ülkenin yönetsel karakterini ortaya koyarlar, bu bakımdan çok önemli siyasi birer metindirler aslında. Yine, bütçeler, iktidarın dönemsel yönelimlerini göstermesi açısından da önemlidir.
Bu bütçenin tıpkı rejimi değiştiren Anayasa değişikliği gibi OHAL döneminde hazırlandığını vurgulamak isterim. Hatırlatalım, ne demişti Sayın Cumhurbaşkanı? "OHAL'i biz iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz. Grev tehdidi olan yere biz OHAL'den istifade ederek anında müdahale ediyoruz." İşte, böylesine bir ortamda OHAL'den kaynağını alan tüm kararların sermayedarlar için kullanıldığı bir dönemde hazırlandı bu bütçe. Dolayısıyla, bu bütçe, belli bir zümreye hizmet eden, emekçi sınıfların haklarını yok sayan bir bütçe. Doğal olarak böyle bir bütçede emekçiler yok, demokrasi yok, özgürlükler yok, kadınlar yok, çocuklar yok, ötekiler yok. Sadece tek kişi rejiminin yarattığı bağımlı düzeni sürdürecek öngörüler var.
Bu bütçe, bu rejimi ayakta tutabilmek için güvenlik harcamalarını artırmakta, ancak sosyal harcamaları minimum seviyelerde tutulmakta. Bakınız, Millî Savunma Bakanlığının bütçesi yüzde 41 artırılırken Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinde sadece yüzde 8'lik bir artış var. Ancak, yıllardır güvenlik bütçesinin artırılmasına karşın ülkemizin daha güvenli bir yer hâline geldiğini söyleyebilir miyiz? Ne yazık ki hayır.
Bakınız, son dönemlerde iktidar temsilcilerinin ağzından düşürmediği bir kelime var, kalkınma. Biz kimlerin kalkındığını bilemiyoruz ama bütçe günü kurtarma bütçesi. Çünkü, kalıcı bir kalkınma için eğitime büyük yatırımların yapılması gerektiği açık. Eğitime büyük yatırım yapan ülkelerin aynı zamanda kalkınan ülkeler olması tesadüf değil. Eğitime neden yatırım yapılmadığı aslında çıplak bir gerçek olarak karşımızda. Çünkü iktidar, eğitimli bir toplum yerine cahil bırakılmış ve okumamış kesimin ferasetine güveniyor. Sonuç olarak Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi bize diyor ki: "2018 yılında da eğitimden umudunuzu kesin."
Bugün bütçesi üzerine konuştuğumuz ikinci bakanlıksa Avrupa Birliği Bakanlığı. Bir çağdaşlaşma ve demokratikleşme projesi olarak Türkiye'nin Avrupa Birliği serüveni inişli çıkışlı bir seyir izlese de zaman zaman büyük krizler yaşansa da her iki taraf da birbirinden hiçbir zaman vazgeçmedi. Hiçbir zaman, bugün olduğu gibi belirsizlik içinde olmadı bu ilişki. Elbette diplomatik ilişkiler statik değildir, elbette değişkenlik gösterilir ancak böylesine de muğlak bırakılamaz. Esasen yalnızca AB değil tüm uluslararası ilişkilerimiz bu durumda. Bugün, iktidar giderek yalnızlaşan bir Türkiye yarattı, uluslararası ilişkiler kahve muhabbeti tadında, "Ver papazı, al papazı." seviyesinde. Biz İçişleri Bakanının arogan jargonuna haklı olarak tepki gösteriyoruz ama aslında tüm temsili dil, bakış ve jargon bu minvalde.
Sayın milletvekilleri, siyasi iktidar kıtalar arasında siyasi vizyon bulmak için rüzgârgülü gibi dönüp durarak en büyük zararı hepimize veriyor. Türkiye, bundan altmış sekiz yıl önce, kendi çıkarlarına en uygun olanı, Asya ve Avrupa Kıtası arasında stratejik konumuna uygun olarak kurucusu olduğu Avrupa Konseyi konseptinde bulmuşken son yıllarda sürekli makas değiştirerek bazen Arap-İslam dünyasının liderliğine, bazen tüm Orta Doğu'nun liderliğine oynuyor. Türkiye'nin son trendi ise Şanghay Grubu. Oysa hâlen hiçbir şey için geç değil. Türkiye, kurucusu olduğu Avrupa Konseyinin değerlerine sıkıca sarılıp AB üyeliği yoluna devam edebilir. Bizler, gerektiğinde AB'yi de eleştirerek Türkiye'nin yeniden bu rotaya girmesi için çaba harcamaya hazırız. Bunun yolu da bu bütçede öngörülen rakamların harcanması bir yana, öncelikle Türkiye'nin bir an önce normalleşmesinden, OHAL'in kaldırılmasından ve mali yardımların amacına uygun kullanılmasından geçiyor. Burada konuştuğumuz AB kurucu değerleri ve çağdaş eğitim ilkelerinin hepsi aslında aynı yola çıkıyor. Ya bilim, eğitim, aydınlanma ve çağdaşlık diyeceksiniz ya da Türkiye'yi karanlığa mahkûm edeceksiniz. Karanlığın bedeli ise hiçbir bütçeyle telafi edilemez. İşte bu nedenle bu bütçeyi kabul etmiyoruz.
Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.