GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Vergi Kanunları ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:21
Tarih:13.11.2017

HDP GRUBU ADINA DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Dün merkezi Süleymaniye olmak üzere bir deprem yaşandı. Depremde yaşamını yitiren herkese Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum. Tüm halkımızın, halklarımızın başı sağ olsun diyorum.

Değerli arkadaşlar, 502 sıra sayılı Tasarı'yla yine Kabinedeki tüm bakanlıkların çalışma alanına giren, toplumun neredeyse tamamını ilgilendiren düzenlemelerin bir çırpıda karman çorman edildiği bir tabloyla karşı karşıyayız. 16 farklı bakanlığı, 7 ayrı ihtisas komisyonunu, 65 yasayı ilgilendiren 130 maddelik değişikliği kısa bir sürede Komisyonun görüşüne sunmak açıkçası domates çorbasını, pilavı, salatayı ortak bir kapta yapmaya benziyor. Şimdi, bu hazırlanan yemeği de bir şekilde halka yedirmeye çalışıyorsunuz.

Vergiler ve sermaye piyasasıyla ilgili düzenlemeler dışında tasarıdaki düzenlemelerin neredeyse tamamı Plan ve Bütçe Komisyonunun alanına girmeyen konuları içeriyor. Ama her torba yasa uygulamasında olduğu gibi ilgili komisyona sevk edilmek yerine "Nasıl olsa bir şekilde geçireceğiz." mantığının yansıması olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna bir gösteriliverdi diyelim.

Kanunun uzmanlarının görüş ve önerilerinin alınmasına izin vermeyen bu mantık Hükûmetin genel yönetim mantığıdır. Torba yasa düzenlemesinin Hükûmet kadrosu düzeyindeki yansımasını da, uzmanlık ve birikim gerektiren bakanlıkların âdeta bankacılık oyunu oynar gibi AKP'nin kendi içinde döndürülmesinden anlayabilirsiniz. Sosyal işlerden sorumlu genel başkan yardımcılarını Savunma Bakanlığına, Savunma Bakanını Millî Eğitim Bakanlığına, Sağlık Bakanını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına getiren zihniyet, elbette yasal bir düzenlemeyi çıkarırken "Kendi içimizde bir çırpıda hallediverelim." mantığına hizmet eder.

Esas olarak ortak yaşamın nasıl kurgulanacağı, farklı istek, ihtiyaç ve çıkarların nasıl bağdaştırılacağı anlamına gelen siyaset mekanizması, AKP'nin elindeki iktidarın anlık ihtiyaçları ve politikalarına göre apar topar çıkarılan torba yasalarla esas hedefinden uzaklaştırılıyor. AKP'nin bu yaklaşımı sadece toplumun farklı kesimlerine, Parlamentonun işlevine değil, genel olarak siyasetin kendisine zarar veriyor. AKP totaliterizmi toplumu yutuyor, devlet toplumun üstüne üstüne genişliyor, Hükûmet "En önemli şey benim iktidarımın sürdürülmesi." diyerek toplumu resmen istila ediyor. AKP artık bir yandan kendi partisiyle öbür yandan da kendi toplumuyla mücadele ediyor.

Burada AKP'ye il başkanı atamıyoruz, toplumun yaşamına dair önemli etkiler doğuracak düzenlemeler yapıyoruz. Meseleye bu sorumluluk ve ciddiyetle yaklaşmakla yükümlüyüz. Bu açıdan, topluma karşı sorumluluk üstlendik, AKP torba yasalarla bu sorumluluğu hedef alıyor. Böyle bir düzenlemeyi Plan ve Bütçe Komisyonuna sıkıştırıyorsunuz, bari üyelere zamanında bilgi verin. Komisyona çay ikramı mı yapıyorsunuz, yasa mı getiriyorsunuz belli değil. Bırakın vekilleri, bürokratları bile getirilmek istenen değişikliklerin gerekçelerine hâkim değil; Komisyonda vekillerimizin sorularına somut yanıtlar verilemiyor.

Sosyal, toplumsal boyutları da olan düzenlemelerin sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda ele alınmasının ardından ayrıca AKP'nin bütün meseleleri ekonomiye indirgeyen, sosyal sorunlara teknik çözümler öneren yaklaşımı var. Çocukların, kadınların, emekçilerin, doğanın geleceğini ilgilendiren düzenlemeler bu şekilde ele alındığı müddetçe yeniden düzenleme yapmayı zorunlu kılacaktır. Dolayısıyla aslında bu uygulamalar taşa tohumu ekmeye benziyor.

Hatırlarsanız, referandumu takiben yapılan İç Tüzük değişikliğine temel gerekçelerden biri olarak kaliteli yasaların çıkarılabilmesi adına komisyonlar güçlendirilecek, tasarı ve teklifler olgunlaşana denk görüşülebilecek denmişti. Bunlar söylendiğinde dönemin, 3'üncü Yasama Yılının daha ilk Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısına, 2018 yılı bütçe görüşmelerine çok az bir zaman kalmıştı. Değil olgunlaşmak, içeriğine dahi tam anlamıyla hâkim olmadığımız bir torba yasayla gelmiş olduk. Kendi seçmenini yanıltan bir iktidar dürüst bir siyaseti temsil edebilir mi?

Yeni düzenlemeler getiren torba tasarı, eski torbaların bedelidir. 2002 yılından bu yana izlediği ekonomik politikalarla AKP hükûmetlerinin sözünü ettiği mali disiplinin sağlanamamasıyla ortaya çıkan yangının resmidir.

Türkiye, 5,5 diye övündüğü büyümeyi borçlanarak gerçekleştiriyor. Nakit dengesi ağustos ayında 2 milyar 973 milyon lira açık verdi. Türkiye'de borçlanma sınırlarının bu denli aşılması, en zor kriz dönemi olan 2009'da görülmüştü. Borçlanma dış kaynakları artı 16 milyardan 21,6 milyara döndü, tam 40 milyar liralık bir sapma söz konusu. 2018 bütçe gelirlerinin yüzde 86'sını vergiler oluşturuyor; bu, devletin 697 milyarlık gelirinin 600 milyarının halkın ödediği vergilerden geldiği anlamına geliyor. İç ve dış borç oranının gelirin yarısına tekabül ettiği göz önünde bulundurulduğunda, halkın parasının, devletin garanti ödemesi olarak bilinen taahhüt miktarını karşılamaya gittiği anlaşılıyor. Cari açığın temel sebeplerinden biri olan tasarruf oranları çok düşük. Özellikle özel kesimin tasarruf oranlarındaki düşüklük dikkat çekiyor. Kayırmacılığın, rantın kural olduğu bir siyaset ekonomisi tasarruf edebilir mi?

Türkiye yüksek enflasyonla büyümeye zorlanıyor. Dünyada uzun yıllar yüksek enflasyonla gelişmiş, gelişen ülke örneği var da biz mi bilmiyoruz? Enflasyonu göz ardı eden büyüme politikası geri tepiyor artık. Büyümeyi finanse eden kredi sistemindeki Kredi Garanti Fonu desteğine dayanan borçla finans edilen büyüme, kırılgan bir ekonomi yaratıyor.

Türkiye kimin için, nasıl büyüyor? İddia edilen büyümenin yoksullaştırıcı bir büyüme olduğunu, gelir bölüşümünün giderek sorunlu hâle geldiğini ortaya koyan veriler var. En yüksek gelir grubu ile en düşük gelir grubu arasındaki fark 7,7 kat yükseldi. Bu veriler, sorunların ekonomik olmanın ötesinde demokrasi sorunu olduğunu ortaya koyuyor. AKP eliyle siyaset şeffaflığını kaybetti, hesap verilebilirlikten uzaklaştı. Bütçede, yasada borçlanma için izin verilenin çok üstünde kaynak artırımına gidiyorsunuz. Hazine Müsteşarlığı borçlanma limiti aşımına ilişkin olarak bir açıklama yayınlıyor, orada da bir anlamda yıl bitmeden yorum yapmanın yanlış olduğunu ima ediyor. Hatırlatalım, borçlanma limiti yıl sonunda aşılıp aşılmadığına bakılarak düzeltilmesi yapılacak bir kavram değil, mali bir kuraldır. AKP'nin talan ettiği, bu mali disiplindir.

Temel bakanlıklardan biri olarak kabul edilen Ekonomi Bakanlığına bakıyorsunuz, geçen yılki orta vadeli program bu yıl için yüzde 6 enflasyon tahmininde bulunmuş, sonra da düzeltiyor "Bu yıl sonunda enflasyon oranı yüzde 9,5 olacak." diyor. Hedeften sapma yüzde 50'nin üzerinde. Maliye Bakanlığı bütçenin yıl sonunda açık hedefini tutturamayacağını açıkça 2017 Yılı Mali Durum ve Beklentiler Raporu'nda resmen kabul ediyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı arasında dahi mutabakat sağlanamıyor.

Bütün bunların hesabını halka vermek zorundasınız. Demokrasilerde en önemli kanunlardan biri bütçe kanunudur. Bu nedenle, tutarsızlıkların hem siyasi hem toplumsal bedeli ciddidir. Hatırlarsınız, sağ siyasetin önemli figürlerinden biri olan Demirel 1970'te istifa etmişti. Günümüzde de dünyada devleti zarara uğratmakla suçlanan yöneticiler istifa ediyor, yolsuzlukla suçlanan eski başbakanların haklarında tutuklama kararı veriliyor ancak AKP Hükûmeti en görünür tutarsızlıkların hesabını vermekten kaçınıyor.

Torba yasada çok sayıda vergi düzenlemesi yapılıyor. Bunlar, kamuoyuna -çok tartışılan- "MTV ve tütüne getirilen zamlar" olarak yansıdı. Ancak tasarıda gelir vergisinden ÖTV'ye, MTV'den damga vergisine, harçlardan KDV'ye, gider vergisinden emlak vergisine, neredeyse bütün vergi kanunlarında birer ikişer düzenleme yapıldı. Burada esas eleştirimiz, AKP iktidarının günü kurtarmaya dönük ekonomik sıkışmışlığı halka yeni vergi yükleri getirerek ve hepsini kapsamlı bir vergi paketiyle değil, bir torba yasa tasarısında getirerek çözme pervasızlığıdır.

Vergi adaletsizliği bu Hükûmet tarafından neredeyse kural hâline getirildi. Çalışan kesimlere, işçilere, emekçilere en ufak vergi dilimlerinden yeni yükler bu tasarıyla getirilirken sermaye kesimlerine, yandaşlara yeni vergi istisnaları, teşvikleri getiriliyor. Mevcut vergi yükleri de AKP'nin altı ayda bir çıkardığı vergi afları, çıkarılan muafiyetler veya istisnalarla tamamen ortadan kalkıyor.

Bu tasarıda, şirketlere damga vergisi, emlak vergisi harçlarından muafiyetler sağlanırken, engelli vatandaşlardan ÖTV istisnası bile iktidar tarafından fazla görülerek sınırlama yoluna gidiliyor. Halka küfreden, ağıza alınmayacak sözler ifade eden yandaş patronların milyonlarca lira vergi borçları silinip yeni teşvikler getirilirken, Adıyaman'daki tütün üreticisinin 3 kuruş kazancına, tek geçim kaynağına göz koyuyor AKP iktidarı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Taşdemir.

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) - Teşekkür ederim Başkan.

Kamuoyunda birçok tartışmalara yol açan ve tütün üreticilerine ağır yaptırımlar getirmeyi öngören düzenleme, esas itibarıyla yerli tütün üretimini uzun vadede uluslararası şirketlere karşı zayıflatacak. Küçük tütün üreticilerinin üretim yapmaları zorlaştırılıyor, ürettikleri tütün ve diğer sattıkları ürünlere yeni vergiler getiriliyor. Buna karşın, af çıkar beklentisi içinde olan işverenlerin vergi ve primleri tahsil edilmiyor. Devletin işverenlerden 57 milyar alacağı var, AKP sermaye kesimine göz yumuyor. Bütçe kalemleri toplandığında toplanacak ödeme 430 milyar TL'yi buluyor. Bu rakamın sadece yüzde 15'i tahsil edilmiş olsaydı bütçe açık vermeyecekti. Bırakın vergiyi, bu ülkede belirli bir dönemdeki birikimi ölçmeye yarayan servet bölüşümündeki dağılımı ölçen bir veri bile yok. Uluslararası kuruluşların yaptığı çalışmada ise Türkiye'deki en zengin yüzde 1'lik nüfus toplam servetin yüzde 55'ine sahipken diğerlerinin aldığı pay da ortada.

Bu ülke AKP'nin açgözlülüğünün yatırımını yapabildiği bir borsa kapısı, lüks düşkünlüğü, inşaat dikebileceği bir şantiye alanı değildir.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Taşdemir.