| Konu: | Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı'yla ülke genelinde ilan edilen ve 18/4/2017 tarihli ve 1139 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/7/2017 Çarşamba günü saat 01.00'den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1167) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 112 |
| Tarih: | 17.07.2017 |
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir an önce kaldırılacağı vaadiyle huzurumuza getirilen ama bir yıl sonra tekrar uzatılan olağanüstü hâl tezkeresi hakkında şahsım adına görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; keşke devlet aklı, yerli yerinde olsa ve devlet aklı, her türlü kırgınlığın, kızgınlığın ötesine geçebilse; keşke devlet aklı, bir gün söylediğini ertesi gün kendisi tekzip etmese. Türkiye, 15 Temmuz darbe girişimi gecesinde bir travma yaşadı, biz de bu olayı değerlendirip, Meclis Başkanının da Meclis Genel Kurulunu açtığı bize bildirilince derhâl buraya geldiğimiz zaman, Sayın Nurettin Canikli ve pek çok arkadaşımızla beraber o gün burada bombaların altında göğsümüzü siper ederken Sayın Meclis Başkanı geldi bizi kürsüden ayakta karşıladı, sarıldı bizlere, yanaklarımızdan şapır şupur öptü, AK PARTİ milletvekilleri öptü, sabaha kadar buradaydık. E, o gün iyiydik değerli arkadaşlarım. Ertesi gün, akıbeti belli olmayan bir darbe girişiminde Cumhuriyet Halk Partililer göğüslerini siper etmişler, hayatlarını ortaya koymuşlar, ailelerimiz televizyonlardan Meclise bombalar inince hepsi heyecan içerisinde, babaları, çocukları görev yapıyor diye Meclisin içerisinde. E, o gün ölemez miydik hepimiz? Ölürdük; bizler de ölürdük, sizler de ölürdünüz. Darbe başarılı olsaydı hepimizin akıbeti ne olurdu? Sizin için neyse bizim için de o olurdu.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Yok ya, onlara bir şey olmazdı ya.
LEVENT GÖK (Devamla) - O gün iyiydik değerli arkadaşlarım, o gün iyiydik, o gün her şey iyiydi. Sayın Canikli, Sayın Bekir Bozdağ, herkes bizlerle kol kola, tarihî bir günde önemli bir siyasetçi sorumluluğunu yerine getiriyoruz. Değerli arkadaşlarım, siyasette her şey mümkündür ama nankörlük mümkün değildir, nankör olmayacağız bir kere, hepimiz birbirimizin ne yaptığını bileceğiz. Eğer burada bizler bombaların altında olmasaydık, belki bizlere bir şeyler söyleyebilirdiniz ama biz de o gün göğsümüzü siper ettik. Doğru mu? Doğru. Nankör olmayacağız değerli arkadaşlarım, birbirimizi sırtımızdan vurmayacağız.
Hemen arkasında, bir parlamenter demokrasiye vurgu yapan, bütün partilerin katıldığı bildiri okundu bu Mecliste ertesi gün. E, sonra beş gün sonra karşımıza olağanüstü hâl çıktı. Dedik: "Yapmayın, gerek yok. Biz ne gerekiyorsa bu konuda her türlü desteği vermeye hazırız. Darbe önlenmiş." Dediler ki: "Olağanüstü hâl bize lazım." Kim dedi? Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş dedi ki: "Merak etmeyin, olağanüstü hâli kırk-kırk beş gün içerisinde sonuçlandıracağız." değerli arkadaşlarım, kırk-kırk beş gün, "Durum vahim." dediler. Olağanüstü hâl geldi, Adalet Bakanı çıktı bu kürsüden konuştu, dedi ki: "Biz sizden sadece üç aylığına süre istiyoruz." Sayın Canikli, üç aylığına. "Üç aydan daha önce, kısa bir sürede sonuçlandıracağız." Belki olayın özelliğinden dolayı makul olabilirdi ama Anayasa'mızın 2'nci maddesi, hukuk devleti ilkesinden bahsediyor, hukuki öngörülebilirlik. Bir Başbakan Yardımcısı kalkıyor "kırk beş gün" diyor, Adalet Bakanı kalkıyor "üç ay" diyor, toplumu bu şekilde ikna ediyorlar, sonra art arda gelsin uzatmalar, gitsin uzatmalar. Değerli arkadaşlarım, bu, devlet aklıyla bağdaşır mı? Siz öngöremediğiniz bir tabloyla karşılaşmışsınız, bunu baştan öyle ifade etmiyorsunuz, sonra arkadan dolanarak diyorsunuz ki "Karşılaştığımız tehlike büyük, biz daha bunun belini kıramadık." E, bir yıl geçti. Bir yılda siz daha devlet aygıtında bunları çözemediyseniz gerçekten vahim bir tablo var değerli arkadaşlarım, vahim bir tablo var.
Şimdi, böyle bir ortamda Sayın Canikli'nin bir açıklaması çıktı geçtiğimiz aylar içerisinde: "Olağanüstü hâli kimse hissetmedi." diyor Sayın Canikli. Sayın Canikli, siz hissetmemiş olabilirsiniz ama bakın, dünyadaki tüm kuruluşlar; Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği... Türkiye İlerleme Raporu'nda "Türkiye'de olağanüstü hâlin ilanından sonra neredeyse her alanda gerileme var." deniyor. Buna ne diyeceksiniz? Yani, hadi yurttaşımız hissetmiyor, siz hissetmiyorsunuz, e, herkes hissediyor, bütün dünya hissediyor. Türkiye, interneti özgür olmayan ülke kategorisine düşürülüyor, Avrupa Konseyinden Ankara'ya ihlaller uyarısı geliyor. Yine, Sınır Tanımayan Gazeteciler, Cumhurbaşkanı'nın aksine, Türkiye'de 100'den fazla medya mensubunun hapiste tutulduğunu söylüyor. Avrupa Konseyi "Türkiye, demokrasi liginde küme düşebilir." diyor. Yine, Sınır Tanımayan Gazeteciler "Türkiye'deki gazeteciler korku ikliminde yaşıyor." diyor. Avrupa Konseyi "Türkiye, otokrasiye sürükleniyor." diyor. Bunları insanlar yaşıyor değerli arkadaşlarım. Türkiye'de korkmayan, sindirilmeye çalışılmayan insan mı kaldı Allah aşkına?
FETÖ'yle mücadele böyle yapılmaz değerli arkadaşlarım. FETÖ'yle mücadele, FETÖ'yle başından beri, daha siz FETÖ'yü savunduğunuz zaman bu kürsülerde, hakaret ederek bizlere cevap verdiğiniz zamanlarda, onlarla mücadele eden partilerle, sivil toplumla dayanışma içerisinde olur. Biz bu kürsüden bağırmışız "FETÖ'yle mücadele edin." diye, AKP sözcüleri "Fetullah Gülen iyi bir insandır, ona iftira atıyorsunuz." demişler. Biz demişiz ki "Fetullah Gülen çetedir." diye, AKP sözcüleri bize kalkmış demişler ki "Yahu nereden çıkartıyorsunuz? Fetullah Gülen çete değildir, o, dünyaya ve Türkiye'ye hizmet eden iyi bir adamdır." Bir AKP sözcüsü kalkmış demiş ki: "Fetullah Gülen'i çete olmaktan kurtaran kararın arkasında AKP var." Ben bunların hangi birini anlatayım size. Pensilvanya'ya koşa koşa giden AKP'liler, ondan emir alan AKP'liler, onun talimatlarıyla hareket eden AKP'liler, Pensilvanya'daki kişiyle banka açan kişiler, okul açan kişiler, okulların adlarına eşlerinin adını veren belediye başkanları, parsel parsel satan belediye başkanları... Daha bu hesaplaşmayı yaptınız mı değerli arkadaşlarım? Yanlış yoldasınız, yanlış yoldasınız.
Bakın, şimdi, bir komisyon kuruldu, olağanüstü hâl mağdurlarını inceleyecek. Bir hesap yaptık değerli arkadaşlarım, bu komisyonun her bir kişiye ayıracağı süre yedi dakika. Mağdur olan bir kişinin başvurusu olacak, o komisyon ancak yedi dakika süre ayırabiliyor. E, böyle bir tablo iyi bir tablo değil, böyle bir tablodan sağlıklı sonuçlar çıkmaz değerli arkadaşlarım. Yaratılan mağduriyetlerin farkında değilsiniz. Yaratılan mağduriyetler o denli büyük ve ağır ki toplumda derin bir travma var. Ben pek çok AK PARTİ'li milletvekili arkadaşımın da bu konulardan mağduriyet yaşadığını biliyorum yani kendilerine de mağduriyetlerin iletildiğini biliyorum. Şimdi, bunları önlemek demokrasi içerisinde olur, insan hakları çerçevesinde olur. Mağduriyetler genişlediğinde bu FETÖ'yle mücadele sulanır, FETÖ'nün kendisi de bir taban bulur ve daha vahim tehlikeler olabilir değerli arkadaşlarım. Eğer haksızlığa uğradığını düşünen bir kişi varsa o da haksızlığa karşı bir tepki vermek için beklenmedik işler içerisinde kendisini bulabilir. Bunları yapmayın, bunlardan kaçının, haklı olarak uyarıyoruz. Darbeyi kim gerçekleştirmişse, 250 şehidimize kim bombalar yağdırmışsa, 2 bin üzerindeki gazimizi kim yaralamışsa hepsinin yakasından tutup hesaplarını soralım. Bunları mutlaka yapalım, yapmazsak zaten devlet olamayız. Ama değerli arkadaşlarım "Türkiye bir daha darbeleri tartışmasın." derken şu düştüğümüz tabloya bakın. Bir 15 Temmuz gününde dahi ayrıştık. Böyle mi FETÖ'yle mücadele edilir? FETÖ şimdi oturduğu yerden kıs kıs gülüyor. Meclis Başkanı bir gün bir davetiye gönderiyor, "Siyasi parti liderleri konuşacak." Telefonda konuşuyoruz Meclis Başkanımızla, "On dakika konuşacaksınız." diyor Sayın Meclis Başkanı, hatta "Ulus'tan beraber yürüyelim yağan yağmurda." diyor Ben de Sayın Meclis Başkanına "Efendim o yağan yağmurda biz olmayız, o iş FETÖ'cülerin işi, siz bizimle yürüyün ama bizden size zarar gelmez." diyorum, anlaşıyoruz, davetiyeler geliyor. Ee, ne oluyor? Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşması ortaya çıkınca bir devlet aklının çöktüğünü, bir devletten aşiret devleti anlayışına geldiğimizi görüyoruz. Sonradan "Davetiyeyi değiştiriyoruz, genel başkanların konuşması yok." Genel başkanlarımızın konuşması olsa ne olacak? Niye rahatsız oluyorsunuz? 15 Temmuzda hani beraber olacaktık, niye ayırdınız? Türkiye 80 milyon mu 50 milyon mu? Değerli arkadaşlarım bir ona karar verelim önce.
Ha, bir de şuna karar verelim, Sayın Canikli bu konuda sizden bir cevap bekliyorum. Bakın, 15 Temmuzda TBMM'deki protokolde şeref locasında oturanları görünce bir AK PARTİ'li milletvekili bugün bir yazı kaleme aldı. Aynen okuyorum ve cevap bekliyorum. Diyor ki: "15 Temmuz gecesi meydanda olmayan o zevat, bakıyorum, protokolde en önde. FETÖ muhibbi ve destekçisi olan o birilerinin, sırf eski devlet görevlerinden dolayı halkımızın karşısında, protokolün en ön saflarına oturtulduğunu görmek fena hâlde canımı yakıyor." Bir AK PARTİ'li milletvekili söylüyor değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, hangi FETÖ? Kim FETÖ'cü, kim değil?
Değerli arkadaşlarım...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LEVENT GÖK (Devamla) - Bir dakika, toparlıyorum.
BAŞKAN - Bir dakikada tamamlayın lütfen Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Devamla) - Ve bir AK PARTİ'li milletvekilinin 15 Temmuz anma törenlerinde -gece- protokolün içinde FETÖ'yle irtibatlı kişiler olduğunu söylemesi benim içimi acıtıyor değerli arkadaşlarım, bilmiyorum sizin de acıtıyor mu? Bence acıtması lazım, üzerinde konuşmak lazım, üzerinde tartışmak lazım. Bence, Sayın Canikli herhâlde bu FETÖ'cüler kimdir diye bir açıklama yapacaktır. FETÖ'cüler nasıl olur da protokolün en önüne gelmiştir, biz bunun siyasi açıklamasını bekliyoruz değerli arkadaşlarım. "FETÖ'yle mücadele ediyoruz." diyerek, olağanüstü hâl ilan ederek eğer bir yıl sonra FETÖ'cüleri protokolün önüne oturtacak hâle gelmişseniz vay hâlinize değerli arkadaşlarım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)