GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:41
Tarih:18.12.2017

HDP GRUBU ADINA LEZGİN BOTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce Eş Genel Başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ şahsında ve özellikle de milletvekili olduğum Van'ın Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Bekir Kaya ve Bekir Kaya şahsında tutuklu olan bütün belediye eş başkanlarımıza, siyasi fikirlerinden dolayı cezaevlerinde direnen, demokrasi, barış, adalet için direnen bütün devrimci tutsaklara buradan selam ve saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, Sinoplu Diyojen, elinde fenerle gündüzleri insan arardı, emin olun, bu iktidar döneminde yaşamış olsaydı, elinde fenerle herhâlde adalet arıyor olacaktı çünkü bu iktidar eğer demokrasiye inanmış olsaydı, eğer adalete inanmış olsaydı bugün siyasi fikirlerinden dolayı binlerce insan cezaevlerinde yargılanmamış veya tutuklu olmamış olacaktı.

Diğer vahim bir konu: Ben bir milletvekiliyim değerli arkadaşlar. Bir milletvekilinin halk adına denetleme yetkisi var, devletin kurumlarını denetleme yetkisi var. Halk bize bu denetleme yetkisini vermiş, verirken (A) partisi, (B) partisi diye bunun ayrımını yapmamış; hani tüzük veya Anayasa'dan çok söz ediyoruz ya, bu hakları partilere göre herhâlde kategorize etmemiş sayın hocam. Dolayısıyla ben bir milletvekili olarak dört yüz on bir gündür rehin alınmış, tutsak olan eş genel başkanlarımızı, milletvekili arkadaşlarımızı ziyaret edemiyorum. Bu konuda Adalet Bakanlığına da defalarca, mütemadiyen başvurduk, bir lütufmuş gibi, bize dönülmedi, cevap verilmedi ve ben hukuki rezaleti bütün kamuoyunun, bütün Türkiye halklarının vicdanına havale ediyorum. Yani görüşemememizin nedeni ne olabilir değerli arkadaşlar? Bunu sorduğumuz zaman aslında genel bir hukuka dahi tabi değiliz. HDP'ye, Halkların Demokratik Partisine farklı bir hukuki muamele yapılmaktadır. Bu bile başlı başına ciddi bir ayrımcılıktır. Hani ayrımcılıktan çok mustaribiz ya, çok söz ediyoruz. Biz her söz ettiğimizde birileri buna itiraz ediyor. Ancak şunu söylemek isterim ki: Ne Demirtaş ne Demirtaş'ın arkadaşları bizler ne yargılanmaktan ne de mahkemelerden kaçmadık, kaçmıyoruz; hesap vermekten de kaçacak değiliz. Eğer varsa cesaretiniz, gerçekten haklı olduğunuza inanıyorsanız, bu kadar mühim, Türkiye'nin 3'üncü büyük partisi, grubu bulunan bir partinin eş başkanlarını, milletvekillerini tutsak etmişsiniz, bari zahmet edin bunları çıkarın mahkemelerin huzuruna kim haklı kim haksız, kim suçlu kim suçsuz, kim kimi mahkûm eder, kim kimi yargılar, bütün kamuoyunun gözleri önünde bu süreç yaşansın, izlensin. Ancak bakıyoruz ki maalesef burada da kaçak güreşiliyor, burada da sürekli top taca atılıyor ve rehin alınan eş başkanlarımız, belediye eş başkanlarımız uzun süreden beridir mahkemelerin huzuruna çıkarılmıyor.

Diğer bir konu da, Türkiye'de toplumsal barış için geçen süreçlerde önemi herkesçe bilinen Sayın Öcalan'a uygulanan tecrittir. Tecrit bir insanlık suçudur arkadaşlar kime uygulanırsa uygulansın. Ceza hukuku bellidir, ceza infaz hukuku bellidir, kişilere göre değişmez. Bir devlet aklı vardır, bir devlet ciddiyeti vardır. Bunu siz kişilerin önemine, konumuna göre kategorize edemezsiniz. 2011 yılından beri Sayın Öcalan avukatlarıyla görüştürülmüyor, Sayın Öcalan ailesiyle görüştürülmüyor. Türkiye'de yargılanan herkes, her siyasi tutsak yargı karşısında, yasalar karşısında eşitse peki Öcalan neden eşit değildir? Sayın Hükûmet, niye Öcalan da diğer yurttaşlar gibi eşit değil, ailesiyle, avukatlarıyla, doktorlarıyla görüşemiyor, bu temel haklarından faydalanamıyor? Kendisi en ağır işkence biçimi olarak şu an tecrit koşulları altındadır. Türkiye toplumuna, barışa, kardeşliğe, adalete vesile olabilecek bir pozisyonda, bir konumda olan Sayın Öcalan'ın bu şekilde tecrit edilmesi barışın altına dinamit koymaktır, "Biz barışı istemiyoruz." anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılıp Sayın Öcalan'ın da herkes gibi, her tutsak gibi -sahip olduğu haklara- avukatlarıyla, ailesiyle, doktorlarıyla görüşmesinin sağlanması gerekir. Belki de bu hayırlı yol, bu aklın yolu bizi tekrar olması gereken demokratik süreçlerin başlamasına götürür diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, Hükûmet, FETÖ'cüleri yargıdan temizlediğini söylüyor ama bakıyoruz ki Balyoz, Ergenekon, Oda TV gibi davaları -bunların Yargıtay tarafından çoğu da onanmasına rağmen- Anayasa Mahkemesi kumpas olduğunu söyleyerek düşürdü, bence de doğrusunu yaptı, evet, kumpastı. Ama, aynı şekilde, burada gene Kürtler bir ayrımcılığa maruz kaldılar. KCK adı altında 10 bine yakın Kürt siyasi tutsak haksız bir şekilde yargılandı, zulüm gördü, hâlâ da yargılamalar devam ediyor. Bu konuda da yine bunu yapan savcılar, hâkimler şu an yargılandıkları hâlde FETÖ'cülükten, KCK davaları hâlen sürüyor. AKP, iktidar hâlen bu davaları ısrarla savunuyor.

Bu, ciddi bir ayrımcılıktır. Yani Kürtler söz konusu olunca burada bir ortaklığın hâlen sürdürüldüğünü maalesef görüyoruz ve şahit oluyoruz, ibretle izliyoruz.

Gene, fezlekeler konusunda da -eş başkanlarımız, vekillerimiz dâhil olmak üzere- hazırlanan fezlekelerin tümünde, bakın, tümünde, sayın Genel Kurul, hepsinde FETÖ'cü dediğiniz, şu an tutuklu savcı, hâkim, polis, kolluk, hepsinin de imzası var ama yine ısrarla bu fezlekeler savunuluyor, ısrarla bu fezlekeler önümüze çıkarılıyor.

Şimdi, Sayın Bostancı demin bir şey söyledi, dedi ki: "Geçmiş hafızayı geleceğe niye taşıyorsunuz?" Sayın Bostancı, geçmişi olmayanın geleceği olmaz, bunu en iyi siz bilirsiniz. Geçmişin olumsuzluklarını da bugün bu Parlamentonun gündemine taşıma gibi bir derdimiz yok ama ben size şunu söyleyeyim: Bakın, buna vesile olan, yasakçı zihniyettir. Bu yasakçı zihniyet, bu kürsüye de taşındı. Bu kürsüde de Kürt'ün, Türk'ün, Laz'ın, Çerkez'in, herkesin emeği var, hakkı var, alın teri var. Biz burada gelip bunların adına bu tür sorunları dile getirirken birileri 1982 Anayasası'nın arkasına sığınarak "Anayasa böyle diyor." diye bize parmak sallayamaz, bize kapıyı gösteremez. Siz buranın ev sahibi, biz misafiri değiliz; siz buranın efendileri, biz hizmetçileri değiliz. Biz de sizin gibi, Türkiye'nin mütemadiyen çeşitli, hemen hemen 81 ilinde oy almış; 6 milyon, 6,5 milyon oy almış ve halkı temsil eden meşru, demokratik bir partiyiz. İkide bir bize parmak sallamayın, bize kapıyı göstermeyin; bu, kimsenin de haddine değil.

Diğer bir konu şu değerli arkadaşlar: Bugün ayın 18'i, Dünya Arapça Günü ve Arapçayı konuşan bütün yurttaşlarımızın gününü kutluyorum.

Mehmet Ali Vekilim dün burada bir cümle kullandı, birkaç cümle, "bilinmeyen dil" olarak geçti. Ya, Allah'tan korkun, çok ayıp! Siz o dille besmeleyi getiriyorsunuz, siz o dille namaz kılıyorsunuz. Sizin şu an o "bilinmeyen dil" dediğiniz, Kur'an'ın dilidir, ahiretin dilidir, Peygamber'in dilidir, ibadetin dilidir Sayın Müftü. Nasıl bilinmez? Ve namaz kıldığınız, oruç tuttuğunuz bir dildir. Bu dili bile bilinmez; Kur'an'ın dili, ayetin dilini siz şu an "bilinmez dil" olarak kıldınız. Çok ayıp! Bu yasakçı zihniyet bakın nerelere savruluyor. Vesayetçi zihniyet, bakın, böyle illettir, böyle kanserleştirir. Ve düşünebiliyor musunuz, yani 15 Temmuz darbesinde siz bu dille sabaha kadar ezanları imamlara okutturdunuz. Hani, "Ezan susmaz." diyorsunuz ya, ezanın dilinden bu kürsüde arkadaşımız birkaç cümle kullandı diye, şu an yasakçı dil, Arapça buraya geçti. Bin dört yüz yıldır siz bu dili öğrenemediniz mi? Neye göre ibadet ediyorsunuz? Neye göre namaz kılıyorsunuz? Dolayısıyla, bu yasakçı zihniyet, bakın, sırf Kürt annesini görmesin... Sırf Kürtçeye "bilinmeyen dil" dediniz ya, onun için bunu yapıyorsunuz.

Bakın, size başka bir şey söyleyeyim, siz burada, genelde, işte, Kürtçe bilinmez diller arasına giriyor ya, şimdi ben size sorsam: Dünyanın en pahalı kelimesi hangi kelimedir yani maddi, parasal değeri, karşılığı olan? Kürdistan. Ya ne kadar ayıp bir şey! Ben şimdi dünyanın bütün ülkelerinin isimlerini burada saysam, bütün isimleri saysam 1 kuruş etmez, 1 kuruş cezası yok. Ama, "kürdistan" desem, 12 bin lira cezası var.

Sayın Başkan, yani bakın trajikomik şeyler. Onun için, o geri kalan, sizin sözünü ettiğiniz toplumsal bilinçaltına itilmiş birtakım şeyler eğer tekrar ortaya çıkıyorsa, onu biraz da dönüp kendimize bakmak lazım.

Yine, biz bütçeyi tartışıyoruz burada değerli arkadaşlar. Ve biz "Bu, bir savaş bütçesidir." dediğimiz zaman birileri bağırıyor, çağırıyor, niyetimizi okumaya çalışıyor. Ya, bal gibi bir savaş bütçesi. Bakın, ben size bir şey söyleyeyim şuradan: Somali, Kosova, Afganistan, Irak, Katar, Suriye, Lübnan, Kıbrıs'ta bulunan askerî varlığın bütçeye yükünü kim biliyor arkadaşlar? Muhtemelen milyarlarca dolara tekabül eder. Yine, içeride mevcut sorunu, Kürt sorununu çözemediğiniz için on binlerce korucunun da aynen bütçeye bir yükü var. Başka paramiliter örgütlere para veriyoruz. Avrupa'da şu anda paramiliter örgütlere para verildiği tartışmaları ve söylentileri var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEZGİN BOTAN (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika istiyorum.

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlamak için ek bir dakika süre veriyorum.

Buyurun.

LEZGİN BOTAN (Devamla) - Şu an Suriye'de ÖSO çetelerine maaş veriyoruz, para veriyoruz, sırtlamışız ama bu para kimsenin babasının parası değil; bakın, 80 milyonun, yoksulun, işçinin, emekçinin, çalışanın, hepimizin vergileridir, bunları bilmek bizim hakkımız. Ve o paralar aslında şu an 1 milyon üniversite mezununun rızkıdır, atanamayan 800 bin sağlık ve eğitim çalışanının rızkıdır, hakkıdır, yüz binlerce emekliye vereceğimiz zamdır, asgari ücrete mahkûm ettiğimiz, âdeta kölelik yasalarıyla yönettiğimiz, 1.400 liraya mahkûm ettiğimiz insanların hakkıdır, hukukudur, tüyü bitmemiş yetimin hakkıdır. Tamam, çeşitli şeyler söyleyebiliriz, Kıbrıs'ta 1974'ten beri asker bulunduruyoruz. Ne kadar bulunduruyoruz, ne kadar bulundurmamız gerekiyor, azaltmamız gerekiyor mu; şu an Suriye'de, Irak'ta, başka ülkelerde ne işimiz var, olmamız gerekiyor mu, stratejik olarak birçok şey söyleyebiliriz ama bunu bilmemiz lazım. Bu bir savaş bütçesi, bunun için savaş bütçesi diyoruz. Sürekli operasyonlar, sürekli çatışmalar, yurt içi, yurt dışı bir sürü şey yaşıyoruz. İşte bunu bilmek bizim hakkımız çünkü bu, tüyü bitmemiş yetimin hakkıdır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Botan.