| Konu: | İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 6 |
| Tarih: | 11.10.2017 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 491 sıra sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüksek heyetinizi hürmetle selamlıyorum.
Tasarı, bilindiği üzere, iş mahkemelerinin kuruluş, görev, yetki ve yargılama süreleri ile dava şartı olarak ara buluculuğa ilişkin hükümleri kapsamaktadır. İş uyuşmazlıklarının hem çalışma hayatının hem de yargının gündeminde önemli bir yeri vardır. İşçi ile işveren arasındaki uyuşmazlıkların çeşidi ve sayısındaki artış iş mahkemelerinin yükünü de artırmıştır. 2016 yılı adalet istatistiklerine göre, iş mahkemelerinde davaların karara bağlanabilme süresi ortalama dört yüz otuz dört güne yükselmiş olup temyiz aşaması da dikkate alındığında davaların sonuçlanması iki üç yılı alabilmektedir. İş yargısının artan iş yükü ve davaların sonuçlanmasının gecikmesi farklı çözüm yolu arayışlarını gündeme getirmektedir. Mahkemelere gelen iş yükünü hafifletmek ve vatandaşların haklarına daha hızlı sürede kavuşmalarını sağlayabilmek açısından uzlaşma, müzakere ve ara buluculuk kültürünün gelişmesi ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin uygulanması ülkemizin hukuk düzenine olumlu yönde katkı sağlayacaktır.
Tasarıyla hukuk sistemimize ilk defa "zorunlu ara buluculuk" kavramı girmektedir. Kanundan, bireysel veya toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan işçi ve işveren alacak ve tazminatı ile işe iade taleplerinde dava açılmadan önce ara bulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak öngörülmektedir. Zorunlu ara buluculuk bazı hukuk uyuşmazlıklarının çözümünde yargılamayı hızlandırmak ve mahkemelerin iş yükünü azaltmak adına çok önemli bir yöntem olsa da bu kurumun bireysel iş uyuşmazlıklarının çözümünde beklenen amacı sağlayamayacağını düşünmekteyiz. Ülkemiz şartları, işçi ve işveren taraflarının yargılamaya bakış açısı göz önüne alındığında, tarafların ara buluculuk yöntemine başvurduktan sonra anlaşamaması nedeniyle yeniden dava yoluna başvuracakları ve bu yöntemin uyuşmazlığın çözümünün gecikmesine engel bir yöntem olmayacağı, işçinin alacağına kavuşması bakımından ilave bir külfet yaratabileceği değerlendirilmektedir.
Ara buluculuk gibi alternatif uyuşmazlık yöntemleri, tarafların eşit olduğu ve sözleşme serbestisinin geçerli olduğu hâllerde kendisinden beklenen faydaları gösterecektir. Bununla birlikte, iş hukukunda taraflar arasında bir denge veya eşitlik olup olmadığının en çok tartışılan husus olduğu kanaatindeyiz. İş hukukunun kamu düzeni ve toplumsal barışla da yakından ilişkili olduğu düşüncesiyle, zorunlu ara buluculuğun ve buna bağlı olarak çoğu zaman eşit olmayanlar arasında yürütülen müzakere sisteminin, son derece iyi ve adil bir şekilde düzenlenmediği durumlarda sadece iş hukuku açısından değil, toplumsal huzurun tesisi bakımından da uygun olmadığı düşüncesindeyiz. Dolayısıyla tarafların hak ve hukukunu haleldar etmeyen ve adaletin tesisi adına sağlıklı işleyen bir ara buluculuk mekanizması inşa edilmelidir. Eğer işçi-işveren arasındaki dava ve uyuşmazlıkların yargıyı bu derece meşgul etmesi istenmiyorsa öncelikle çalışma hayatının etkin bir şekilde ve yeterince denetlenmesi, taşeron uygulamasının istisnai hâle getirilmesi, profesyonellikten ve kurumsallaşmadan uzak küçük iş yerlerinin fazlalığının önüne geçilmesi, etkin bir sendika ve toplu sözleşme düzeninin kurulması, işçinin iş yeri yönetimine katılması anlayışının güçlendirilmesi gerekmektedir.
Ülkemizde sendikalaşma oranı oldukça düşüktür. İşçinin arkasında haklarını koruyan bir örgütün olmaması, işçiyi işveren karşısında daha güçsüz konuma getirmekte ve iş ilişkisi devam ederken haklarını alamayan işçiler iş sözleşmeleri sona erdiği zaman yargı yoluna başvurmaktadır. Bu durum da bireysel iş uyuşmazlıklarının sayısını artırmaktadır. Sendikalaşmayı zorlaştıran, sendikal örgütlenmeyi zayıflatan politikalar terk edilmelidir. Çağdaş normlarda endüstri ilişkilerinin tesisi için sendikalı işçilerin ve toplu sözleşmeli iş yerlerinin artırılmasına destek sağlayacak düzenlemeler getirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde çalışma hayatıyla ilgili çözüm bekleyen birçok sorun bulunmaktadır. İşçilerin kıdem tazminatından esnek çalışmaya, işçi kiralamadan taşeron kadroya kadar birçok sorun acil çözüm beklemektedir. Son yıllarda artan güvencesiz ve kuralsız çalışma biçimleri, kayıtsız çalışma ve uzun çalışma süreleri, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmaması, bunların ihmal edilmesiyle denetim ve yaptırım eksikliği çalışma barışının bozulmasında, iş uyuşmazlıklarının ortaya çıkmasında da önemli faktörlerdir. Bu itibarla, toplumun tüm kesimlerine insana yaraşır iş fırsatlarının sunulduğu, iş gücünün niteliğinin yükseltilip etkin kullanıldığı, çalışma şartlarının iyileştirildiği, ücret-verimlilik ilişkisinin güçlendirildiği, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlandığı bir çalışma hayatı ve iş gücü piyasasının oluşturulması için gerekli yapısal reform ivedilikle yapılmalı ve önlemler alınmalıdır.
Çalışma hayatı, işçi ile işveren haklarının dengeli bir şekilde korunması yanında işin korunmasını da dikkate alan politikalar çerçevesinde tanzim edilmelidir. Çalışma hayatıyla ilgili yapısal sorunlara yıllardır duyarsız kalınması çalışanların motivasyonunu, verimini ve çalışma barışını olumsuz etkilemektedir.
Taşeron işçilik çalışma hayatının en temel sorunu hâline gelmiştir. AKP döneminde taşeron işçilik uygulaması yaygınlaşmış, kamuda girmediği alan kalmamıştır. Ülkemizde yüz binlerce işçi, insanca çalışma koşullarından uzak, ağır çalışma koşullarında, iş güvencesinden yoksun biçimde, izin hakkı ve fazla mesai verilmeden, günde on iki saati bile aşan sürelerde, hakları ihlal edilerek taşeron şirketleri vasıtasıyla çalıştırılmaktadır. İnsan onuruna yaraşır, düzgün iş tanımını yok sayan taşeron işçilik uygulaması, çalışma hayatının dengelerini bozmuş, ekonomik ve sosyal olarak büyük bir tahribata neden olmuştur. Taşeron işçiler yıllarca aynı kurumlarda çalışmaktadır. Taşeron şirketler değişmekte ancak işçi aynı kalmaktadır. Bu işçiler kurumun işçisi durumundadır, ödemeler kamu tarafından yapılmaktadır. O hâlde işçi simsarlığına ne hacet vardır? Elini sıcak sudan soğuk suya değdirmeyen birtakım patronlara neden komisyon ödenmektedir? Kamuda taşeron sistemine son verilmeli ve işçi simsarlarına aktarılan paralar işçilere verilmelidir. Yargı, taşeron uygulamalarının hileli olduğu ve taşeron işçilerinin işe girdiği tarihten itibaren kamu işçisi olduğu yönünde kararlar vermiştir. Bu kararlar hiç dikkate alınmamaktadır. Taşeron işçileri yıllardır oyalanmakta ve sürekli de aldatılmaktadır. Şu işe bakın: Taşeron sisteminin kölelik olduğunu, taşeron uygulamasının çile uygulamasına döndüğünü, işi daha ucuza yaptırmak için taşeronluk sisteminin acımasız bir şekilde kullanıldığını, işçilerin köleleştirildiğini yıllardır söyleyenler bizzat bakanlardır, AKP hükûmetleridir ama bu sömürüden, bu kölelik düzeninden bir türlü vazgeçmeyen ve vazgeçmeye de niyeti olmayan yine Hükûmettir.
Taşeron işçilere kadro verileceği sözlerine karşın bugüne kadar bir şey yapılmamıştır. Başbakanlar, bakanlar hep söz vermiş, sürekli "Çalışıyoruz, sona gelindi." gibi laflar edilmiştir. Acaba yıllardır neye çalışıyorlar? Hükûmet, sıra vergi koymaya gelince anında görüntü vermektedir, jet hızıyla ve acımasızca vergileri artırıp peş peşe vergi zamları yapıştırmaktadır. Hükûmet, taşeron işçilere verdiği sözü artık tutmalıdır. Son olarak, 2017 yılı sonuna kadar düzenleme yapılacağı yine bakanlar ve Sayın Başbakan tarafından bizzat açıklanmıştır. Yeni yıla girmeden bu konunun çözüleceği müjdesinin verilmesi taşeron işçileri ve bağlı bulundukları sendikalar tarafından yine büyük heyecanla karşılanmıştır ancak taşeron işçilerin yine oyalanmakta ve yine aldatılmakta olduğu anlaşılmaktadır. Zira Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlanan torba tasarının 74'üncü maddesinde, kamu idarelerinin taşeron işçi alımı için ihaleye çıkılmadan önce çalıştırılacak personel sayısı ile ücret ve mali ödemelere ilişkin tavanların tespitini de kapsayan uygun görüş almaları öngörülmektedir ve bu maddenin yürürlük tarihi 1 Ocak 2018 olarak düzenlenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kalaycı, grup adına konuşma sürenizi doldurdunuz, aynı zamanda şahıslar adına talebiniz var. Şahıslar için sözlere başlıyoruz, beş dakika da onun için size süre vereceğim.
Buyurun.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bir taraftan, yeni yıla girmeden taşeron işçilerin konusu çözülecek müjdesi verilirken diğer taraftan, yeni yılın başında yürürlüğe girmek üzere taşeron işçi alımı ihalelerine yönelik yeni bir düzenlemeye girişilmesi AKP Hükûmetinin büyük çelişkisini, tutarsızlığını ve gerçek niyetinin ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu kadar da olmaz, yeter artık, taşeron işçilerle alay etmeyi bırakın. Taşeron işçilerle oyun oynamayın. Ne yapacaksanız, artık getirin şu düzenlemeyi. Hükûmeti bu konuda samimi ve dürüst olmaya davet ediyorum. Taşeron işçilerin her geçen gün artan sorunları artık çözüme kavuşturulmalı, çalışma şartları ve ücretleri acilen iyileştirilmelidir. Bu kölelik sistemine, bu sömürü düzenine artık son verilmelidir.
Değerli milletvekilleri, geçici ve mevsimlik işçilerin çalışma sürelerinin uzatılacağına dair protokol imzalayan ve söz veren ama imzaladığı protokole uymayan ve verdiği sözü yerine getirmeyen de AKP hükûmetleridir. Belediyeler, şeker fabrikaları, çay fabrikaları, orman idaresi, tarım işletmeleri ve demir yolları gibi çeşitli kamu idarelerinde geçici işçi, muvakkat işçi, kampanya işçisi ve mevsimlik işçi olarak yıllardır çalışan işçiler bir türlü kadroya alınmamışlardır. 30 Mayıs 2015 tarihinde, dönemin Başbakanı ve Çalışma Bakanı işçilerin huzurunda, geçici işçilerin çalışma sınırının kalkacağını müjdelemiştir. Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolü'nün 9'uncu maddesine de bu amaçla hüküm konulmuştur. Bu konunun Parlamentoya sunulacağı ve hızlı bir şekilde yasalaştırılacağı açıklanmıştır. Seçimler öncesi müjde verilmiş, söz verilmiş ama seçimler geçince geçici işçiler görmezden gelinmiştir. Geçici ve mevsimlik işçiler Hükûmetten dert yanmakta ve hayal kırıklığına uğradıklarını söylemektedir. Hükûmeti geçici ve mevsimlik işçilere verdiği sözün arkasında durmaya davet ediyorum. Geçici ve mevsimlik işçiler, çalışamadıkları dönemde iş bulamamaktadır zira altı aylığına nasıl iş bulsunlar? Soruyorum, çalışamadıkları aylarda bu arkadaşlarımız ailelerini nasıl geçindirecekler hiç düşünüyor musunuz? Bu arkadaşlarımız emeklilik sorunu da yaşamaktadır. Prim gün sayısını doldurabilmeleri çok zordur; zira 5 ay 29 gün çalışmayla emekli olunabilmesi için kırk yıldan fazla çalışmak gerekmektedir.
Aslında, geçici ve mevsimlik işçilerin çoğu kamunun asıl işlerinde çalışmaktadır. Şu garipliğe bakın ki kamu kurumları, bu işçileri çalıştırmadıkları dönemde personel ihtiyacını taşeron işçilerle ve İŞ-KUR elemanlarıyla gidermektedir. Geçici ve mevsimlik işçilerin daimî çalıştırılmaları hâlinde bir taraftan hizmet alımı ihalesine gidilmesine ihtiyaç kalmayacak, bir taraftan da kadro sorunu çözüleceği için iş yerlerindeki verim artacaktır. Yıllardır başarılı olarak çalışan, bilgi, beceri ve deneyimleriyle iş yerine faydalı olan bu işçilerin daimî çalışmaları mutlaka sağlanmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi, kamuda çalışan geçici ve mevsimlik işçilere kadro verilmesini yıllardır gündeme taşımış, bu arkadaşlarımıza kadro vermeyi taahhüt etmiş ve öteden beri birçok kanun teklifi de vermiştir.
Buradan Hükûmete çağrıda bulunuyorum. Taşeron işçilerle ilgili yıl sonuna kadar getirileceği söylenen düzenlemede geçici, muvakkat, kampanya ve mevsimlik işçilere de yer verelim. Taşeron işçilere de, geçici ve mevsimlik işçilere de öyle uyduruk değil, tapu gibi kadro verelim, haklarını verelim diyorum.
Tasarının hayırlara vesile olmasını diliyor, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)