GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:113
Tarih:18.07.2017

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, konuştuğumuz konu istinaf sistemi. Burada pek çok şey söylendi. Ben biraz öğrenciliğime ve mesleğin ilk yıllarına dönerek bir iki anekdotla bu konu hakkındaki değerlendirmelerimi bu konuşmada paylaşmak istiyorum. Üniversiteden 1984 yılında mezun oldum, 1985'te mesleğe başladım, ilk çalıştığım alan da usul hukukuydu. İstinaf sisteminin ne kadar önemli olduğunu daha mesleğin ilk günlerinde çok değerli hocalarım, emeklerini helal etsinler, anlattılar. Hatta "Yüksek lisans tezimi istinaf konusunda mı yazayım?" diye epeyce tartışmıştık, sonra başka bir konu seçtim. Belki kapsamlıdır, daha ileride çalışılması daha iyi olur gibi bir düşünceyle yüksek lisans çalışmasını istinaf üzerine yapmadım ama Türkiye'de istinaf sistemine çok ihtiyaç olduğunu daha sonra Almanya'da yürüttüğüm çalışmalar sırasında da öğrendim. Gerçekten önemli bir konuydu ve Türkiye'de yargıda hızı, verimliliği ve adaleti sağlamak açısından iyi olacağı konusunda da genel bir kanaat vardı. Ama, maalesef, bugün önümüze gelen sistemde bütün o dönemin istinaf için yaşadığımız heyecanını tümüyle yok eden bir sistemle karşı karşıyayız. Sadece istinaf açısından değil, yargı çökünce hangi sistemi getirirseniz getirin hiçbir önemi kalmıyor. Öyle bir çöküş yaşıyoruz ki değerli arkadaşlar, bunu da başka bir anekdotla anlatmaya çalışayım. Örnekler çok fazla, bundan önce yaptığım konuşmada da bu örnekleri saydım. Yani, Cumhurbaşkanı istediğini suçlayabiliyor; zaten suçladığı insanlar bir süre sonra gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, mahkûm ediliyor; Hükûmetten de, maşallah, bu konuda en ufak bir özen görme imkânımız yok. Yargılama hukukunun temelini oluşturan bütün evrensel ilkeler ayaklar altında. Böyle bir ortamda istinaf sistemi de tabii ki bu anlayış ışığında biçimlenecektir.

Şimdi, yıl 1983 ya da 1984; son sınıftayız, ceza muhakemesi hukuku dersini alıyoruz. Rahmetli hocamız, kendisine çok şey borçlu olduğumuz, kendisinden çok şey öğrendiğimiz Eralp Özgen anlatıyordu ceza muhakemesi hukukunu; "ceza usul hukuku" diyorduk. Öyle kötü bir tablo çıktı ki karşımıza, bir ara birimiz sormak zorunda hisseti kendini -ben de olabilirim ama hatırlamıyorum, başka arkadaşım da olabilir- "Peki, Hocam, eğer yargı sistemi böyleyse biz ne yapacağız şimdi, nasıl bir çare aramamız lazım?" diye sordu. "Vallahi benim size tavsiye edebileceğim en garantili yol mahkemeye düşmeyin. Düşerseniz sonrasını ben de bilmem." dedi. Şimdi, o dönemle bu dönemi kıyasladığımızda şöyle bir fark var olumsuz anlamda: Şimdi, mahkemeye düşmeme şansınız da yok. Zaten bir talimat üzerine ister milletvekili olun ister insan hakları savunucusu ister Twitter'da herhangi bir paylaşımda bulunan ya da sosyal medyanın herhangi bir alanında paylaşımda bulunan bir yurttaş olun fark etmiyor; zaten genel talimat vardır, iddianameler hızla hazırlanır, ardından gözaltılar, tutuklamalar, yargılamalar başlar. Bunu bizzat ben de yaşıyorum bütün diğer arkadaşlarım gibi. Hakkımızda hazırlanan fezlekelere bakıyorum ve dönüyorum Eralp Hocaya sormak istiyorum, tabii rahmetli artık, soramıyoruz: "Peki, Hocam, bize 'Mahkemeye düşmeyin.' dediniz. Tek garanti budur bu sistemin çarklarından kurtulmak için, bu adaletsizliğin kurbanı olmamak için. Şimdi ne yapacağım Hocam? Artık mahkemeye düşmeme şansımız da yok." İşte, bu duruma geldi yargı sistemi.

Ben konuşmamı bir kelimeyle, kelime üzerine söyleyeceklerimle bitireyim. "Veyl" kelimesini bilirsiniz. Biz çocukken yaramazlık yaptığımızda Arapçada büyüklerimiz bize derlerdi ki "Vaveyla ala rasık." Sonra öğrendim ki bayağı önemli bir kelimeymiş. Kur'an-ı Kerim'de de çok geçer. Ben de diyorum ki bu sistemi bu hâle getirenlere veyl olsun!

Saygılarımla efendim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.