GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kamu ihaleleriyle ilgili kanuni sorumluluğunu yerine getirmediği ve kamunun zarara uğratılmasına sebebiyet verdiği iddiasıyla Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/17) ön görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:8
Tarih:16.10.2017

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu ihaleleri ile ilgili kanuni sorumluluğunu yerine getirmediği ve kamunun zarara uğratılmasına sebebiyet verdiği iddiasıyla Cumhuriyet Halk Partisinin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hemen her ülkede kamunun ihtiyaç duyduğu mal, hizmet ve yapım işlerinin uygulanacak belli usuller sonrasında belirlenecek bir bedel karşılığında özel kişilerden satın alınması işlemi kamu ihale alımları olarak nitelendirilmekte ve belli kurallara tabi tutulmaktadır. Kamu alımlarının optimum bir düzeyde gerçekleştirilebilmesi için bütün isteklilerin katılımına açık olacak şekilde rekabetin sağlanması ihale sürecinin en başından sonuna kadar geçilen bütün aşamalarda saydamlığın, güvenilirliğin ve hesap verilebilirliğin egemen kılınması, etkinlik ve verimliliğin ön planda tutulması ve nihayet etkin ve hızlı işleyen bir denetim mekanizmasının oluşturulması gerekir.

Değerli milletvekilleri, demokratik bir ülkede halkın cebinden çıkan vergilerle oluşturulan bütçenin nerelere ve hangi biçimlerde harcandığı noktasında saydamlık kavramı kamu alımları için hayati bir öneme sahip olup ayrımcılığın önlenmesi ve objektif kamu alımları ilkelerinin de tamamlayıcısıdır. Saydamlık ilkesi, ihalelerin ilan edilmesi, açıkça belirlenmiş değerlendirme prosedürü, pazarlık usulünün sınırlı olarak kullanılması, ihale ilanlarının açık ve anlaşılabilir olmasıyla ihalelere ilişkin ilanlardan herkesin haberdar olabileceği şekilde duyurulmasını zorunlu kılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, hepinizin hatırlayacağı üzere Türkiye'de 2000'li yıllarda yaşanan ekonomik bunalımla birlikte kamu ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük, siyasi himayecilik, kayırmacılık ve kamu kaynaklarının belli kesimler arasında paylaşımına yönelik yaygın uygulamalar bulunmaktaydı. Tabii, kamuoyunda yoğun tepkilere yol açan bu yasa dışı ve gayrimeşru ve gayriahlaki yolsuzlukların önüne geçilebilmesi amacıyla 2002 yılında 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu çıkarılmıştır. Yeni ihale kanunuyla vatandaşlardan toplanan vergilerle oluşturulan kamu kaynaklarının harcanmasında kamu yararı, şeffaflık, eşitlik, rekabet, katılımcılık ve verimlilik ilkelerinin esas alındığı özellikle vurgulanmıştır. Ancak 2002 yılından bu zamana kadar söz konusu Kamu İhale Kanunu'nda yine 2002 öncesi yolsuzluklar ve usulsüzlüklere yol açabilecek eğilimlerin önünü açar nitelikte 100'ün üzerinde değişiklik yapılmış ve kanunun getiriliş amacı başta AKP Hükûmeti olmak üzere kamu idareleri tarafından terk edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz gensoru önergesinde konu edilen 4734 sayılı Kanun'da temel ihale usulleri, açık ihale usulüyle belli istekliler arasında ihale usulü olup pazarlık usulü ancak ve ancak belirli istisnai durumlarda başvurulan bir ihale yöntemi olarak mevzuatta yer almaktadır. Buna rağmen, çeşitli bakanlıklar bünyesinde, özellikle son yıllarda hızla artan oranlarda çoğu zaman konu itibarıyla pazarlık usulüne tabi olmayan kamu alımlarının eksik rekabet içerisinde kapalı kapılar arkasında pazarlık usulüyle yapıldığı ve kamu kaynaklarının usulsüz bir şekilde özel teşebbüslere aktarıldığına tanıklık etmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu ihalelerinde rekabet ortamının daraltılması ve eksik rekabet dolaylı olarak toplumsal refahı da tehdit etmektedir. Tekel, tekelci rekabet ve bunun yol açtığı eksik rekabet piyasaları, tekelci piyasa anlayışı firmalara ürettikleri mal ve hizmetlerin fiyatını belirleyebilme gücü vermektedir. Bu güç ise kamu alımlarında kaynakların verimli kullanılmasını engellemekte, kamu alımları olması gerekenden çok daha yüksek maliyetlerle gerçekleştirilebilmektedir. Bu çerçevede, açık ihale usulüyle rekabete açık bir ihale yöntemi yerine pazarlık usulüyle davet edilen 3 istekli arasında ihale yapılması ciddi şekilde rekabet ortamını daraltmakta, eksik rekabeti beraberinde getirmekte ve her şeyden önemlisi kamu kaynakları üzerinden usulsüzlüklerin, yolsuzlukların meşrulaştırılmasına yol açmaktadır.

Değerli milletvekilleri, elbette liberal ekonomilerde açık ihale usulüyle hedeflenen amaç bazı olağanüstü durumlarda terk edilmekte ve pazarlık usulüyle ihtiyaçlar karşılanabilmektedir.

Türkiye'de pazarlık usulü ihale yöntemine cevap veren hususlar kanunda sınırlı sayıda sayılarak belirlenmiş olup doğal afet, salgın hastalık, can ve mal kaybı tehlikesi gibi önceden öngörülemeyen ve ivedilik arz eden durumlarla sınırlandırılmıştır.

Uygulamaya baktığımızda, pazarlık usulünde çoğunlukla ilan yapılmamakta, sadece ihaleye 3 istekli davet edilerek mal ve hizmet alımları sonuçlandırılmaktadır. Üstelik, davet edilen bu firmaların davete katılmaları dahi şart koşulmamaktadır. Dolayısıyla, daha vahim olan şudur ki, pazarlık usulünde sadece 3 istekliyi davet etmek yeterli olup bu isteklilerden 2'si teklif göndermezse ve sadece 1'isi teklif gönderse bile bu istekliyle sözleşme yapılarak iş ihale edilebilmektedir.

Değerli milletvekilleri, kamu ihaleleri ile yolsuzluk kavramı arasında oldukça yakın bir ilişki bulunmaktadır. Kamu İhale Kurumunun varlığı da bu ilişki dolayısıyla büyük önem taşımaktadır. İhalelerin usulüne ilişkin kurallara uygun hareket edilmesi, yolsuzluğun önlenmesinde yadsınamaz bir öneme sahiptir. İhale usulüyle ilgili kurallara uyulması, daha sonra ihalelerin esası ve içeriği itibarıyla oluşabilecek yolsuzlukların önlenmesinde bir güvence niteliği taşımaktadır. Tabii, bu sözünü ettiğimiz uygulama ideal olandır. AKP hükûmetleri süresince özellikle son yıllarda giderek alenileşen düzeyde -gerekli şartlar oluşmadığı hâlde- açık ihale usulünden vazgeçilerek pazarlık yoluyla ihale usulü benimsenmeye, dolayısıyla kanunun getiriliş amacı göz ardı edilerek belli kişi ve gruplar arasında pastanın paylaşılması bir ihale usulü olarak yaygınlık kazanmaya başlamıştır.

Değerli milletvekilleri, 2008 yılından bu zamana kadar 4734 sayılı Kanun'da yapılan sistematik değişikliklerle, pazarlık usulünde yapılan ihalelerde ihalelerin ilan edilmesi şartı kaldırılmış, ihale dokümanlarının sadece davet edilen kişilere satışı düzenlemesi getirilmiş, ardından da ihaleye davet edilmeyen kişilerin ihale süreçlerini şikâyet etmelerinin önü tamamen kesilerek hak arama hürriyeti ve mahkemelere ulaşma hakkı da açıkça engellenmiştir. Aslında, geçmişte, bir rutin dışı usulü olan pazarlık yoluyla ihale yöntemi çeşitli kamu ihalelerinde yaygınlaştırılmak istenmiş ancak Kamu İhale Kurumu tarafından bu ihalelerin büyük çoğunluğu iptal edilmiştir. Ancak geçmişte iptal edilen bu ihalelere rağmen son yıllarda yapılan kamu ihalelerinde çeşitli yöntemler denenerek tekrar pazarlık suretiyle ihale usulüne geri dönülmeye başlanmıştır. Kamu kaynakları yine kapalı kapılar arkasında, ihaleye katılıp katılmamaları, teklif verip vermemeleri önemli olmaksızın, yalnızca 3 istekli davet edilerek ve rekabet, şeffaflık, açıklık, katılımcılık ilkeleri göz ardı edilerek yapılmaya başlanmıştır ki kamu kaynaklarının bu şekilde rutin dışı ihale usulüyle belli kişiler arasında paylaşılması yasa dışı olduğu kadar açlık sınırının altında, yoksulluk sınırının altında yaşamaya mecbur bırakılan vatandaşlarımızın daha fazla sömürülmek istenmesidir.

Değerli milletvekilleri, 5506 sayılı Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun açısından tartışıldığında da kamu ihalelerindeki usuli kurallara uyulmasına yönelik kuralların önemi ortaya çıkmaktadır. Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi'nin "Kamu Alımları ve Kamu Maliyesinin Yönetimi" başlığını taşıyan 9'uncu maddesine göre "Her Taraf Devlet, iç hukuk sisteminin temel ilkelerine uygun olarak, diğerlerinin yanında yolsuzluğun önlenmesinde de etkin olan, saydamlık, rekabet ve karar alma sürecinde nesnel kıstaslara dayanan uygun tedarik sistemlerini kurmak için gerekli adımları atacaktır."

Tabii iç hukukumuz açısından da bağlayıcı konumda bulunan uluslararası sözleşme hükümleri uyarınca da ihaleye katılım şartlarının önceden belirlenmesi ve yayınlanması, usul kurallarının doğru olarak uygulandığını müteakiben teyit etmeyi kolaylaştırmak amacıyla kamu alım kararlarında nesnel ve önceden belirlenmiş kıstasların kullanılması; usul kurallarına uyulmaması hâlinde yasal müracaat hakkı temin etmek üzere etkili bir itiraz sistemini içeren etkili bir dâhilî inceleme sisteminin oluşturulması yolsuzlukla mücadele edilmesi konusunda üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, şimdi, AKP Hükûmetinin bu ulusal ve uluslararası bağlayıcı düzenlemeler karşısında ihalelere ilişkin usuli işlemlere uyulmamasını sadece usulsüzlük olarak değerlendirmeye çalışarak savunmasının, bu konunun yolsuzlukla ilgili olmadığını savunmaya çalışmasının haklı ve hukuki bir yanının bulunmadığı da aşikârdır.

Değerli milletvekilleri, ilan yapılmayan ve sınırlı sayıda katılımcıdan oluşan pazarlık usulü, ihalelerin istekliler arasında uyumlu eylem ve davranışlarla kamunun aleyhine olacak kartel anlaşmalarına en müsait ihale yöntemi niteliğindedir. Zira hepimizin malumu uygulamada görüldüğü üzere, pazarlık usulünde ihalenin kime verileceği önceden bir şekilde belli olduğundan, şeklî olarak hukuka uygunluğu gerçekleştirmek adına ihaleyi alacağı zaten belli olan istekli firma 2 adet yan teklif getirmekte, daha sonra da danışıklı tekliflerle ihaleler gerçekleştirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rekabet Kurulu kararlarından da anlaşılacağı üzere, ihale piyasalarında bir grup teklif sahibi bir araya gelip bir kartel oluşturarak bir nesneyi piyasada ederinin üzerinde bir fiyattan satıp oluşan rantı kendi aralarında paylaşmak üzere anlaşma yapabilmektedirler. Bu anlaşmalar sonucunda, kartel üyeleri birbirleri arasında asla rekabete girmemekte, kazanılan rant kartelin mülkiyetine geçmekte ve anlaşmadan sağlanan kazanç kartel üyeleri arasında paylaşılmaktadır. Yahut, kartel üyeleri arasındaki centilmenlik anlaşması gereği, dönüşümlü fedakârlıklarla ihaleler birbirlerine bırakılabilmektedir.

Tabii, tüm bu süreçlere Hükûmetçe ve ilgili bakanlıklarca göz yumulması neticesinde, emeğiyle çalışıp üreten halk her geçen gün daha da fakirleşmekte ve aldığı asgari ücret üzerinden daha fahiş vergilere maruz bırakılmaktadır.

Diğer taraftan, zaman zaman Maliye Bakanlığınca sözüm ona çıkarılan vergi afları da yine bu kartellerin kamuya olan borçlarını silmek üzere bir araç olarak kullanılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ihale usulsüzlükleri ve neticesinde ortaya çıkan yolsuzluklar bağlamında bir diğer önemli konu da ihalenin ilanı meselesidir. İhale konusu, söz konusu iş için istekli olabilecek adaylara ihalenin duyurulması işlevini görmekte olup rekabet ve açıklık ilkesinin de çok önemli bir gereğidir. İhaleden beklenen amaç yönünden ihalelerin ilgililere duyurulması ana kuraldır ve ilan şartı eksiksiz yerine getirilmelidir. Bu konuda geçmişte Danıştay kararlarında da ihaleden beklenen amacın ihaleye katılacakları azami ölçüye çıkarmak olduğu ve bunun da ancak ihalenin ilan edilmesiyle mümkün olabileceği ve bu suretle de kamu yararının tesis edilebileceğine hükmedilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ihalelerin ilan edilmesi kamu yararı ve menfaati, idarenin menfaati yönünden birinci derecede öncelikli olmasına rağmen 4734 sayılı Kanun'un 21'inci maddesine 2008 yılında eklenen fıkrayla belli hâllerde ilan yapılması zorunluluğu anlaşılamaz bir şekilde kaldırılmıştır. Aslında AKP Hükûmeti 2008'de yaptığı bu değişiklikle kamu ihalelerinde şeffaflık, saydamlık istemediğini bir anlamda ifşa etmiştir. Bu şekilde aleniyet ve ihaleye katılımın azami sayıya ulaşması yönündeki hedeften de vazgeçilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi üzerinde özel olarak görüştüğümüz bu önerge bağlamında da Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının birçok alanda ihale yöntemiyle kamu alımları yaptığını biliyoruz. Tabii, bu gensoru önergesi vasıtasıyla çeşitli rakamlara baktığımızda, Ulaştırma Bakanlığının da pazarlık usulü ihale yöntemini bir istisna olmaktan çıkarıp yaygın bir yöntem hâline getirdiğini ibretle görmekteyiz. Pazarlık usulüyle gerçekleştirilen ihalelerin tutarının 2016 yılında yüzde 86,1 artarak 21 milyar TL'ye ulaştığı, 2017 yılının ilk altı ayında ise geçen yılın aynı ayına göre yüzde 175 artarak 16,8 milyar liraya ulaştığı biçiminde veriler bulunmaktadır. Bakanlık ve Hükûmet bu vahim durumu kamuoyundan gizleyemez; buna hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur. Bu durum açıkça kamu menfaatlerinin aleyhinedir. Üç beş sermayedarı zenginleştirmek amacıyla halkı daha da fazla yoksullaştırmaktadır bu durum. Elbette şeffaf devlet, şeffaf yönetim gereği Sayın Bakanın bunun hesabını açık bir şekilde kamuoyuyla paylaşması gerekmektedir. Yoksa, AKP'nin Parlamento çoğunluğuna dayanarak kamuoyunu çok yakından ilgilendiren bu ve benzer önergeleri reddetmesi, soruşturulmasını engellemesi aslında hesap vermekten kaçmaktır, şeffaflığa ve demokrasiye inanmamaktır; daha özünde, kamu menfaatine inanmamaktır.

Bu gerekçelerle, demokratik yönetimi savunan bir parti olarak, kamu menfaatini çok önemli gören bir parti ve anlayış olarak, kamu harcamalarının son derece şeffaf yöntemlerle gerçekleştirilmesini savunan bir parti olarak gensoru önergesinin lehinde oy kullanacağımızı belirtiyor, bir kez daha Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)