Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı İlk Görüşmesi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 34 |
Tarih: | 11.12.2017 |
HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen saygıdeğer halkımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Evet, elimize ulaşan konuşma listesine göre günün tek kadın konuşmacısı benim. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar) Bu sebeple toplumda en az sesi duyulan ama en büyük mağduriyetlere maruz bırakılan, en çok yoksullaştırılan, sömürülen bütün kadınlar adına da bütçeyi, bütçe hakkını değerlendirmek isterim.
Çok yoğun bir mesai yaparak geçirdiğimiz Komisyon aşamasından sonra Genel Kurulda 2018 Bütçe Tasarısı üzerinde görüşmelere başladık. Evet, Meclise sunulduğu ilk günden itibaren halktan toplanan vergilerin nasıl kullanılacağına ilişkin Hükûmet planının toplumda hayal kırıklığı içerisinde büyük itirazlara yol açtığını gördük. Komisyon çalışması süresince bizler bu temel kaygıları Hükûmete hatırlattık ancak tasarı değişmeden Genel Kurula gelmiş bulunuyor.
Burada belirtmek gerekir ki bütçe rakamlardan, gelir-gider tablosundan veya Sayıştay bulgularından ibaret bir belge değildir, bütçenin yönetim anlayışıyla çok yakından alakası vardır. Harcama kalemleri ve yatırımlar ayrı ayrı nasıl bir yönetim benimsediğinizi anlatır, rakamların dili var çünkü.
Bütçe bir vizyondur. Bütçe bir vaattir, bir yönüyle toplumsal beklentinin karşılanma görüntüsüdür, gelecek yatırımıdır. Bu çerçeveden bakıldığında, sözdür bütçe ve bana göre bir ahlak belgesidir.
Milyonlarca insanın işsiz olduğu, çalışanların ne yaparsa yapsın, hangi tasarrufta bulunursa bulunsun bir türlü rahata eremediği, sürekli gelecek kaygısı yaşadığı, eğitim ve sağlığa erişimde her bireyin şikâyetçi olduğu bir ülkede yönetimin bu temel sorunlara çözüm arayışında bile olmayışı, bütçenin rakamlarındaki görüntülerden anlaşılıyor.
Toplumun kutuplaştırıldığı, nefret söylemlerinin arttığı, sürekli düşmanlaştıran, ötekileştiren politikalara engel olma çabası dahi yoktur bu bütçede. Halk, alın teriyle dolaylı ya da doğrudan vergilerle bütçeyi oluşturduğu tüm süreçler boyunca bütçeyi yönetenlerden, günlük hayatta karşılaştığı dertlere derman olması beklentisi içerisindedir. Huzurlu ve adil bir yaşam, emeğinin sömürülmediği bir ülke, kısaca en iyi şekilde yönetilme arzusu ve beklentisi diyebiliriz. Ama bu beklenti bu bütçede olmadığı gibi, gelecek, uzun yılları da ipotek altına alan bir bütçeyle karşı karşıyayız. Çünkü bu bütçede en temel sorunlardan olan işsizliğin azaltılması, yoksulluğun bitirilmesi kaygısı olmadığını, eğitim ve sağlığa ayrılan yatırımların kalkınmaya olanak sağlamadığını görüyoruz. Bu bütçenin barışçıl bir yaşam arzulamadığını, tam aksine bir savaş bütçesi olduğunu görüyoruz.
Şu soruyu sorarak başlayalım o hâlde: 2018 bütçesi kimin bütçesidir? Anayasa'nın 6'ncı maddesi "Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir." der. "Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz." der. "Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz." der.
Bütçe üzerinde Parlamentoda halk adına hareket eden halkın temsilcilerinin yetkisi o denli mutlaktır ki bütçe oluşumu ve karara bağlanması üzerinde ne Cumhurbaşkanının ne Kabine üyelerinin ne de bürokrasinin söz hakkı vardır, daha doğrusu vardı ancak 16 Nisan referandumu bu mutlak yetkiyi Meclisten ve halktan almış ve partili Cumhurbaşkanının insafına terk etmiştir.
Eğer hâlâ Orta Çağın derebeylik yönetim sistemine geçmediysek unutulmamalıdır ki mülkün sahibi halktır, tüm siyasetçiler ve yöneticiler ise ancak belirli bir süreyle yönetimi elinde tutan emanetçilerdir. Bu anlamda, devlet bütçesinin halkın bütçesi olması, halkın tüm kesimlerinin eşit şekilde yararlanabildiği bir bütçe olması gerekir, ancak bu bütçe, AKP'nin, yandaş şirketlerinin, adını bilmediğimiz daha nice Rıza Sarrafların bütçesidir.
Bu bütçede yoksulluk vardır, zam vardır, vergi adaletsizliği, gelir dağılımında adaletsizlik vardır, "Yoksuldan çok, zenginden az vergi alma." anlayışı vardır, eğitim adı altında çocuklarımızın geleceksizliği vardır, "şehir hastaneleri" adı altında sağlığın piyasalaştırılması vardır, "kamu-özel iş birliği" adı altında yapılan kamu harcamalarıyla halkın parasının çarçur edilmesi, "kamu yatırımı" adı altında AKP'nin seçim hazırlıkları vardır. 2017 yılında OHAL şartlarında başkanlık referandumu yapıldı ve ekonomik göstergeler de ortadadır ki bu bütçede, 2017 yılında, bütçe çok devasa bir açık vermiş ve Hükûmet borç üstüne borç almıştır. Bu durum, Hükûmetin, iktidardaki siyasi parti lehine propaganda aracı olarak halkın vergilerini kullandığını, kafasına göre harcama yapmış olduğunu gösteriyor. Ayrıca, yasama faaliyetlerindeki tüm geçmiş pratikler bize gösteriyor ki AKP'nin Parlamentodaki çoğunluğuyla, yukarıdan gelen hemen her emrin yasalaştırılarak geçirilmesi nedeniyle bütçe üzerindeki müzakere ve kararlara halkın görüşleri yansımıyor. Bu sebeple, gerek harcamaların dağılımında gerek vergilerin toplumsal dağılımında adalet sağlanmamaktadır. Mesele ülkenin ekonomik durumu ve buna bağlı olarak kaynak yetersizliğiyle ilgili de değildir. Hepimiz biliyoruz ki siyasi kaygılardan uzaklaşıp mali disipline dönüldüğünde mevcut ekonomik göstergeler olumluya gidecektir. Burada esas konu, var olan kaynakların dağılım yanlışlığı yani adaletsizliğiyle ilgilidir.
Sayın milletvekilleri, dünya ekonomisinin genel olumlu durumu ve gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan büyüme ivmesi Türkiye'ye de yansımış ve sene başında öngörülenin üzerinde bir büyüme gerçekleşmişti. Ancak, 2017 büyümesi toplumsal refah büyümesi değil, sermaye sahiplerinin servetlerinin büyümesidir. Bu büyümede holdingler kâr rekorları kırarlar ancak işçilerine maaşlarını dahi ödemezler, Bakanlar Kurulu eliyle grev yaptırmalarına yasak koydururlar.
Sayın milletvekilleri, sorun büyüme değil, işsizliğin artmasıdır. Büyüme rakamlarına, istihdam seferberliğine rağmen işsizlik azalmıyor aksine, sömürü ilişkilerini derinleştiren yarı zamanlı düşük ücretli çırak/stajyer istihdamında artışlar oluyor. Neden peki, neden işsizlik azalmıyor? Bu nasıl büyüme o hâlde? İşte, bu soruların cevabı yok. Keza, gelir bölüşümü adaletsizliği böyle bir ekonomik büyümeyle azalmıyor, daha da artıyor, yoksulluk daha da büyüyor. Buna karşılık bankaların ve büyük sermaye gruplarının ve büyük inşaat firmalarının kârları âdeta patlıyor.
Evet, ülkelerin bütçeleri sadece o yıl yapılacak harcamaları değil gelirlerin kaynağı ve giderlerin adresleri itibarıyla da yöneticilerin hangi sınıfın çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini gösteren en somut ekonomik ve siyasal metinleridir. Bu anlamda, iktidara geldiğinden bu yana Türkiye'nin, bu toplumun bütçelerini hazırlayan AKP hükûmetleri 2018 yılı için de temsil ettiği sınıfsal kesimi değiştirmemiştir. 2018 bütçesi yüksek maliyetli borçlanmaların, yerli ve yabancı sermayeye daha fazla kaynak transferlerinin, askerî ve güvenlik harcamalarının merkezinde olduğu, faize ve hazine garantili projelere milyar liraların verildiği bir bütçe olarak dikkat çekmektedir. İstihdamsız büyüme stratejisi izleyen Türkiye'de çok dar bir kesimin gelirini devasa bir şekilde artırdığını görüyoruz ve bu şartlar ve gerçeklikler altında 2018 yılı bütçesini görüşüyoruz.
Sayın milletvekilleri, halkın iradesinin temsil edildiği Meclisin bütçe hakkı demokrasimizin vazgeçilmez öneme sahip temellerinden birini oluşturur. Bu hakkın tarihsel arka planı anayasalarda ve yasalarda vücut bulmuştur. Ancak geçtiğimiz günlerde kabul edilen torba yasayla bütçe hakkı gasbedilmiş, bu hak 2019'dan itibaren yeni başkanlık rejimi altında bütünüyle de ortadan kaldırılacaktır.
"En çok payı eğitime ayırdık." diye sunduğunuz Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine bakıyoruz ki içeriğinin yüzde 80'i personel gideri ile SGK giderleridir ama eğitim yatırımı yüzde 10 dahi değildir. Üstelik eğitim sistemi karmaşası hâlâ her ailenin en önemli kaygı konusu olmaya devam ediyor.
Sağlık bütçesinin önemli bir bölümü, ilaç tekellerine yapılacak ödemeler, özel sağlık kuruluşlarından yapılan hizmet satın alma uygulamaları ve tedavi hizmetlerine gidecektir ve yine geçmiş yıllardaki bütçelerde yer almayan, ilk kez 2018 bütçe kalemleri içerisinde gösterilen ve kamu-özel iş birliği çerçevesinde yapılan köprü, tünel, otoyol ve şehir hastaneleriyle ilgili olarak Hükûmetin öngördüğü ve garanti ödemesi olarak bilinen taahhüt miktarı şimdilik 6 milyar lira olarak belirlenmiştir. Bütçe artış oranları açısından ise örneğin Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde yüzde 8,80'lik bir artış öngörülmekteyken, savunma ve güvenlik harcamalarında yüzde 40'ın üzerinde bir artış vardır. Bu açıdan bakıldığında 2018 yılı bütçesi bir savaş bütçesidir diyebiliriz. Üstelik silahlanmaya ayrılacak, yapılacak harcamalar Türkiye toplumunun yoksullarından toplanacaktır çünkü 2018 bütçesinin gelirlerinde dolaylı vergilerin oranı yüzde 70'e yakındır. Bu hâliyle, para bulamadıkça halkına vergi yükleyen devletler arasında dünya lideriyiz.
2018 bütçesinin istihdama yeterli kaynak ayırmak, sürekli artan dolaylı vergileri azaltmak, temel tüketim mallarından alınan KDV'yi sıfırlamak, ücretli emekçilerin temel ihtiyaçlarını karşılayacak ücret politikaları uygulamak gibi bir derdi yoktur.
Sayın milletvekilleri, dikkat çekmek istediğimiz bir diğer husus, 2018 yılı bütçesinin de hazırlanan tüm raporlara, ilan edilen tüm eylem planlarına rağmen, önceki yılların bütçeleri gibi, yine, toplumsal cinsiyet duyarlı bütçe olmadığıdır çünkü Hükûmetin böyle bir hedefi de yoktur. Bunu Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun 2014 yılında kabul ettiği raporda yer alan önerilerin hâlâ gerçekleştirilmemesinden anlıyoruz. Evet, KEFEK 2013'te bir alt komisyon kurarak "Toplumsal cinsiyet duyarlı bütçe nasıl olmalı?" üzerine epey çalışma yapmış, inançla bir emek harcamış ve katılımcı bir rapor üretmiştir. O gün çalışan üyelerin bir kısmı hâlâ bugün de bu Parlamento çatısı altında görev yapıyor. Bana göre, millet iradesini, temsilini kullanan her bir milletvekilinin bu yaklaşımda olmayan bütçeyi temelinden eleştirmesi gerekirdi. Hatta bugün iktidar partisinden KEFEK çalışmalarına katılmış bir kadın milletvekilinin bu kürsüye çıkıp iktidar partisinin toplumsal cinsiyet duyarlı bütçe yaklaşımını anlatması ve sorularımıza cevap vermesi beklenirdi. Bugün, bütün siyasi partilerin bu anlamda yaklaşımını Türkiye kamuoyuna anlatması bir gerekliliktir.
Ben özellikle iktidar partisine sormak istiyorum ve merak ediyorum: Toplumsal cinsiyet duyarlı bütçeleme hakkında onca inanarak ve emek harcayarak ürettiğiniz bu çalışma neden hâlâ tamamlanmamıştır? O rapor hazırlanırken, yine, sadece günün gereğini mi yerine getirdiniz? Değişen nedir? O günkü çalışmaya göre tahmin edilen şey, 2014-2018 yılları arasında artık bütçenin kalem kalem toplumsal cinsiyet duyarlılığı görülecek biçimde hazırlanacak olmasıydı ama şu an bu hayalden ve umudan eser dahi yoktur.
Bırakın bu görüntüyü, yerel yönetimlerinde toplumsal cinsiyet duyarlı bütçe çalışmalarını yönetim anlayışında içselleştirmiş olan yapılar ortadan kaldırıldığında dahi kimseden ses çıkmadı. Dahası, Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere DBP'li doksan dört belediyeye atanan kayyumlar, hasmane bir tutumla, ilk başta toplumsal cinsiyet eşitsizliğini azaltmaya yönelik politika üreten, bütçelerini adalet ve eşitlik sistemi üzerine kurmaya çalışan tüm çalışmaları sonlandırdı; kadın birimlerini, kreşleri dahi kapattı ve hatta kadın politikaları daire başkanlıklarının ismine dahi tahammül edemedi.
Bu noktada vurgulamak gerekir ki bundan sonraki bütçelerin toplumsal cinsiyet duyarlı hazırlanması tercih değil bir gerekliliktir değerli arkadaşlar, çünkü bilindiği gibi Türkiye Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne taraftır, bu sözleşmenin 3'üncü maddesinde yer alan eşitlik ilkesine bağlı kalması zorunludur. Hatta bu sözleşmeye yani "CEDAW" olarak bilinen sözleşmeye gitmeyelim, daha öncesinde Anayasa'nın 10'uncu maddesi var; 10'uncu madde ikinci fıkra der ki: "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür." "Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır."
Şunu özellikle belirtmek gerekir ki: "Toplumsal cinsiyet duyarlı bütçe yapmak" demek, "bütçede kadınlara özel harcama kalemleri oluşturmak" demek değildir. Bütçedeki cinsiyet eşitsizliğini kaldırmak ve bu duyarlılığı bütçenin bütün ruhuna işleyebilmek gerekmektedir. Ancak 2018 yılı bütçesi de önceki yıllar gibi toplumu oluşturan kadınların, erkeklerin ve çocukların harcamalardan ne düzeyde faydalandıklarını, aralarında ne gibi eşitsizlikler olduğunu değerlendirmeden hazırlanmıştır. Her ne kadar bütçe hazırlayıcıları bütçenin cinsiyet açısından tarafsız olduğunu, tüm toplumun aynı şekilde yararlandığını iddia etseler de cinsiyete dayalı eşitsizlikler göz ardı edilmektedir. Kadın, erkek ve çocukların ekonomik kaynaklara, ekonomik kullanım gücüne, istihdam destek imkânlarına, kooperatiflere, iktidar hakkına, tasvip ve tanınma, sağlık imkânlarına, bilgi edinme hakkına ve kendini ifade etme imkânına eşit oranda sahip olmaları için bütçenin önüne hangi hedefleri koyduğunun bütçe incelendiğinde anlaşılması gerekir ama bu görüntüden eser dahi yok.
Bu bütçede, özellikle yoksul kadınların önceliklerine göre düzenlenen ve onların yüklerini hafifletmeyi hedefleyen kamu hizmetlerine yeterli kaynak ayrılmamıştır. Kadınların ev işine harcadıkları zamanı azaltarak bakım emeğini toplumsallaştıracak ve böylece toplumsal cinsiyet eşitliğini güçlendirecek mahalle kreşleri gibi harcamalar yapmak, kadınların hasta bakımına harcadığı süreyi ve emeği azaltacak sağlık hizmetlerine, engelli ve yaşlı bakım hizmetlerine bütçe ayırmak yerine silaha, savunmaya, savaşa kaynak aktarılmıştır. Eğitime, sığınaklara, iş ve barınma sorunlarına harcanacak bütçe yıllarca askerî harcamalara ayrılmıştır. Kreş ya da oyun odası açılması, sadece çocuğun bu alanda geçirdiği zaman boyunca kadının sırtından yükü almaz, aynı zamanda kadının bakım emeğini azaltır, kadınların iş yaşamına katılımını artırır. Bakım hizmetlerinin kamulaşmasının kadınların ve erkeklerin kendilerine ayırdıkları zamanı eşitlemek adına önemi çok fazla büyüktür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Toparlayacağım.
BAŞKAN - İki dakika...
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Evet, öte yandan, Türkiye'de çalışma saatleri çok uzundur. Bu noktada, tüm çalışanların çalışma saatlerinin azaltılması, kadınların ev emeği yükünün azaltılması için bakım hizmetlerinin kamulaştırılması ve bakım hizmetleri için bütçe ayrılması gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de 20 Temmuz 2016'dan bu yana devam eden OHAL rejimi var ve bizlerden merkezî yönetim bütçesini OHAL şartlarında yapmamız, hazırlamamız istenmektedir. OHAL rejiminde yurttaşların yaşamları, özgürlükleri ve eşit koşullarda hayatlarını idame ettirmeleri tehdit ve risk altındadır. Bu bütçe bu sorunları çözememekte, aksine savunma harcamalarına ayrılan payla riskleri artırmaktadır.
Bütçe, yoksulluğu ve işsizliği azaltmayacaktır, dolayısıyla yoksulların gıda, sağlık, barınma gibi temel ihtiyaçları da tam anlamıyla bu bütçeyle giderilemeyecektir. Bütün rakamlar işte ortada.
2018 bütçesi gelir dağılımında iyileştirme sağlamayacaktır, bunu Refah Endeksi'nde 78'inci olan Türkiye'nin dolar milyarderleri listesinde 12'nci olmasından anlıyoruz.
Evet, son olarak şunu belirtmeliyim ki Türkiye toplumunun daha fazla ayrıştırıcı siyasete, daha fazla cezaevine ihtiyacı yoktur. Bu toplumun en acil beklentisi barışçıl politikalardır. OHAL'i acilen kaldırmalısınız, gelir adaletsizliğini gidermelisiniz, yoksulluğu, sömürüyü, talanı önlemelisiniz. Tabii, tercihlerinizi, yönetim anlayışınızı emekçiden, işçiden, doğadan yana kullanmalısınız.
Ben çoğulcu, barışçıl ve adil bütçeleri görüşebileceğimiz umudu ve inancıyla bütün dinleyenleri ve Genel Kurulu saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum dinlediğiniz için. (HDP sıralarından alkışlar)