| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 06.12.2017 |
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yıl İstanbul'da ilk kez "İstanbul Marka ve Kariyer Zirvesi" diye bir etkinlik düzenlendi ve bu etkinlikte yine ilk kez Türkiye Altın Marka Ödülleri dağıtılıyor. Şimdi, bu Altın Marka Ödülleri kime veriliyor veya hangi alanlara veriliyor, bunu saymama gerek yok ama bir tanesi çok ilginç, En İyi Kayyum Belediyesi Ödülü.
Bu En İyi Kayyum Belediyesi Ödülü Diyarbakır Bismil Belediye Kayyumuna veriliyor ve Kayyum ne diyor? "Ben bu ödülü..." Önce Cumhurbaşkanına, sonra Başbakana, daha sonra da İçişleri Bakanına teşekkür ettikten sonra ödülden dolayı -ki elbette teşekkür edecek çünkü onlar atadı- Bismil halkı adına bu ödülü aldığını söylüyor. Şimdi, gülelim mi, ağlayalım mı? Diyarbakır Bismil halkı mı seçti seni? Bismil halkının seçtiği belediyelere ve o halkın iradesine saray ve AKP darbe yaptı, sen de onların bürokratısın ve emir kulu gibi, AKP'nin bir belediye başkanı gibi hizmet etmeye çalışıyorsun. Oysa 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na göre bürokratların hizmetlerinde tarafsız olması gerekiyor ama Türkiye Cumhuriyeti devleti artık bir AKP cumhuriyeti olduğuna göre, bütün bürokratlar da AKP'nin bürokratları olarak hizmet veriyor. Bismil halkına bir soralım, siz bu kayyumu ve kayyumun "Sizin adınıza bu ödülü aldım." sözünü kabul ediyor musunuz? Bismil halkı özgür iradesiyle sandıkta oy kullandı, kendi temsilcilerini seçti ama kanun hükmünde kararnamelerle seçilmiş belediye başkanı görevden alıp kendi belediye başkanıymış gibi bürokratını atıyor.
Tabii, bu tür bürokratlara da ödüller verilir çünkü biz bu tür ödüllere yabancı değiliz. Geçmişte en iyi ihracatçı ya da en iyi hayırsever tüccara da ödül verildi, kahraman ilan edildi. Hatta bu hayırsever iş adamı ihracatıyla Türkiye ihracat açığının yüzde 15'ini tek başına kendisinin karşıladığını da ilan etti ve havuz medyası, yandaş medya ve Hükûmet tarafından da kahraman ilan edildi. Bu hayırsever tüccar, bu kahraman ihracatçı şimdi nerede? Amerika'da bülbül gibi ötüyor. Peki, ötünce ne söylüyor? Ötünce 280 trilyon rüşvet verdiğini söylüyor, kendisinin himaye gördüğünü, yardım gördüğünü söylüyor. E şimdi biz bu kürsüde konuşuyoruz, şu anda konuştuklarımı yarın sokakta veya bir parti etkinliğimizde konuşursam savcılar hemen harekete geçip bu yasama faaliyetinden dolayı hakkımda dava açacak, bir fezleke gönderecek hiç şüpheniz olmasın ama bu kadar bülbül gibi öten, her şeyi ortaya döken Zarrab'ın ismini verdiği, mesela Zafer Çağlayan hakkında, mesela Muammer Güler, Egemen Bağış, Erdoğan Bayraktar hakkında tek bir soruşturma yok, hiçbir savcı harekete geçmiyor. Peki, kendileri bir şey söylüyor mu? E kendileri de suspus, kendilerinin de söyleyecekleri bir söz yok. Neredeler? Onu da bilmiyoruz. Peki, sükût nedir, nereden geliyor? Sükût ikrardan geliyor; susmaları, gizlenmeleri, ortaya çıkmamaları, bu bir ikrardır. Hadi savcıların soruşturma açmamasını anlıyoruz çünkü yukarıdan talimat veren yok, vesayet altındaki yargı harekete geçemez. Hangi cumhuriyet savcısı cesaret edip de AKP'nin bir bakanı hakkında veya bir yöneticisi hakkında soruşturma açacak? Talimat olmadıkça açmayacaktır, bunu anlıyoruz ama kendileri de yok, kendileri de gizleniyor, susuyor ve evet, bu suskunluk da bir ikrardır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.