GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Dış politika ve insan haklarına ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:3
Birleşim:10
Tarih:18.10.2017

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün Eskişehir'de defnettiğimiz kahraman uzman çavuşumuz Seçkin Arıkan kardeşimiz ve tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, ailelerine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.

Yine, Şırnak'ta kaza diyemeyeceğimiz, iş cinayetinde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza da rahmet diliyorum.

Ayrıca, ülkemize çok değerli hizmetler veren önceki genel başkanımız Sayın Deniz Baykal'a da kendisini bir an önce aramızda görme arzumuz ile en içten geçmiş olsun dileklerimizi iletmek isterim.

Değerli arkadaşlarım, dış politikamızın en temel çıpası olan Batılı uluslararası kurum ve kuruluşlarla güçlü iş birliğimiz son dönemlerde önemli hasar almakta. "Avrupa'nın vicdanı" dediğimiz Avrupa Konseyinin kurucusu olan ülkemiz, vahim hak ihlalleri nedeniyle 12 Eylül darbesinde olduğu gibi yeniden inceleme sürecine sokuldu. Konseyin saygın hukuk kolu Venedik Komisyonu Anayasa ve yasalarımızdaki değişikliklerin demokratik standartlardan uzaklaştığını ortaya koyan raporları birbiri ardına yayınlamakta.

Yine, kurucusu olduğumuz Avrupa Güvenlik ve İşbirliği teşkilatı Anayasa referandumu üzerine nasıl gölge düştüğünü ayrıntılı bir biçimde raporladı.

AB üyelik sürecimiz resmen olmasa bile fiilen donmuş durumda.

En eski ve en etkili üyelerinden olduğumuz Kuzey Atlantik İşbirliği teşkilatı içinde bölgemizde barışa, istikrara katkımız sorgulanır hâle geldi. Bu örgütlerin başaktörleri konumundaki Almanya, ABD gibi dost ve müttefiklerimizle ikili ilişkilerde geçmişte hiç yaşanmayan gerginlikler yaşanmakta.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin çok yakın geçmişte, bölgemizde ve dünyada parmakla gösterilen bir ülke olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunun en önemli nedeni içinde bulunduğumuz coğrafyada halkı Müslüman olan onlarca ülke arasında, yüzünü demokrasiye, hukuk devletine, özgürlüklere, laikliğe, çoğulculuğa, kadın-erkek eşitliğine ve bilime yöneltebilen tek ülke olmamızdı. Bizim bu özelliklerimizden giderek sapmamız, bugüne kadar uluslararası itibarımıza katkı sağlayan Batı kurumlarıyla olan ilişkilerimizi de sakatlamakta. Tabii ki geri giden ilişkilerde muhataplarımızın hataları, sorumlulukları olduğu inkâr edilemez. İlişkilerimizin tüm dünyada yükselen ırkçı, İslam karşıtı akımlar ile onlarla rekabet içindeki popülizme yönelen siyasetçilerin, 15 Temmuz darbe girişiminin faillerinin bir çeşit rehini hâline gelmesi hepimizi üzmekte.

Avrupa kurumlarının Türkiye'deki otoriter yönelim nedeniyle vatandaşlarımızı cezalandıran yaklaşımlarının yanlışlığını her fırsatta vurgulamaktayız. ABD yönetiminin Ankara'yla yaşanan kriz nedeniyle halkımızı cezalandırmasının kabul edilemez olduğunu söyledik, bundan sonra da söylemeye ve krizin çözümüne katkı sağlamaya devam edeceğiz. Tüm bunları söylerken çuvaldızı kendimize de batırmalıyız.

Değerli arkadaşlarım, bakın, "üç ay" diye getirilen OHAL yönetimi ve Parlamentomuzu baypas ederek KHK'larla yönetme düzeni 5'inci kez uzatılıyor. OHAL yönetimi, FETÖ darbe girişiminin failleri ve destekçileriyle mücadele dışında neredeyse her amaç için kullanılmakta. Anayasal güvence altında olmasına, Anayasa Mahkemesinin kararları olmasına rağmen, seçilmiş milletvekilleri aylardır tutuklu. İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu, üst mahkemenin tutukluluk gerekçelerini ortadan kaldıran kararına rağmen, bugün dört duvar arasında 125'inci gününü yaşıyor. Bir kez daha soruyoruz: Bozulmuş bir kararın tutukluluğu olur mu değerli arkadaşlarım?

Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve gazetenin diğer çalışanları gelecek hafta Silivri Cezaevinde 1'inci yıllarını dolduracak. Birgün Muhabiri Mahir Kanaat iki yüz yetmiş dört gündür yeni doğmuş olan bebeğini doya doya kucağına alabilmiş değil, haftaya ilk kez hâkim karşısına çıkacak. Sözcü Muhabiri Gökmen Ulu yüz kırk altı gündür tutuklu, darbecilere Cumhurbaşkanının yerini gösteren haber yaptı diye. Ama bakın, bugün gazetelerde haber var, Akıncı davasındaki belgelerde darbecilerin Marmaris'e Gökmen'in haberiyle değil, ellerindeki işaretli haritalarla gittiğini anlatıyor. Ali Bulaç, Mehmet Altan, Şahin Alpay, Nazlı Ilıcak'ın da aralarında bulunduğu 60 gazeteci, dört yüz günü geçen tutukluluklarında müebbet hapisle cezalandırılmak isteniyorlar. Yurttaşlarımızı öldüren eli kanlı çeteciler ile sadece yazıları nedeniyle yargılanan bu isimleri nasıl aynı kefeye koyarız?

İnsan hakları savunucuları İdil Eser'i, İlknur Üstün'ü, Özlem Dalkıran'ı, Nalan Erkem'i ve diğerlerini tutuklamayı dünyaya anlatamazsınız. Hiç kimse yargıdan bağışık değildir ama sırf takas yaparız diye, rehin tutma mantığıyla ne kendi ülkemizin ne başka ülkelerin vatandaşları hapiste tutulamaz. İki yüz yirmi dört gündür açlık grevinde bedenlerini ortaya koyan Nuriye ve Semih'in adalet haykırışını duymalıyız. 10 Ekimde 102 canını anmak isteyen ailelerin bu hissine saygılı olmalıyız. Yurttaşlarımızı adaleti ağaç tepelerinde değil, bağımsız mahkemelerde arar hâle getirmeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Ülkemizde demokrasimizi, hukuk devletimizi güçlendirdikçe; bilimsel, laik eğitimi güçlendirdikçe uluslararası arenada hak ettiğimiz saygın yeri yeniden kazanacağımıza yürekten inanıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)