| Konu: | 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü'ne ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 28.11.2017 |
FATMA BENLİ (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Öncelikle yeni göreviniz hayırlı olsun.
Bugün 25 Kasım Dünya Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle söz almış bulunmaktayım. Çünkü, kadına karşı şiddetin yakıcılığı ve kadın-erkek tüm topluma verdiği zararlar, bu konunun sadece bir gün değil, her zaman konuşulmasını, ancak konuşmanın ötesinde somut, gerçekten fiilî anlamda şiddetle mücadeleyi sağlayacak önlemler geliştirilmesini gerektirmekte. Zira, şiddete karşı olunduğunun sadece ifade edilmesi, şiddetle mücadele için yeterli değil.
Yapılan araştırmalar, eğitim düzeyinin ya da refah düzeyinin şiddetle mücadele için yeterli olmadığını göstermekte. Nitekim, KEFEK olarak İsveç ve Finlandiya'yla yaptığımız çalışmalarda, yüz sene önce dahi Mecliste kadın parlamenterleri bulunan, kadın cumhurbaşkanı, kadın başbakanı bulunan Finlandiya'da bile şiddet oranının yüzde 45 olduğunu gösterdi. Gayrisafi millî hasılası çok yüksek olan İsveç'in bile kadına karşı şiddet konusunda hâlen yeterli sonuca ulaşmamış olması, bizlerin bu alanda çok daha fazla çalışma yapmasını gerektiriyor. Çünkü, Avrupa Birliğinin yaptığı çalışmalar, 3 kadından 1 tanesinin fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kaldığını gösteriyor.
Türkiye için de aynı durum geçerli ki Türkiye'de tek bir kadının dahi şiddete maruz kalması, her birimizin diğer konuların dışında özellikle bu konuda çalışma yapmamızı gerektiriyor. Zira, şiddetle zamanında mücadele edilmemesi, daha sonra en uç olaylarda ölümle sonuçlanabiliyor, yaşam hakkının ihlaliyle sonuçlanabiliyor. Bu noktada aslında yapmamız gereken, öncelikle bu konudaki toplumsal yaptırımın gerçekleştirilmesi. Zira, sizlerin de katkılarıyla, AK PARTİ iktidarı zamanında kadına karşı şiddetle mücadele konusunda pek çok yasa değişikliği gerçekleştirildi, üstelik bu, son on yıla yayıldı.
Son on yıla yayılan bu süreç boyunca önce töre cinayetlerinin önlenmesi için Meclis komisyonu oluşturuldu, Başbakanlık genelgesiyle şiddetle mücadelede bütün birimler görevlendirildi. İstanbul Sözleşmesi'ni ilk onaylayan, ilk kabul eden ülke olma şerefine Türkiye vasıl oldu. Daha sonra gerçekleştirilen 6284 sayılı Yasa tüm partilerin onayıyla bu Meclisten geçti.
Bu konuda, özellikle şiddetle mücadele noktasında koordinasyon görevi yapan Aile Bakanlığının yaptığı çalışmalar: 81 ilde şiddeti önleme ve izleme merkezlerinin olması, 20 bin kadının davalarına müdahil olmak vasıtasıyla yardımcı olunması, elektronik kelepçenin sadece 2 ilde değil, 6 ile yaygınlaştırılması, 600 kişi hakkında çalışma yapılması bunlardan sadece birkaç tane örnek ama bize düşen, bu konuda sadece yasa çalışmaları yapmak değil, şiddetin hiçbir şekilde ama hiçbir şekilde mazeretlendirilemeyeceğini, hiçbir şekilde toplumsal kabulünün olmadığını ifade etmek. Ancak bu şekilde toplumsal yaptırım olması hâlinde şiddetle mücadele etmemiz mümkün.
Sonuçta, AK PARTİ iktidarı öncesi okullarda da öğretmenlerin öğrencilere karşı disiplini sağlamak üzere gerçekleştirdiği çok fazla şiddet vakası vardı ama bugün, biz, öğrenciler üzerine değil, öğretmenler üzerine, şiddet uygulayan bireyler üzerine odaklandığımız için, bu konunun bir yaptırımı olduğunu kabul ettirdiğimiz için, hem toplumsal hem cezai yaptırımı olduğunu ortaya koyduğumuz için artık okullarda gerçekleştirilen şiddet olaylarının çok az olduğunu görüyoruz.
Aynı durumu kadınlar için de söz konusu yapmak zorundayız çünkü kadına karşı şiddet herhangi bir bahaneyle kabul edilemez. Bu noktada, ana muhalefet liderinin "Eğer erkek işsizse, evin tenceresi kaynamıyorsa bunun hıncını kadından alır." ifadesi, aslında, maalesef kadına karşı gerçekleştirilen şiddetin mazeretlendirilmesine yönelik zihinsel dönüşümün hâlen gerçekleştirilemediğini gösteriyor çünkü biz, eğer şiddeti herhangi bir şekilde, işsizlik, yoksulluk, alkol ya da diğer farklı sebeplerle bahanelendirirsek bir sonraki aşamada bu, çok daha ağır olarak karşımıza çıkar.
Kaldı ki bu sorunların hepsi diğer vakalar için de geçerli. İşsizlik ya da yoksulluk, sokaktaki insanların birbiriyle kavga etmesi ya da bir insanın kendisine kötü davranan patronuyla kavga edip ona şiddet uygulamasıyla sonuçlanmıyor çünkü kişiler bunların çok daha ağırıyla karşı karşıya kaldıklarında, diğer kişiye şiddet uyguladıklarında bunun hem toplumsal hem cezai bir yaptırımının olduğunu biliyorlar, bu nedenle kendilerini frenliyorlar. Ancak toplumsal ve cezai bir yaptırımı olmadığı için kadına karşı şiddet vakası, maalesef hâlen toplumumuzun en yakıcı yarası olarak devam etmeyi sürdürüyor. Bize düşen, aslında bu konuda mücadele etmek. Kadına karşı şiddetin hiçbir şekilde bahanelendirilemeyeceğini, bu konuda bunun bir güç gösterisi değil, bir ayıp olduğunu, toplumsal yaptırımının bulunması gerektiğini ifade etmek ve bunu yediden yetmişe toplumun her kesimine nakşetmek çünkü kadına karşı şiddet, sadece kadına zarar veren bir olgu değil, kadınıyla erkeğiyle tüm toplumu ifsat eden bir durum.
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Benli, ek bir dakika süre vereceğim isterseniz.
FATMA BENLİ (Devamla) - Çok memnun olurum aslında Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Tabii, buyurun, sözlerinizi toparlayın.
FATMA BENLİ (Devamla) - Başkanımızın bu konudaki bir dakikalık sözü dolayısıyla kendisine teşekkür ediyorum çünkü bizler, toplumun fertleri olan bizler aslında bütün topluma örnek teşkil ediyoruz. Bizim söylediğimiz her söz toplumun her kesiminde makes buluyor. Eğer biz sadece konuşmak dışında, sadece söylemlerde bulunmak dışında, sadece şiddete karşı olduğumuzu ifade etmek dışında somut olarak toplumsal yaptırımı olduğunu ortaya koyarsak ancak o okullarda bahsettiğim zihinsel dönüşümü gerçekleştirebiliriz çünkü Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, kadına karşı şiddet aslında insanlığa ihanet. Biz bunu gerçekleştirdiğimizde, "aile" ve "şiddet" gibi asla yan yana gelmemesi gereken iki kavramın, insanların bunu sanki normal, olağan bir davranış gibi görmesine sebep olduğumuzda bizden sonraki topluma da kötü örnek olmuş oluyoruz. Bu nedenle bunun bir yaptırımının olması lazım ama bunun yaptırımı, öncelikle yasalar ve hapis değil, toplumsal yaptırımının olması, bu insanın bir ayıp gerçekleştirdiğinin, bu insanın artık normal bir birey olarak kabul edilmemesi gerektiğinin ifade edilmesidir.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Benli.