| Konu: | Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 18.10.2017 |
CHP GRUBU ADINA MURAT BAKAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu belirtmek isterim, İçişleri Komisyonunun Cumhuriyet Halk Partili üyelerinin Komisyona gelen yasa tasarısıyla ilgili yaklaşımı yapıcıdır. Sadece bu yasa tasarısıyla ilgili söylemiyorum bunu, komisyona gelen tüm tasarılarla ilgili yaklaşımımız yapıcıdır, tam bir uzlaşı içinde yasa çıksın isteriz ve tüm çalışmayı da bunun üzerine kurgularız. Ancak bizim yaklaşımımızın tam olarak komisyonda karşılık bulduğunu söyleyemem. Bunu size açıklayayım:
Komisyona çağrı kural olarak eğer acil bir durum yoksa iki gün önceden yapılır. Ancak bizim komisyona bu kanun tasarısıyla ilgili çağrı 1 Ekim günü Meclisin sadece yasama faaliyetinin bir seremoniden ibaret olduğu gün öğleden sonra elektronik posta adreslerine gönderilmiştir, odalarımıza dağıtılması yasama faaliyetinin yapılmadığı pazartesi günü olmuştur, salı günü de görüşülmeye başlanmıştır.
Yine, Komisyon görüşmeleri sırasında yasama faaliyetinin kaliteli olması bakımından bizim önerilerimiz dikkate alınmamıştır. Biz dedik ki: Konu, öncelikle Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna, Anayasa'ya aykırılık iddiamız bakımından Anayasa Komisyonuna, yine nikâhın bir medeni hukuk düzenlemesi olması bakımından Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna gönderilmesi gerekir. Bu komisyonlarda olgunlaşan görüşlerin komisyona geldikten sonra alt komisyonda tam bir uzlaşı içinde çıkması gerekir dedik ancak bunda da muvaffak olamadık.
İçişleri Komisyonunun esas olarak gündeminde bekleyen her biri de ülkenin çok önemli sorunlarıyla ilgili olan tam 323 adet kanun tasarı ve teklifi varken bunların hepsi atlanarak öncelikle bu kanun tasarı ve teklifi Komisyona gelmiştir. İç Tüzük'e göre öncelikle incelenmesi gereken Anayasa'ya aykırılık iddiamız ise hiç değerlendirilmemiştir, bununla ilgili bir oylama da yapılmamıştır. Laik cumhuriyetin tasfiye stratejisinin bir aşaması olarak görülen bu düzenlemede biz öyle düşünüyoruz ki hukuk tamamen göz ardı edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, biz, bu düzenlemenin Meclis gündemine geliş zamanlamasını doğru bulmuyoruz. Meclis 26'ncı Dönemde geçirmiş olduğu iki yasama yılında her biri birçok sivil ve asker vatandaşımızın şehit olmasına neden olan terör eylemleri, darbe girişimiyle karşı karşıya kalmıştır. Terör eylemlerinden bazıları Ankara'da, ülkemizin başkentinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok yakınında gerçekleşmiştir. 10 Ekim gar katliamının yıl dönümünü daha bir hafta önce andık. Ülkemiz bir darbe girişimi yaşamış, Gazi Meclisimiz bombalanmıştır. Dış politikada komşu ülkelerle yaşadığımız krizlerden, yanı başımızda, Orta Doğu'da yaşanan kanlı boğazlaşmadan kaçan, savaştan, tacizden, tecavüzden kaçan ve ülkemize sığınan 4 milyon Suriyeliden hiç bahsetmiyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye çok hassas bir coğrafyada, ülkemiz hem iç güvenlik hem de dış güvenlik bakımından cumhuriyet tarihinin belki de en zor zamanlarını geçirmektedir. Peki, bundan kim sorumlu? Komşuların toprak bütünlüğünden yana, "Yurtta barış, dünyada barış." felsefesiyle ihtiyatlı ve dengeli bir dış politika izleyen, bölgede bir istikrar adası olan Atatürk Türkiyesi mi yoksa yeni Osmanlıcılık hayalleriyle macera peşinde koşan AKP iktidarı mı? Bu meseleyi biz zaten her gün ifade ediyoruz. Herkes eksikliği kendi özünde arayacak.
Peki değerli arkadaşlar, Türkiye'nin içinde bulunduğu ahval ve şerait ülkenin bekası bakımından bu derece önem arz ederken biz neyi konuşuyoruz? Müftülere nikâh yetkisi verelim mi vermeyelim mi? Arkadaşlar, milletin derdi, tasası bu mu Allah aşkına.
Ülkemizde vatandaşın banka borcu on dört yılda 63 kat artmış, her 4 gençten 1'i işsiz, çiftçi toprağını terk etmekte, işlediğimiz tarımsal alan miktarı 4,5 milyon hektar azalmış. Biz neyi konuşuyoruz peki? Müftülüklere nikâh yetkisi verelim mi vermeyelim mi?
Sürekli yapboz tahtasına dönüşen eğitim sistemi tüm öğrencileri ve ailelerini perişan etmiş. Ki, ben de o velilerden biriyim, 12 yaşında oğlum var, önümüzdeki sene TEOG'a girecekti, şimdi ne olacağını bilmiyoruz, hangi sistem gelecek yerine. UNICEF'e göre eğitim sıralamasında kırk bir ülke arasında 41'inci sıradayız. Çocuklarımız okuduğunu anlamıyor PISA kriterine göre. 2015-2016 eğitim yılında okula gönderilmeyen 143 bin kız çocuğumuz var. Peki biz neyi konuşuyoruz? Müftülere nikâh yetkisi verelim mi vermeyelim mi?
Son on beş yılda ülkemizde boşanmalar yüzde 38 artmış, fuhuş yüzde 790, çocukların cinsel istismarı yüzde 434, cinsel taciz yüzde 449, uyuşturucu bağımlılığı ise yüzde 678 oranında artmış. Peki biz neyi konuşuyoruz? Müftülere nikâh yetkisi verelim mi vermeyelim mi?
Ülkemizde çocuk hükümlü sayısı beş yılda 5 kat artmış, 2002-2016 yılları arasında 5.734 kadın cinayeti gerçekleşmiş, son on yılda 482 bin kız çocuğu ülkemizde zorla evlendirilmiş, gazeteciler tutuklu, milletvekilleri tutuklu. Peki biz neyi konuşuyoruz? Müftülüklere nikâh yetkisi verelim mi vermeyelim mi?
Ege Denizi'nde adalarımız Yunanistan tarafından işgal edilmiş, Mehmetçik Azez'te, Cerablus'ta, İdlib'de, El Rai'de, her geçen gün bir haber alıyoruz bir vatan evladımız şehit oluyor. Türkiye bunca mühim sorunun yanı sıra, tüm bu sorunlara çözüm üretmesi gereken Parlamentonun bu sorunları bir yana bırakarak il ve ilçe müftülüklerine nikâh yetkisini vermeyi tartışması öncelikle şehitlerimize ve onların aziz hatırasına saygısızlık ve milletin sorunlarına da sırtının dönülmesi demektir.
Değerli arkadaşlar, bizim bu yasa tasarısının birçok hükmüne de katkımız oldu. Bizim yapıcı yaklaşımımıza destek veren iktidar ve muhalefet partisinden milletvekili arkadaşlarımızla bazı hükümlerde değişiklik yaptık. Ancak bu yasa tasarısının olumlu destek verdiğimiz elektronik devletle ilgili hükümleri ne yazık ki bu müftülüklere nikâh yetkisi veren 6'ncı maddenin gölgesi altında kalmıştır. Soruyorum, yılda 600 bin civarında nikâhın yapıldığı ülkemizde insanların nikâh kıymasında nasıl bir sorun vardır? Belediyelerin önünde nikâh kuyrukları mı oluşmuştur? Köy muhtarlarının sayısı mı yeterli olmamıştır? Ülkede buna ilişkin bir sosyolojik sorun, kanayan yara mı vardır? Elbette hayır.
Peki, ülkede nikâh kuyrukları yokken, isteyenin dinî nikâh kıydırmasına herhangi bir engel de yokken bu tasarı niye Parlamentoya gelmiştir? Bu düzenleme, bir taraftan ülkenin yakıcı gündeminden vatandaşı uzaklaştırarak yapay gündem yaratmanın aracıdır, diğer taraftan ise ülkemizde her alanda toplumun dinselleştirilmesi stratejisinin bir parçasıdır. Orduda imam, okulda imam, hastanede imam, sivil savunmada imam, şimdi de nikâhta imam. Bu tavır muhafazakâr demokrat gömleğini çıkarıp siyasal İslamcı gömleğini giymektir değerli arkadaşlar.
Sayın AKP Genel Başkanı son günlerde her konuşmasında Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli'nin bir sözünü söylüyor, diyor ki: "Bir olalım, iri olalım, diri olalım." Diğer taraftan da toplumun değişik ve geniş kesimlerinde oluşan tepkilere karşı ne diyor: "İsteseniz de geçecek, istemeseniz de geçecek." "Senin memurlarının lafını o Anadolu'daki genç dinlemez ama bir hoca efendinin lafını o kız da o erkek de dinler." diyor. Daha kanun çıkmadan devletin memurunu ötekileştirmek değil mi bu?
Hoca efendi konusuna hiç girmiyorum o konuda borçlu çıkarsınız arkadaşlar.
Hani bir olacak, iri olacak, diri olacaktık? Hani ortak akla, dayanışmaya ihtiyaç vardı? Ben ne dersem o olur, son sözü ben söylerim anlayışıyla ortak akıl olur mu? Bırakın ortak aklı bu anlayışla ülkede demokrasi olur mu değerli arkadaşlar? Eğer Parlamentoda oylama yapılmadan, iktidarıyla muhalefetiyle Parlamentoda bu konuyu tartışmadan bu işin akıbetini Sayın AKP Genel Başkanı açıklıyorsa değerli arkadaşlar, sizlerin milletvekili olarak ne kıymetiharbiyeniz var? Bu, yüce Meclisin iradesine ipotek koymak değil midir? Bu tasarı yasalaştığında vatandaşlar "dinî nikâh töreniyle evlenenler" ve "resmî nikâh töreniyle evlenenler" olarak ayrışacak, toplum "müftüye nikâh kıydıranlar" ve "belediyeye nikâh kıydıranlar" olarak bölünecek. Evlenecek çiftler arasında, daha nikâh kıyılmadan, "Müftülük nikâhı mı kıyalım, belediye nikâhı mı kıyalım?" diye tartışmalar çıkmayacak mı değerli arkadaşlar?
Yaşanacak bir başka sorun da farklı inançlara sahip yurttaşlarımız arasında olacaktır. Anayasa'mıza göre herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Dolayısıyla, Hristiyan, Yahudi, Ezidi vatandaşlarımız ya da toplumumuzun önemli bir bölümünü oluşturan Alevi vatandaşlarımız ya da Hanefilik dışında diğer mezheplere aidiyet duyan vatandaşlarımız, belirtilen "eşitlik" ilkesi uyarınca, Alevi dedesinin, papazın, hahamın, Caferi vatandaşlarımız kendi cami hocalarının, Şafiiler melelerin önünde bu hakkı kullanmak isterse nasıl bir uygulama olacaktır?
Değerli arkadaşlar, din adamlarına nikâh yetkisi verilmesi Anayasa'nın "laiklik" ilkesine aykırıdır. Zira, laiklik başta din ve vicdan hürriyeti olmak üzere tüm hak ve özgürlüklerin güvencesi, eşitliğin kaynağı, dünya ve devlet işlerinin din kurallarından ayrılarak toplumsal hayatta din kurallarının değil hukuk kurallarının egemen olması, bilim ve aklın, medeni yaşamın güncel ihtiyaçlarına göre düzenlenmesidir. Siz burada ne yapıyorsunuz? Tam tersine, devleti eğitimden evliliğe kadar her alanda dinselleştiriyorsunuz.
Sayın Bakan Komisyonda müftünün "evlendirme memuru" sıfatıyla hareket edeceğini, dinî nikâh kıymayacağını söyledi. Sayın AKP grup başkan vekili de aynı şeyi söyledi: "Resmî nikâh olacak bu." İşin aslını kim söylüyor, biliyor musunuz? Sayın Cumhurbaşkanı söylüyor. Ne diyor? "Müslümanların inancı gereği de bu adımı atmak gerekir." diyor. Hani dinî nikâh değildi? Müftülüklere nikâh kıyma yetkisi verilmesi, basit anlatımıyla, halk dilinde "imam nikâhı"nın resmîleştirilmesidir arkadaşlar. İmam nikâhı, kilise nikâhı veya başka bir inancın nikâhı dinsel usullere, dinî ritüellere göre "evlilik" anlamı taşır ve bir din adamının huzurunda olur. Başka bir deyişle, evlenecek kişilerin bir din adamının önünde uzlaşmayı dile getirmesi ve karşılıklı söz vermeleri demektir. İnsanın ruhani ve vicdani dünyasını kapsar. Dinsel nikâh Tanrı'nın selametini ve yardımını dilemek için yapılır oysaki evlilik dünyevi bir olgudur, bireyin dininden, dilinden, ırkından bağımsızdır. Resmî evlilik dinsel değil, seküler bir alan olmak zorundadır zira mirastan boşanmaya, mal edinmeden aile hukukuna kadar çok geniş bir hukuksal alanı kapsar; kişilerin sadece birbirleriyle uzlaşmalarını, birbirlerine güven ve bağlılıklarını değil, birbirlerine karşı hak ve sorumluluklarının da devlet güvencesi altına alınması demektir; çocukları, yaşlılığı, boşanmayı, varlık ve mirası da güvence altına alır. Ayrıca, evlilik ilişkisi de zayıf olanın korunması demektir. Bizim gibi toplumlarda da o zayıf olan her zaman kadındır değerli arkadaşlar. Yani kısacası, imam nikâhı ile resmî nikâh tamamen birbirinden farklıdır. Resmî nikâh, imam nikâhını çok çok aşan bir durumdur. Sadece nikâhı kıyacak kişilerin değişmesi ve belediye yerine müftülüklerin gelmesi değildir. Batı'da iki bin yıldır kurumlaşmış kiliseler dahi bu yükün altından kalkamamaktadır. Bu yüzden Protestanlar kendiliklerinden bu hakkı devlete devretmişlerdir. "Avrupa'da papazlar kilisede nikâh kıyıyor. Bizde müftüler kıyınca mı sorun oluyor?" yaklaşımı da doğru değildir. Zira kilise kavramı Hristiyanlıkta sadece ibadethaneyi değil, kurumsal olan Hristiyan dinini ve kimliğini de kapsamaktadır. Bir ruhban sınıfı vardır ve bir nevi devlet gibi kurumlaşmıştır. Kiliselerde doğumdan itibaren her şeyin kaydı tutulmaktadır. Oysa ülkemizde bu anlamda buna karşılık gelen bir kurum yoktur.
Değerli arkadaşlar, Avrupa'da laik bir devlet olan Fransa'da din adamları nikâh kıymamaktadır. Almanya'da Katolik kiliselerinde nikâh kıyılmakta, resmî nikâh olarak kabul edilmemektedir. Protestan Kilisesi kendisine tanınan hakkı kullanmamaktadır. Dinî nikâhı resmî nikâh olarak tanıyan İngiltere'de ise bu tüm inançlara eşit olarak tanınmıştır.
SELİNA DOĞAN (İstanbul) - Ayrıca memur değil oradakiler.
MURAT BAKAN (Devamla) - Yani sadece oradaki Anglikan Kilisesi resmî olarak İngilizlerin değil, Budist rahip de nikâh kıyıyor, Alevi dedesi de, imam da nikâh kıyıyor. Tüm inançlara o dinî nikah hakkını tanımıştır İngiltere ama tüm bu mukayeseleri kendi ülkemizden bağımsız düşünemeyiz. Türkiye Cumhuriyeti devrimlerinin bir parçası olan Medeni Yasa'yla seçme ve seçilme hakkı ve medeni nikâh hakkı Avrupa'da birçok ülkeden önce ülkemizde kabul edilmiştir. Resmî nikâh, yurttaşlarımızın kendi inanç ve ritüellerine uygun olarak evliliklerinin kutsanması için dinî nikâh yapmalarına engel olmamaktadır. TÜİK istatistiklerine göre ülkemizde yaşayan yurttaşlarımızın yüzde 85,9'u resmî nikâhtan sonra dinî nikâh da kıymaktadır, bu bakımdan da ülkemizde bir sorun, bir engel yoktur.
Değerli milletvekilleri, belirtmek gerekir ki il ve ilçe müftülüklerine nikâh kıydırma yetkisi verilmesi, Tanzimat'la başlayan, Cumhuriyet'le devam eden Türk kanunlaştırma hareketinin gelişim çizgisine de aykırı, uygarlık yolunda ileriye değil geriye gidişin bir göstergesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amacı güden devrim kanunlarını zaafa uğratma, Anayasa'yı delme çabasından başka bir şey değildir.
Ayrıca, 1926 yılında uygulanmaya başlanan ve Türk kadınının toplum yaşantısında erkeklerle eşit birey olmasının yolunu açmış olan Medeni Kanun'a da aykırı bir düzenlemedir. Çünkü resmî nikâh, Anayasa'mızın 174/(4) maddesiyle koruma altına alınmış inkılap kanunları arasında bulunmaktadır. Aynı maddede resmî nikâhı kimin kıyabileceği de sayılmıştır. Medeni Kanun'daki gibi evlenme akdinin evlendirme memurunun önünde yapılacağı belirtilmektedir. Söz konusu düzenlemeyle evlenme memuru olarak kılınacak müftülüklerin görev alanı ise dinî alanla sınırlıdır. 633 sayılı Diyanet İşleri Yasası'na göre "İl ve ilçe müftüleri, bölgelerinde Diyanet İşleri Başkanlığını temsil eder, din hizmetlerini, dini müesseseleri yönetir ve din görevlilerinin hizmetlerini düzenleyip denetler." Dolayısıyla evlendirme memurlarının görev tanımları ile müftülerin görev tanımları birbirinden tamamen farklıdır.
Tasarıda maddenin gerekçesi olarak "Vatandaşlarımızın evlenme işlemlerini kolaylaştırmak, daha kolay ve seri bir şekilde hizmet almalarını sağlamak" ifadeleri yer almaktadır. Kanun gerekçesinde belirtildiği üzere, evlenme işlemleri aksamakta ya da bu konuda bir sıkıntı yaşanmakta mıdır? Böyle bir ihtiyaç olsa dahi, memuru görevlendirme konusunda çok sayıda idari personel görevlendirilebilecekken neden müftülükler gündeme getirilmiştir? Böyle bir ihtiyaç hasıl ise Sayın Başbakanın 28 Haziran 2016'da tüm muhtarlara yetki verilmesiyle ilgili olarak verdiği sözü niye tutmadınız değerli arkadaşlar? Bu ve benzeri soruları yanıtlamadan tasarıdaki madde ve gerekçe gerçeklikten uzak kalacaktır.
Değerli arkadaşlar, bir hafta içerisinde 6 evladımız şehit oldu. Bu tasarı, ülkemizin içinde bulunduğu koşullar düşünüldüğünde ülkeye yarar getirmeyecek, bilakis yeni ayrışmalar, kutuplaşmalar yaratacak düzenlemeler içermektedir. Tüm yurttaşlarımızın birlik, beraberliğine en çok ihtiyacımız olduğu şu günlerde yasama organının, milletvekillerinin ve Hükûmetin görevi bu birliği, beraberliği sağlayacak bir tavır içinde olmaktır.
Sonuç olarak, aydın, çağdaş, cumhuriyetin temel kavramlarıyla sorunu olmayan müftülere, imamlara, saygımız sonsuzdur -birisi de burada, Değerli Arkadaşım İmran Kılıç, onu ayrı tutuyorum- onların başımızın üstünde yeri var. Ancak kadınlara yönelik aşağılama, karalama en çok sözde din adamlarından gelmiyor mu değerli arkadaşlar? Toplumu şimdiden yine inanç ekseninde ayırmıyor muyuz? Bu durum en çok dine zarar vermiyor mu? Biz değil Tunus'un Müslüman Kardeşleri Nahda'nın lideri Gannuşi dinî ve siyasi faaliyetleri ayırmak istediklerini, bunun din için de iyi olacağını söylüyor, "Bu, siyasetçiler için iyi olacak çünkü artık çıkarları için dini manipüle etmekle suçlanmayacaklar. Din için de iyi olacak çünkü artık siyasetin esiri olmayacak." diyor. Bizim seksen yıl önce yaptığımızı bugün Müslüman Kardeşler'in Tunus'taki lideri Raşid Gannuşi söylüyor.
Ayrıca, nikâh kıyma yetkisi belediye nikâh memurlarının, nüfus memurlarının elinde, bunların büyük bir bölümü kadın. Bu yönüyle bakıldığında, bir kadın müftü, bir kadın din görevlisi var mı değerli arkadaşlar? Kadını erkek egemen bir zümreye teslim ediyorsunuz. Türkiye kadın örgütlerinin dediği gibi, bu hamleniz kadın kıyımıdır. Cumhuriyetin en önemli değeri Medeni Kanun'u din eksenli bir kanunla değiştirmenize Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşıyız, karşı oy kullanacağız. Cumhuriyetin eseri olan bu Gazi Mecliste milletvekili olarak bulunan sizleri, başta kadın milletvekillerimiz olmak üzere 6'ncı maddeye hayır oyu kullanmaya davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)