| Konu: | Yurt dışına kaçırılan kültür varlıklarımızın belirlenerek iadelerinin sağlanması ve mevcut kültür varlıklarımızın korunması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi maksadıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin (10/601) ön görüşmesi münasebetiyle AK PARTİ Grubu adına konuşması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 120 |
| Tarih: | 27.07.2017 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA İSEN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz uzun bir süreden beri güvenlik, ekonomi, gündelik siyaset gibi sıcak konularla meşgul. Bugün "Türkiye'nin derin siyaseti" diye tanımlayabileceğimiz bu kültürel birikimi bir başka boyutuyla da ele almak durumunda olmayı ben bir mutluluk olarak değerlendiriyorum ve inşallah, bundan sonra da kültür ve kültürel potansiyel yüce Meclisin gündeminde daha çok yer işgal eder beklentisi içindeyim.
Türkiye, Doğu ile Batı'nın âdeta iç içe geçtiği bir kültür coğrafyasında yer almaktadır. Üzerinde yaşadığımız toprakların tarihi insanlığın uygarlık tarihiyle özdeştir. Dünyada ilk devletler burada tarih sahnesine çıktı, ilk kentler burada kuruldu, ilk kanunlar burada yazıldı; ilk savaşlara, ilk düzenli ordulara ve ilk barış anlaşmalarına yine bu topraklar tanıklık etti. Bu topraklarda Hitit, Frig, Urartu, Lidya, Asur, Roma, Bizans, Selçuklu, beylikler, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi gibi farklı uygarlıkların izleri var.
Ülkemizde İstanbul hariç tescil kaydı yapılan taşınmaz kültür varlığı sayısı 50 bine yakındır. Sit alanı olarak belirlenen ve koruma altına alınan alanların sayısı ise 8 bine yaklaşmaktadır. 12 bin yıllık bir tarih yelpazesinin her aşamasından izler bir diğeriyle kaynaşarak, birbirinin içinde eriyerek günümüze kadar ulaşmıştır. Bu kültür varlıkları tüm insanlığın ortak mirası olduğu gibi, toplumların millî kimlik ve değerlerinin belirlenmesinde önemli bir etkendirler. Böylesine önemli ve cazip bir birikimden söz ediyorsak elbette ona göz diken bir olgu da gündemde olacaktır. Kültür varlıklarının yasa dışı transferi Antik Çağlardan beri süregelen bir vakıadır. Bu durum Batılı güçlerin 19'uncu yüzyılda ve 20'nci yüzyılın başlarında ortaya çıkan kültürel emperyalizmi ve sömürgeciliğinin bir sonucu olarak had safhaya ulaşmış, ülkemiz kökenli birçok kültür varlığı ait olduğu topraklardan koparılmıştır.
Türkiye, varlıklarının korunması konusunda dünyadaki en eski hafızaya sahip ülkelerden biridir. Osmanlı Devleti Dönemi'nde yürürlüğe giren 1869 tarihli Asar-ı Atika Nizamnamesi'yle kültür varlıkları devlet malı niteliğine sahip olurken 1884'te yürürlüğe giren benzer bir yasa da kültür varlıklarının ihracını yasaklamıştır. 1906 tarihinde yürürlüğe giren bir başka Asar-ı Atika Nizamnamesi cumhuriyetin ilanından sonra yürürlükte kalmış, 1973 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu'yla yasalaşmıştır.
Dünyanın eski ve büyük müzelerinde Türkiye kökenli kültür varlıkları ve hatta anıtsal yapılar bulunmaktadır. İşte, Efes biraz önce örnek olarak verildi, Bergama örnek olarak verildi. Bunların bir kısmı, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde sağlanan imtiyaz veya izinler doğrultusunda gerçekleştirilen kazılar neticesinde ülke dışına çıkarılmışlarsa da gerek 19'uncu yüzyılda gerekse sonrasında gerçekleşen yasa dışı faaliyetler neticesinde ülkemizden koparılan çok sayıda kültür varlığı vardır.
Anadolu'daki kültürel miras alanlarının tahribatı hiçbir zaman tamamen engellenememiştir. Hemen her dönemde kültür varlığı ticareti ve toplayıcılığı yapanların yönlendirmesiyle gerçekleşen kaçak kazıların, İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyada meydana gelen ekonomik gelişmelerin de bir sonucu olarak çoğaldığı söylenebilir. Bugün dahi, ülkemizde arz-talep dinamiğinin bir sonucu olarak kültürel miras alanları yasa dışı kazılarla tahrip edilmektedir. Bu kazılar sonucunda yurt dışına çıkarılan kültür varlıklarının ülkemize iadesi, yasa dışı kazıların ve yasa dışı ihracın belgelenememesi nedeniyle çok güçtür ancak imkânsız değildir.
Son yıllarda Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinasyonuyla, kültür varlıklarının yasa dışı transferinin önlenmesine yönelik faaliyetler ve yurt dışındaki ülkemiz kökenli kültür varlıklarının iadesinde sağlanan başarılı sonuçlar memnuniyet vericidir, ben de eski Bakanımız Nabi Bey'e bu katkıları için teşekkür ediyorum.
Türkiye, kültür varlıklarının iadesi konusunda yürüttüğü çalışma ve politikalar konusunda, bugün dünyadaki önemli aktörlerden biri hâline gelmiştir. En son, nisan başında, New York Times'a verilen tam sayfa bir ilanla çok önemli bir kültürel objenin satışı engellenmiştir.
Türkiye'nin aralarında bulunduğu köken ülkelerin baskıları, uluslararası kuruluşlar ile evrensel kamuoyunun uzun yıllardır sürdürdüğü tepkilerin bir sonucu olarak "pazar ülkeleri" olarak adlandırılan belli başlı ülkeler, 1970 tarihli UNESCO Kültür Varlıklarının Yasadışı İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve Yasaklanması İçin Alınacak Tedbirlerle İlgili Sözleşmesi ve ilgili diğer hukuki araçlar doğrultusunda, ulusal mevzuatlarında değişikliğe gitme mecburiyetinde hissetmişlerdir kendilerini. Bu durum, köken ülkelerin en önemli sorun olarak gördüğü arz-talep dengesini kırmak, en azından azaltmak açısından önemli bir adımdır. Bu iş birliğinin ve dayanışmanın tüm ülkeler ve kültürel mirası tahribata uğrayan toplumlar nezdinde devam ettirilmesi, dünya belleğinin korunması ve gelecek nesillere aktarılması açısından da büyük önem arz etmektedir. Kültür varlıklarının yasa dışı transferinin önlenmesine ilişkin olarak tüm dünyada başvurulan başlıca hukuki araç 1970 tarihli UNESCO Sözleşmesi'dir. Ülkemiz de bu sözleşmeye 1981 yılında taraf olmuştur.
Kültür varlıklarının kaynak ülkelere iadesini öngören sözleşmenin yaptırım gücü olmamakla birlikte, sözü edilen sözleşme pazar ülkelerde ihracı yasak kültür varlıkları için ithalat kısıtlaması getirilmesi, kültür sanat sektörünün farkındalığının artırılması, kültür varlığı kaçakçılığının önlenmesi için uluslararası örgütlerin koordine edilmesi açısından ayrıca önem arz eder. UNESCO Sözleşmesi'nin 3'üncü maddesinde "Taraf devletlerce kabul edilmiş mevzuata aykırı olarak yapılan kültür varlıkları ithali, ihracı, mülkiyet nakli kanunsuzdur." hükmü bulunmakta, 8'inci maddesi ise akit devletleri, yasaklamaların ihlali nedeniyle sorumlu tutulan kişilere cezai ya da idari nitelikli yaptırımlar uygulama taahhüdü altına sokmaktadır.
Bununla birlikte, hukukun doğası gereği 1970 UNESCO Sözleşmesi'nin uygulanmasında da geriye yürütülmezlik ilkesi gündeme geldiğinden 1970 tarihinden önce yasa dışı olarak ülkemizden çıkarılan kültür varlıklarıyla ilgili olarak sözleşmenin bağlayıcılığı ortadan kalkmaktadır.
Buna ek olarak, kültür varlıklarının kaçak kazılar ve yasa dışı yollarla ülkemizden çıkarılmaları nedeniyle kültür varlıklarına karşı işlenen suçların delillendirilmesi ve kanıtlanmasında büyük güçlükler yaşanmaktadır. Bu nedenle, kültür varlıklarının iadesi süresince zaman zaman hukuki yollara başvurulmakla birlikte, daha çok karşılıklı müzakereler yürütülerek sonuç alınmaya çalışılmaktadır. Bakanlık bu konuda da gerekli girişimlerde bulunmaktadır. Bu noktada özellikle pazar ülkelerde müzelerin kamu kuruluşu niteliğinde olmayışı, kültür varlıklarının satışının şahsi ya da tüzel kişilik mülkiyeti mevzuatı kapsamında olması nedeniyle muhataplık sorunları yaşanmaktadır.
Ülkemiz yürütme organlarının ülkemiz kökenli kültür varlıklarını iade çalışmalarında ihtiyaç duyduğu millî irade desteğinin sağlanması, müzakere edilen ülkelerde kamuoyu oluşturulması ve farkındalığın artırılması açısından önemlidir.
Ülkemiz kökenli eser iadesine son ve en iyi örneklerden biri İsviçre'den iadesine karar verilen Herakles Lahdi'dir. Söz konusu lahit Perge kökenli olup 1960'lı yıllarda kaçak kazılar sonucunda yurt dışına çıkarıldığına ilişkin kuvvetli delillere ulaşılmış ve İsviçre'de açılan dava Türkiye'nin lehine sonuçlanmış, karşı tarafın da davadan çekilmesi sonucunda lahdin ülkemize iadesine karar verilmiştir. Eylül ayı içinde Antalya'daki müzeye gelecektir. Biraz önce bahsettiğim bu Kilia idolü de yapılan görüşmeler çerçevesi içinde müzayededen geri çektirilmiştir.
Bütün bu nedenlerle Anadolu'nun önemli zenginlikleri olan kültür varlıklarının korunması, Anadolu'dan koparılan kültür varlıklarının ait olduğu ülkeye iadesini teminen Meclis iradesinin gösterilmesi hem ilgili birimleri cesaretlendirecek hem de kamuoyu önünde önemli bir farkındalık yaratacaktır. Bu amaçla AK PARTİ olarak bu Meclis araştırmasını gerekli ve önemli görüyoruz, kurulmasının ülkemize katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)