| Konu: | Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 30.11.2017 |
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Biraz önceki konuşmamda sizi tebrik etmeyi unutmuştum, lütfen bağışlayın. Yeni görevinizde başarılar diliyorum.
BAŞKAN - Teşekkürler efendim.
Buyurun.
MİTHAT SANCAR (Devamla) - Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi'ni görüşüyoruz. Seçimler demokrasinin temel şartıdır, vazgeçilmez şartıdır, bunu biliyoruz. Seçimlerle ilgili düzenlemeler de son derece hassas konulardır. Türkiye'de, 1950'den bu yana demokrasinin en iyi işleyen unsuru olarak seçimler gösterilir, son birkaç yıla kadar. Evet, sıkıntılar yaşanmıştır, evet, bazı seçimlerde şaibe iddiaları ortaya çıkmıştır ama yine de seçim konusunda "Türkiye demokrasisi kötü bir sınav vermiştir." denemez. Ne zamana kadar? Son yıllara kadar. Son yıllardan kastım da 2014 yerel seçimleri ve özellikle 16 Nisan 2017 referandumu.
İktidarda olanlar, sıkıştıklarında seçim kanunlarını kendilerine avantaj sağlayacak şekilde değiştirmeyi Türkiye'de, maalesef, bir alışkanlık hâline getirmişlerdir. Bu teklifin ilk şekli önümüze geldiğinde içinde gerçekten de akıl almaz düzenlemeler vardı; bu kanuna konulması asla gerekmeyen, bu kanunun sistematiğiyle uyuşmayan maddeler vardı; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un hükümleri değiştiriliyordu, sandık başkanlığı ve müşahitlikle ilgili düzenlemeler yapılıyordu. "Neden?" diye sorduk Komisyonda. İyi işleyen bu sistemi neden değiştirmek istiyor iktidar? Evet, öyle anlaşılıyor ki sıkışmış durumda bu iktidar da. Türkiye'de hukuk devleti gerçek anlamda işliyor olsaydı, demokrasiyle ilgili sıkıntıları da çözmek bu tür yollara başvurmaya gerek kalmadan mümkün olurdu, Hükûmetin ya da iktidarın bu tür manevralara ihtiyaç duymayacağı bir zemin yaratılmış olabilirdi.
Şimdi, bakın, yolsuzluk iddialarını konuşuyoruz ve Reza Zarrab davası sadece bizim değil, neredeyse bütün dünyanın gündeminde. Bununla ilgili her itiraz, iftira, her eleştiri yalan olarak geri çevriliyor. Oysa "Bu ülkenin, bu toplumun hafızası bu kadar zayıf değil." diye defalarca hatırlatıyoruz değerli arkadaşlar. Eğer aklanmak istiyorsa bir kişi, bir grup, bir parti, bir iktidar, bunun en makul yolu öncelikle yasama organında etkili ve dürüst işleyecek bir araştırma yapmaktır. Elbette yargı ayrıca işlemesi gereken bir yoldur ama eğer Mecliste bu meselelerin aydınlatılması engellenirse o zaman biraz önceki konuşmamda söylediğim gibi bu ithamların ve iddiaların gerçek olduğu algısı iyice yerleşir. Öte yandan, böyle bir meseleyi millî nitelikli bir mesele hâline getirme çabası da son derece yanlış, hatta ucuz bir taktiktir değerli arkadaşlar. Ne zaman sıkışılsa bu ülkede -geçmişte de gördük, bugün de bunun çok daha fazlasını bu iktidarda görüyoruz- hamasete, millî duygularla oynamaya tevessül ediliyor. Bu son derece yanlış ve tehlikelidir. Ayrıca, bayrakla suçları temizlemek, dinle günahları aklamak mümkün değil; bir süre kendisine bir avantaj yaratabilir bir iktidar ancak, tekrar edeyim, biraz önce söylediğim sözler Ahmet Şık'ın savunmasından alınmaydı, "Benim, bayrağın arkasına gizleyecek bir suçum, dinin arkasına gizleyecek bir günahım yok." demişti. Şimdi, eğer bir yolsuzluk iddiası, büyük rüşvet iddiaları hem de çok ciddi verilerle ortaya dökülüyorsa bayrağı kullanarak bu bayrağa haksızlık ve hakaret etmeye kimsenin de hakkı olmaz. Dinin arkasına saklanarak günahları temizlemenin de imkânı olmadığını dünyanın çeşitli tecrübeleri gösterir.
O nedenle seçim kanunlarıyla oynamayı bir çıkar yol olarak görmemesini tavsiye ediyoruz iktidara. Bütün sıkıntıları hamasetle, millî söylemiyle örtmenin ve geçiştirmenin imkânı olmadığını da söylüyoruz. Tek çıkar yol var: Dürüst ve adil, şeffaf bir yönetim, demokrasi, hukuk devleti, denetim, özgürlük. Başka yol yok değerli arkadaşlar. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sancar.