GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:35
Tarih:12.12.2017

Buyurun Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi bir yasak tartışmasının üzerine, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Özünde dünden başlamak istiyorum söze. Dün Sayın Başbakanı dinlerken, konuşmasını da elimize dağıtılmış olan metinlerden izlemeye, takip etmeye çalıştım, acaba bütün bir konuşma süreci içinde şöyle bir cümle geçecek mi, insan haklarının korunması konusuna değinen herhangi bir cümle geçecek mi diye araştırmaya gayret ettim ve şunu gördüm: 3'üncü sayfada deniliyor ki "Bütçemiz insan odaklı, refah ve huzuru hedef alan ve geleceği hesaba katan, büyümeyi, istihdamı, yatırımı destekleyen ve mali disiplini gözeten bir bütçedir." Elbette ki bir bütçeden söz ederken mali hesaplardan, ekonomiden söz edilecektir ama bütçe bir hak olduğu için, bir insan hakkı olduğu için, bütçe konuşmalarında Sayın Başbakanın en azından bir tek cümleyle, Türkiye'de insan haklarının gerçekten sağlanabilmesinin koşullarını yaratmak üzere "Şunları, şunları, şunları da yaptık." diyebilmesi gerekir. Fakat ne yazık ki içinde bulunduğumuz iklim bunları söylemeye herhâlde izin vermiyor. Bunları söylemek için Türkiye'de bir gerçekliğin olması gerekir, o gerçekliğin ifadesine ihtiyaç vardır.

Haksızlık yapmak istemedim, devam ettim -kadının insan hakları da var, çocuğun insan hakları da var- acaba kadının insan hakları ya da çocuğun insan hakları konusunda bir cümle söyleyecekler mi dedim; evet, bir cümle söylüyorlar, diyorlar ki: "Kadınlara yardım ettik, kadınlara ekonomik yardım ettik." Bu hangi bakış açısının cümlesidir? Bu "Kadın-erkek eşit değildir.", bunu özümsemiş bir anlayışın karşılığı olan bir cümledir. Nasıl yardım ediyorsunuz kadınlara? Kadınlara yardım etmeyiniz, kadınların yardıma gereksinimi yoktur, kadınlar bütün insanlar gibidir, erkekler gibidir ama onlara sunduğunuz ekonomik desteklerden söz ediyorsanız o destek de onların emeğinin karşılığıdır. Yani onlara evde yaşlı baktıkları için, çocuk baktıkları için, özürlüyle, engelliyle ilgilendikleri için bir ödeme yapılıyorsa -ki tartışmalıdır bu da ama- bu bir emeğin karşılığıdır. Çocuk haklarından bir tek cümle var yine: "Çocuk haklarını geliştirdik." Evet, geliştirdiler. Aladağ'da çocuk hakları çok gelişmişti, yurtlarda çocuk hakları çok gelişmişti. Biz ona tanıklık ettik.

Şimdi, dönüyorum Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna. Bu kurum acaba bugüne kadar ne yaptı, geçmişte ne yapmıştı? Geçmişte, kurulduğu tarihten -ki çok yenidir bu tarih- bu yana bir şey yapamadığı için uluslararası denetleme gruplarından çok ağır eleştiriler almıştı; sadece eşitlik kavramının, insan hakları kavramının yetmediği, eşitliğin sağlanması gerektiği, ayrımcılığın önlenmesi gerektiği konusunda eleştiriler almıştı. O eleştirilerden sonra -son derece kısa bir tarih- arkasından yani 2012'den sonra 2016'da burada yeni bir kurumun yasasını oluşturduk.

Değerli arkadaşlar, benden önce konuşan bir arkadaşımız daha -MHP'li arkadaşımız zannediyorum- atıf yaptı. İşaret etmek istiyorum, eleştirilerimizi anımsayabilir buradaki arkadaşlar; bu kurumun Paris Prensipleri'ne uygun, işkencenin önlenmesine ilişkin ek protokole uygun, istenilen bir yapıya ulaşmadığı konusundaki eleştirilerimizin yok sayıldığını hepiniz biliyorsunuz. Bu yok sayılmadan sonra başka bir şey gerçekleşti, 20 Nisan 2016'da yasa Resmî Gazete'de yayımlandı. Fakat kurumun oluşması... Ki kurumun nasıl oluştuğunu biliyorsunuz, bu tamamen Hükûmeti temsil eden bir kurum hâlinde, Cumhurbaşkanını ve Başbakanlığı temsil eden kişiler arasından seçilmiş durumda ya da onların iradesiyle seçilmiş durumda. Bir yıl sonra ancak bir kurul oluşturulabildi. Şimdi, bakıyorum, bir rapor da sunmadılar. Eğer haksızlık yapıyorsam arkadaşlar düzeltsinler çünkü bir şey yapmadılar. Bir yıl sonra, mart ayında kurulabilmiş olan bir kurulun kısa sürede, beş altı ayda yeni bir şey yapması da mümkün değildi ama gerçekten hiçbir şey yapmadılar. Ziyaretler yapmışlar, bunları görüyoruz. Sitelerine giriyoruz, tek ulaşılabilme dilinin İngilizce ve Türkçe olduğu... Çünkü Türkiye'de başka bir dil yok, çünkü Türkiye'de insan haklarından yararlanacak başka dillere sahip insanlar gelemez. O siteye girip bakıyorsunuz, Adalet Bakanını ziyaret etmişler. Ben dilerdim ki Adalet Bakanı onları ziyaret etmiş olsun. Sadece bu tür beş altı ziyaretten ibaret, bir de yurt dışında bir etkinliğe gitmişler. Türkiye'de insan hakları avaz avaz bağırıyor "Yoğun ihlal var." diyor, yüz binlerce insan "Açığa alındık, ihraç edildik." diyorlar, "Kürsülerimizden uzaklaştırıldık." diyorlar, Emniyette insanlar yeniden işkence gördüklerini söylüyorlar, yeni baştan kanlar içinde kaldıklarını söylüyorlar. Çocuklar kendilerini koruyamaz hâldeler, zaten yapamazlar böyle bir şeyi, anneler babalar çocuklarının sokağa çıkmasından emin değiller. Burada parlamenterler tutuklanıyor, Parlamentoda parlamenterler tutuklanıyor. Sözleşmelere imza atılmış, deniliyor ki: "Seçim bir haktır." Niçin haktır? Seçme hakkı ve seçilenin hakkı nedir? Kendini seçenin bütün haklarını üzerine toplar, o seçilmiştir ve herkesi temsil eder. Biz herkesi temsil eden insanları dertop ettik ve cezaevlerine gönderdik. Şimdi, burada herhangi bir biçimde yolsuzluğa karşı çıkan herhangi bir cümleye bile tahammül edemez durumdayız.

Peki, değerli arkadaşlar, parlamentolar doğru düzgün yasalar yapmazsa, bu yasalarla insan haklarını güvence altına almazlarsa, insan haklarının güvence altına alınmadığı ortamları denetlemezlerse buralardan nasıl bir sonuca varmak ve nasıl bir bütçe çıkarmak mümkündür? Bütçe haktır ama hakkımız olan bir bütçeye sahip değiliz.

Teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.