| Konu: | Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 18.07.2017 |
MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi öncelikle saygılarımla selamlıyorum.
Üzerinde görüşme yapmakta olduğumuz kanun tabii ki en fazla adalete ilişkin bir kanundur ve bu çerçevede yapacağımız biraz sonraki açıklamalar da adalet odaklı olacaktır. Ama bu kanun teklifinin birinci bölümüne ilişkin sözlerimize geçmeden önce adaletin tecellisine ilişkin iyi bir haber vererek sözlerime başlamak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Parsak, bir dakika...
Sayın milletvekilleri, lütfen, biraz sessiz olabilir miyiz.
Buyurun Sayın Parsak.
MEHMET PARSAK (Devamla) - Bundan tam iki buçuk yıl önce yani sekiz yüz seksen gün önce, İzmir'de, Ege Üniversitesinde bölücü terör örgütü mensupları tarafından katledilmiş olan, şehit edilmiş olan rahmetli Fırat Yılmaz Çakıroğlu kardeşimizin biraz önce karar duruşmasında kararı çıktı, hükmü açıklandı ve hain terör örgütü mensubuna terör örgütü üyeliğinden dolayı on beş yıl ve işlemiş olduğu cinayetten dolayı da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu kararı veren mahkeme heyetini, bu kararı talep eden cumhuriyet savcısını tebrik ediyorum ve iki buçuk yıldır bu mücadeleyi milliyetçi, ülkücü hareketin vakarına uygun bir şekilde adliye salonlarında, duruşma salonlarında takip eden yüzlerce, binlerce ülküdaşımız olan avukatlarımız başta olmak üzere, kalben de bu mücadeleyi şimdiye kadar sürdürmüş olan milyonlarca ülküdaşımıza da buradan bu kürsü aracılığıyla teşekkürlerimi arz ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, üzerinde müzakere yürütmekte olduğumuz kanun tasarısının birinci bölümü çerçevesinde sözlerimize geçersek, yaklaşık yarım asırdır siyasi arenada faaliyet gösteren ve mensubu olmaktan şeref duyduğumuz Milliyetçi Hareket Partisi, 1980 yılı öncesi kullandığı en temel sloganlardan biri olan "Hak, hukuk, adalet; Milliyetçi Hareket" parolasıyla adaleti, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi ve mülkün temeli olarak görmektedir. Yarım asırdır okuduklarımız, yazdıklarımız, düşündüklerimiz, söylediklerimiz ve uyguladıklarımız her daim adalet üzerinedir. Bu sebepten ötürü yasama, yürütme ve yargıdan ibaret idari teşkilat yapısının sacayaklarından biri olan yargı erkinin bütün vatandaşlarımız açısından tereddüde mahal vermeyecek derecede güvenilebilecek bir yapıda olması Milliyetçi Hareket Partisi için olmazsa olmazdır. Bu bağlamda, az önce ifade ettiğim mülkün temeli olan adalete güven ise ancak ve ancak yargı sisteminin etkin, erişilebilir, adil ve tarafsız olması hâlinde temin edilebilecektir. İşte, tam da bu noktada günümüz imkânları ve gelişen teknolojinin harmanlanarak yargı teşkilatı bakımından da hukuki, beşerî, fiziki ve teknolojik kapasitenin en ileri seviyede geliştirilmesi elzemdir. Ancak bu gelişme ve geliştirme yapılırken de hukuk devleti ilkesinden asla taviz verilmemeli, güçlünün değil haklının korunmasına en had safhada dikkat edilmeli. Aziz milletimizin adaletli ve hakkaniyetli bir sosyal düzen içerisinde yaşaması, üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü prensibinin hâkim kılınmasını ve temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını sağlayacak tedbirlerin tam manasıyla hayata geçirilmesini zaruri kılmaktadır. Zira, hukuk devletinin en önemli unsurlarından olan yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olan biz yürütme ve yasama organlarının işlemlerini denetleyen, vatandaşlarının hukuki ihtilaflarına çözüm bulan yargı organları, yasama ve yürütme karşısında bağımsızlığa sahip olmadıkları veya tarafsızlıklarını koruyamadıkları takdirde, yargısal denetimin bir anlamı da kalmayacak, kuvvetler ayrılığı ile hukuk devleti ilkelerinden de söz edilemeyecektir.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere 20 Temmuz 2016 tarihi itibariyle bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri nihayet faaliyete geçirilmiş ve iki dereceli olan yargı sistemimiz artık üç dereceli hâle getirilmiştir. Bu vesileyle şu aşamada dosya sayısının azlığının da etkili olduğunu belirterek faaliyete geçirilen bölge adliye ve bölge idare mahkemelerinin oldukça hızlı ve verimli çalıştığını, bu kapsamda kamu yararı noktasında amaca hizmet ettiğini belirtmek gerekmektedir. Ancak görüşmekte olduğumuz tasarının konusunu teşkil eden bölge adliye ve bölge idare mahkemelerinin faaliyete başladığı 20 Temmuz 2016 tarihinden bugüne kadar geçen sürede gerek usul hükümlerinin uygulanmasından gerekse de teşkilatlanmadan kaynaklanan bazı aksaklıklarla karşı karşıya kalındığı da hepimizin malumudur. Bu eksikliklerin giderilmesi için uygulamada karşılaşılan sorunlar da dikkate alınarak kanun değişikliği yapılması bize göre de doğal ve gereklidir. Ancak söz konusu tasarıda yerinde olduğunu tespit edip desteklediğimiz hükümler yer aldığı gibi, uygulamada yine başka sıkıntılara yol açabilecek hükümler de bulunmaktadır. Keza uygulamadan kaynaklı bazı önemli sorunlar da tasarının konusu olduğu hâlde ne yazık ki gündeme dahi getirilmemiştir. Ezcümle, imkân olduğu hâlde, yapılan düzenlemeyle mevcut sorunların veya sorunlu alanların tam anlamıyla çözüldüğünü söyleyebilmek de ne yazık ki mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, Komisyona havale edildiği günden bu yana oldukça haklı eleştirilere maruz kalan tasarının birbiriyle bağlantılı birçok maddesinde bölge idare ve bölge adliye mahkemesi başkanının görev ve yetkilerinin artırıldığı gözlemlenmektedir. Bu noktadaki yetki artırımının en tartışılanı ise hâlen başkanlar kurulunda olan bir yetkinin düzenlemeyle o kurulun üyesi olan mahkeme başkanına verilmesidir. Daha geniş bir ifadeyle, 1982 yılından bu yana yürürlükte olan ve bu zamana kadar her dairenin türlü nedenlerle toplanamaması hâlinde diğer dairelerden üye görevlendirme yetkisi bölge idare mahkemesi ve keza bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulundan alınarak bölge idare ve bölge adliye mahkemesi başkanına verilmektedir. Bu durum özellikle Anayasa'mızın 37'nci maddesinde güvence altına alınmış "tabii hâkim ilkesi" bakımından aykırılığa ve tartışmalara yol açabilecek olup "Davaya göre hâkim atandı." tartışmalarını da beraberinde gündeme getirebilecektir. Bu tür yaklaşımlar ise, biraz önce ne denli önemli olduğunu ifade ettiğim adaletin gerçek manasıyla tesisine ve tecellisine hizmet etmeyeceği gibi, adalet terazisini bozmaya etki edecek bir ihtimali de gözler önüne sermektedir. Esasen, düzenlemeyle getirilmek istenen böyle bir kararın kim tarafından verildiğinden ziyade, objektif kriterler esas alınarak verilip verilmediği oldukça önemlidir. Bu sebeple, görevlendirmeye ilişkin yetkinin, her ne kadar, kıdem ve sıraya göre verilmesi yönünden Komisyondaki değişikliği yerinde olsa da bu yetkinin "kıdem ve sıra" kriteriyle birlikte başkanlar kurulunca kullanılmasının yargıya güven ve yargıya müdahalenin önlenmesi bakımından daha doğru ve objektif olacağı kanaatindeyiz. Dolayısıyla, düzenlemeyle belirlenen "kıdem ve sıra" kriterinin, bu yetkinin başkanlar kurulundan alınıp mahkeme başkanına verilmesi için yeterli olmadığını bir kere daha önemle vurgulamak isterim.
Bu şekildeki düzenlemeler, yargı sistemindeki sorunları gidermeyeceği gibi, aksine yargıya güveni sarsacak ve geçici nitelikte olup bu minvalde sisteme kalıcı çözümler getirmeyecektir. Bunun yerine, yapılması gereken, dairelerin toplanmasına engel teşkil eden sistemdeki unsurların tam anlamıyla belirlenip giderilmesi suretiyle dairelerdeki yargı işleyişinin aksamasını gidermek olmalıdır.
Bununla birlikte, görüşülmekte olan tasarıyla, 1982 yılından bu yana yürürlükte olan ve gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak ihtisaslaşmayı sağlamak amacıyla bölge idare mahkemesi daireleri arasındaki iş bölümünü belirleme yetkisi de başkanlar kurulundan alınarak Hakimler ve Savcılar Kuruluna verilmiştir. Bu düzenlemeyle de bölge idare ve adliye mahkemeleri arasındaki iş bölümü ve faaliyetleri doğrudan doğruya HSK'nın kararlarına bağlı hâle getirilmekte olduğundan, bölge idare mahkemelerinin HSK'nın vesayeti altına gireceği, talimatlarına bağlı kalacağı yönündeki tartışmalara yol açabileceği muhtemeldir. Zira HSK tarafından belirleme yapılan iş bölümünün her mahkemeye uyum sağlamayacağı açıktır. Bu kapsamda, yerel düzeyde mahkemelerin kendi iç işleyişi ve ihtiyaçları doğrultusunda iş bölümü belirleme yetkisinin Başkanlar Kurulunda kalmasının daha faydalı olduğunu düşünmekteyiz. Kaldı ki üst yargı yolu mahkemesi olarak faaliyete geçirilen istinaf mahkemelerinin iş bölümü yetkilerinin HSK'ya devredilmesinin öngörülmesine rağmen, yine üst yargı yolu olan Yargıtaydaki iş bölümünün ise hâlen kendi kurulları tarafından yapılması da birbiriyle çelişir durumdadır.
Öte yandan, düzenlemeyle temyiz ve istinaf incelemesi sırasında talep edilen yürütmenin durdurulması hakkında kararların kesin olduğuna ilişkin düzenleme de "Yürütmenin durdurulmasına ilişkin düzenlemede dava ve taleplerde hak arama yolu sınırlandırılıyor." tartışmalarına yol açmaktadır. Zira uygulamanın içinden gelen bir milletvekili olarak, mahkemelerce verilen yürütmenin durdurulmasının reddi kararlarının itiraz üzerine bölge idare mahkemelerince kaldırıldığı ve vatandaşların mağduriyetlerinin giderilebildiği şüphesizdir. Bu bağlamda, böylesine bir istisna merci başvurusunun istinaf ve temyiz incelemesi aşamasında itiraz yolunun kapatılması yargılamaların gereksiz yere uzamasına sebebiyet vermeyecek, aksine mağdur kişilerin mağduriyetinin dosya esastan sonuçlanıncaya kadar devam etmesine yol açacaktır.
Kesintiden dolayı bir dakika daha, tamamlayayım.
BAŞKAN - Tabii ki bir dakika.
Buyurun.
MEHMET PARSAK (Devamla) - Bu durum ise adaletin tecelli etmesi noktasında son derece faydasızdır. Öyle ki idari yargıda kanunda tahdidi şartları olan ve istisnai nitelikte olan yürütmenin durdurulması kararlarında amaç, telafisi güç veya imkânsız zararların doğmasını engellemek ve idarenin hukuka aykırı eylem ve işlemlerinin önüne geçmektir. Dolayısıyla vatandaşların hak arama yolunun yürütmenin durdurulması kararlarına ilişkin davalarda da en üst idari yargı mercisine kadar açık tutulması hukuk devleti ilkesi gereğidir. Zira hukuk devletinde önemli olan güçlünün değil haklının korunması, vatandaşların idare karşısındaki hak ve taleplerinin sonuna kadar hukuk çerçevesinde muhafaza edilebilmesidir.
Bu kapsamda, uygulamada ortaya çıkan sorunları gidermek amacıyla düzenleme yapılırken başka sorunlara yol açmamak gerekmektedir ve mülkün temeli olan adaletin de sarsılmaması gerekmektedir.
Bu vesileyle Genel Kurulu bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Parsak.