| Konu: | AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 112 |
| Tarih: | 17.07.2017 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde bizler için hiç makbul olmayan ama şu anda iktidar olanlar için gayet makbul olan bir yapılanma vardı, Gülen cemaati ve burada olan birçok milletvekilinin daha öncesinde bu yapılanmayla birlikte yürüdüğü yollar, verdiği fotoğraflar ve ona övgü dolu sözleri söz konusuydu. Ancak, bu yapılanmaya defalarca dikkat çekmemize rağmen, tüm muhalefetin aslında defalarca dikkat çekmesine rağmen, bu hiçbir şekilde dikkate alınmadı ve yine aynı yollar yüründü, aynı övgü dolu sözlere devam edildi. Sonra, gördüğünüz, bildiğiniz, hepimizin yaşadığı gibi, 15 Temmuz darbe girişimi söz konusu oldu. Şimdi, bu girişimle ilgili de tabii ki bu yollar birlikte yürünürken söylenen sözler dikkate alınmadığı ve aynı zamanda, gerçekten, sonrasında da Darbe Araştırma Komisyonunda yaşananlar ortada olduğu için; hiçbir şekilde, orada da araştırılması gereken insanlar, konuşması gereken insanlar gelip orada konuşturulmadığı ve yine muhalefetin sözleri dikkate alınmadığı için her zaman şaibeli bir darbe girişimi olmaya mahkûm olacak.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı diyor ki: "Milletimiz FETÖ'nün başındaki şarlatanın ihanet ordusuna asker yazılanlardan bunun hesabını mutlaka soracaktır." Şimdi, burada kiminle hesaplaşıyor, aslında belli değil. Gerçekten darbeyle mi hesaplaşıyor, yoksa muhalefetle mi hesaplaşıyor? "Milletimiz müsterih olsun, gönüllerini ferah tutsun; hiçbir şehidimizin, hiçbir gazimizin kanı yerde kalmayacak." diyor. Evet, bunu biz de çok istiyoruz ama nasıl olacak bu? O Darbe Araştırma Komisyonunu doğru dürüst çalıştırmamakla mı, şeffaflığı sağlamamakla mı, muhalefetin önerilerini, düşüncelerini yine dikkate almamakla mı, muhalefeti sanki darbeyi onlar yapmış gibi düşman ilan ederek mi; nasıl olacak bu hesaplaşma ve nasıl o insanların kanı gerçekten yerde kalmayacak? Bunu herkesin, başta da ölenlerin yakınlarının sorma hakkı var. Bu ülkede bizler de hamasetle büyüdük, şimdi de çocuklarımızı aynı şekilde hamasetle büyütmeye çalışıyorsunuz. Militarist söylemlerle ve daha öncesinde birçok, aslında, tarihin gerçeklikleri ortaya çıksa, bunlar açık olarak ifade edilse bu ülkede bilim insanları çok daha fazla ortaya çıkabilecek ve yetişebilecekken, sadece militarist söylemlerle küçük askerler yetiştirmeye çalışılırken aynı şekilde şimdi de başka küçük askerler yaratmaya çalışıyorsunuz.
Destanların tek bir kahramanı olurmuş, böyle diyor AKP Genel Başkanı. Destanların tek bir kahramanı olmaz, gerçek destanların çok sayıda kahramanı olur. Halk gerçekten kahramanıdır o destanların. Ama militarizmle demokrasi olmaz, militarizmle bilim olmaz, militarizmle sizin o "Hans'a mı soracağız, George'a mı soracağız?" dediğiniz şeylerin özellikleri olmaz. Tabii ki Hans'a sormayacaksınız, tabii ki George'a sormayacaksınız ama kendi imza attığınız sözleşmelere bakacaksınız, ne yazıyor o sözleşmelerde? O sözleşmelere imza attıktan sonra çocuk istismarlarını önlemiş misiniz, kadın cinayetlerini önlemiş misiniz, insan hakları ne durumda, bunlara bakacaksınız; özgürlükler ne durumda, kaç tane gazeteci cezaevinde şu anda, onlara bakacaksınız. Gazeteci özgür değilse ülke özgür değildir. İnsan hakları savunucuları, o bin türlü kumpas yaptığınız, bin türlü suçlamayla, abuk sabuk, karşı karşıya bıraktığınız, bugün ifade vermeye çıkan hak savunucuları cezaevlerindeyken bir ülke özgür olamaz.
Sarı basın kartı yokmuş, öyle mi? Ben size şimdi sapsarı kartları olan basının neler yaptığını söyleyeyim. Cezaevinde bizim vekillerimiz ve cezaevinde olan tutuklu vekillerimizin davalarında, daha mahkeme kararını açıklamadan o sapsarı basın kartları olanlar açıklıyor mahkeme kararlarını. Bu mu sarı basın kartı olan gazeteci? Bunları mı istiyorsunuz? Biz bunlarla mı özgürleşeceğiz? Bunlarla mı birbirimizin yüzüne bakacağız?
Son iki buçuk yıla baktığınız zaman, hangi vatandaşımız gerçekten özgür haber alabiliyor, hangi kanala sahibiz biz, hangi gazeteye sahibiz? Ben bir milletvekiliyim ve Hava Yollarıyla gittiğim zaman Sabah gazetesinden başka, Vatan gazetesinden başka bir gazete göremiyorum. Bu mudur özgürlük? İşte, Allah'ın lütfu buydu. Allah'ın lütfunu böyle kullanıyorsunuz. 20 Temmuzda OHAL ilan ederek Allah'ın lütfunu bu şekilde muhalif olan herkesi susturmak için kullanıyorsunuz. İşte, aslında yapılmak istenen buydu arkadaşlar. Ve sizler buraya gelmiş milletvekilleri olarak, hepiniz okumuş yazmış insanlar olarak, asgari insan haklarının ne olduğu tedrisatından geçmiş olan insanlar olarak buna göz yumuyorsunuz, birbirimize düşman edilmemize göz yumuyorsunuz, bu militarist ve öfke diline aynı şekilde göz yumuyor ve zaman zaman da bunları çok acı bir şekilde kullanıyorsunuz.
Evet, ben size bir örnek daha vermek istiyorum: "Biz, OHAL'i iş dünyasının daha rahat çalışması için getirdik. İş dünyasında herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde OHAL vardı, şimdi grev tehdidi olan yere OHAL'den istifade izin vermiyoruz, bunun için kullanıyoruz OHAL'i." Çok net değil mi fotoğraf? "Bunun için kullanıyoruz OHAL'i." yani işçilere karşı kullanıyoruz OHAL'i, grevleri yasaklamak için kullanıyoruz OHAL'i, özgürlükleri yasaklamak için kullanıyoruz OHAL'i.
Bir Cumhurbaşkanı işçilere karşı bu sözleri söylüyorsa işçilerin Cumhurbaşkanı olamaz. Bir Cumhurbaşkanı kalkıp da darbecilere karşı değil, muhalefete karşı, üstelik de o darbe girişimine karşı herkes burada ses yükseltmişken bunu yok sayarak konuşuyorsa herkesin Cumhurbaşkanı olamaz, olabileceği şey AKP Genel Başkanı olmaktır, onu da olmuştur zaten, kendisine hayırlı uğurlu olsun.
Bir başka söz daha var size söylemek istediğim. Cumhurbaşkanı "Sayın Başbakan burada, Adalet Bakanı da burada. Diyorum ki: Bunlara artık Guantanamo'da olduğu gibi özel elbise giydirip mahkemeye de böyle gelmeleri lazım. Böyle grand tuvalet mahkemeye gelmek gibi bir şey olmaz ya -bir de tabii arkasında- "çünkü o mağdur, o mazlum kardeşlerimizin hakkını almamız lazım." diyor. Siz öç mü alıyorsunuz, yargılama mı yapıyorsunuz? Masumiyet karinesi diye bir şeyi hayatta duymamış mı bu sözleri söyleyen insan? Yargı makamı mı kendisi? Nasıl insanlara tek tip elbise dayatması söz konusu olabilir? Şimdi ne istiyorsunuz? Aynı şekilde cezaevlerinde isyanlar mı çıksın istiyorsunuz? Biz 12 Eylülü gördük, başka zamanları da gördük ve tek tip elbise dayatmasında, işte ben sıkıyönetim mahkemelerinin sonunu yakaladım ve aynı şekilde iç çamaşırlarıyla o mahkemelere gelen, tek tip elbise giymeyi reddeden insanları gördüm, aynı şeyleri yaşayacak bu ülke. Bunu mu istiyorsunuz? Guantanamo, aynı şekilde Guantanamo'nun yanı sıra Ebu Gureyb cezaevindeki uygulamalar 21'inci yüzyılın utanç abideleridir, utanç duyduğu olaylardır insanların. Tek tipi ancak 12 Eylül askerî faşist darbesi dayatmıştır. Bugün bunu dayatacaksanız söylediğiniz şey sadece şudur: "Cezaevleri de tek tip olsun istiyoruz, ülke de tek tip olsun istiyoruz." Ama halklarımız, bizler buna asla izin vermeyeceğiz. Bu ülke çok renklidir ve tek tip hiçbir zaman da olmayacak.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)