| Konu: | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 119 |
| Tarih: | 26.07.2017 |
MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Önümüze getirilen ve on beş gündür neredeyse sabahlara kadar çalıştığımız, bu, bize göre -tanımlamakta güçlük çekiyorum ama- asla kabul edilemez, her yönüyle sakat İç Tüzük Teklifi'yle ilgili görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım.
Değerli arkadaşlar, bu İç Tüzük Teklifi bizim önümüze nasıl geldi diye kısaca bir bakacak olursak, öncelikle, devletin ve bütün kurumlarının sizin bilginiz dâhilinde ve aktif katkınızla FETÖ terör örgütüne terk edildiği bir süreçten geçtik. Sonrasında, haber alınan, öngörülen, bir yere kadar izin verildiği konusunda ciddi şüpheler olan ve sonuçlarından sonuna kadar yararlandığınız bir darbe girişimi ve onun sonrasında, hemen 20 Temmuzda olağanüstü hâl ilan ederek ve bizim anayasal düzenimizi ayaklar altına alarak yürüttüğünüz bir süreç ve o süreçte mühürsüz bir seçimle Yüksek Seçim Kurulunun kendi kanununu ve uygulamalarını yok saydığı bir uygulamayla elde ettiğiniz Anayasa değişikliği. Öyle bir Anayasa değişikliği ki, tüm muhalefetin susturulduğu, demokratik yolların tıkandığı, medyaya el konulduğu ve muhalefetin sonuna kadar sesinin kısıldığı bir süreçte bir Anayasa değişikliği gerçekleştirdiniz.
Ne yaptınız? Tekleştirdiniz, egemenliği bir kişiye teslim ettiniz, kuvvetler ayrılığını yok ettiniz ve işte onun sonucunda da değersizleşen ve işlevsizleşen bir Meclis. Peki, ne kalmıştı geride? Geride kalan işte bu kürsüydü. Şimdi, Meclisi değersiz gören, millî iradeyi değersiz gören, kendisine oy verenler dışındaki millî iradeyi yani milleti yani halkı terörist ilan eden ve onların temsilcilerine "Konuşmasınlar, fazla uzatıyorlar, biz kendi gündemimizi belirleyelim ve bir an evvel kendi yasalarımızı canımız nasıl istiyorsa öyle geçirelim." diyen bir anlayışla karşı karşıyayız ve o anlayışın getirdiği işte bu İç Tüzük Teklifi'yle karşı karşıyayız.
Ne yapmışlar arkadaşlar, kısaca söylersek; ellerine almışlar İç Tüzük'ü "Muhalefet nerede konuşuyordu?" diye bakmışlar ve nerede konuşuyorsa muhalefet ya yok etmişler ya da kısaltmışlar konuşma sürelerini. Buradaki konuşmaları, tartışmaları, katkıları, eleştirileri, araştırma önergelerini değersiz gören, zaman kaybı gören ve "Biz bir şekilde, mutlaka hızlanacağız." diyen anlayış aslında çoğulculuğu da demokrasiyi de hukuk devletini de ve dolayısıyla millî iradeyi de hiçe sayan anlayıştır.
Değerli arkadaşlar, süreç son derece yanlış işletilmiştir. Süreçte Parlamento geleneğinin aksine hiçbir şekilde katılımcılık ve çoğulculuk aranmamıştır. Bakınız "On beş güne yakın çalıştık, muhalefet katkı vermedi." diyorsunuz, muhalefet size çok katkı verdi ancak iki kelimeyi değiştirmekten daha fazla öteye bir cesaret gösteremediniz. Örnek mi istiyorsunuz? Hemen verelim. Usulle ilgili tartışmaları üç dakikayla sınırlayan düzenlemeyle ilgili biz dedik ki: "Bu, Meclis Başkanına dahi güvenmemek anlamına gelir. Niye bu inisiyatifi alıyorsunuz? Zaten üç dakika konuşuluyor. Bırakın, çok ciddi, kritik bir konu konuşulurken Meclis Başkanı değerlendirsin ve on dakika süre verebilsin. Meclis Başkanını niye hizaya getirmeye çalışıyorsunuz?" Sayın Başkan da aynen bu şekilde bir konuşma yaptı. Peki, ne oldu? En ufak bir değişiklik oldu mu? Olmadı. Bakın, sizlerin bunu değiştirecek cüreti dahi yok, açıkça ifade ediyorum, cüretiniz dahi yok, virgülüne dahi dokunamazsınız.
Bir nokta daha, deniyor ki: "Biz anlaştık, anlaşılan metinleri getirdik." Biraz önce sordum, 18 madde, kaç maddede anlaşılmış? 4 maddede. Hani anlaşılmıştı? Bakın, değerli arkadaşlar, bu, boş bir palavradır. Önemli olan, kritik maddelerde asla ve kata anlaşma söz konusu değildir. Muhalefet dışlanmıştır. Dayatmacı bir anlayışla gelinmiştir.
Örnek mi istiyorsunuz? Bakın, bizim burada olmazsa olmazlarımız, başından beri, televizyonun bu bütün çalışmaları naklen yayınlamasıdır. Neden korkuyorsunuz? Gerekçede de yazıyor, Sayın Eseyan da dedi: "Şeffaflığı sağlayacağız." Şeffaflığın "ş"si var mı burada? Hangi hükümle şeffaflığı sağlıyorsunuz? Bu konuşmaları milletin gözünden niye kaçırmaya çalışıyorsunuz? Hangi korkunun ürünüdür bu?
Değerli arkadaşlar, bu, bana Shakespeare'in ünlü Venedik Taciri oyununu hatırlattı. Hem edebî açıdan değerlidir hem de hukuk sosyolojisi açısından son derece önemsenir bu yapıt. Bir mahkeme salonunda, alacaklı borçludan 1 kilo et alma hakkına sahiptir, o da o kişinin kalbini tercih eder. Evet, lafzi olarak bakarsanız, o kalp, borçlunun vermesi gereken bir borçtur ama hukuk bunu asla kabul etmez. İşte, bu anlaşma metinlerinin kalbi, değerli arkadaşlar, süresiz, Meclis Genel Kurulu çalıştığı sürece olması gereken Meclis yayınıdır ve siz bundan bilerek, isteyerek ve ısrarla kaçıyorsunuz çünkü bu tartışmalardan korkuyorsunuz. Bu Meclisi, bu kürsüyü milletin gözünün önünden kaçırmaya çalışıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bir olmazsa olmazımız daha, hiçbir şekilde anlaşılamayan noktalardan birisi de yoklamadan kaçmaktır. Bir milletvekilinin, bir Meclis grubunun, hele hele Hükûmet grubunun, o tasarının veya teklifin sahibi olan grubun yoklamadan kaçması, okulu kırmaya çalışan yaramaz öğrenciler gibi Meclisten kaçmaya çalışmasını nasıl kabul edebilirsiniz? Bu millete borcunuz bu kadar mıdır? Bu açılardan hiçbir şekilde anlaşma olmamıştır ve bu "anlaşıldı" lafı, son derece büyük bir palavradır; bunun altını çizmek istedim.
Anayasa'ya aykırılıklarını vaktim kalmadığı için söyleyemiyorum bile ama son derece açık ve Anayasa Mahkemesinin, gerçekten bir mahkeme olsa, gerçekten hukuki bir değerlendirme yapsa mutlaka bizim demokratik hukuk devletimize sahip çıkmak adına birçok maddeyi ihlal ettiğini tespit etmesi gerekir. Bunların en başında gelen, 83'üncü maddedir. Yani ne? Milletvekili dokunulmazlığı.
Değerli arkadaşlar, bu kürsü, özgürlüğün kürsüsüdür. Bakın, bu Meclis Kurtuluş Savaşı'nı verirken, Polatlı'ya kadar düşman gelmişken bu Mecliste tartışmalar bitirilmemiştir, "Yeteri kadar konuşulmuştur." denilmemiştir ama işte o gün dahi değer verilen kürsünün bugün sesi kısılmak istenmektedir.
Milletvekiline "hakaret" gibi bir kavramla, müphem bir kavramla cezalandırılma, Meclisten çıkartma ve gerektiğinde bize göre ahlaki de olmayan, vicdani de olmayan ve hiçbir milletvekiline yakışmayan bir biçimde para cezasıyla terbiye etme sonucunu getiriyorsunuz. Bunu ne hakla yapıyorsunuz?
Bakın, bir milletvekili sokakta konuşacak, bir vatandaş sokakta konuşacak ama gelip bu kürsüde onu söyleyemeyecek. Ne olacak? "Hakaret ettin." olacak.
Değerli arkadaşlar, bakın, bu kürsüde ayakkabı kutuları konuşulmuştur, bu kürsüde kadın cinayetleri konuşulmuştur, bu kürsüde milyarlık kol saatleri konuşulmuştur, bu kürsüde size yakın vakıflara, kurumlara peşkeş çekilen kamu arazileri konuşulmuştur, bu kürsüde Deniz Feneri konuşulmuştur. Bunlar konuşulmayacak da ne konuşulacak bu kürsüde? Dolayısıyla arkadaşlar, bu yaptığınızın ne demokrasiyle ne de millî iradeye saygıyla en ufak bir ilgisi yoktur.
Genel Kurulun çalışma düzenini ve huzurunu bozan milletvekilini cezalandıracaksınız. Kimin huzurudur bu; bu, kimin huzurudur? Sizin huzurunuz mu? Bakın, yıllarca rahmetli Kamer Genç buraya bir deniz feneriyle geldi. Büyük bir yolsuzluk vardı ve sizin o zamanlar FETÖ'cü hâkimler marifetiyle sakladığınız ve cezalandırılmasının önüne geçtiğiniz bir yolsuzluktu. İnsanlarımızın dinî duyguları istismar ediliyordu ve siz de buna göz yumuyordunuz ve o deniz feneri her geldiğinde sizin huzurunuz bozuluyordu. Şimdi, bir milletvekili buna benzer bir materyalle buraya çıkınca "Huzurumuz bozuldu, atalım bunu." mu diyeceksiniz?
Bakın, hakareti, huzuru bir çoğunluğa, bir salt çoğunluğa, Genel Kurulun çoğunluğuna, hem de sizin gibi demokrasiyi içine sindirememiş ve kararlarını parmak sayısına indirgemiş bir çoğunluğun takdirine terk edemeyiz arkadaşlar ve şunu bilin: Biz, ne sizin getirdiğiniz İç Tüzük kısıtlamalarından ne para cezalarınızdan ne sınırlamalarınızdan korkmuyoruz. Biz anlatacaklarımızı burada da anlatırız, bu ülkenin her yerinde anlatırız, herkes duyana kadar anlatırız, siz duyana kadar anlatırız, saraydaki duyana kadar anlatırız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.