| Konu: | Yurt dışına kaçırılan kültür varlıklarımızın belirlenerek iadelerinin sağlanması ve mevcut kültür varlıklarımızın korunması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi maksadıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin (10/601) ön görüşmesi münasebetiyle HDP Grubu adına konuşması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 120 |
| Tarih: | 27.07.2017 |
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün, tabii ki Parlamentomuzun almış olduğu bu kararı değerlendirmek istiyorum. Bu, Parlamentomuz açısından, tarihî açıdan üzüntü verici bir gelişmedir. Burada bizim esas itiraz ettiğimiz nokta, burada objektif davranılmamasıdır. Bu Meclise, bu Genel Kurula hiç gelmeyen milletvekilleri olmasına karşın Anayasa'mızın 83'üncü maddesinin son fıkrasının yani bir ayda beş birleşime katılmama gerekçesinin, mazeretinin münhasıran Halkların Demokratik Partisinin milletvekillerine uygulanmasıyla Meclisin teamüllerine ve uygulamalarına, Anayasa'mızın 10'uncu maddesine, eşitlik prensibine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ayrımcılık yasağına aykırı bir karar verilmiştir. Bu, halkın iradesine karşı verilmiş bir karardır. Bizim düşüncemiz, halkın iradesiyle seçilmiş milletvekillerinin ancak seçimlerle değişebileceğine ilişkindir. Bu anlamda, Parlamentomuz açısından demokratik siyasetin önünde bir engel olabilecek bu karar maalesef bugün Parlamentomuz tarafından alınmıştır. Bu konudaki bu ayrımcılık ve münhasıran partimize yönelik bu uygulamaları da kamuoyunun takdirine arz etmek istiyorum.
Şimdi, 4 parti tarafından ortaklaşa verilmiş olan, yurt dışına kaçırılan kültür varlıklarımızın belirlenerek iadelerinin sağlanması ve mevcut kültür varlıklarının korunması amacıyla verilen Meclis araştırması önergesi üzerinde görüşlerimi belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insanlık tarihine yön veren düşüncelere tanıklık etmiş benzersiz, zengin bir mirasa sahip olan coğrafyamızda birbirinden farklı dinlere, etnisiteye mensup halkların ortaya koyduğu birbirinden değerli kültürel bir mirasın varisleri olarak bu kültürel mirası koruyup sonraki kuşaklara aktarmada oldukça başarısız bir noktada bulunduğumuz gerçeği orta yerde durmaktadır. Tarihî ve kültürel eserleri koruma konusunda sınırlı, kesintili ve tepeden inmeci girişimler, gerek ilgili devlet kurumları nezdinde ve gerekse halkta nitelikli bir koruma bilinci oluşturamadı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, izninizle, bu konu bağlamında gerek seçim bölgem olan Mardin olması hasebiyle ve gerekse mensubu bulunduğum Süryani halkının son zamanlarda da çeşitli vesilelerle gündeme gelen tarihî, kültürel yapılarına, eserlerine, taşınmazlarına ilişkin kimi sorunları buradan dile getirmek ve gerek Meclis Genel Kurulunun ve gerekse kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum. Son günlerde "Süryani kiliseleri Diyanet İşleri Başkanlığına devrediliyor." biçiminde basına yansıyan haberlere ilişkin konuya açıklık getirmek ve söz konusu habere kaynaklık eden soruna dair de şunları belirtmek istiyorum: Sorunu teşkil eden konunun gelişimi iki boyutludur. Birincisi: "Cemaat vakıfları" dediğimiz kilise ve manastır vakıflarının taşınmaz mal edinmelerinin yasaklandığı dönemde, Mardin Midyat'a bağlı bazı köylerde yapılan kadastro çalışmalarında, vakıflar adına taşınmaz mal edinimi o dönemdeki mevzuat ve yargı kararlarıyla yasaklı olduğundan kiliseler ve mezarlıklar içinde bulundukları köy tüzel kişilikleri adına tescil edilmiştir. Bu yasaklayıcı durum 2008 yılında yeni Vakıflar Kanunu'yla sona erdirilmiştir.
Konunun ikinci boyutu ise, Vakıflar Kanunu'nun kabul edildiği tarihten sonra yapılan kadastro çalışmalarında bu kez mevzuat izin vermesine rağmen kadastro ekiplerinin mevzuat ve kanunları eksik ve yanlış yorumlamaları ve daha da önemlisi bazı köy heyetlerinin taşınmaz mallarını ilgili vakıf yerine, bulundukları köy tüzel kişiliği adına tescil ettirmeyi tercih ettirmelerinden kaynaklanmıştır. Akabinde, bu durum, yeni büyükşehir belediyelerinin kurulmasına dair 6360 sayılı Kanun'un 2012 yılında kabul edilmesine kadar devam etmiştir.
Mardin Büyükşehir Belediyesi de aynı kanunla kurulmuştur. Söz konusu kanun hükümlerinin 2014 yerel seçimleriyle yürürlüğe girmesiyle birlikte köy tüzel kişilikleri ortadan kalkmış ve bu köy tüzel kişiliklerinin mallarının tasfiye ve devredilmesi amacıyla her valilik bünyesinde tasfiye komisyonları kurulmuştur.
Mardin Valiliği Devir, Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu köy tüzel kişilikleri adına kayıtlı olup kilise ve manastır niteliğinde bulunan taşınmaz malların hazine adına tesciline; tahsisinin ise, Diyanet İşleri Başkanlığına yapılmasına; Süryani mezarlığı niteliğindeki taşınmazların Mardin Büyükşehir Belediyesi adına tesciline; vakfın kilise ve manastırlarına ait farklı nitelikteki arazilerin ise bulunduğu yer belediyesi adına tescilline karar vermiştir.
Ancak, bu kararlar üzerinde kamuoyunda oluşan yoğun tepki nedeniyle kilise ve manastırların Diyanete tahsisiyle ilgili karar iptal edilmiştir. Ardından Mor Gabriel Vakfı gerekli girişimde bulunarak tasfiye komisyonuna başvurmuş ve söz konusu kilise, mezarlık ve arazilerin vakfa iadesini talep etmiştir. Ancak, komisyon yetkilileri, ilgili kanun gereğince söz konusu taşınmazları ancak devlet kurumlarına verebileceklerini, vakıflara bu türden bir devir yapamayacaklarını ifade etmişlerdir. Tabii, bu konu bu noktada adli bir nitelik kazanmış ve ilgili vakıf gerekli adli başvurularda bulunmuş ve bu konularda davalar açmaya devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, iki gün önce 94'üncü yıl dönümü olan Lozan Antlaşması'nın 42'nci maddesinin 3'üncü fıkrası aynen şöyledir: "Türk Hükûmeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiye'deki vakıflarına, din ve hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlanacak ve Türk Hükûmeti yeniden din ve hayır kurumları kurulması için bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir." Yine "Lozan'ın 38'inci maddesinden 44'üncü maddesine kadar olan maddelerin kapsadığı hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir kanunun, hiçbir yönetmeliğin ve hiçbir resmî işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiçbir kanun, hiçbir yönetmelik ve hiçbir resmî işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir." şeklindedir.
Az önce küçük bir kısmını dile getirdiğim taşınmazların hazine adına tescili Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu antlaşması olan Lozan Antlaşması'na açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yanlış bilgi veriyorsunuz. O taşınmazların hepsi kamu tüzel kişiliğinindir.
EROL DORA (Devamla) - Bu gerekçeyle, hâlihazırdaki haksız uygulamanın sona ermesi için gerekli düzenlemeler ilgili bakanlıklar tarafından bir an önce yapılmalıdır ve söz konusu Mor Gabriel Vakfı ya da diğer vakıfların gerçekte kendilerine ait olan mülk, kilise ve manastırları geri alabilmek için adli yollara başvurmak zorunda bırakılmaları toplumsal barışımızı zedelerken, ülkemizin aleyhinde de olumsuz algıların oluşmasına sebebiyet vermektedir.
Değerli milletvekilleri, tabii, özgür olarak yakın zamanda basına ve kamuoyuna yansıyan güncel bir konu olması nedeniyle Mardin bölgesindeki Süryanilere ait taşınmazları gündeme taşıdım ancak benzer nitelikte sorunlar azınlık statüsünde bulunan Ermeni, Rum ve Musevi vatandaşlarımıza ait vakıf ve taşınmazlar için de aciliyetini korumaktadır.
Tabii, gerek azınlıklara mensup yurttaşlarımızın kendilerini ötekileştirilmiş hissetmemeleri, devletle olan ilişkilerinin bu temelde yıpranmaması ve gerekse demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti niteliğinin gereği olarak Türkiye'nin altına imza atmış olduğu antlaşmalar çerçevesinde üzerine düşen yükümlülükleri sağlamada Hükûmetin daha titiz davranmasını beklemek yurttaşlarımızın en doğal hakkıdır, bizler de bunu beklemekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşadığımız coğrafyada zamanımıza kadar ayakta kalabilen tarihî ve kültürel varlıklarımızı ayırt etmeksizin ortak mirasımız olarak koruma altına alabilmek, aynı zamanda mevcut çoğulcu toplumsal yapımızı da barış içerisinde sürdürebilmemizin önemli bir teminatı olacaktır. Bunun güncel, en çarpıcı örneği, sular altında bırakılmak istenen Hasankeyf ve sayısız medeniyete ev sahipliği yapan, binlerce yıllık hafızamızın, kültürümüzün canlı bir tanığı olan Diyarbakır'ın tarihî Sur bölgesidir. Aksi durumda, tarihî, kültürel eserlerimizin ve değerlerimizin korunması konusunda da tekçi yaklaşımlara düşme riski, ülkemizin olduğu kadar insanlığın ortak mirasının yok olmasına ve diğer taraftan, gelecek nesillere aktarabileceğimiz tarihî ve kültürel değerlerden yoksun kalmamıza neden olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanımız da buradadır, bu konuda da kendilerinin hassasiyet göstereceğini biliyorum ve inanıyorum. Bir an önce bu sorunu çözümleyerek vatandaşlarımızı rahatlatmak bu Parlamentomuzun da görevidir.
Hepinizi tekrar sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)