| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 108 |
| Tarih: | 16.06.2017 |
ZEYNEP ALTIOK (İzmir) - Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; Nazım Hikmet'in dizeleriyle sözlerime başlamak istiyorum:
"Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
uçurtması geçiyor ağaçlardan,
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler."
Dört yıl önce bugün vurulan Berkin Elvan'ı saygıyla ve üzüntüyle anıyorum.
Bin dört yüz altmış bir gün önce ekmek almaya giderken vurdular onu. Çocuk gülüşünden, heyecanından, umudundan korkanlar verdi talimatı, elindeki sapanla hiç kuş vurmuş muydu Berkin bilinmez ama onu gözlerini kırpmadan kuş gibi vuranlar gönendiler. Berkin'in 16 kilogram bedeninin ağırlığı her geçen gün artıyor ve siz de altında daha fazla eziliyorsunuz.
Buraya Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun, ülkemizde gün geçtikçe artan hak ihlalleri sonucu başladığı "adalet" yürüyüşünden geliyorum. Sayın Kılıçdaroğlu'nun haklı davası ve yürüyüşünü dünya duydu, 10 binlerce kilometre ötedeki insanlar duydu ama siz umursamıyor, duymazdan geliyorsunuz, hatta âdetiniz olduğu üzere suç isnat etme gayreti içerisindesiniz. Tıpkı Meclisin 600 metre ötesinde aylarca seslerini duyurmaya çalışan Nuriye ve Semih'i duymadığınız gibi. Konfüçyüs "Adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan her şey onun çevresinde döner." diyordu. Ama siz adaletin yerine damatları koyarsanız o zaman da her şey damatların etrafında döner.
Bugün Türkiye'de adalet sistemi ile Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın durumu aynıdır değerli milletvekilleri. Bugün adalet sisteminin mağdur ettiği farklı toplum kesimlerinden herkesin sesidir Nuriye ve Semih. Tıpkı adalet gibi Nuriye ve Semih de can çekişiyorlar. Tam yüz gündür açlık grevindeler, tıpkı Berkin gibi Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın da kavgası ekmek kavgasıdır. Berkin'in evine götüremediği ekmekten tam yüz gündür bir lokma yemiyorlar. Onlar adalet istiyorlar. Bir gün bu iktidar gider, adalet sistemi düzelir ama Nuriye ve Semih'in sağlığı da, canı da geri gelmez. Adil olun değerli milletvekilleri. Adalet herkes için gereklidir.
Dünyanın gözleri önünde hak ihlallerinde bir ilk yaşanıyor. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın eylemlerine başladığı İnsan Hakları Anıtı bile abluka altında ve tutuklu. "Türkiye hiç bu kadar özgür olmadı." diyen zihniyet bir anıtı dahi tutukladı. Yetmiş beş gün boyunca orada oturarak kendi bedenlerinden başka hiç kimseye zarar vermeden hak arayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça akıl almaz bir vicdansızlıkla önce gözaltına alındılar sonra tutuklandılar. OHAL fırsatçılığıyla delilsiz, soruşturmasız işinden, ekmeğinden edilen bu insanlar bu ülkenin Bakanı tarafından yine delilsiz, yargısız peşin suçlu ilan edildiler. Örgüt üyesi suçlamasıyla peşin hüküm giydiler, o da yetmedi, mahkemesiz, hukuksuz bu hüküm üzerinden milyonlar önünde hakarete maruz kaldılar, hedef gösterildiler. Bu, insan hakları ihlalinden de öte açık bir vicdansızlıktır.
Süleyman Soylu'nun vicdansızca yapmış olduğu açıklamaları ben utanarak dinledim. Bakan bu ülkenin kötülük tarihinin şaşırtmayan ortak söylemini yıllarca toplumsal hafızayı, eğitimi baskılayarak ve yok ederek körleştirilen, tehdit ve şiddetle korkutularak yıldırılan yandaşlara kabul ettirebilir belki ama kimsenin aklını da kendisininkinden az görmemesi gerekir. Söylediklerindeki çelişkiyi görebilecek kadar yaşanmışlık ve deneyim sahibiyiz. Ne diyor Bakan? "Sayısız kez gözaltına alınmış örgüt üyeleri bunlar, o nedenle suçludurlar." diyor. Uyarılara rağmen eylemi bırakmadığı için 1 kez, örgüte yönelik operasyonlar sonrasında 1 kez ve aç kalarak sokakta oturdukları için 14 kez gözaltına alınarak terörist ilan edildiler ve bu nedenle suçları sabitmiş bu 2 genç insanın! Kimse sormaz sanılıyor. O zaman neden tutuklanmadan serbest kaldılar? Madem örgüt üyesi oldukları, suçları yıllardır sabit, neden memur olarak atandılar? "Kim emanet eder terör örgütü mensuplarına öğrencileri?" diye soruyor Sayın Bakan. Sormazlar sanılıyor "Daha önce öğrenciler onlara nasıl ve kim tarafından emanet edildi?"
Kabataş yalanında bir türlü bulunamayan video kayıtları gibi kayıt altında olsa gerek Sayın Bakanın iddia ettiği ziyafet sofraları. Çünkü "Onlar yemek yiyorlar." da dedi Sayın Bakan. Bir insan nasıl söyler bu sözü? Eğer vicdan sahibiyse birisi nasıl böyle bu söz söyleyebilir? "Ölümden çıkarınız ne?" diye sorabilen akıl bile bu kadarını düşünemez.
"Böyle kişilere devlet neden maaş verir?" diyorsunuz ya, Siz, asıl, bu iktidarın, horlayan Fetullah Gülen mensubu sanıkları serbest bırakıp ölüm sınırına yaklaşan 2 KHK mağduru insanı tutuklayan, acılı anaları yerlerde sürükleyen, maden cinayetinde ölenlerin yakınlarını tekmeleyen danışmanlarına, yöneticilerine, kurullarına verilen maaşları sorgulayın demek isterim. Bu kadar vicdansız nasıl olunur? diye sormak isterim.
Nuriye ve Semih'le ilgili 11 Mayısta soru önergesi verdim ve Başbakan Binali Yıldırım'a tek bir soru sordum, soru şuydu: "Doksan gündür açlık grevinde olan ve her geçen gün ölüme yaklaşan bu 2 genç insanın bu durumu vicdanınıza dokunmuyor mu?" Böyle hayati bir konudaki önerge, tam yirmi altı gün geçtikten sonra, "kişisel yorum" ve "özel hayat" gerekçesiyle işleme alınmadı. Nuriye ve Semih'in durumu ne özel hayat ne de yorumdur; apaçık ortadadır, apaçık vicdansızlıktır.
Ben burada, sayın milletvekilleri, bir kez daha aynı sorumu sizlerin vicdanına yöneltiyorum: Yüz gündür açlık sınırında olan, açlık grevini devam ettiren, hak için, adalet için direnen insanların bugün ölümün eşiğine gelmiş olması sizlerin vicdanlarına dokunmuyor mu? (CHP sıralarından alkışlar)
Ben bugün, gazetecilerin, akademisyenlerin, eğitimcilerin, sanatçıların, yazarların tutuklu olduğunun; masum insanların hapiste olduğunun ve adaletin herkes için gerekli olduğunun bilinciyle, ilkeli ve vicdanlı tüm milletvekillerimizin dikkatine, benim de üyesi bulunduğum Uluslararası PEN Yazarlar Örgütünün Türkiye Merkezi tarafından 15 Haziran günü yani dün yaptığı bir açıklamayı sunarak sözlerime devam etmek istiyorum.
PEN Türkiye Merkezinden yapılan açıklama şöyle: "Adaletin olmadığı bir dünyanın sonu çoktan gelmiş demektir. Adaletin olmadığı bir toplumu birbirine bağlayan hiçbir şey kalmamış demektir. Adaletin olmadığı bir yerde ne yazlar güzeldir ne meyveler lezzetlidir. Adaletin olmadığı yerde türküler yalan, şarkılar ikiyüzlü, şiirler sahte sayılır. Adaletin olmadığı bir ülke ne tarihiyle övünebilir ne geleceğini aydınlık görebilir. Adaletin olmadığı bir gün bile bir yüzyıla bedeldir. Adaletin olmadığı bir dünyaya tabiat da küser; ağaçlar kurur, sular çekilir, kuşlar susar. Adaletin olmadığı bir yerde zulüm vardır, haksızlık vardır, kötülük vardır. Adalet varsa bir uygarlık vardır, bir ülke vardır, şan, şeref, gurur vardır, tarih vardır, insan vardır; adalet yoksa hiçbir şey yoktur."
Değerli milletvekilleri, çocukluğunda masal dinlemeyeniniz yoktur. Masallarda hepinizin aşina olduğu şekilde "Az gittiler, uz gittiler; demir asa eğilene, demir çarık delinene kadar yürüdüler." derlerdi. Bizler de haklı, sessiz ve barışçı direnişimize, adalet için "herkes için adalet" talebiyle başlattığımız sessiz eylemimize, yürüyüşümüze demir asa eğilene, demir çarık delinene, sizlerin demir vicdanları eriyene kadar devam edeceğiz.
Saygılarımla efendim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)