| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 15.12.2017 |
CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 yılı tahminî kurum toplam bütçe büyüklüğü 844 milyar lira, Adalet Bakanlığı bütçesi ise 13 milyar lira olarak öngörülüyor yani Adalet Bakanlığına ayrılan pay sadece yüzde 1,62'dir oysa cumhuriyetin kuruluş yıllarında bakanlığa ayrılan pay oldukça yüksekti. Örneğin, 1924'te o zorlu koşullarda Adalet Bakanlığı bütçe oranı yüzde 3,5'tu; 1932'de yüzde 3,94; 1934'te ise yüzde 4'tü. Bu açıdan, Adalet Bakanlığına ayrılan ödeneğin yetersiz olduğunu söyleyebiliriz.
Peki "Bu ödenekler nereye harcanıyor?" dersek geçen yılki ödeneğin yüzde 40,6'sı cezaevleri için harcanmış yani neredeyse bütçenin yarısı mahpushanelere gitmiş. Cezaevleri tıka basa dolu, hükümlü ve tutuklular sırayla uyumak zorunda kalıyorlar. İktidar, ülkede cezaevi yapmaya yetişemiyor. Nitekim, 2018 yılında 38 yeni cezaevinin daha hizmete gireceği Komisyon görüşmeleri sırasında önemli işmiş gibi anlatılmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde, sürekli cezaevi yaparak toplumsal barışı sağlayan, çağdaşlaşan ve her şeyden öte suç oranını düşüren bir ülke yoktur. Aslında suç, bir sonuçtur. Bireyi suça iten nedenleri ortaya çıkarıp çözüm üretmek yerine bireyi zorla terbiye ederek toplumsal huzuru sağlamaya çalışmak çağ dışı bir yaklaşımdır. Bu açıdan aklı başında iktidarların çıkış yolu, cezaevi yerine üreten, istihdam sağlayan, vatandaşlarına gelecek kaygısı yaşatmayan işletmeler açmak olmalıdır. Keza, toplumsal kutuplaşma ve bu gerilimden kaynaklı konsolide topluluklar üzerinden siyasi çıkış yolları aramak yerine uzlaşı kültürünü geliştirmeye çaba gösterilmeli, ötekileştirme anlayışından ve iktidar devletinin yarattığı kahramanlık ya da mağduriyet gündemi üzerinden ortak tutum dayatmalarından vazgeçilmelidir. Ülkeye egemen olan anlayış değil, toplumun ortak değerleri esas alınmalıdır.
Öte yandan, Adalet Bakanlığının faaliyetleriyle ilgili övme söz konusu olduğunda ya yargı reformu paketlerinden ya inşaat çalışmalarından söz edilir. Yargı reformu paketleri aslında bir önceki yasayı değiştirmekten ibarettir ve özünde bunlar birer reform değildir, tamamıyla iş bilmemenin sonucu olan yansımalardır.
Değerli arkadaşlarım, yeni adliye binaları yapıldığına ilişkin söylemlere gelince; 2002 yılından bu yana ülkede gelişmişliği sadece müteahhitlik hizmeti sanan anlayışın bakış açısı sonucu, hükûmet konağının alt katındaki derme çatma, toz içindeki adliyelerden görkemli adliye saraylarına geçildiğini çoğu yerde görmek mümkündür. Bugün büyük adliye sarayları, kampüs hâlinde cezaevleri ve devasa duruşma salonları vardır, lakin bu binaların içinde adalet yoktur. O derme çatma adliyelerde ve o zorlu koşullarda dağıtılan adaletten bugün eser kalmamıştır. Memlekette sadece mutlu azınlık yeni yargıdan memnundur, zira onların adliyelik işleri yoktur çünkü yargı mensupları onların cebine girene değil de muhaliflerin ağzından çıkacak sözcüğe odaklı durumdadırlar. Bugünkü Türkiye'de en ağır silah, ağızdan çıkan ve hoşa gitmeyen söz olmuştur. Bugünün yargısında vicdanı bir tarafa bırakmış, ön yargılı, empati yapmaktan uzak, kibirli ve sonradan görme iktidar destekli azınlık dışında kimsenin güvencesi yoktur. Bu güvensiz ortama yargı mensupları da dâhildir. Onlar da hukuk devleti ilkesinin rafa kaldırıldığı, hukukun üstünlüğünün önemsenmediği ve nihayet yargı bağımsızlığının olmadığı ortamda çaresizdirler. Bu anlamda, bir kısmı yürütmenin yörüngesinde rol almayı tercih etmişlerdir, önemli bir bölümü ise olan biteni kaydederek zorlu koşullarda ilkesel davranmaya çalışmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz sonrası ihraç edilenlerle birlikte, adliyelerde kalan hâkim, savcı sayısı 10 bindir. Şu anda sayı 15.600'e yükselmiştir, yakın zamanda sayının 20 bin olması beklenmektedir. Bu da şu anlama gelir: Şu anda yargıda görev yapacak hâkim, savcıların yarısı ya bir yıllıktır ya da -büyük bir bölümü de- en fazla bir buçuk yıllıktır. Adliyelerdeki yargılamalar ne yazık ki maskaralık hâline dönüşmüştür. Bu genç arkadaşlarımıza bu kadar yük yüklenmemelidir, Adalet Akademisi üzerine düşen görevi yapmalı ve bunların eğitimi üzerinde durmalıdır.
Değerli milletvekilleri, adliyelerde yazı işleri müdürleri ve zabıt kâtipleri var. Bunlar gerçekten çok ağır yük yüklenen insanlardır. Yaptıkları görevler meşakkatlidir, riskli görevlerdir ve buna karşılık da emeklerinin karşılığını alamamaktadırlar, iş yerlerinde ezilmektedirler. Keza, risk tazminatı, yargı ödeneği tazminatlarından yoksundurlar. Her şeyden öte, cezaevlerindeki personele yönelik olarak bir ayrım yapılarak adliye yazı işleri müdürleri ile mevcut zabıt kâtiplerinin arasında ek gösterge konusunda bir ayrım yapılmıştır. Bu ayrım derhâl giderilmeli, onların ek göstergeleri de en az 3000'e çıkarılmalıdır.
Sayın milletvekilleri, Yargıtay ve Danıştayda -sabahleyin Sayın Parsak da söyledi- şöyle bir plan düşünülüyor: Sayı artırılmak isteniyor. Yani, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir anlamda desteğinin nereye kadar süreceği aslında Yargıda Birlik Platformuna üye arkadaşlar tarafından görülmüş olmalıdır. Şu anda Yargıtayda, Danıştayda -bunu söylemek doğru değil ama- düşünce itibarıyla ülkücüler ile sosyal demokratlar çoğunluktadır. İşte, bu birliği bozmak adına, tamamıyla bu yüksek yargıyı ele geçirmek adına bir kanun hükmünde kararnameyle Yargıtay ve Danıştayın üye sayıları artırılmak istenmektedir.
Değerli arkadaşlarım, İstanbul Milletvekilimiz Kadri Enis Berberoğlu çok büyük haksızlığa uğramıştır. Üç aydır onun dosyasının üzerinde çalışıyorum. Bir milletvekiline bu yapılıyorsa 80 milyon insanın yargıda hiçbir güvencesi yoktur, gerçekten buna çok üzülüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu açıdan, yargıçların hukukun üstünlüğü ilkesi ve yargıç güvencesi çerçevesinde gereken teminatının olduğu, yargı yerlerinin birilerinin çıkar kapısı olmaktan çıkarıldığı, güçler ayrılığı ilkesi gereğince yargı bağımsızlığının sağlandığı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun, lütfen bitirin.
ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) - ...yargının yürütme organının cezalandırıcısı değil, milletin adına adil kararların verildiği bir yer olduğu, yargının toplumsal barış ve demokrasi işlerliğinde etken olduğu bir Türkiye özlemiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)