GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:38
Tarih:15.12.2017

MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; Adalet Bakanlığı, Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Adalet Akademisi Başkanlığı, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ile İşyurtları Kurumu bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisi, siz saygıdeğer milletvekillerini ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

Yine bu vesileyle, yüksek yargı başkanlarımızdan başlayarak üyelerimize, bürokratlarımıza, hâkimlerimize, savcılarımıza, yazı işleri müdürlerimize, zabıt kâtiplerimize, mübaşirlerimize, infaz koruma memurlarımıza yani adalet ordumuzun bütün mensuplarına da buradan sevgilerimi, selamlarımı, muhabbetlerimi gönderiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Adalet bütçesini görüştüğümüze göre, öncelikle "adalet" mefhumu, "adalet" kavramı üzerindeki düşüncelerimizi paylaşmak isteriz. Evet, esasen Plan ve Bütçe Komisyonunda da özetle ifade etmeye çalıştığım gibi, önce insan yaratıldı. İnsan yaratıldıktan sonra, onların ilk çocukları arasında da deyim yerindeyse ilk adli vaka meydana geldi; Habil ile Kabil arasında. Ve ondan sonra da adalet arayışları başladı. Bundan çok uzun bir süre sonra devlet ortaya çıkmaya başladı ve bugünkü modern anlamıyla devlet bundan çok çok daha sonra ortaya çıktı. İşte, bu ikisinin arasındaki ilişkiler çerçevesinde de bugün de hâlâ geçerliliğini koruyan, bundan sonra da geçerliliğini koruyacağına emin olduğumuz o en temel hakikat yani "Adalet mülkün temelidir." ilkesi ortaya çıktı. Evet, adalet mülkün temelidir.

Siyaset bilimciler, anayasa hukukçuları devletin görevlerini tarif ederken, bunları sıralarken buna ilişkin çok sayıda söz söylediler. Evet, önce dışarıdan gelen tehditlere karşı milleti korumak, sonra milletin içeride güvenlik, huzur ve asayiş içerisinde yaşamasını sağlamak, milletin sağlık, eğitim ve pek çok hizmetini yerine getirmek gibi devletin pek çok görevi sayılabilse de bunların hepsini bir başlık altında toplamak gerekirse herhâlde o görevin adalet olduğunu da ifade etmek mümkündür. Öyle ki bir devlet, milletinin güvenliğini sağlarken, milletine eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi hizmetleri yerine getirirken ancak adaletli davranırsa o hizmetleri tam anlamıyla yerine getirmiş olur; yok, eğer bu hizmetleri yerine getirirken adaletli davranmıyorsa o hizmetlerin de tam manasıyla, kâmilen yerine getirildiğini ifade edebilmek mümkün değil.

Bu öneminden olsa gerek gene insanlık tarihinden bu yana bir taraftan mülkün yani devletin temeline, adalete dinamit koymaya çalışanlar olduğu gibi öbür taraftan da mülkün, devletin temelini korumaya, kollamaya, güçlendirmeye çalışanlar var ve bu mücadele insanlık tarihiyle yaşıt olmakla zannediyorum kıyamete kadar da sürecek bir mücadele. Evet, gerçekten, bu mücadelelerin en son önemli örneklerinden bir tanesini de 12 Eylül 2010 Anayasa referandumu süreciyle başlayan ve sonrasında 15 Temmuz 2016 hain darbe girişimiyle sonuçlanan süreçte bir kere daha yaşadık. Bu süreç her şeyden önce adalet ve hukuk odaklıydı. 12 Eylül 2010 referandumunda -burada daha önce de defalarca testini yaptım- değişen onlarca maddeyi hiç kimse hatırlamaz ama iki önemli madde vardı ki bir tanesi Anayasa Mahkemesinin yapısının değiştirilmesi, diğeri de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının değiştirilmesi. İşte, o Anayasa referandumunun da ne yazık ki temelini oluşturuyordu ve hemen o Anayasa referandumundan sonra Milliyetçi Hareket Partisinin ve Sayın Genel Başkanımızın testi kırılmadan önceki onca haklı ikazlarına, uyarılarına rağmen, önce Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve bununla bağlantılı olarak ve bundan sonra bütün hâlinde bir yargı sistemimiz ne yazık ki -tırnak içinde söylüyorum- ele geçirilmesi bir yana, âdeta istila edildi. Ardından gelen kumpas davaları, yargı üzerinden devletin, siyasetin dizayn edilmesi çalışmaları, 7 Şubat 2012 MİT krizi ve devamındaki, bugün çok net ifade edebildiğimiz devlet krizleri ve en nihayet, bu süreç 2014 yılından itibaren yargıda bir devlet aklının ürünü olarak ortaya çıkmış, yargıda birlik ruhunun başlatmış olduğu ve çok kuvvetli bir mahiyette yürütmüş olduğu mücadelelerden sonra âdeta köşeye sıkışmış olan hain terör örgütünün 15 Temmuz 2016'da Türk milletinin, Türk tarihinin en büyük ihanetlerinden birisi olarak hain bir darbe girişimiyle neticelendi. Bu yüce Meclisin, Gazi Meclisin çatısından bombalar yağdırıldı, Türk devleti işgal edilmeye çalışıldı, Türk milleti iç savaşla birbirine düşürülmeye çalışıldı. İşte böylesi bir süreç içerisinde de adaletin ve yargının ne derece önemli olduğunu bir kere daha gördük. Böylesi önemli bir mefhum olan adaletin ve yargının bu önem ile mütenasip üzerine bir önem gösterilmesi ve bu doğrultuda da bütçesi başta olmak üzere tüm ihtiyaçlarının da, tüm faaliyetlerinin de bu doğrultuda gerçekleştirilmesi gerektiğinden hiç şüphe olmasa gerek. Nitekim, 15 Temmuzdan hemen sonra ülkemizde oluşmuş olan uzlaşma ikliminin neticesinde 3 siyasi partinin birer temsilcisiyle kamuoyundaki yaygın adıyla bir mini Anayasa komisyonu oluşturduk ve mini Anayasa komisyonunda bütün bu anlattığım sebeplerle de yargı odaklı bir çalışma gerçekleştirdik; adalet, hukuk odaklı bir çalışma gerçekleştirdik ve 7 maddede de önemli bir mutabakat sağlamışsak da ne yazık ki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda o gün itibarıyla tatminkâr bir mutabakat sağlayamadığımızdan dolayı söz konusu Anayasa değişikliği gerçekleşemedi ama hemen arkasından, bu defa, 16 Nisan 2017 tarihi itibarıyla milletimizin halk oylamasıyla benimsediği, tescil ettiği Anayasa değişikliklerimizde o mini Anayasa komisyonunda mutabakat sağlanan yargı odaklı maddelerin neredeyse tamamına yakınını söz konusu Anayasa değişikliklerine işledik ve milletimizin bunu tescil etmesiyle de ayrıca mutlu olduk. Söz konusu Anayasa değişikliklerinde yani 16 Nisan Anayasa değişikliklerinde Anayasa'mızın 9'uncu maddesine "tarafsız" ibaresi eklemek suretiyle yargının tarafsızlığına önemli bir vurgu yaptık. Anayasa'mızın 125'inci maddesinin "Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır." fıkrasını yürürlükten kaldırmak suretiyle yargının alanını genişlettik, yargı denetiminin alanını genişlettik. 142'nci maddede disiplin mahkemeleri dışında askerî mahkemelerin kurulamayacağını; 146'ncı maddede bundan hareketle, Anayasa Mahkemesinde Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığından gönderilen üyelerin hükümden kaldırılmasını ve yine, 159'uncu maddesinde de son derece önemli bir kurumumuz olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Hâkimler ve Savcılar Kurulu adıyla yeni bir yapıya kavuşmasını temin ettik. Bu değişikliklerle de, özde bakıldığında, Hükûmet sistemimiz ve yönetimimize ilişkin temel değişikliklerle birlikte ve az bunlar kadar önemli, yargı sistemine yönelik esaslı değişiklikler gerçekleştirdik.

Şimdi, böylesi bir sürecin sonunda adaletin mülkün yani devletin temeli olduğu gibi koskoca bir hakikatle karşı karşıyayız. Böylesi bir süreçte adalete, yargıya güvenin yüzde 11'lere kadar düştüğü gibi vahim bir hakikatle de karşı karşıya kaldık. Bu vahim hakikati ortadan kaldırmaya yönelik önemli ve olumlu adımların atılmış olduğu da bir gerçek, bir hakikat. Özellikle yeniden ifade ediyorum: 2014'ten itibaren ortaya çıkmış olan ve bir devlet aklı ürünü olarak gördüğümüz yargıda birlik ruhu bunun için son derece önemli ama bütün bu hakikatlerle birlikte adaletin ve yargı sistemimizin tüm sorunlarını çözemediğimiz de bir başka hakikat olarak karşımıza çıkmakta. Ve ben konuşmamın bundan sonraki aşamasında da yargı sistemimize ve adaletimize ilişkin temel sorunları ve bunlara ilişkin çözüm önerilerimizi başlıklar hâlinde sizlere arz etmek istiyorum.

Bu sorunlarımızı çözebilmek için her şeyden önce anayasal ve yasal altyapımızı düzgün hâle getirmek zorundayız. Özellikle, Anayasa değişikliği referandumumuzdan kaynaklanan uyum yasaları başta olmak üzere ama bunlarla sınırlı değil, tüm yasal altyapı çalışmalarımızda da son derece hassas, titiz ve olması gerektiği gibi çalışmalar yürütmek durumundayız.

Yasal, anayasal altyapı meselelerini çözdükten ve belli bir aşamaya getirdikten sonra ama en az bunun kadar önemli olarak yargı, adalet personelimizin tüm sorunlarını çözmek zorundayız. Gerçekten, adaleti tesis etmek istiyorsak her şeyden önce bu meseleyi de çözmek zorundayız. Buna başlıklar hâlinde baktığımızda, örneğin, adliye personeliyle ilgili "adalet hizmetleri sınıfı" oluşturmak suretiyle adliye personelimizin hakkı olan özlük hakları bakımından önemli bir aşama katedebileceğimizi düşünüyoruz ama bunu hemen yapamayacaksak özellikle ve yeniden tekrar etmek isterim ki yargı teşkilatımızda adliye personelimiz arasında mübaşirlerimiz var, bizim de bu yönde bir kanun teklifimiz var, yargıda çok önemli bir yük taşıyan, son dönemde bu yükleri daha da artan mübaşirlerimizin "Genel İdare Hizmetleri" sınıfına geçmek gibi bir haklı beklentileri var. Hepsi 5 bin civarında olan mübaşirlerimizin bu haklı taleplerinin sonuca kavuşması için, Sayın Bakanım, yarın bile değil bu akşam sizin yapacağınız konuşmada, emin olun, mübaşirler şu anda bir müjde bekliyor. Bunu buradan aktarmış olayım.

Avukatlarımızın -evet ben bir avukatım, Sayın Bakan bir avukat, şu anda Genel Kurulda da pek çok avukat kökeninden gelen milletvekilimiz var- önemli sorunları mevcut. Bu sorunları çözmek zorundayız. Bunların içerisinde...

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Bayağı çoksunuz hukukçular olarak.

MEHMET PARSAK (Devamla) - Doğal olarak çokuz, Allah sayımızı da artırsın.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - O da güzeldi.

MEHMET PARSAK (Devamla) - Bunların içerisinde, avukatlarımızın içerisinde özellikle kamu avukatlarımızın da 3600 ek gösterge talebi başta olmak üzere çok önemli ama küçük küçük talepleri var. Tazminatlara ilişkin, ek ödeneklere ilişkin, bunlar da zannediyorum kolayca çözülebilecek durumda. Sayın Adalet Bakanımızın, Maliye Bakanıyla birlikte bu yönde yapacağı çalışmalara da biz mutlaka yürekten destek vereceğiz.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Mühendisler ne olacak?

MEHMET PARSAK (Devamla) - Ee, onları da mühendisler ifade etsin sayın milletvekilim.

Şimdi, bunları hallettikten sonra...

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Mavi pasaport, yeşil pasaport...

MEHMET PARSAK (Devamla) - Sayın Tanal, bu sorunların tamamını burada ifade edemeyiz bu süre içerisinde.

Bu personel taleplerini hallettikten sonra yargımızın fiziki sorunlarını çözmek zorundayız.

Bakın, Yargıtayımız, bugün ne yazık ki fiziki açıdan kötü şartlar altında hizmet veriyor. Hâline mütenasip bir yerleşkeye nakletmek zorundayız Yargıtayımızı. Ankara Adliyesi, ne yazık ki çok dağınık bir vaziyette; avukatların oradan oraya koşturduğu, hâkimlerin, savcıların, adliye personelinin zorluklar içinde çalıştığı bir duruma gelmiş vaziyette. Bunu mutlaka çözmek zorundayız.

FETÖ davaları ve Olağanüstü Hâl Komisyonu bir an önce ama adaletten asla ayrılmadan haklıyla haksızı, suçluyla suçsuzu ayırt etmek ve bu konudaki haklı talepleri, beklentileri yerine getirmek durumundadır. Bunca tutukludan, bunca hükümlüden de kaynaklı olarak Ceza İnfaz Kurumumuz ile Tutukevleri ve İşyurtları Kurumumuzda da çok önemli sıkıntılar var. Ne yazık ki doluluk oranları haddini çok çok fazla aşmış durumda. Nöbetleşe uyuyan mahkûmlar, tutuklular ve bu denklem içerisinde çok zor şartlar içinde faaliyet yürütmeye çalışan gardiyanlarımız. Bütün onların sorunlarını çözmek zorundayız.

Türkiye Adalet Akademisi... Yargıyı tesis ederken tabii ki savcılarımızla, hâkimlerimizle çok önemli kararlar verir ve özellikle 15 Temmuz süreciyle birlikte binlerce hâkim, savcı ya da o cübbelere bürünmüş hainlerin ihraç edilmesi neticesinde ortaya önemli bir boşluk çıktı. Bu boşluk önemli ölçüde doldurulmaya çalışılmışsa da hâlen eksikliklerinin olduğu da muhakkak ama bu nicelik sorunlarını çözerken bununla birlikte nitelik sorunlarını da halletmemiz gerekiyor ki bunun da yolu Adalet Akademisinin çalışmalarını güçlendirmekten geçiyor. Bu vesileyle şu çağrıda da bulunmak istiyorum. Şu anda Adalet Akademimizde eğitimlerini sürdüren, daha önce sürdürmüş olan ya da bundan sonra sürdürecek olan hâkimlerimize, savcılarımıza sesleniyoruz: Yargıya güven problemini çözecek, adaleti yeniden mülkün temeli hâline getirecek en önemli vazife, hâkimlerimize, savcılarımıza düşüyor. Bu çok büyük bir sorumluluk ve bu sorumluluk yerine getirilirken hâkimlerimizin, savcılarımızın hiçbir kimseye, hiçbir kuruma borcu yoktur. Hâkimlerimiz, savcılarımız sadece Türk devletine, Türk milletine ve adalete borçludur ve bu borcun da ödenmesini bekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, biraz önce de ifade ettim, Hâkimler ve Savcılar Kurulumuz son Anayasa değişikliğiyle birlikte yeni bir yapıya büründürüldü. Sadece yargı ve adalet sistemimizin değil, devletimizin belki de en stratejik kurumlarından bir tanesi. Hangi sorunu varsa iki edilmeden, bir an önce çözülmesi gerekir; daha iyi, daha güzel noktalara taşınması gerekir; personelinin de, söz gelimi Hâkimler ve Savcılar Kurulu müfettişlerinin özlük haklarına ilişkin talepleri var, çözülmesi gerekir; fizikî problemlerinin bir an önce halledilmesi gerekir.

Sözlerimin sonuna doğru yaklaşırken sayın milletvekilleri, önemli bir hususa da vurgu yapmak isterim. Özellikle son günlerde yargı camiamızda, yargı kamuoyumuzda yeni bir kanun hükmünde kararname çıkarılarak yüksek yargıya yönelik birtakım değişikliklerin yapılacağı yönünde birtakım değerlendirmeler var. Bakın, buradan önemle ve iyi niyetle uyarıyoruz: Sayın milletvekilleri, 15 Temmuzdan önce çıkardığımız ve -belki başka eşi benzeri yoktur- darbe girişiminden dolayı Sayın Cumhurbaşkanının on beş gün geçtikten sonra onaylamak durumunda kaldığı bir kanunla yüksek yargıdaki üye sayılarını azalttık. Onun üstünden bir buçuk sene daha geçmedi. Şimdi, 100 civarında yüksek yargıda Yargıtaya, 15 civarında Danıştaya yeni üye atandı.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Sizin katkılarınızla.

MEHMET PARSAK (Devamla) - Bakın, biz katkılarımızın nerede olduğunu, neye istinat ettiğini biliyoruz, bilmesi gereken herkes de biliyor.

Sayın milletvekilleri, bu mesele son derece önemli. Yüksek yargıda böylesi bir değişikliği bugün itibarıyla doğru bulmuyoruz. Özellikle FETÖ ve PKK başta olmak üzere, terörle mücadele eksenindeki önemli davalar devam ederken, yüksek yargıya, kürsülerdeki terör mahkemesi başkanlarından, başsavcılardan mutlaka bir hareketlilik olacak. Talip olup gidemeyenler olacak, küskünlükler, kırgınlıklar olacak, gidenlerden dolayı ilk derece mahkemeleri içinde ciddi hareketlilikler olacak ve bunlar, sadece kendileri bakımından değil, sonrasında çıkacak kararname, çıkmak durumunda olacak kararnameyle, esasen tüm yargı sistemimizi bir kere daha belki de altüst edebilecek. Sadece hâkimlerimiz, savcılarımız değil, aileleri, çocukları da bunlardan etkilenebilecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET PARSAK (Devamla) - Ek süre istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, bir dakika...

MEHMET PARSAK (Devamla) - Yani dememiz o ki sayın milletvekilleri, bu düzenleme yanlıştır ama illa yapılacaksa bugün yapılması yanlıştır, terörle mücadele davaları bittikten sonra yapılmalıdır. O zaman yapılırken de gene, her zaman ve her konuda olduğu gibi ehliyetten, liyakatten, adaletten uzaklaşılmamalıdır. Sözgelimi on yedi yıl şartı daha aşağılara düşürülmemelidir. Yargıda birlik ruhuna ve devlet aklına zeval verilmemelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle -Sayın Bakanımızın ilk bütçesi- Adalet Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.

Genel Kurulu, siz saygıdeğer milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen milletimizi bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)