GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:35
Tarih:12.12.2017

HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bütçe kanun tasarısı görüşülürken, tabii, yatırımlar ve gelecek yıl için öngörülen vaatler öne çıkıyor Hükûmet kanadından. Yani ne tür önemli yatırımlar yapacakları ve bundan önceki bütçe döneminde neler yaptıkları konuşmalarının temel konusunu oluşturuyor. Benim üzerinde konuşacağım bölüm daha çok yüksek yargı organlarını kapsıyor. O zaman, bu konuda acaba ne gibi yatırımlar öngördüklerini ve geçen yılda yaptıkları hangi yatırımlarla ilgili övüneceklerini de merak ediyor insan.

Adalet alanında, yargı ve hukuk alanında ne vadediyor bu bütçe? Hükûmet bu bütçe üzerinden önümüzdeki yıl için neler yapmayı tasarlıyor? İlk karşımıza çıkan vaat kalemi yeni cezaevleri inşa etmek, öyle görülüyor. Bugüne kadar yapılanlar yetmemiş anlaşılan, yenileri planlanıyor. Şu an 2018 için 23 yeni cezaevinin inşaatının devam etmesi söz konusu. Toplam cezaevi sayısı 382, ayrıca okuduğumuz haberlere göre önümüzdeki beş yıl için 228 adet daha ceza ve infaz kurumu inşa etmeyi planlıyor Hükûmet ve bunların kapasitesi de 138 bin kişi olacakmış. Yani şu an mevcut tutuklu ve hükümlülerin yüzde 66'sı kadar daha fazla tutuklu ve hükümlü olacağı hesabını yapıyor. Şimdi, bir Hükûmet bununla övünebilir mi? Bir ülkede cezaevlerinin sayısının artması, suçun, suç oranının arttığını mı işaret eder yoksa yönetimde büyük bir adaletsizlik, çarpıklık ve kriz olduğunu mu gösterir? Hiç şüphe yok ki adaletle yönetildiğini iddia eden hiçbir devlet cezaevleri sayısını artırmakla övünmez, tutuklu ve hükümlü sayısının fazlalığıyla övünmez, övünemez.

Peki, hukuk alanında uluslararası istatistiklerdeki durum nedir, Türkiye nasıl görünüyor? Dünya Adalet Projesi'yle ilgili burada birkaç kere daha konuşma yapıldı, onların yaptıkları yıllık Hukukun Üstünlüğü Endeksi var. Türkiye 2016 yılında 113 ülke arasında 99'uncu sırada yani Türkiye Guatemala, Myanmar gibi ülkelerle aynı seviyede. Hani Myanmar'ı Arakan'da yaptığı hukuksuzluklar dolayısıyla kınıyoruz, doğru, kınamak da gerekiyor, bunlara kesinlikle karşı çıkmak gerekiyor ama Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde Myanmar'dan farklı bir yerde durmuyor şu an bu devlet. E, bununla övünebilir mi? Hükûmetin bununla övünmek gibi bir niyeti var mı, olabilir mi? Tutuklu sayısında OECD verilerine göre ilk üç sırada yer alıyor Türkiye yani 3'üncü sırada. Nüfusuna göre cezaevlerindeki insan sayısının en fazla olduğu ülkeler istatistiğinin 1'inci sırasında ABD var, 2'nci sırasında İsrail var, 3'üncü sırasında Türkiye var. Şimdi, sürekli veryansın edilen, meydan okunan İsrail'le bu konuda aynı kategoride, aynı düzeyde yer alıyor bu ülke. O zaman, birini kınadığınızda size "Ya, önce kendine bak sen, önce sen kendini bir düzelt." diye cevap alınca kızma hakkına da sahip olmuyorsunuz, kızmamalısınız. Yapmanız gereken şey bu istatistikleri düzeltmektir. Neden bu kadar tutuklu ve hükümlü var, neden Türkiye'de cezaevleri tıka basa dolu, neden daha fazla cezaevi yapılıyor?

15 Temmuz darbe girişimi, burada hep söyledik, her zaman vurguladık, hain bir girişimdi, hiçbir şekilde tasvip edilemez. 15 Temmuza gelirken bu Hükûmetin ya da AKP'nin bundan önceki hükûmetlerinin sorumluluklarını da hep hatırlattık, hesap vermesi gerektiğini de söyledik, sadece şahıslar düzeyinde değil, siyaseten de hesap vermesi gerektiğini söyledik fakat buna yanaşmıyor. Ama hiç olmazsa bir noktada tutarlı davransın diye ısrarlı görüşümüzü ve talebimizi burada da yineliyoruz.

Bakın, FETÖ diye adlandırılan, adlandırdığınız terör örgütüne mensup olduğu gerekçesiyle ihraç edilen, tutuklanan, yargılanan hâkim ve savcıların hazırladıkları fezlekeler ve yaptıkları yargılamalarda aldıkları kararlar geçerli olmamalı. Bu tür tasfiyelere Almanya'nın birleşmesinden sonraki durumu örnek veriyorlar. Hayır, sevgili arkadaşlar, oradaki durum buranın tersiydi. Eski sistemin hâkim ve savcılarının verdikleri kararlar geçersiz sayılmıştı. Gelin, bu konuda birlikte bir çalışma yapalım. Biz üzerimize düşeni yapmaya hazırız, bu konuda her türlü katkıyı vermeye hazırız. Bir kanun üzerinde birlikte çalışalım, bu yargılamaların sonuçlarını, o fezlekelerin sonuçlarını adalete göre nasıl düzeltebileceğimizi burada birlikte çalışarak kararlaştıralım. İnanacağız ki o zaman gerçekten sizin bu darbecilerle derdiniz var, sizin darbe zihniyetiyle sıkıntınız var. Ancak o zaman inanırız.

Bu iktidarın, Hükûmetin övüneceği bir şey göremiyorum adalet alanında. Mesela temel hukuk ilkeleri, yüzlerce yıldır hatta binlerce yıldır geçerli olan temel hukuk ilkeleri bir çırpıda çiğneniyor. Yüz yüzelik ilkesi yargılamalarda uygulanmıyor, savunma hakkı engelleniyor, eş başkanlarımızın duruşmaya çıkma talebi reddediliyor basit gerekçelerle, gülünç gerekçelerle. Bütün temel yargılama ilkeleri bu şekilde çiğnenirken acaba bu Hükûmet şu mirası devralmakla övünebilir mi: "Türkiye'de istiklal mahkemeleriyle başlayan özel görevli yargı organlarının ve yargılamalarının uyguladığı zihniyeti biz bugün topladık, burada toplamını uyguluyoruz." diye övünecekler mi? Mesela istiklal mahkemeleri. Biliyorum, sizin sıralardan da istiklal mahkemelerine karşı çok söz söylemiş, çok itirazda bulunmuş insan var.

Sadece birkaç örnek anlatacağım oradaki yargılama anlayışından, başkalarından da. Mesela mahkeme başkanı Ali Çetinkaya istiklal mahkemelerinin önünde savunma yapmak isteyenlerin "İstiklal mahkemeleri dava vekillerinin cambazlığına gelmez." diye savunma hakkını engellemişti. Mesela mahkeme başkanlarından Müfit Bey "Bizim belli bir amacımız vardır, ona varmak için kanunun üstüne de çıkarız." demiştir. Şimdi yapılan da bundan farklı değil.

Yassıada yargılamaları; biliyorum, yine, bu sıralardan çok kişi onları şiddetle eleştiriyor. "Kanunsuz suç, ceza olmaz" ilkesini, "doğal yargıç" ilkesini ihlal etti zaten, o açık, onu biliyoruz ama daha başka vahim durumlar da var. Mesela mahkeme başkanı Salim Başol'un Samet Ağaoğlu'na verdiği yanıt çok meşhurdur: "Sizi Yassıada'ya tıkan kudret böyle istiyor." Hukuksuzluklara itiraz ederken Samet Ağaoğlu, Salim Başol ona bunu söylüyor. Ayrıca daha ne hukuksuzluklar var. Ondan sonra, 12 Mart yargılamalarını mı sayalım, 12 Eylülü, DGM'leri, özel yetkili mahkemeleri mi sayalım? Şimdi, "sulh ceza mahkemesi" adı altında bu özel yargı usulünün ve zihniyetinin devam ettirilmesini mi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlamama izin verir misiniz?

BAŞKAN - Hiç kimseye vermedim ya, lütfen tamamlayın. (HDP sıralarından "Hocaya süre verin." sesleri)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - O kadar tartışma yaşandı boş yere.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Zaten sizden dinleyen yok ki.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Bir dakika verin, tamamlayayım.

BAŞKAN - Buyurun.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Teşekkürler.

Zaten birkaç cümle söyleyeceğim.

İlginçtir, istiklal mahkemeleri İsmet Paşa hakkında da tutuklama kararı çıkarmıştı. Yani o kadar keyfî, nereye gideceği belli olmayan bir kudret iştahıyla, iktidar iştahıyla hareket ediyorlardı ki aynı şey ilginç bir başka örnekte de karşımıza çıkıyor: İstiklal mahkemelerinde hâkim olan bir beyefendi -adını şimdi hatırlayamadım- otuz yedi yıl sonra Yassıada'da sanık oluyor.

Şimdi, eğer adaleti düzeltmezsek, sadece elimizde var olan şiddet araçlarıyla birbirimizi tasfiye etmeye kalkarsak varabileceğimiz bir yol yok arkadaşlar. Her cephane tükenir, gün gelir, tükenir, tükenmeyen tek cephane adalettir; bunu unutmayın lütfen. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.