GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:114
Tarih:19.07.2017

ATİLA SERTEL (İzmir) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; deveye sormuşlar "Boynun niye eğri?" diye. Deve yanıtlamış: "Nerem doğru ki!" demiş. Hakikaten adalet açısından baktığımızda neremizin doğru olduğunun neremizin eğri olduğunun çok açık ve net görüldüğü olayları yaşıyoruz.

Bir olay anlatmak istiyorum: Gökmen Ulu. Gökmen Ulu, benim gençlik yıllarından beri tanıdığım Atatürkçü, yurtsever, ülkesine bağlı; iyi bir aile reisi, bir oğlu var; bir gazete emekçisi. Bu kardeşimin 19 Mayıs günü sabah erken saatlerde gözaltına alındığı yazılıyordu Mediha Olgun'la birlikte. İzmir'deydim, bulunduğu Bostanlı'daki evinin önüne gittim. Evinin önü ana baba günü, gazeteciler var, biz de varız milletvekili arkadaşlarımızla beraber. Gözaltına alındığı, hatta tutuklandığı söyleniyor televizyonlarda ama ortada polis bile yok. Gökmen Ulu'yla beraber, ailece -çocuğu, eşi- oturduk polisleri bekliyoruz gözaltına alması için. Öğlen oldu, polisler yok, saat iki oldu, üç oldu. Orada bir pide salonu var, kesat giden işleri düzeldi adamın ve millet oradan çok güzel bir bütçe yarattı pideciye, pideci seviniyor. Saat dört oldu, beşe doğru artık Gökmen Ulu'yu alıp Emniyet Müdürlüğüne biz götürmeye karar verdik ve benim arabama Gökmen Ulu ve avukatıyla beraber gittiğimizde birdenbire sivil polisler çıktı karşımıza. "Lütfen beş on dakika daha bekleyin, İstanbul'dan yazı gelecek, evinde arama yapacağız." dediler.

Gökmen Ulu kaçmadı, kaçmaz; o, Zekeriya Öz gibi değil, kaçırılan FETÖ'cüler gibi değil ama ne yazık ki Gökmen Ulu'nun, tutuklandıktan sonra cezaevinde yattığında itiraz dilekçesine kaçma şüphesiyle salınmadığı yazıldı tıpkı Akın Atalay gibi. Cumhuriyet gazetesinden Akın Atalay Almanya'dan gelip kendi teslim oldu, her itiraz dilekçesinde kaçma şüphesi konuldu.

Sevgili arkadaşlarım, Dikili'den çıkmış bu yiğit arkadaşımız, onun gibi, Sabah gazetesinde çalışan Mediha Olgun kardeşimiz hiçbir suçu olmayan insanlar. Ahmet Şık -dün söyledim- "Dokunan Yanar", "İmamın Ordusu" kitaplarını yazan ve yayınlanmamış kitabı nedeniyle FETÖ'cüler tarafından bir yıl Silivri zindanlarında tutuklu olarak bulunan bir kardeşimiz. Ahmet Şık sosyalist bir arkadaşımız, gazeteci bir arkadaşımız. Kadri Gürsel; siz Fetullah Gülen'e yağ çekerken, "Hocam, neredesin? Seni çok özledik Hocam." diye stadyumlarda güzelleme düzerken, Kadri Gürsel, Fetullah Gülen terör örgütünün Türkiye'yi ele geçireceği şüphesini anlatan bir gazeteciydi, tıpkı Cumhuriyet çalışanları gibi.

24 Temmuzda Cumhuriyet gazetesi mensuplarının görüleceği dava var. İki yüz altmış iki gündür Silivri Cezaevinde yatıyorlar ve iki yüz altmış yedi gün sonra ilk duruşmaya çıkacaklar. Bu, sizin adaletsizliğinizin en somut örneği olarak tarihe geçti. Almanya'dan kendi gelen Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Turhan Günay, Ahmet Şık, Bülent Utku, Güray Öz, Musa Kart, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör, Önder Çelik...

730 basın kartını iptal etmişsiniz. Diyor ya Sayın Cumhurbaşkanı "Onların basın kartı yok." diye, iptal eden sizsiniz, olmadığını söyleyen yine sizsiniz. Bankamatik soyguncusu varmış gazetecilerin arasında. Kim? İsmini açıklayın buradan. Kim bankamatik soyguncusu gazeteci? Söylemezseniz bu suç da sizin üzerinizde atılı kalır. Hak, hukuk, adalet; hak, hukuk, adalet ve bir gün size de lazım olur.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)