| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 107 |
| Tarih: | 15.06.2017 |
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi 5 Mayıs 2016 tarihli, geçen yılki bir grup önerisi. Grup önerisinin gerekçesine baktığımız zaman, bazı tutuklamalardan bahsedilerek terör olayları sonrasında alınan yayın yasakları eleştirilmekte, MİT tırları soruşturması kapsamında tutuklanan gazetecilerden bahsedilmekte ve bazı haberleri yapan gazetecilerin haberleri yaptıkları için tutuklandıklarından ve yayın yasakları eleştirilerek medyaya baskı olduğundan bahsedilmekte ve bu yöndeki iddiaların araştırılması istenmektedir. Grup önerisinde bahsedilen terör olaylarına ilişkin yayın yasakları bir kere soruşturmanın selameti açısından, delillerin karartılmaması açısından, kamu yararı ve kamu güvenliği açısından alınan yayın yasaklarıdır. Bunların basın özgürlüğüyle bir alakası yoktur, Avrupa'da ve demokratik ülkelerde, hukuk devleti olan her yerde bu tür yayın yasakları alınabilmektedir. Nitekim, Fransa'da, İngiltere'de meydana gelen terör olaylarında da bu yasaklar alınmıştır, izin verilenlerin dışında tek bir kare görüntü dahi yayınlayamamışlardır olaylardan sonra.
Özellikle son yıllarda, Türkiye'de gazetecilere baskı yapıldığı, basın özgürlüğünün olmadığı yönünde kasıtlı ve maksatlı bir propaganda yapılmaktadır. Ülkemizde gazeteciler en ağır eleştirileri Hükûmete karşı rahatlıkla yapabilmektedirler, hatta eleştiri sınırlarını aşan haberler, yazılar, karikatürler yayınlanmaktadır. Ancak gazetecilik faaliyeti arkasına sığınarak suç işleyenler hakkında da yargının birtakım soruşturmalar yaptığını görmekteyiz. Gazetecilik faaliyeti kılıfı altında suç işlenmesine hiçbir hukuk devleti müsaade etmez. Türkiye'de bazı kişilerin tutuklanmasında, o kişilerin gazetecilik faaliyetlerinden ya da görüşlerinden dolayı değil, hukuku çiğnemelerinden, adi suçlardan tutun da terör örgütü mensubiyetine kadar uzanan çok farklı suçlardan tutuklu veya hükümlü olduklarını görmekteyiz. İstatistiğe baktığımız zaman, ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutuklulardan gazeteci olduğunu beyan eden... Bu beyan da kendilerinin beyanıdır, bunların içerisinde sarı basın kartı sahibi olan sayısı çok azdır, içlerinde belki gazete ya da basın kuruluşlarında -sadece gazeteci değil- farklı şekilde çalışanlar da olabilir. Bu hükümlü ve tutuklulara baktığımız zaman, 10'unun adam öldürmeden 3'ünün hırsızlıktan, 3'ünün cinsel istismardan, 21'inin çeşitli adli suçlardan -bunlar, mühür fekkinden tutun da birçok suça kadar devam ediyor- tutuklu ve hükümlü olduğu görülüyor. Son darbe girişiminden sonra da FETÖ mensubu ve kendisinin gazeteci olduğunu iddia eden 109 kişi şu anda cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü olarak görülüyor.
Terör propagandası yapmak, şiddeti önermek basın özgürlüğüne girmez; bunu yapan suç işlemiş olur değerli milletvekilleri. Basın özgürlüğünden anlaşılan, eskisi gibi hükûmet kurup hükûmet yıkan bir medya gücüne sahip olmaksa artık bunun olmayacağı bir ülkede yaşıyoruz. FETÖ/PDY'ye mensup 16 civarındaki televizyon ve radyo kanalına el konulduğunda sahip çıkanları, "Kapattırmayız." diyenleri, kalkan olanları; o günkü o siyasetçileri biz o gün dinleseydik, 15 Temmuz darbe girişiminde, o gece hainlerin sesi gerçekten daha yüksek çıkacaktı. Milletimiz karşısında başarılı olamayacaklardı ama bu ülkeye çok daha büyük bir zarar vermiş olacaklardı. Darbenin medya ayağı sayesinde belki bugünkünden çok daha farklı bir durum ortaya çıkacak ve ülkemiz karanlığa gömülecekti. O günleri hatırlayalım, o günlerde o basın kuruluşlarına kalkan olanların yaptıkları yanlışın farkına bugün varmış olmaları gerekir. Darbecilere destek olmak basın özgürlüğü değildir. Darbecilerle birlikte olmak basın özgürlüğü değildir.
Türkiye, 2002 yılından itibaren her alanda büyük bir atılım, gelişme ve kalkınma hamlesi başlatmış, IMF'yle defterini kapatmış, her alanda yatırımlar büyük bir hız kazanmış, millî silahlarını üreten bir ülke hâline gelmiştir.
Küresel güçlerin bölgemizdeki planları karşısında tavır koyan, haksızlıklara karşı duran Türkiye, bir taraftan halkının refahını artırırken, diğer taraftan da dış politikadaki dik ve onurlu duruşu nedeniyle dünyada birilerinin işine gelmemiştir. Tabii ki bunlar da Türkiye'nin istikrarını bozmak, Türkiye'yi güçsüz düşürmek için planları devreye koymuşlardır. Özellikle son beş yıl içerisinde yoğunlaşan olaylara baktığımızda, 2002 yılında MİT Müsteşarının tutuklanmaya kalkışılması, 2013 Gezi olayları ve milletimizin huzurunun bozulmaya çalışılması, 17-25 Aralık yargı darbesiyle meşru Hükûmetin gayrimeşru yollardan düşürülmek istenmesi, 2014 yılında MİT tırlarının durdurulması girişimiyle Türkiye'nin teröre destek veren bir ülke algısının oluşturulmaya çalışılması, 6-7 Ekim Kobani olayları, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere ülkemizde gerçekleştirilen bombalı saldırılarda yüzlerce masum insanın şehit edilmesi ve tüm bunların yanı sıra, ülkemizin güneydoğusunda PKK'nın hendek kazarak terör olaylarını şehir merkezlerine taşıması. Bu olayların hepsi, aynı yerden kumanda edilen DAEŞ, PKK, PYD, DHKP-C ve FETÖ terör örgütlerinin maşa olarak kullanıldığı olaylardır ve bu olaylar, 12 Eylül öncesinde olduğu gibi 15 Temmuza giden süreçte birer kilometre taşı olarak kullanılmış ancak darbe girişimi bu kez başarısız olmuştur.
Bu kilometre taşlarından biri olan MİT tırlarının durdurulması olayı da Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasıyla tekrar gündemimize oturdu. Öncelikle, MİT tırları olayının ne olduğunu hatırlamakta fayda var.
Suriye'deki iç savaş başladıktan sonra orada bulunan soydaşlarımız mağdur olmaya başlamış, terör örgütleri karşısında kendilerini savunamaz hâle gelmişlerdir. Bundan dolayı, Türkiye Cumhuriyeti, Suriye'nin kuzeyinde bulunan Türkmenlere, kendilerini savunabilmeleri ve hayatlarını idame ettirebilmeleri için çeşitli yardımlarda bulunmuştur.
İşte, bu yardımlardan birini taşıyan MİT konvoyu, 19 Ocak 2014 tarihinde, terör örgütlerine silah sevkiyatı yapıldığı gerekçesiyle FETÖ'nün tetikçisi olan savcılar ve jandarmalar tarafından durdurularak operasyonda görev alan MİT mensupları tutuklanmış, operasyona ait olduğu iddia edilen fotoğraflar, videolar basına sızdırılmış, örgüte ait medya kuruluşları ve bu örgüte yakın bazı gazeteciler de bu olayı dünya gündemine oturtmaya çalışmıştır. FETÖ yargı, iç güvenlik ve basın alanlarındaki militanlarını koordineli bir şekilde kullandığı bu operasyonla Türkiye Cumhuriyeti'ni terör örgütlerine yardım yapan bir ülke olarak göstererek uluslararası alanda zor duruma düşürmeye çalışmış hatta Türkiye Cumhuriyeti'nin terör örgütlerine silah sağlama suçundan Lahey Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesinde yargılanacağı şeklinde söylentiler çıkarılmıştır.
Olaydan tam bir buçuk yıl sonra, 29 Mayıs 2015 tarihinde yani 7 Haziran seçimlerinden bir hafta önce, yine seçim öncesi toplumu etkilemek için Cumhuriyet gazetesi tarafından bir haber yapılmış ve MİT tırlarıyla ilgili olduğu iddia edilen görüntüler yayınlanmıştır. Bu yayınla alakalı olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmış, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan dava sürecinde Can Dündar'ın yazdığı kitapta "Bana görüntüleri solcu bir milletvekili verdi." şeklindeki açıklamasının ardından yapılan soruşturma sonrasında CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu hakkında soruşturma açılmış, yapılan soruşturmada HTS kayıtları ve diğer delillerle Berberoğlu'nun Dündar'la bu konudaki görüşmeleri tespit edildiği iddiasıyla dava açılmıştır ve Sayın Berberoğlu bu davada tutuksuz yargılanmış. Sonunda dün karar verildi. "Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri yasal veya askerî casusluk maksadıyla..." suçunu işlediğinden mahkûmiyet kararı verilmiş ve hükümle beraber de CMK 100 gereğince tutuklamaya karar verilmiştir. Tabii, tutuklamaya itiraz için de yedi günlük süre var, bu da kararda belirtilmiştir. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz edilebilecektir.
Bu bir yargı kararıdır değerli milletvekilleri, eleştirilebilir. İtiraz yolu açıktır, istinaf ve temyiz yolu da açıktır. Henüz daha kesinleşen bir karar söz konusu değildir. Bu karar üzerinden, yargı kararı üzerinden halkı sokağa davet etmek, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşır bir durum değildir.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Halkı sokağa kim davet etti Yılmaz Bey?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Bugüne kadar çok yargı kararları oldu. Yargı kararı denilen, meşruiyeti tartışılan mahkemelerin verdiği kararlarla başbakanlar asıldı, bakanlar asıldı ama bu millet sokağa davet edilmedi.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sokağa davet eden yok. "Tek yürüyorum." diye açıklama yaptı.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Henüz daha olayın sıcaklığıyla, teenniyle hareket edilmesi gerekirken kesinleşmemiş bir mahkeme kararıyla halkın sokağa davet edilmesi doğru değildir. Yargı bağımsızdır.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Yok öyle bir şey. "Tek başıma yürüyorum." dedi.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) - O nedenle, CHP grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tunç.