GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Cezai Konularda Karşılıklı Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:12
Tarih:24.10.2017

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de bu süreyi Türkiye'deki eğitim sorunları üstüne kullanmak istiyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.

Konuşmamın başında, özellikle 20 Temmuz darbesi itibarıyla, Türkiye'de birtakım sanal iddialarla, doğru dürüst bir iddianame olmadan mahkûm edilen, açlık greviyle karşı karşıya kalan çok değerli öğretmenlerimizi, Barış İçin Akademisyenler davalarında, konularında işsiz bırakılan akademisyenlerimizi sevgi ve saygıyla anarak sözlere başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 19'uncu yüzyıl iktisatçıları -aramızda iktisat profesörlerinin de olduğunu biliyorum- özellikle eğitimle ilgili şöyle bir saptama yapmışlardı, dediler ki: "Dünyada ekonomik sermaye, parasal sermaye ne kadar önemliyse beşerî sermaye de bu kadar önemlidir." Yani insanın eğitilmişliği, insanın kalitesi ekonomik sermaye kadar önemlidir. Bu konuyla ilgili çok değişik araştırmalar yapıldı ve dünya ülkelerinde görüldü ki eğitim kalitesi yükseldikçe, eğitime gayrisafi millî hasıladan, bütçeden kaynaklar aktarıldıkça, insanların eğitilmişlik düzeyi artınca toplumun refah düzeyi de artıyor. Batı ülkeleri için geçerli olan benim bildiğim şöyle bir parametre var: Eğer bir insanın kaliteli eğitimi için belli bir sermaye aktarırsanız ki bu, Batı ülkelerinde yaklaşık 25 bin euro civarında, bu insanın o topluma bu paranın dışında katacağı katma değer 100 bin euro civarında. Yani eğitim bu kadar önemli bir konu.

Değerli arkadaşlarım, bir ülkeyi köle veya esir yapmak istiyorsanız artık sadece silahlı kuvvetlerle o ülkeleri işgal etmek, saldırmak gerekmiyor; o ülkeyi eğitim anlamında çökertirseniz bunu başarmış sayılabilirsiniz. AK PARTİ'li arkadaşlarım beni bağışlasın, 2002'den bugüne yaşadığımız on beş yıllık süreçte eğitimde tam anlamıyla bir çöküş yaşıyoruz. 6 bakan değişti, 6 bakan 6 tane yeni eğitim teorisi ortaya attı, bir şeyler yapmaya çalıştı. Bunların bir kısmı iyi niyetliydi ama bu teorilerin hepsi çöktü. Bunların içinde en önemlilerinden biri 4+4+4 sistemidir. Ve 4+4+4 sistemiyle hiçbir dünya ülkesinde olmayan, ortaokullarda mesleki eğitim öğretim verilmeye başlandı ve sonuç olarak da bu mesleki eğitim öğretimin kalitesi bir türlü istenilen yere -imam-hatip ortaokullarını kastediyorum- ulaşmadığı için de şu anda bir sürü manipülasyonlar yapılıyor.

Değerli arkadaşlar, "FATİH Projesi" diye bir proje atıldı ortaya, sene 2010. Bu proje 2015 yılında tamamlanacaktı ve bunun bütçesi de 8,5-9 milyar Türk lirası civarında olacaktı. Dünyanın birçok ülkesindeki bilişim CEO'ları Türkiye'ye akın etti. Bu projenin hâlâ ne durumda olduğunu doğru dürüst, ciddi olarak Türkiye'de bilen yok. Millî Eğitim bakanlarımız da, sağ olsun, bu konunun üstüne toprak örtmek durumundalar. "2017'de bitecek." diyorlardı, 2017'de de bitmeyeceği anlaşıldı ve şu anda da gerçekleşme durumu zannediyorum yüzde 10-15 civarında olup tablet bilgisayarların birçoğu da artık ekonomi dışına atıldı, öğrenciler tarafından çöp kutusuna yerleştirildi. Bunu, aklıma gelen birkaç tane önemli konuyu özetlemek anlamında söylüyorum.

Bundan birkaç ay önce, değerli arkadaşlar, TEOG sınavı gibi Türkiye'de yüz binlerce, hatta milyonun üstünde kişiyi ilgilendiren bir sınavın kaldırıldığı Millî Eğitim Bakanı tarafından reis bey açıkladıktan daha sonra öğrenildi. Ve bir taksi durağında, Sayın Millî Eğitim Bakanı düştüğü acıklı durumu kapatmak için kendisi de reis beyin laflarına sığınarak ne dediğini hiç kimsenin anlamadığı birtakım laflar etti. Şimdi, TEOG'un ne olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz. Önümüzdeki hafta TEOG'la ilgili... "TEOG kaldırıldı, yerine şu sistem getirilecek." deniliyor. Arkadaşlar, eğitime talebin bu kadar çok yüksek olduğu, arzın da bu kadar yetersiz ve kalitesiz olduğu bir ülkede mutlak ve mutlak bir değerlendirme yapmak zorundasınız, bunun adı da genellikle "sınav"dır bütün dünya ülkelerinde, yani bir tür sınav yapılacak. Ama açık uçlu sorularla yapılacak bir sınavın bu ülkede, eğitimde ciddi bir kaos, veli ve öğrenci mutsuzluğu yaratacağı konusunda sizleri uyarmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir konuda parti grubumun bilgisi dışında kendi görüşlerimi iletmek isterim: Üniversite giriş sınavında yapılan değişikliği kısmen de olsa destekliyorum. Bakın, Türkiye'de bundan yıllarca önce yani 1960 yılından itibaren sınavla giriş sistemleri gerçekleştirilirken, öğrencileri üniversiteye veya fen liselerine yerleştirirken yapılan iş şuydu: Sadece zihinsel yetenek sınavı yapılırdı ve bu sınav sonuçlarına göre hiçbir dershaneye gitmeyen, ilave öğretmen desteği almayan çocuklar bile, Anadolu'nun her köşesinden çocuklar bile zihinsel yetenek testlerini sadece test kitaplarından çalışarak başarabilirlerdi, fen liselerine ve üniversitelere girebilirlerdi. Bence Türkiye'de yapılması gereken en önemli işlem -yapılırsa- tüm üniversite giriş sınavlarının, hatta ortaöğretim sınavlarının sadece Türkçe okuduğunu anlama ve zihinsel yetenek testleriyle -bunların bir kısmı matematikseldir, bir kısmı gene ana dilde becerilere dayanır, bir kısmı da geometriye dayalıdır- yapılmasıdır. Ben bu şekilde öğrenci alınmasından yanayım. Üniversiteye giriş sınavının birinci aşaması matematiksel beceri ve Türkçeye ayrıldığı için de ben Yükseköğretim Kurulu Başkanını kısmen de olsa kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, PISA sınavlarındaki durumumuz belli. Bakın, bu sene -2017 verileriyle konuşuyorum- hem OECD'nin eğitimle ilgili dünya raporları yayınlandı ağustos ayında hem de UNICEF'in çocuklarla ilgili dünya raporları yayınlandı haziran ayında. Buradaki durumumuza bakarsanız değerli arkadaşlar, OECD ülkeleri içinde eğitim kalitesi açısından, eğitimin başarısı açısından değerlendirmede Meksika'yla birlikte 10 üstünden sıfır puanla sonuncuyuz. Yani şuna da gülümseyerek değinmek istiyorum, reis bey de bugüne kadar iki doğru laf etti: "İstanbul'a ihanet ettik." dedi, yeni; bundan bir süre önce de birkaç konuşmasında "Türkiye'de eğitimi ve kültürü berbat ettik." dedi. Yani bunu reis beyin bile itiraf ettiği bir ülkede yaşıyoruz arkadaşlar. Çocuklarımızın eğitim kalitesi açısından gene OECD ülkeleri içinde sonuncuyuz haziran ayı raporlarına göre.

Sayın Başbakanımız çok yakın bir geçmişte dedi ki: "Ben Türkiye'ye iki yıl sonrasını vadediyorum, ikili öğretimi tamamen ortadan kaldıracağım." Arkadaşlar, bunun becerilebileceğine gerçekten inanıyor musunuz? Yani bu bütçelerle, gayrisafi millî hasıladan ayrılan bu paylarla 2019 yılında Türkiye'de ikili öğretimin kalkabileceğine inanıyor musunuz? Yani en basit hesapla bile Türkiye'ye 100 bin yeni derslik lazım; bazıları bunun bütçesel kapsamının 150 milyar liraya kadar çıkabileceğini söylüyor arkadaşlar. Yani eğitime ayrılan yatırım bütçesinin Türkiye'de 2002'den bugüne kadar ne kadar gerilediğini bu kürsülerden defalarca söyledik sizlere ve muhtemelen de gene bu sene yüzde 8-8,5 arasında olacağını düşünüyoruz. Taş çatlasa eğitimin bütün yatırım alanlarına 10 milyar lira bir bütçe ayrılacak, bunun önemli bir kısmı da din eğitimine gidecek hepimizin beklediği gibi. Bunlarla bu dersliklerin yapılması mümkün değil.

Arkadaşlar, size bir parametre daha vermek isterim. Dünyada AR-GE'ye yapılan gayrisafi millî hasılanın her yüzde 1'i kadarlık bir yatırım, ihracatınızda yüzde 6,5 kadar bir artışa neden oluyor. Defalarca bu kürsüden de dile getirdim. AR-GE'ye gayrisafi millî hasılanın yüzde 1'ini ayırmak, bizim, milletler ailesi içinde refah toplumunu yakalamamızı imkânsız kılacak bir orandır. Bunu en az yüzde 2'ye veya 3'e çekmek gerektiği inancındayım.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimin sonunda, müfredat konusunda yapılan skandalları söylemeye artık dilim varmıyor. Geçen sene sanki gökten vahiy gelmiş gibi Sayın Millî Eğitim Bakanı "Biz müfredatı değiştiriyoruz. 100 bin kişiden de bu konuda katkı alıyoruz." dedi. Kimse bu 100 bin kişinin kim olduğunu bilmiyor. Muhtemelen, sadece EĞİTİM-BİR-SEN tarafından hazırlanmış bir müfredat dayatmasıyla karşı karşıyayız.

Ve ısrarla söylüyorum: Bilimsel eğitimden Darwin'in çıkarılması, evrim teorisinin çıkarılması, bilimsel eğitime yapılabilecek en büyük ihanetlerden biridir ve İslam dünyasına bile bakıldığında, herhâlde bunu başarmış olan Suudi Arabistan'dan sonra 2'nci ülke de Türkiye olacaktır. Değerli arkadaşlarım, bundan birkaç sene önce Türkiye en azından İslam ağırlıklı ülkeler coğrafyasında bilimde 1'inciydi. Bugün artık İran bile bizim 3 sıra üstümüzde.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)