GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:33
Tarih:06.12.2017

CHP GRUBU ADINA EREN ERDEM (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; iktidar partisi Genel Başkanının bir saat ya da iki saat önce bir haber sitesinde geçen bir beyanını burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Kendisi diyor ki: "Kudüs'te Filistin'in Birleşmiş Milletler kararıyla tasdik olunmuş haklarını yok sayan her adım farklı dinlere mensup insanların bir arada yaşama idealine vurulmuş çok ağır bir darbedir. Bölgedeki huzur ve güvenliğin şartı gördüğümüz 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan egemen ve bağımsız Filistin devleti talebinden vazgeçilebilmesi asla mümkün değildir." Sayın Bakan, bu konuyla alakalı bir ihtilaf söz konusu mu, siz katılıyor musunuz? Yani "Kudüs'ün başkent olduğu egemen bir Filistin hususundan vazgeçmemiz mümkün değildir." diyor, Genel Başkanınız söylüyor. Alkışlıyorsunuz, çok güzel, ben de aynı fikirdeyim. Zannediyorum ki Genel Başkanınızla örtüştüğümüz, aynı fikirde olduğumuz ender konulardan biri.

Şimdi, çok açık bir soru soracağım değerli arkadaşlar: Kudüs, siyasi iktidara göre Filistin'in başkentidir değerli arkadaşlar, Filistin'in başkenti olmalıdır, doğru mu? Çok güzel. Şimdi, bakınız, şu evrakı göstereceğim size, daha evveli de var da şöyle göstereyim: İsrail ile Türkiye arasında yapılan ikili anlaşmalar.

Değerli arkadaşlar, bu anlaşmalarda, usul açısından anlaşma tanzim edildiği zaman anlaşma metni içerisine nerede imzalanırsa imzalansın iki ülkenin başkentleri yazılır.

Şimdi, Mavi Marmara anlaşmasına gelin beraber bakalım, bizim Dışişlerimiz İsrail'in başkenti olarak nereyi görüyormuş, beraber okuyalım: "Bu anlaşma, Ankara ve Kudüs'te..." Tekrar okuyorum: "Bu anlaşma, Ankara ve Kudüs'te -Sayın Bakan- 28 Haziran 2016 tarihinde her biri eşit derecede geçerli Türkçe, İbranice ve İngilizce dillerinde ikişer nüsha hâlinde akdedilmiştir." Evrak bu.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Orada Kudüs'ü başkent olarak mı söylüyor?

EREN ERDEM (Devamla) - Ben Dışişleri Komisyonu üyesiyim, evrak bu.

Anlaşmalarda teamül gereği devletlerin başkenti addedilen yerlerin isimleri zikredilir.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Öyle şey olur mu ya!

EREN ERDEM (Devamla) - Uluslararası anlaşmalarda teamül böyledir.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - "Başkent" diye bir ifade geçiyor mu ?

EREN ERDEM (Devamla) - İfadenin geçmesi gerekmez.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Boş versene!

EREN ERDEM (Devamla) - Bu, makarnanın ham maddesini makarna yiyenlere anlatmak gibi bir şeydir. Teamül diye bir şey vardır.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Neyin teamülü canım? Orada başkent geçiyor mu, başkent? Mugalata yapıyorsun sen ya.

EREN ERDEM (Devamla) - Şimdi gelelim teamüllerden bir diğerine: 30 Ağustos 2007'de yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Hükûmeti Arasında Sınai Araştırma Geliştirme Alanında İşbirliği Anlaşması, aynı şekilde Kudüs'te imza edilmiş bir anlaşmadır.

Arkadaşlar, çok basit bir soru: Neden Tel Aviv değil de Kudüs? Neden mesela biz buraya Sofya yazmamışız da Ankara yazmışız? Neden biz Bağdat yazmamışız da Ankara yazmışız da karşı taraf Kudüs yazmış? Uluslararası teamüllere göre yapılan bu uygulama bugün kopartılan yaygarayla çelişki arz etmektedir.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Şimdi, İstanbul'da akdedilmiş hiç anlaşma yok mu?

EREN ERDEM (Devamla) - Bütün anlaşmalarda, biz, İstanbul'da da yapsak Ankara yazıyoruz.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - İstanbul geçmiyor mu?

EREN ERDEM (Devamla) - Bakın, Ankara yazıyoruz.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Hiç geçmiyor mu İstanbul? Onlarca anlaşma yapıldı İstanbul'da.

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim Sayın Aydemir, lütfen.

EREN ERDEM (Devamla) - Uluslararası anlaşmalarda başkentler yazılır değerli arkadaşlar, teamüller böyledir.

Şimdi, bu konuyla ilgili bu çelişki şöyle kenarda dursun, başka bir hususa değineceğim arkadaşlar.

Bugün, Kanal İstanbul'un nihai olarak ahvali basında yer aldı, Kanal İstanbul'un güzergâhı basında yer aldı arkadaşlar. Bu, benim bugün gazetelerden aldığım resim, fotoğraf, Kanal İstanbul'un gazetelerde yer alan güzergâhı. Şu da, arkadaşlar, dört ay önce partimin bir Meclis üyesinden temin ettiğim, şu anda iktidara yakın müteahhitlerde dört aydır olan master plan.

Şimdi, bu ikisini yan yana koyuyoruz, dört aydır müteahhitlerin elinde olan master plan, bakın bugün Kanal İstanbul'un güzergâhı olarak hayata geçmiş. Bu dört ay içerisinde ne oldu, konuşalım. Bu imar plan değişikliği yapılacağı belirlenmiş olan arazileri acaba hangi şirketler aldı, gelin bir araştıralım, gelin bir konuşalım. Kimler aldı? Nasıl bu master planlar ele geçirildi? Kimlere dağıtıldı bu master planlar? Kimler bu master planlar üzerinden trilyoner oldu, bunu konuşmakta yarar var değerli arkadaşlar.

Evet, burada, tabii, popülizmden bahsettik. Yani aslına bakarsanız Kudüs konusunda demin ifade ettim, tekrar söylüyorum, iktidar partisi Genel Başkanının söylediği husus önemli bir husustur, ben katılıyorum o hususa. Kudüs'ün nerenin başkenti olduğu konusunda bir ihtilafımız yok. Sadece Kudüs'ün uluslararası sözleşmelerdeki konumlandırılışı hususunda sizin çeliştiğinizi ortaya koyduk. Ama toplamda bütün bu tutumlar siyasi popülizm olarak değerlendirilmesi gereken tutumlardır.

Sizin siyasi popülizminizin en doruk yaptığı noktalardan bir tanesi de, arkadaşlar, bugün Türkiye'nin başına bela olan Reza Zarrab davasıdır. Bugün bizim ifademizle "taraflı yargı"nın casus olarak addettiği, ki ben casus olduğu fikrinde hemfikirim yani casusluk faaliyeti kapsamına girer Reza Zarrab'ın faaliyetleri...

Geçmişte ne olmuş arkadaşlar, şöyle bir bakalım. Özellikle şu kupürlerin tamamını arkadaşlar sizin yayın organlarınızdan, yani size yakın olan gazetelerden aldım. Mesela hangisi bunlar? Takvim, Sabah, Güneş, Akşam.

Bakın, arkadaşlar, şöyle baştan gösterelim. Sizin bugün yakın olduğunuz gazetelerinizden biri -2005 yılı- diyor ki: "İktidar partisi Genel Başkanı 'Talihsizlik CHP'nin Amerikan karşıtı olması.' diyor." Amerika'ya yolculuk yapıyor, diyor ki, bakın: "Talihsizlik CHP'nin Amerikan karşıtı olması." Gazetede zikrettiği için söylüyorum, "Erdoğan ABD'ye uçarken anti Amerikancılığa karşı net tavır aldı." "Anti Amerikancılığa karşı Erdoğan net tavır aldı." Aynen böyle. Kendi beyanı.

"Bu CHP var ya, bu CHP, bunlar anti Amerikancı. Ey Amerika, bunların anti Amerikancılığına asla şey yapmayın, biz sizinle daha yakın olacağız." demiş. 2005.

Arkadaşlar, aynı şekilde, bakın, benim üzüntü duyduğum bir şey. Genel Başkanımız bir ifade kullandı, dedi ki: "Oldu olacak Reza Zarrab'ın heykelini dikin." Arkadaşlar, arkadan, Allah, bütün havuz gazeteleri döküldüler üstüne ve Reza Zarrab dava açtı. Dava açınca, sanki dersin ki böyle millî bir kahraman içimizdeki İrlandalıya dava açmış da öyle tepesinden aşağı vurmaya başladılar değerli arkadaşlar.

Bakınız, o dönem Genel Başkanımızın söylediği önemli bir şey vardı. Sizin bugün desteklediğiniz, hatta iki gündür sosyal medyada bol bol "tweet" atıp, ekranına çıkıp destek mesajı verdiğiniz "A Haber susturulamaz." "hashtag"i altında... Hatta ne kadar enteresan yani "A Haber susturulamaz." Elbette susturulamaz çünkü iktidar tarafından desteklenmektedir. İktidarın desteklediği bir televizyon susturulabilir mi yani? Mümkün mü? Ancak kim susturulur Türkiye'de? Cumhuriyet gazetesi susturulur, Sözcü susturulur, BirGün susturulur. İktidar tarafından desteklenmektedir, iktidarın talimatıyla kurulan havuzlardan desteklenmektedir, dolayısıyla A Haber tabii ki susturulamaz, mümkün değil, hiçbir şekilde böyle bir ihtimal söz konusu değil. Elbette susturulmayacak, yalanlarına, iftiralarına devam edecek.

O arada, arkadaşlar, böyle Genel Başkanımızın söylemiş olduğu ifadeyi çarpıtmak suretiyle, alabildiğince popülist söylemlerle A Haber'e sahip çıkma mesajları verdiniz. Sahip çıktığınız o kanal, bugün casusluktan yargılanan Reza Zarrab'ı millî kahraman ilan edip, arkasına Türk Bayrağı'nı koyup, Türk Bayrağı'nı hırsızlık ve rüşvete alet etme ihanetinin odak noktası olmuştu. Bir şey söylediniz mi? Söylemediniz. Söyleyebilir misiniz? Mümkün değil. Neden? Çünkü sizin en güçlü silahınız bu mecralardır, bu mecraların ürettiği iftiralarla ancak siyasi varlığınızı sürdürürsünüz.

Bakınız, sizin gazetelerinizden biri. Babek Zencani ne diyor? "Ben bütün çalışmalarımı Erdoğan'a güvenerek yaptım." diyor. Kim yayınlamış? Sabah gazetesi yayınlamış. Kimdir Sabah gazetesi? Sizin gazeteniz. Sizin tarafınızdan finanse edilen bir yayın organı.

Bakın, arkadaşlar, aynı şekilde, sizin bir gazeteniz Reza Zarrab'la ilişkili olan bakanları aklamış, Reza Zarrab'ı da hayırsever addetmiş. Kimin gazetesi bu? Sizin gazeteniz değerli arkadaşlar. Aynı şekilde, Reza Zarrab, Reza Zarrab... Ben burada bir sürü kupürü size gösterebilirim.

Şu anda yapmanız gereken ne biliyor musunuz? "Reza Zarrab orada yargılandı, efendim, şu şöyle oldu, bu böyle oldu..." Yapacağınız tek bir şey var, çıkacaksınız, diyeceksiniz ki: "Biz yanlış yaptık." Diyorsunuz ki: "Efendim, Reza Zarrab'ı FETÖ'cü hâkimler yargılıyordu." E eliniz mi kırılırdı, FETÖ'cü olmayana verseydiniz. HSYK kontrolünüzdeydi, alsaydınız FETÖ'cünün elinden, verseydiniz FETÖ'cü olmayanın eline. Bunu yapsaydınız kim size ne diyecekti? Siz ne yaptınız? FETÖ'cü olmayana vermek yerine dosyayı baştan aşağı kapattınız. Geldiğimiz noktada yaşanan her şeyin sorumlusu sizsiniz değerli arkadaşlar çünkü siz kapattınız, siz bu aşamaya getirdiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.