GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Vergi Kanunları ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:24
Tarih:16.11.2017

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 502 sıra sayılı torba Kanun Tasarısı'yla ilgili düşüncelerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım.

"Belediye ve bağlı idareler, meclis kararıyla mabetlere indirimli ya da ücretsiz içme ve kullanma suyu verebilirler." fıkrasına bu tasarıyla yapılan ekle eğitim kurumları, yurt, okul pansiyonları ve hastanelere de indirimli ya da ücretsiz içme kullanma suyu verilebilmesinin yolu açılmaktadır. Biliyorsunuz, belediyeler meclis kararıyla mabetlere ücretsiz içme ve kullanma suyu temin etmekte. Bazı belediyeler meclislerinde cemevlerini inanç mabedi olarak tanıyıp diğer inanç mabetlerine olduğu gibi cemevlerine de su hizmeti verebiliyor. Fakat, bunu kayıtlı bir şekilde sunmalarının önünde maalesef hâlen yasal engeller söz konusu.

İnanç ve ibadet özgürlüğü temel bir insan hakkıdır. Laik bir devlette din, devletin elinde değil, inanan insanın vicdanında olur. Dinler özü itibarıyla hoşgörüden yanadırlar fakat devlet sistemleri içerisinde bağnazlaşırlar, gaddarlaşırlar. Laiklik işte bu nedenden dolayı son derece kritik bir öneme sahiptir. Devlet dinî inanç kurumlarına eşit mesafede ve yansız olmalıdır. Bu yansızlık sarsıldığı anda toplumsal kutuplaşmaların ve ayrışmaların önü açılmış olur.

Sayın milletvekilleri, 2 Aralık 2014 tarihinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, diğer ibadet mekânlarından alınmayan elektrik paralarının cemevlerinden istenmesini ayrımcılık olarak değerlendirmiştir. Yasal bağlayıcılığı olan bu kararda cemevlerinin diğer ibadethanelerle eşit statüde değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu kararın ardından açılan davada AİHM, 26 Nisan 2016 tarihinde davacı Alevi vatandaşları haklı bularak cemevlerine yasal statü tanınması gerektiği yönünde başka bir karar daha verdi.

Değerli arkadaşlar, mabetlere ilişkin ayrımcılık giderilmemişken, getirilen düzenlemeyle eğitim kurumları, yurt, pansiyon ve hastanelerin tespitinde hangi kriterlerin gözetileceği açıkça ortaya konulmamıştır. Bu konuda adalet nasıl sağlanacak belli değil. Geçmiş uygulamalar, bu konuda da kayırmacılık yapılacağına dair endişelerimizi haklı çıkarmaktadır. Öncelikle şunu anlamalıyız ki cemevlerinin ibadethane mi, kültür evi mi olup olmadığını tanımlamak Hükûmetin ya da Diyanetin görevi değildir. Burada devletin ve ilgili yetkililerin asli görevi, tıpkı diğer inançlarda olduğu gibi cemevlerinin özgür ve güven içinde varlığını sağlamasının önünü açmaktır.

Bu nedenle cemevleri hiçbir kayıt ve koşul olmaksızın mabet niteliğiyle hak ettiği ibadethane statüsüne kavuşturulup, elektrik, su hizmetleri dâhil camilere sunulan bütün haklardan yararlanabilmelidir. Bugüne kadar maalesef gerekli adımlar atılmadığı için Aleviler ile Hükûmet arasında ciddi bir güven ve diyalog sorunu söz konusudur.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde bu kadar Alevi vatandaş yaşıyorken ve konuştuğunuz, görüştüğünüz Alevi yurttaşlarımızın yerine kendinizi koyup hiç empati yapmayı düşünmediniz mi? En temel inanç hakları dahi dikkate alınmayan Alevilerin kendilerini devletin "üvey evlatları" olarak görmesi normal değil mi? Bu durumun yeniden gözden geçirilip, en kısa zamanda güven ortamı yaratılmasıyla devletle Aleviler arasında kuşku ve güvensizlik ortadan kaldırılmalıdır.

Kin, öfke ve nefretin sevgiye dönüşmesini, bu güzelim cennet gibi vatanımızda yaşayan tüm insanlarımızın ve inançların, birbirlerinin haklarına saygılı, kardeşçe, el ele barış içinde birlikte olmalarını Cenab-ı Hak'tan niyaz ederek sözlerimi noktalıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)