| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 14.12.2017 |
HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sevgili arkadaşlar, Parlamentonun işlevsizleştirilmek istendiğini uzun süredir dile getiriyoruz, zaten bu yönde atılan adımlar da son derece somut bir şekilde karşımızda duruyor.
Parlamentoyu yeni sistemde işlevsizleştirmenin ötesinde mevcut şartlarda da etkisiz kılmanın yöntemleri kullanılıyor iktidar grubu tarafından. Mesela, her türlü eleştiriyi teröre destek ya da terörle mücadeleyi zayıflatma şeklinde nitelendirmek bu yöntemlerden biridir.
Bir diğeri, İç Tüzük'te yapılan değişikliğin dünkü uygulanma şeklidir. Dün, Sayın Baydemir konuşmasında "kürdistan" kelimesini kullandığı için İç Tüzük'ün 161'inci maddesi gerekçe gösterilerek iki birleşim çıkarma ve ayrıca para cezasına çarptırıldı. Sayın Baydemir ne demişti: "Ben Kürt halkının bir evladı olarak, kürdistandan gelen bir temsilci olarak konuşuyorum." Peki, bunun hangi gerekçeyle ceza sebebi yapıldığını anlatabiliyor mu iktidar partisi temsilcileri? Hayır. Şunu soruyoruz apaçık, şunun cevabını da açık bekliyoruz, bunu komisyon, alt komisyon ve Genel Kurul tartışmalarında da sorduk, dedik ki: "Bakın, bu değişiklik kötüye kullanılmaya müsaittir. Düşünce özgürlüğünü ortadan kaldıracaktır, inkârcılığı hortlatacaktır, ırkçılığa yol açacaktır." Alt komisyon raporlarını, tutanaklarını, komisyon tutanaklarını ve Genel Kurul konuşmalarını lütfen tekrar inceleyiniz; onlar da bize dediler ki: "Hayır efendim, biz genel olarak 'kürdistan' kelimesinin kullanılmasını yasaklama niyetinde değiliz, amacımız bu değil." İkili görüşmeler yaptık iktidar grubunun çeşitli temsilcileriyle. Onlar bu konuşmalarda da aynı şeyleri tekrar ettiler. Üstelik teklifin ilk gelen şeklinin çok daha esnek ve muğlak olduğunu kabul ettiler, onu değiştirdiler. Alt komisyondaki değişikliğin de yeterli olmayacağını belirttik, komisyon aşamasında birlikte bir değişiklik üzerinde çalıştık iktidar temsilcileriyle ve fakat neden ve nasıl olduğunu çok iyi bildiğimiz gerekçelerle o görüşmelerden de bir sonuç alamadık. Neden ve nasıl olduğunu biliyoruz çünkü burada bir iktidar hesabı var, iktidarı sürdürme hesabı var. O kadar açıktır ki, şu an, AKP'nin desteğine muhtaç olduğu bir partinin ısrarı üzerine bu değişiklikler yapıldı ve dünkü uygulama da bunun bir yansımasıdır. Bunu iktidar partisi temsilcileri de bize bizzat söylediler. Rahatsız olduklarını gelip söyleyen çok sayıda AKP milletvekili var. Bunların adını elbette ben söylemeyeceğim ama onlar bu vicdan muhasebesini en fazla yapmak zorunda ve durumunda olan değerli insanlardır.
Kürdistan kelimesi ve burada kullanılan şekli nasıl bir ceza konusu olabilir? Bakın, şu an, bu ifadeyi dışarıda kullandığınızda Yargıtay içtihatlarına göre kesinlikle suç değildir, ötesini söylemek de suç değildir. Size, sadece son iki yılın Yargıtay içtihatlarından çok kısa bilgiler aktaracağım. 2017, en son, 16. Ceza Dairesi kararı: Bir konuşmasında "Siz Kürt halkını yok edemeyeceksiniz, diz çökertemeyeceksiniz. ... Apo, ... kürdistan."(x) şeklinde slogan atan şahsın bu ifadelerini ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirmiştir Yargıtay 16. Ceza Dairesi, karar ve esas numarası buradadır.
Sadece çok çarpıcı olanları aktarıyorum, çok sayıda var arkadaşlar. Üzerinde kürdistan yazılı ve sarı, kırmızı, yeşil renkler olan tişörtle vesikalık fotoğraf çektirdiği için yargılanan şahısla ilgili de bunun da ifade özgürlüğü çerçevesinde olduğunu söylemiştir Yargıtay 16. Ceza Dairesi.
18. Ceza Dairesinin de var benzer kararları. Yine "... Apo, ... kürdistan."(x) sloganının atılmasını ifade özgürlüğü olarak görmüştür. Sayın Baydemir'in dün burada kullandığı söz bundan daha mı şoke edici? Hayır.
Demek ki dün Genel Kurulda Türkiye hukukuna göre, Yargıtayın içtihatlarına, yeni, birkaç ay önceki içtihatına göre asla suç kabul edilmeyen bir fiilden dolayı, tamamen özgürlük kürsüsü olması gereken bu platformda "Ben kürdistandan gelen bir temsilciyim." sözünü kullandığı için milletvekilimiz cezalandırılmıştır; vahimdir, ayıptır, günahtır.
Devam edelim. "Kürdistan neresi?" diye sordu Sayın Başkan Vekili. Bunu bize sormayın. Tamam, bize sorabilirsiniz, biz de size tarihî kaynaklarla, coğrafi kaynaklarla, siyasi kaynaklarla cevap veririz ama bana göre siz Sayın Erdoğan'a sorun. Sayın Erdoğan'a 1991 Kürt Raporu'nu hatırlatarak sorun, ne demek istemiş: "Bugün 'doğu ve güneydoğu sorunu' olarak adlandırılan sorun, aslında bir Kürt sorunudur. Sorun gerçekte ulusal bir sorundur yani bir Kürt sorunudur. Bugün 'doğu ve güneydoğu' olarak adlandırılan bölgeler, tarihin en eski devirlerinde 'kürdistan' olarak adlandırılan coğrafyanın içinde yer alan bölgelerdir." diyor. Cevabı aldınız mı? 1991 Kürt Raporu, Sayın Erdoğan'ın imzasıyla yayımlanmış.
Bu yetmiyorsa başka şeyler aktaralım. 19 Kasım 2013 konuşmasını, Sayın Erdoğan'ın Başbakan olarak grupta yaptığı konuşmayı hepiniz çok iyi hatırlıyorsunuz ve defalarca da buradan tekrar edildi. "Bu millet köksüz değildir." diye başlıyor Sayın Erdoğan. "Bu millet reddimiras yapacak, ecdadını unutacak, ecdadına sırt çevirecek bir millet değildir. Çok uzağa gitmeye gerek yok şurada. Doksan yıl, yüz yıl öncesine gidin. MHP'nin, CHP'nin yöneticileri şurada, Meclis kütüphanesinde gitsinler, Meclis zabıtlarını, gizli celse zabıtlarını okusunlar. Milletvekilidirler, okuma hakları var; gitsinler okusunlar. Bugün MHP ve CHP neye karşı çıkıyorsa orada, ilk Meclis zabıtlarında o karşı çıktıkları şeyleri göreceklerdir, hem de en başta Gazi Mustafa Kemal'in nutuklarında göreceklerdir. 'Kürt' kelimesini bu Mecliste göreceklerdir. 'Gürcü', 'Laz', 'Arap', 'Boşnak' kelimelerini o zabıtlarda göreceklerdir. 'Kürdistan' kelimesini o Meclis zabıtlarında görecekler." ve "(Büyük alkış)" diye AKP'nin kendi sitesinde yayınladığı tutanaklarda yer alıyor, "(Büyük alkış)". Devam ediyor: "Aslında Osmanlı'ya gittikleri zaman doğu ve güneydoğunun kürdistan eyaleti olduğunu göreceklerdir, kürdistan milletvekillerinin olduğunu göreceklerdir." devam ediyor. Bugün bu konuşmayı burada yapsa bence milletvekilliğini düşürmeniz gerekecek eğer dünkü karar esas alınırsa.
Değerli arkadaşlar, dönemsel ihtiyaçlara ve iktidar hesaplarına bakarak bu tür uygulamalara gitmenin bu ülkede hiç kimseye faydasının olmadığını tarih çok açık gösteriyor. En açık kavradığı anlar da AKP'nin işte bakın, bu anlardır. Şimdi neden bundan vazgeçiyorsunuz? Neden, iktidar hesabı için. "Dün dündür, bugün bugündür." mü diyeceksiniz? Deyin, söyleyin, "Söyledik, inkâr ediyoruz arkadaş." deyin.
Yine komisyon toplantılarında apaçık belirttik size, burada da anlattık. Değerli arkadaşlar, büyük, vahim bir yanlış yapıyorsunuz. Özgürlükleri ve demokratik siyaseti ortadan kaldırırsanız bu ülkede acıyı büyütürsünüz. Yapmanız gereken şey, özgürlükleri ve demokratik siyaseti alabildiğine genişletmektir. Burada hekim milletvekilleri vardır, yanlış bir teşbihte bulunursam lütfen onlar bağışlasınlar en başta, özgürlükler ve demokratik siyaset şu diz kapağındaki kıkırdak doku gibidir, var olduğu sürece ne işe yaradığını fark etmeyiz. Özgürlükleri iyice kıstığınızda, demokratik siyaseti devre dışı bıraktığınızda şu kıkırdak dokuyu iki dizin arasından çıkarırsınız, kemiklerin birbirine sürtünmesine yol açarsınız. Kemiklerin birbirine sürtünmesinin, ağrıların en vahimi olduğunu sanırım bu işin uzmanları teyit edeceklerdir.
HDP'yi ve özgürlükleri öyle terörize etmeye kalkmakla, sindirmeye çalışmakla yaptığınız şey nihayetinde bu kıkırdak dokuyu kurutmaktır. Biz burada bütün gücümüzle, bütün samimiyetimizle bu toplumda olabilecek kemik sürtünmelerinin önlenmesi için çalışıyoruz. Sayın Baydemir dün burada ısrarla "Bu çatı Kürtlerin ve Türklerin çatısı olsun diye uğraşıyoruz." dedi. Buna rağmen dinlemediniz. Geçmişle yüzleşmeden söz etti biraz önce Sayın Naci Bostancı. Keşke Naci Bostancı burada olsaydı da 2013-2014 yıllarında çalışan çözüm süreci komisyonunun başkanı olarak orada tartışılanları hatırlatsaydı; orada neler konuşuldu, neler söylendi. Sayın Grup Başkan Vekilimiz Kerestecioğlu da belirtti, geçmişle yüzleşmek bir erdemdir. Ben demiyorum sadece, yine Başbakan olduğu dönemde Erdoğan söylüyor. Aktarayım, 2005 Diyarbakır konuşması: "Her ülke geçmişinde hatalar yapmıştır. Biz de pek çok zorluğun harmanından geçerek geldik bugünlere. Büyük devlet, güçlü millet kendisiyle yüzleşerek, hatalarını ve günahlarını masaya yatırarak geleceğe yürüme güvenine sahip millet ve devlettir." Sadece bu mu? Hayır. Dersim'le ilgili "O bir katliamdır. Eğer özür dilemek gerekiyorsa devlet adına ben özür diliyorum." dedi, demedi mi? Çıkardı belgeleri, CHP Grubuna doğru gösterdi ya da CHP'lilere hitaben "Bakın işte, Dersim'in katliam olduğunu bu belgeler gösteriyor." Peki, biz söyleyince neden zorunuza gidiyor? Eğer Sayın Erdoğan'ın o sözleri doğruysa, sizin bugün yaptığınız nedir? Siz geçmişi inkâr ettiğinizi açıkça dile getirirseniz samimiyetle alkışlayacağım. "Biz reddimiras yapıyoruz." deyin. Aynen, Erdoğan'ın cumhuriyet için söylediği "Reddimiras yapılmaz, biz buna karşıyız anlayışı doğru değildir." deyin. "Reddimiras yapıyoruz." deyin.
Gelelim hukuki veçhesine: Değerli arkadaşlar, şu an Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı sicilinde kayıtlı "Kürdistan" adı taşıyan partiler var ya. "Kürdistan Özgürlük Partisi. Kuruluş tarihi: 11/12/2014. Adresi ve üye sayısı..." Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı sitesinde yer alıyor.
"Kürdistan Sosyalist Partisi. Genel Başkanı... Kuruluş tarihi: 30/5/2016."
NİHAT YEŞİL (Ankara) - Savcılar burada efendim.
MİTHAT SANCAR (Devamla) - "Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi." Bunlar resmen kurulmuş. Yarın öbür gün buraya temsilcisi gelse, kendi partisinin adını kullandığında suç işlemiş olacak.
Bu ne şizofrenidir? Siyasi ve hukuki şizofreniyi bu ilkeye reva gören anlayışı şiddetle reddediyoruz. Bu ülkeye siyasi ve hukuki şizofreni yaratmak sadece acıları büyütmek, sorunları çözümsüzlüğe mahkûm etmek anlamına gelecektir.
Millî Savunma Bakanlığı bütçesine gelince: Çok kısa bir şey söyleyeceğim. Evet, bu bir savaş bütçesidir, doğrudur. Barış dönemi bütçesi böyle olmadı. Sayın Bakan burada. Çok kısa, rakamlarına, ayrıntısına girmeyeceğim, süre bitiyor. 2013 ve 2014 yılları Türkiye'de çözüm süreci yürütüldüğü dönem. Bu iki dönemin bütçesi ile 2017 bütçesi arasında Millî Savunma Bakanlığı için yapılan artış yüzde 20 değil, yüzde 40 değil, yüzde 50 değil arkadaşlar, yüzde 100'dür. Eğer kendi içinizde bu kadar ağır tahribatları olmuş bir sorunu, on yıllardır yaşanan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİTHAT SANCAR (Devamla) - Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın lütfen, bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun Sayın Sancar.
MİTHAT SANCAR (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
...bu çatışmaları barışçıl yollarla çözmeyi denerseniz Millî Savunma Bakanlığına değil sağlığa, eğitime, kadının haklarını geliştirmeye, çocuklara bütçe ayırırsınız.
Şimdi, çıkıp büyük ihtimalle iktidar sözcüleri yine "terör" "destek" falan diyecekler. Değil arkadaşlar, değil. Dünyada bu sorunu görüşerek diyalogla çözmeye çalışan sayısız ülke örneği vardır. Ben çözüm sürecinde akil insanlar heyeti üyesi olarak daha önce de söyledim, Hükûmete, dönemin iki Başbakanına bu konuda raporlar sundum hem temsil ettiğim grup adına hem şahsım adına. Bu tecrübelerin ne kadar değerli olduğunu orada gördük. Şimdi yapmamız gereken şey derhâl barış ortamı yaratmaktır.
Saygılarımla efendim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sancar.