| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 2'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 13.12.2017 |
CHP GRUBU ADINA EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
1990'lı yılların başında kurulan TİKA vardı fakat TİKA'nın teknik işlerle biraz fazlaca ilgilenmesi, restorasyon işlerine yoğunlaşması neticesinde 2010 yılında Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ihdas edilmişti. Şimdi, bu kurumun içerisinde, sayıları 6 milyonu aşan yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, vatandaş kavramının dışında, daha geniş bir coğrafyada bulunan soydaşlarımız ve akrabalarımız kapsam içerisinde. Yani çoğunluğu Avrupa'da yaşayan, "gurbetçi" diye tabir edilen yurttaşlarımız da bu kapsamda, tarihî ve kültürel bağımız bulunan, Rusya'dan Çin'e, Türk Cumhuriyetlerine, Irak'a, Yunanistan ve Bulgaristan da dâhil olmak üzere Balkan ülkelerindeki soydaşlarımız ve akrabalarımız da bu kapsamda.
Şimdi, böylesine geniş bir alanı kapsayan ve kutsal bir amaç için kurulmuş olan kurumun faaliyet alanlarına baktığımız zaman açıkça üzüldüğümü belirtmek istiyorum. Zira, kurumun faaliyet alanlarında uluslararası öğrencilere verdiği burs ve birkaç tane konferans faaliyeti var, başkaca bir organizasyonu yok. Yani ayrımcılıkla mücadele edecek, İslamofobiyle mücadele edecek, yabancı düşmanlığıyla mücadele edecek kurumun çalışma sistematiği içerisinde bunlarla yoğunlaşacak ve mücadele geliştirecek bir proje yok. Kurum, burs dağıtan, mutemetlik görevini üstlenmiş bir kurum hâline gelmiş. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak öncelikle bu kurumun gerçek amacı kapsamında çalışmalar yapmasını istiyoruz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı demişken 200 bine yakın soydaşımızın yaşadığı Batı Trakya konusuna ve tabii ki o soydaşlarımızın güvencesi olan Lozan Anlaşması'na -ki bugünlerde biraz gündemde- değinmem gerekecek. Öncelikle belirtelim: Bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak yurt dışında yaşayan soydaşlarımıza bakış açımız partilerüstü, millî bir davanın bakış açısıdır. Biz dün böyle baktık, bugün böyle bakıyoruz, yarın da böyle bakmaya devam edeceğiz. Ancak Sayın Cumhurbaşkanının en son Yunanistan ziyaretinde de gördüğümüz gibi, çoğunlukla yaptığı gibi yurt dışındaki soydaşlarımızla ilgili bir millî davayı yine bir iç politika meselesi hâline getirmeye çalışmıştır. Şimdi, açıkça söyleyelim, Batı Trakya'daki Türklerin yaşadığı sıkıntılar gerçektir, vardır. Bunları biz devamlı dile getirdik ve Hükûmete bu konuda çözümler üretmesini söyledik ama belirtmemiz de gerekiyor ki bu sıkıntılar Lozan Anlaşması kaynaklı değil; Lozan Anlaşması'nın uygulanmaması ya da uygulattırılamamasından kaynaklıdır. Ben, "Güncellenir mi, güncellenmez mi?" tartışmasına girmeyeceğim -konuya buradan bakmak sağlıklı bir sonuç yaratmaz- başka bir açıdan ve bir örnekle anlatmak istiyorum konuyu, basit bir örnek olacak.
Değerli milletvekilleri, senede ya da çeke bağlı bir borcunu ödemeyen birisi var, bir müflis tüccar var, bu borcunu ödemiyor, senede ya da çeke, bonoya karşı borcunu ödemiyor. Siz bu adamla devamlı masaya oturup yeniden çek, yeniden senet alarak bu borcu tahsil edebileceğinizi düşünür müsünüz? Oturup bu sorunu böyle çözebilir misiniz? Bir şey değişir mi? Hiçbir şey değişmez. Bir anlaşmayı da anlaşmayı uygulamayan ülkeye, bu anlaşmanın aksine fiilî durum yaratan bir ülkeye "Hadi yeniden anlaşalım, hadi yeniden oturup masaya sorunu çözelim?" demek sizce sağlıklı bir netice verir mi? Zaten, adam uymuyor, anlaşmanın gereğini yerine getirmiyor, daha da önemlisi, dahası, bir fiilî durum yaratmış, belli kazanımlar elde etmiş. Bu koşullarda bu adamla masaya oturmak bizim menfaatimize olabilir mi? Bize başka bir fayda sağlamaz.
Sayın Başbakanın bütçe konuşmasını ben de dinledim, şu ifadeyi kullanıyor, diyor ki açıkça: "Bir anlaşmayı uygulamayan ülkeye 'Bunun değişmesi lazım.' demenin neresi yanlış?" Sonra da diyor ki: "İşte millî duruş budur." Bir defa, millî duruş tanımlaması kimsenin tekelinde değil. Dahası, gerçekleşmeyeceği, sonucu belli olan bir şekilde bir ülkeyle tekrar masaya oturalım demek de bir millî duruş değil. Benim millî duruş anlayışım, bizim millî duruş anlayışımız çok net. Bir anlaşmayı uygulamayan bir ülke varsa bu ülkeye karşı yaptırımlar uygularsın, baskı uygularsın, sorumluluklarını öyle ya da böyle uygulattırırsın. (CHP sıralarından alkışlar) Tekrar tekrar masaya oturarak bir ülkeye nasıl bir yaptırım sağlayabilirsin?
Mesela, başka bir millî duruş konusu: Lozan'la ilgili, hukuki statüsü belirlenmiş, ülkemize bırakılmış ancak bugün Yunanistan'ın asker yığdığı adalarla ilgili birkaç cümle edebilmek de bir millî duruş. Şimdi, iktidar partisinin milletvekilleri diyebilir, yok böyle bir şey diyebilir ama bakın, Meclis tutanağından okuyacağım. Tarih 25 Mart 2015, o günkü Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz söylüyor; o tarihte Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleriyle arasında geçen bir tartışmanın sonucunda bunu söylüyor, diyor ki: "Bu adalarla ilgili Yunanistan'ın fiilî uygulamaları olduğu bir gerçek. Ancak fiilî devlet uygulamaları onların yasal ve hukuki statülerini değiştirmez. Dolayısıyla bu adalar hukuken Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenliğindedir." Bunu söyleyen, Hükûmetin Bakanı. Yani ne diyor: Bu adalarda Yunanistan'ın fiilî uygulaması var ama hukuken bizim diyor. Yani Yunanistan'ın bu adalara yığınak yaptığını kabul ediyor Millî Savunma Bakanı. Ama bugüne geldiğimiz zaman birden bir ters dönüş ve bu adalarla ilgili sorun olmadığı konuşuluyor. Şimdi, Sayın Başbakan Yardımcısı da önceki dönemlerde Millî Savunma Bakanlığı yaptı, ondan önceki Millî Savunma Bakanının konuşmasını ben söylüyorum. Bu adalarla ilgili durum nettir ve bu adalarla ilgili, Yunanistan'a gidip tek kelime etmeyenler bize millî duruştan bahsedemezler. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli milletvekilleri, bizler her fırsatta Lozan'ı tartışmaya açmanın nedenini çok iyi biliyoruz. Bir algı yaratılmak isteniyor, net bir algı yaratılmak isteniyor. Yahu şu bile söylendi: "Japonya'nın ne işi varmış? Japonya neden imzalamış?" dendi, yahu diplomasi diye bir şey var. Lozan nedir arkadaşlar? Lozan Anlaşması, bir ihanet belgesi olan Sevr Anlaşması'nın yırtılıp atılmasıdır. Japonya da Sevr Anlaşması'nın taraflarından biri mi? Osmanlı Devleti Sevr Anlaşması'nı Japonya'ya karşı da imzalamış mı? İmzalamış. İşte Sevr'i hükümsüz kılmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti Sevr'i imzalayan Japonya'ya bile imzalatmıştır ki Lozan'ı, bir daha Sevr'i kimse ağzına dahi alamasın diye imzalatmıştır. (CHP sıralarından alkışlar) İşte, bu nedenle bile saygı duyulmalıdır. Kime? Başta Mustafa Kemal Atatürk'e, Lozan'da bizi temsil eden İsmet İnönü'ye ve cumhuriyetin kurucu kadrolarına.
Ben bir kez daha bu kadrolara şükranlarımı sunuyorum ve Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)