| Konu: | Bazı Vergi Kanunları ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 17 |
| Tarih: | 02.11.2017 |
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
502 sıra sayılı Yasa Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım ancak sözlerime başlamadan önce, Hakkâri'de şehit düşen canlara Allah'tan rahmet, kalanlara da başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, buradaki notlarıma "Dinlemekten bıkmadığınız" diye başlıyordum ama dinleyen olmadığı için, o nedenle bıkılmıyor belki de. Aslında, ısrarla, bu torba yasalarla ilgili görüşmelere bütün milletvekillerinin gelmesini zorunlu tutmalı, iki defa torba yasa görüştükten sonra bir daha torba yasa getirmeye kimse cesaret edemez o zaman.
Değerli arkadaşlar, artık torba yasaların kalitesi konusunu konuşmaktan bıktık, konuşmayacağız. Nasıl olsa demokrasilerde yasa yapma yetkilerini gelecekte inceleyenler, "Türkiye Cumhuriyeti'nin Millet Meclisinde yasalar böyle yapılır." diye tarihe not düşecekler ancak kod kanun olarak düzenlenmesi gereken birçok hükmün bir torbaya sıkıştırılmasının artık anlamının kalmadığını, mürekkebi kurumadan bu kanunları yeniden değiştirmek zorunda kalacağımızı; özellikle de tebliğ ve genelgelerle düzenlenmesi gereken, çözüm bulunabilecek birçok konunun çok uzun, genelge gibi, tebliğ gibi maddelerle düzenlenmesinin yasa yapma tekniğiyle uzaktan yakından ilgisinin olmayacağının altını bir defa daha çizmek istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu torba yasayla öncelikle vergi düzenlemeleri yapıyoruz. Kurumlar vergisi oranını yüzde 10 artırıyoruz, yüzde 20'den yüzde 22'ye çıkartıyoruz, motorlu taşıtlar vergisini artırıyoruz, gazozculardan ÖTV alıyoruz, özürlülerin kullandığı araçlardan daha önceden muafiyet nedeniyle alınmayan vergilerde muafiyet sınırlarını daraltıyoruz. Bütün bu düzenlemeler bu tasarının içerisinde var ancak bu vergi düzenlemeleriyle ilgili genel bir değerlendirme yapmadan önce bir konuyu sizlerin dikkatine sunmak, daha sonra da bu vergi düzenlemelerini o açıklamalar çerçevesinde vicdanlara havale etmek istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, vergi düzenlemeleri ekonomik gereksinimlerden doğar, dolayısıyla da ekonominin gerçek durumunun belirlenmesi ve bu gerçeğin ortaya konulması, vergi kanunlarının yapılması sırasında farklı seçeneklerin oluşturulmasına zemin sağlar. Aksi takdirde, o veriler bilinmeden yapılan düzenlemelerin doğru mu, hakkaniyetli mi ve özellikle de eşitlik ilkesine uygun olup olmadığını bilmek mümkün olmaz. Bu değerlendirmelerden sonra ancak milletvekilleri bu düzenlemelerin hakkaniyetli olduğuna, dolayısıyla çıkarılmasının gerekip gerekmediğine karar verebilirler.
Şimdi, değerli arkadaşlar, biz nasıl bir ekonomi için düzenleme yapıyoruz yani ekonomimizin durumu ne? Biliyorsunuz, Türk ekonomik verilerinin temelini oluşturan seriler Türkiye İstatistik Kurumu tarafından değiştirildi. Yeni seriyle yapılan bütün göstergelerde bir de baktık ki biz son beş sene içerisinde birdenbire zenginleşmişiz, ulusal gelirimiz yüzde 19 artmış son beş sene içerisinde, zenginleşmişiz. Buna bağlı olarak millî gelirimiz 1,9 trilyondan 2,5 trilyon liralara yaklaşmış 2016 tarihi itibarıyla. Yatırımlarımız da yükselmiş, yüzde 29,5 olmuş. Cari açık -bu rakamları pek değiştiremiyoruz, direkt olarak gümrük verilerinden falan aldığımız için- 3,2'ye gelmiş. Kısacası, ekonomimiz birdenbire yüzde 29 oranında yatırım yapan, cari açığı yüzde 2 olan güçlü bir ekonomi hâline gelmiş.
Değerli arkadaşlar, millî gelir hesabının muhasebesinde bir denklem vardır, bilirsiniz onu. Toplam yatırımlar, ulusal tasarruflar ve cari açığın toplamına eşittir. Dolayısıyla toplam yatırımlardan cari açığı çıkarırsanız geriye tasarruflar kalır. Biraz önce verdiğim iki rakamdan yani 29,5'tan 3,2'yi çıkardığınız zaman bizim ulusal gelire göre tasarruf oranımız yüzde 26,3 olur. Şimdi, bu durum karşısında biz toplam yatırımlarının millî gelire oranı yüzde 29,5, tasarruf oranı yüzde 26,3, cari açığı yüzde 3,2 olan bir ekonomiyi konuşuyoruz. Hâlbuki eski seriye göre aynı verileri anlatıyor olsak o zaman diyecektik ki: Toplam yatırımların millî gelire oranı yüzde 18 civarında, tasarruf oranı yüzde 14 civarında, cari açık da yüzde 4. Şimdi, bu ekonomi için yapacağınız düzenlemeler ile biraz önce söylediğim ekonomi için yapacağınız düzenlemeler birbirinden farklı olmak zorundadır çünkü vergilerle getireceğiniz yükü kimin üzerine yıkacağınıza bağlı bir olaydır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 1,9 trilyon lira olan bu ulusal gelirin nasıl 2,5 trilyon lira dolayına yükseldiğini, bize yeni seriyle ilgili bilgi veren TÜİK yetkililerine sorduk "Ya nasıl oldu, böyle birdenbire 600 milyarlık falan bir gelir artışına sahip olduk?" diye. Dediklerine göre, bizim inşaat yatırımlarımızla ilgili, inşaat gelirlerimizle ilgili vergiler millî gelir hesaplarına meğerse çok iyi yansımamış. Onları tam olarak gerçek değerleriyle koyduğunuz zaman gelir zıplıyor. Gerçekten de ulusal gelir içerisinde inşaatın payı yüzde 4'ten yüzde 8'e yani iki katına çıkmış.
Şimdi, bu durumda çok net olarak şu soruyu sormak gerekiyor: Değerli arkadaşlar, eğer ulusal gelirde inşaat gelirlerinin millî gelir hesaplarına doğru yansımaması nedeniyle böyle 600 milyar liralık bir artış olmuş ise bu artış özellikle de inşaattan ve rant gelirlerinden kaynaklanan bir artış ise siz yeni vergi düzenlemesi getirdiğiniz zaman kime getirirsiniz? Bu gelirleri elde edene getirirsiniz. Peki, bu tasarıyla kime getiriyoruz? Motorlu taşıt kullananlara, gazoz içenlere...
Şimdi, bu düzenlemede herhangi bir hakkaniyet görüyor musunuz? Hani bütün göstergeleri uluslararası değerlendirildiği zaman neredeyse dünyanın en gelişmiş birkaç ülkesinin arasına girebilecek kadar iyi olan bir ekonomide bunlarla ilgili düzenlemeler mantıklı düzenlemeler mi oluyor? Katılmadığımız, benimseyemediğimiz olay kesin olarak bu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir önemli olay daha var, bunların unutulmaması açısından bir daha altını çiziyorum. Bu yüzde 26'lık tasarruf oranına biz fena hâlde takıldık. Ulusal gelirin -yani bu yıl itibarıyla 3 trilyon lirayı geçti- yüzde 26'ları civarında, hadi yüzde 25'i diyelim, yüzde 25'i civarında bir tasarrufu varsa eğer, bizim tasarruflarımızın yaklaşık 700-750 milyar lira arasında olması gerekiyor. O zaman bu tasarrufların bir yerlerde durması lazım; bankacılık sisteminde olacak, finans kesiminde olacak, bir yerde olacak bu olay. Şimdi başlıyorsunuz bunu aramaya. Bunu haklı gösterebilecek tek bir veriyle bile karşılaşmıyorsunuz bizim finans sistemimizin içerisinde, yok böyle bir para. Değişik varsayımlarla bir sürü çalışma yaptık. Eldeki verilerin hepsi sağlıklı olmadığı için, belirli bilgilere ulaşılmadığı için elbette ki bütün düzenlemeleri doğru dürüst yapamıyoruz ama nereden bakarsak bakalım 300-350 milyar lira civarındaki bir veriye kesin olarak ulaşamıyoruz. Bu ne anlama geliyor? İnşaat sektöründe rant gelirlerinden kaynaklanan gelirler nedeniyle millî gelirimiz artmış ancak bu gelirler kayıt dışında kalmış, kayıt dışında, yok ortalıkta.
Şimdi soruyu bir defa daha soruyorum ve işte bunu vicdanlara havale ediyorum. Ulusal geliri rant gelirlerinden kaynaklanır bir şekilde inşaat sektörlerinden artmış, bu kaynağın da aşağı yukarı 300-350 milyar lirası kayıtlarda gözükmüyor. Bu durumda vergilendireceğiniz alan ne olur, bu sektörler mi, kayıt dışı sektörler mi yoksa gazozcular mı ya da özürlülerin muafiyet sınırlarını daraltmak mı? Bunu vicdanınıza havale ediyorum. Bu kanun tasarısındaki temel eleştiri noktalarımızdan bir tanesi budur.
Şimdi değerli arkadaşlar, kanun tasarısının hacmi itibarıyla maddelerini bile saymaya zaman yetmiyor. Ancak, özellikle 2000 krizinden sonra Türkiye'nin haklı olarak övünmüş olduğu bir mali disiplin uygulamaları vardı. Bu mali disiplin uygulamalarının da en önemli ayaklarından bir tanesi Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'du yani artık devletler keyfî bir şekilde istedikleri gibi borçlanıp istedikleri gibi sağa sola bu paraları saçmayacaklardı. Dolayısıyla bütün bütçe harcamalarının hepsi bu çerçeve içerisinde, disiplinli bir şekilde yürütülecekti. Devletin borçlanmasıyla ilgili düzenleme kesinlikle bütçe açığına bağlanmıştı. Bu şu anlama geliyor: Yani sizin bütçenizde ne kadar açık varsa ancak o kadar borçlanabilirsiniz demek. Örneğin, 2007 bütçesinde 47 milyar lira civarında bir açık oluşacaktı, 47 milyar liralık açık için sadece borçlanma yetkisi vardı ancak yasada bu limitin aşılmasında iki ölçü daha kullanılıyordu. İlk yüzde 5 Maliye Bakanlığının yetkisiydi yani 47 milyar liralık borçlanma yetmediği takdirde, 2'nci yüzde 5'te, 2'nci yüzde 5'te... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Aslında bazen salonun daha boş olmasının daha iyi olacağını da düşünmüyor değilim açık söylemek gerekirse.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bence de...
Sayın Başkan, olmaz ki ya harbiden. 4 kişi Genel Kurulda...
Vallahi dinleyemiyorum ya!
BAŞKAN - Bu tarafta var, burayı niye saymıyorsunuz? Burası Genel Kurul değil mi?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Efendim, sese duvar koyamıyoruz ki Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Temizel.
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Şimdi, bu kanun tasarısıyla birdenbire Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un hükümleri çiğneniyor. Değiştiriliyor mu? Hayır. Onlara uyulmaksızın, bağımsız olarak bir borç yetkisi daha isteniyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bütçe yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir ve bütçe kanunlarıyla verilir, devredilir. Burada yapılacak değişiklikler de, eğer daha önceden yapılmış olan hükümler çerçevesinde uygulamalara yeterli ödenek ayrılmamış, yeni zorunlu giderler ortaya çıkmış ya da olağanüstü durumlar nedeniyle yeni harcamalara gerek duyulmuşsa bu Parlamentonun yapacağı bir tek şey vardır, bir ek bütçe hazırlamak, bu kadar. Bütçe hakkı iktidar partisi tarafından kullanılan bir haktır, Parlamentonundur ama iktidar partisi tarafından kullanılır. Burada "İktidar partisi böyle bir şey kullanmasın, bunu engelleyeceğiz." diye bir olay yoktur, sadece "Yasalara uygun davranılsın." vardır.
Şimdi birdenbire, 47 milyar liranın üzerinde, yüzde 5, yüzde 5, 2 defa da limit aşımlarını koyuverin, 52 milyar liranın üzerinde borçlanmaması gereken bir devlete 37 milyar lira ilave borçlanma yetkisi isteniyor. Olabilir, yeni bir ek bütçe kanunu getirilir, denir ki: "Şu, şu, şu alanlarda kullanmak üzere bana yeniden borçlanma yetkisi verin ey Türkiye Büyük Millet Meclisi." Verilir. Ama "Diğerleriyle bağlantılı olmaksınız 37 milyar lira istiyorum." deyince bunun adı demokrasi olmaz, bunun adı parlamenter rejim olmaz, bunu adı bütçe hakkının Meclis tarafından kullanılıp iktidar partisine devredilmesi olmaz. Sorun budur. Aslında şimdi bile bu Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Yasası'na ve 5018'e tamamen aykırı bir şekilde devletin borçlandığını görüyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, şu gün itibarıyla net borçlanmamız yani 52 milyar lira olması gereken net borçlanmamız 70 milyar lirayı aştı; daha kanun falan bir şey çıkmadı, öyle bir yetki falan vermedik, aştı. Ve "Bu nerede kullanıldı?" diye ister istemez tabii ki bunun peşine düşüyorsunuz çünkü devlette bu tür olayların mutlaka ve mutlaka izlenmesi gerekiyor. Bu fazla borçlanmanın izini Merkez Bankasının kayıtlarında buluyorsunuz. Merkez Bankası kayıtlarında 47 milyar liralık bir kamu mevduatı gözüküyor. Yani bu, şu anlama geliyor: Devlet borçlanıyor ve Merkez Bankasına 47 milyar lira para koyuyor. Olabilir, yani koyabilir. Koyabilir ama Merkez Bankasına para koymak için devletin borçlanma yetkisi yok çünkü oradan faiz ortaya çıkıyor, faizden gider doğuyor, giderden bütçe sorumluluğu doğuyor, o bütçe sorumluğundan da uygulayıcıların sorumluluğu doğuyor. Siz, devlete herhangi bir masraf yapmayı, yasası olmadan kesinlikle ve kesinlikle imkân dâhiline sokamazsınız. Bunu dün, Hazine bütçesinin görüşülmesi sırasında ilgili Başbakan Yardımcısına sordum, büyük bir açık yüreklilikle dedi ki: "2018 yılının ilk çeyreğinde bizim 59 milyar liralık bir ödememiz söz konusu olacak. Dolayısıyla bunun için hazırlık yapıyoruz, rezerv biriktiriyoruz." Hiç karşı çıkmadık, bu doğaldır, bu olur. Yani, devlet gelecekte birtakım yükümlülükleri çıkıyorsa çok net bir şekilde gelir Meclise der ki: "Böyle böyle, önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde böyle bir yükümlülükle karşı karşıya kalma olasılığımız var, şimdiden bunun önlemini almam konusunda bana yetki verin, ben borçlanayım, faiz ödeyeceğim, bu faizin ödenmesi ve gider yazılması konusunda da sizden izin istiyorum." O zaman verilir değerli arkadaşlar, verilir. Ama bunu demeden, bunu yapmadan resen kalkıp da "37 milyar lira fazla istiyorum." deyip sonra da kendiliğinden bu borcu burada biriktirmek kesinlikle ve kesinlikle Anayasa'ya aykırıdır, bütçe hakkına aykırıdır. Siz, 59 milyar lira veya daha fazla bir miktar borçlanıp da bunun faizini yazma konusunda, milletin sırtına yükleme konusunda bir izin aldınız mı, var mı böyle bir kanun? Yok. O zaman bu, bir ek bütçe kanunu tasarısıyla, 2 maddelik bir ek bütçe kanunuyla getirilir, burada hiç kimsenin bir itirazı olmaz; sadece, şimdi yaptığımız gibi, kimsenin dinlemediği konuşmaları yaparız ederiz, oylanır geçer ama hukuka uygun olur, Anayasa'ya uygun olur, demokrasinin teamüllerine uygun olur. Bunları müthiş şekilde önemsiyoruz. Dolayısıyla bu şekilde, doğrudan doğruya "4749 sayılı Kanun'un sınırlamalarına tabi olmaksızın 37 milyar lira borçlanma istiyoruz, borçlanma." dediğiniz andan itibaren bunun uygulanabilir bir tarafı yoktur, yoktur. "Yaptık, oldu." olmaz. Ha, olur, yapılacak ama bu mutlaka ve mutlaka belirli bir süre sonra sorumluluk doğurur, sıradan bir olay değildir, yapılmaması gerektiği konusu o nedenle ısrarla söylenmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu sene içerisinde -biraz önce Sayın Ayhan da belirtti- daha önceden bütçe içerisinde görülmeyen ve ısrarla buralarda söylediğimiz "Bakın, bunlar şu anda bütçede görülmüyor ama gelecekte bütçe yükümlülüğü doğuracak." dediğimiz olaylarla ilgili olarak 6 milyar liranın üzerinde bir yükümlülükle karşı karşıya kaldık. Önümüzdeki yıllarda bu daha fazla olacak, bu daha fazla olacak. Bütün bunların yasalardan, özellikle de çıkartılacak olan bütçe yasalarından ayrı olarak götürülmesinin doğuracağı sakıncaları ısrarla ve ısrarla belirtiyoruz, altlarını defalarca yeniden çiziyoruz. Özellikle borç üstlenimine ilişkin kredi anlaşmalarında, hazine garantilerinde bütün bu olayların mutlaka dikkate alınması gerekir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısı içerisinde desteklediğimiz, hatta bundan sonra da iyileştirilmesine katkıda bulunmaya çalışacağımız çok madde var çünkü 130 küsur maddeye kadar, dev bir kanun bu, böyle az buz bir olay değil, "torba kanun" deyince bu gerçekten bir torba kanun hâline gelmiş bir vaziyette. Onların üzerinde durulacak, onların üzerinde durulacak ama oralarda, topluma gerçek anlamıyla bazı iyileştirmeler getiren hükümlerin içerisinde toplumun büyük bir kısmını rencide edecek, hatta haksız edinimlere yol açabilecek, haklar doğuracak düzenlemeler olduğu gerçeği de var. Umuyoruz ki bu Meclis bu kanunun maddelerinin görüşülmesi sırasında en azından şu konularda bir katkı yapabilecek durumda olur. Bu katkıların yapılmasını müthiş şekilde önemsemek gerekiyor ve burada kimsenin aklına gelmediği konular büyük bir olasılıkla sayın milletvekillerinin aklına gelir çünkü doğrudan doğruya o konulardan mutazarrır olan ya da onlardan rencide olmuş ya da onlar nedeniyle yükümlülüklerle karşı karşıya kalmış mutlaka seçmeni vardır, akrabası vardır, yakını vardır.
Bütçenin içerisinde yıllardan beri karşı çıkılan özel bütçe uygulamalarıyla ilgili olarak hiç değilse başlangıç niteliğindeki bir düzenleme nedeniyle bunu yapanları kutladık Plan ve Bütçe Komisyonunda, buradan da kutluyorum. Gerçekten kangren hâle gelmiş yılların düzenlemeleri de var bu kanunun içerisinde, doğru hükümleri var ancak başlangıçta belirttiğim bu iki konu vicdani bir olay. O nedenle de insanların vicdanlarıyla bu konuyu kararlaştırabilmeleri için konunun üzerine birazcık eğilip incelemelerinde çok yarar görüyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Temizel.