Konu: | Bazı Vergi Kanunları ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 22 |
Tarih: | 14.11.2017 |
HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir yandan Plan ve Bütçe Komisyonunda 2018 bütçesini görüşürken diğer taraftan Genel Kurulda 502 sıra sayılı Tasarı'yı görüşüyoruz.
Evet, bu tasarı, günlerdir kamuoyunda da ciddi tartışmalara yol açan bir tasarı. 61 farklı kanunda düzenleme içeriyor, biliyorsunuz. Birçok eleştirimiz var. Özellikle ilgili komisyonlarda görüşülmemesi meselesi ve en başta Anayasa'ya aykırılık içeren hususları ne yazık ki Komisyon tarafından hiç görülmemiştir.
Geçtiğimiz günlerde Maliye Bakanı 2018 bütçesinin gelirlerini açıkladı. Bakıyoruz, vergilerin kahir ekseriyeti dolaylı vergilerden alınıyor. Yani dünyanın en zenginleri listesinde olan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ile günlük geliri ancak 1 doların üzerinde olan vatandaşın ödeyeceği vergiler aynı. Böylesi bir planlama var.
Bütçeye genel olarak bakıldığında da AKP hükûmetleri boyunca sergilenen aynı anlayışla hazırlandığını görüyoruz. İşçilerin, kamu emekçilerinin en temel ekonomik taleplerinin yok sayıldığı bir bütçe anlayışı var. Vergide adaletin yine sağlanmadığı, rantın ve sermayenin vergilendirilmediği bir bütçe sunuldu. Aynı anlayış bu tasarıda da görülebiliyor. Bu, AKP iktidarlarının klasik anlayışı.
Değerli arkadaşlar, bunun hatalı bir yöntem olduğunu söyledik, söylüyoruz. Servetin vergilendirilmediği bu yöntem zengini daha zengin yaparken yoksulun tasarruf yapmasına dahi olanak sağlamıyor. Vergi vermeyen, servetlerini artıran bu zenginler sonrasında ne yapıyorlar? İşte görüyoruz, paralarını vergi cenneti ülkelere götürüyorlar ve -Paradise Papers'da da açığa çıktığı gibi, Gelir Vergisi Yasası'nın ne kadar elzem olduğunu tekrar görmüş olduk- bu vergi cenneti ülkelerde yatırım yapıyorlar.
Evet, günlerdir konuşuyoruz, AKP Hükûmetinin mali disiplinden kopmasının sonuçlarının ağır faturaları olacağını söylüyoruz. Hâlihazırda Genel Kurulda görüşmeleri olan bu tasarı da bu yanlış politikaların ekonomiye ve topluma verdiği zararın bir sonucudur. 2002 yılından bu yana izlediği ekonomi politikalarında AKP hükûmetlerinin en sıklıkla sözünü ettiği husus, sıkı politikalarla mali disiplinin sağlanması, cari açığa rağmen bütçe disiplininin korunması olmaktaydı. Lakin, içeride ve dışarıda hasmane politikaların benimsenmesinin, barış görüşmelerinden güvenlik politikalarına savrulmanın sonuçlarını iç ve dış politikada olduğu gibi ekonomi alanında da gördük ve görüyoruz. Öyle ki ekonominin içinde bulunduğu açmazı ve güvenlik politikaları izlemenin sonuçlarını orta vadeli programın sunuşunda da Sayın Mehmet Şimşek açıkladı, bu giderleri, savunma giderlerini borçlanarak değil vergi salarak karşılayacaklarını söylemesiyle biz şahit olduk.
Orta vadeli programa yönelik eleştirilerimizi bu sene de aynıları geçerli olmak üzere geçtiğimiz yıl yapmıştık. Salt Kredi Garanti Fonu gibi ekonomik tedbirlerin sorunun çözümüne yardımcı olmayacağını ifade etmemize rağmen, geçtiğimiz yıl yine siyasi çözüm yerine siyasi çözümsüzlüğe gidilmiştir.
Değerli arkadaşlar, siyasi sorunlar ekonomik tedbirlerle çözülemez, ancak siyasi tedbirlerle çözülebilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mali disiplinden ayrılmanın sonucu olarak bütçede ortaya çıkan devasa açığa yönelik iktisadi tedbir alınması belki anlaşılabilir bir husustur. Ancak Komisyon görüşmeleri esnasında ilgili bürokratlar düzenlemenin tebliğ ya da genelgeyle de yapılabileceğine yönelik sorularımıza yanıt veremediler. Çünkü bürokratlar da çok iyi biliyorlar ki kısa vadeli bu çözümler yeni bir değişikliğe neden olacaktır, onlar da bu anlamda cevap veremediler.
Eldeki sonucumuza baktığımızda, ne yazık ki bu torba tasarının görüşmelerinin nihai sonucunda, Türkiye ekonomisinin popülist politikalara kurban edildiğini ve faturanın yoksul halk kesimlerine kesildiğini net bir şekilde görmemiz mümkün. Aksi takdirde, Komisyon görüşmelerine katılan Maliye Bakanının, bir yandan ekonominin çok iyi bir yerde olduğunu ve büyüme rakamlarının suni olmadığını iddia ederken diğer yandan bütçeye ek gelir sağlamak adına, bütçe açığını kapatmak adına toplum tabanına yani gelir vergisi mükelleflerine yeni vergiler koyması, vergi tarifelerini artırması anlaşılamazdı.
Değerli milletvekilleri, bu üzerine konuştuğumuz bölüme değinecek olursak, yılın 11'inci ayındayken, 2018 yılı bütçesi görüşülmekteyken, ayrıca 2017 yılı için net borçlanma limitine ulaşılmışken bu tasarıyla Maliye Bakanına 37 milyarlık yeni borçlanma yetkisi verilmiş ve daha önce de söylediğimiz gibi, Meclisin bütçe hakkı gasbedilmiştir. Ayrıca, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Yasası'na aykırı hareket edilmiştir. AKP iktidarının bütçe konusunda anayasal sınırları dahi aşması -2017 yılı için toplamda 89,2 milyarlık borçlanma- artık dikişlerin tutmadığını bir kez daha gösteriyor.
Sayın milletvekilleri, Türkiye ekonomisi halkın lehine olacak şekilde dengeli olarak büyümelidir. Son üç yıldır izlenen politikaların bu amaca hizmet etmediği ortadayken üzerinde görüştüğümüz son torba tasarının da kısa vadede çözüm olmayacağı açıktır. Kamuoyu siyasal ortamın gerginliğini taşıyor ve bu çözümsüzlükten bir çıkış noktası arıyor. Çözüm yollarına izin verilmemesinin ise sadece ekonomiye değil demokrasi kültürümüze de çok büyük zararları olacaktır. Yasama organının temsilcileri olan bizlere bu tasarıya dair hesap verebilmesi beklenirdi; henüz yılın ortasındayken bütçe dengelerinin bozulmasını, Hükûmetin neden yeniden borçlanmaya ihtiyaç duyduğunu Plan ve Bütçe Komisyonuna açıklayabilmesi gerekiyordu. Maliye Bakanının, bu ihtiyacın sadece savunma gideri olmadığını, hazine garantili sözleşmelerin boyutunu, âdeta bir kara deliğe dönüşen şehir hastanelerinin fonlanma gereksinimini halka anlatabilmesi gerekiyordu fakat bu görüşmeler esnasında bu beklenti maalesef gerçekleşememiştir.
Sayın milletvekilleri, bu tasarıyla kamu lojmanlarının satılması gündemdedir, kiradaki lojmanların satılması gündemdedir. Sosyal devlet anlayışından gittikçe uzaklaştığımız açıkça ortaya konmuştur. Eğer bir hükûmet kamu lojmanlarını dahi satıyorsa aklımıza iki ihtimal gelir değerli arkadaşlar: Bir, ya hükûmet değişiyordur, değişmiştir, popülist söylemleri vardır, vaatleri olmuştur, o yüzden kamu lojmanlarını satıyordur ya da ikincisi, bütçede çok büyük bir açık vardır. On beş yıldır iktidardasınız, yeni hükûmet olan bir parti değilsiniz, demek ki bütçede çok ciddi bir açık var ve iş, kamu lojmanlarına gelmiş hâldedir. Bizler kamu lojmanlarının, kamunun malının kamuda kalması gerektiğini savunuyoruz ve bu yöntemi asla tasvip etmiyoruz.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Para bulamıyorlar, borçlanamıyorlar!
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Diğer yandan, değerli arkadaşlar, evet, tütün üreticilerini ve neredeyse bir bütün olarak Anadolu halklarını ayaklandıran bir düzenleme içeriyor. Tütüne dair bir değişikliği yapmadan önce tütün üreticilerine danışmadınız, danışmak bir yana, görmek bile istemediniz. Hayvancılığı bitirdiniz, tarımı bitirdiniz, sıra, artık, kendi geçimini sağlayabilen, günlük geçimini ancak bundan elde edebilen tütün üreticilerine geldi. Bakın, tütün üreticileri isyanda. Siz bu isyanı görmezden gelerek kısmi iyileştirmeler yapma yoluna gittiniz ama şunu unutmayın: Bu düzenlemeler, uzun vadede yerli tütünü, yerli üreticiyi tamamen bitirecek düzenlemelerdir. Bunu da görmezden gelmek gerçek anlamda büyük bir vebaldir değerli arkadaşlar. Bu vebali nasıl alacaksınız?
Yine, bu lojmanların satılmasıyla ilgili bir hususu daha belirtmeliyim. Komisyon görüşmeleri sırasında Mimarlar Odası Ankara Şubesi gelip orada bir açıklama yaptı Komisyon üyelerine ve dedi ki: "Tescilli kültür varlığı olan kamu konutlarının bu satış kapsamı içerisinde değerlendirilmesini doğru bulmuyoruz." Evet, lojmanların büyük bir kısmı artık kent merkezlerinde kalmış durumdadır, bu hepimizin malumu. Kent merkezlerindeki bu alanların ranta açılacağını iyi anlıyoruz ve biz ranta açılmaması gerektiğini söylüyoruz. Buradan da Türkiye halklarına bilgi vermiş olalım. Bu rant olma olasılığına göz yumamayız. Her taraf zaten ranta açıldı; artık, kalan ufacık yerler bile satılıyor. Hepimizin bu konuda duyarlı olması gerekirken Hükûmetin bunu yapması artık -dediğim gibi- kendi politikalarından da vazgeçtiği anlamına gelir.
Evet, son olarak şuna değinmek istiyorum: Türkiye ekonomisinin en büyük kazanımı mali disiplindir ve bu özelliği kaybetme lüksümüz yoktur değerli arkadaşlar. Bu zorunluluğu ben dayatmıyorum, bu zorunluluğu dünyanın en kırılgan ekonomilerinden olan Türkiye ekonomisi dayatıyor. Evet, Türkiye toplumu bir darbe girişimi yaşadı ancak aradan da on altı ay geçti ve artık o zor günler geride kalmalı, özellikle demokrasi ve özgürlükler anlamında normalleşmemiz gerekiyor ve en önemlisi, hepimizi ağır baskısı altına alan OHAL rejiminin, KHK yönetiminin son bulması gerekiyor. Bu doğrultuda eğer demokratik cumhuriyetin gereklerini yerine getirmezsek, 50 defa OHAL ilan edilse, 20 defa yapılandırma, teşvik yasası çıkarılsa da bu ülke insanı rahatlamış, özgürlüğüne kavuşmuş olmaz diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)