GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:11
Tarih:19.10.2017

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 28'inci maddesi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyet Türkiyesinde hakkında en fazla konuşulan problem alanlarından birisi de din ve siyaset ilişkisidir. Bu tartışmaların odağını da laiklik ilkesinin anlamı ve Türkiye'ye özgü pratiği oluşturmaktadır. Elbette cumhuriyetin kuruluş biçimi, tek partili yıllar, dönemin yönetim kadrosunun siyasi anlayışı ve kendisine örnek aldığı ulus devlet modeli gibi etkenlerle şekillenen bir laiklik kavramı ve uygulamaları yakın tarihimizde ve kamusal hayatın biçimlendirilmesinde önemli izler bırakmıştır. İlkesel olarak ilerici bir anlayış olan laiklik ilkesi çarpık uygulamalar neticesinde maalesef, Türkiye nüfusunun çoğulcu inanç demografisini de çoğunlukla görmezden gelmiştir. Diğer taraftan, kuruluşu, yapılanışı, kapsamı ve faaliyetleri bağlamında değerlendirdiğimizde Diyanet kurumunun da bu hâliyle özgürlükçü bir laiklik anlayışına tezat oluşturduğunu düşünmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, üzerinde tartışma yürütülen bir konuda yanılgılı yaklaşımlar gözlemlediğim bir iki noktada fikirlerimi belirtmek istiyorum. Birincisi "Müftülere nikâh kıyma yetkisi verilirse gayrimüslim inançlara mensup azınlık halkların inanç önderlerine de aynı yetki verilecek midir?" biçiminde yürütülen tartışmalardır. Şu bilgiyi vermek isterim ki Lozan Anlaşması çerçevesinde Türkiye'de "azınlık" olarak kabul edilen halkların medeni hukuk kapsamındaki hakları da belli ölçülerde güvence altına alınmıştır. Lozan kapsamında azınlıkların nikâh işlemlerini kendi dinî gelenekleri doğrultusunda yapabilecekleri belirtilmiştir ancak daha sonra, 1926 yılında çıkarılan Türk medeni hukuku kapsamında dönemin azınlık temsilcileri her yurttaşa ve her inanca eşit mesafede olacak ve tarafsız devlet memurlarınca yerine getirilecek resmî nikâha da ayrıca tabi olacaklarını beyan etmişlerdir. Uygulamada, örneğin, Hristiyan ve Musevi vatandaşlar Medenî Kanun kabul edildiğinden bu yana resmî nikâhın ardından isteyen kilisede dinî nikâh törenini de açıkça yapabilmektedir aynı Müslümanların resmî nikâhtan sonra gidip dinî nikahlarını kıydıkları gibi. Demek ki bu konuda Medenî Kanun çerçevesinde herhangi bir durum yok ve herkese de eşit olarak uygulanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tartışma yürütülen ve değinmek istediğim ikinci benzer bir konu ise yine "Alevi dedeleri de müftüler gibi nikâh kıyabilecek mi? Onlara da böyle bir hak verilecek mi?" minvalinde yürütülen tartışmalardır. Öncelikle bu tartışmayı çok anlamlı bulmadığımı belirtmeliyim çünkü Alevi dedelerine ilişkin bu tartışmadan önce konuşulması gereken bir gerçeklik vardır ki o da şudur: Bakınız, dedelik yani Alevilik inancına göre Alevi yurttaşlarımızın inanç önderi durumunda olan bu kurum 30 Kasım 1925 tarihinden bu yana kanunen yasaktır yani bugün meriyette bulunan kanunlara göre dedelik yasaklı bir kurumdur. Dolayısıyla anlamlı bir iş yapmak istiyorsak öncelikle Alevi yurttaşlarımıza karşı sorumluluğumuz gereği çoğulcu inanç yapımızı demokratik, yasal bir zemine kavuşturmak için dedelik kurumunu yasaklı olmaktan çıkaralım. Yoksa yasaklı olan bir makamın nikâh yetkisini tartışmaya kalkmak her şeyden önce Alevi yurttaşlarımıza karşı önemli bir saygısızlık olacaktır.

Değerli milletvekilleri, laik bir devlet dini yok sayan, dine karşı olan bir devlet değildir, aksine din adına insanlara baskı uygulanmasına izin vermeyen bir devlettir. Karanlık Orta Çağ olarak nitelenen dönem incelenmeden bir yargıya ulaşmak olanaksızdır. Arkasında en iyimser yaklaşımla dört yüz yıllık kanlı bir mücadele, din savaşları ve katliamlar bulunmaktadır. Nihayet Batı bu arayışlarının sonucunda "İsa'nın hakkı İsa'ya, Sezar'ın hakkı Sezar'a." yargısına ulaşacaktır. Sözü edilen bu yargıdan yapılacak çıkarsama ise şudur: Din ve devlet işleri tamamen birbirinden ayrılmalıdır.

Birçok bakımdan çoğulcu bir nüfus yapısına sahip olan ülkeler güçlü bir demokrasi ve özgürlükçü bir laiklik ilkesiyle daha barışçıl bir yaşamı birlikte kurabilirler diyor, yine Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)