| Konu: | Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 13.06.2017 |
CHP GRUBU ADINA DİDEM ENGİN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yıl 1929, Gazi Mustafa Kemal Atatürk Yalova'da gördüğü bir çınar ağacının yanına bir köşk yapılması talimatını verir. Köşkün inşaatı yükselirken çınar ağacının bazı dallarının kesilmesi gerektiği Atatürk'e bildirilir. Atatürk, bu talebe şiddetle karşı çıkar ve dalların kesilmesi yerine köşkün kaydırılması talimatını verir. Köşk İstanbul'dan getirilen raylar üzerine yerleştirilerek büyük bir titizlikle kaydırılır, böylece dalların kesilmesi önlenmiş olur. Dikkatinizi çekerim, gösterilen hassasiyet ağacın kesilmesine değil, dalların kesilmesine. Bu olay aslında yüce Atatürk'ün yeşilin ve doğanın korunmasının önemini belirtmek için halkımıza verdiği bir mesajdır.
Yıl 2017, aradan seksen sekiz yıl geçmiş, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Mecliste yaptığı konuşmada şu talihsiz ifadeyle "Türkiye'nin geleceği açısından zeytin mi daha önemli yoksa yapılacak tesis mi?" diye soruyor. İşte aradaki fark. Bu ifade AKP'nin zihin yapısının çok açık bir itirafıdır. On beş yılda zeytin alanlarımızın, yeşil alanlarımızın nasıl ranta kurban verildiğinin itirafıdır. Türk halkının geleneksel üretimi olan nohutta, mercimekte, fasulyede, şeker pancarında, pamukta, buğdayda olduğu gibi zeytin ve zeytinyağında da dışarıya yani ithalata bağımlı hâle getirilmek istenmesinin acı bir itirafıdır.
Bakınız, AKP'nin on beş yıllık iktidarı döneminde bakliyatta Türkiye nasıl ithalatçı konuma getirildi ve Türk köylüsü, Türk çiftçisi nasıl fakirleştirildi? Yıl 2002 yani AKP'nin iktidar olduğu yıl, nohutta Türkiye'nin toplam ekim alanı 6 milyon 600 bin dekar. Yıl 2016, nohutta ekim alanı 3 milyon 600 bin dekara, neredeyse yarı yarıya düşmüş. Yıl 2002, fasulyede ekim alanı 1 milyon 800 bin dekar. Yıl 2016, ekim alanı 900 bin dekara yani yarı yarıya inmiş. Yıl 2002, kırmızı mercimekte ekim alanı 4 milyon 200 bin dekar. Yıl 2016, ekim alanı 2 milyon 300 bin dekara inmiş yani yarı yarıya azalmış. Kısacası, AKP'nin on beş yıllık tek başına iktidarında bakliyatta ekim alanlarımız yarı yarıya azaldı ve ülkemiz net ithalatçı konumuna düştü. Diğer geleneksel tarım ürünlerinde de aynı durum söz konusu. Şimdi AKP'nin tüm yöneticilerine soruyorum: Siz gerçekten milliyetçi misiniz? Milliyetçilik öyle meydanlarda kurusıkı milliyetçilik nutukları atmakla olmaz, gerçek milliyetçilik Türk halkının, Türk çiftçisinin haklarını korumakla olur. Geleneksel ürünlerimizde halkımızı ithalata muhtaç duruma getireceksiniz, Türk çiftçisini yoksullaştıracaksınız sonra da meydanlarda "Biz milliyetçiyiz." diyeceksiniz. Hadi canım sende. Şimdi de zeytinliklerimizi ve meralarımızı birilerine peşkeş çekmeye çalışıyorsunuz. Ne zeytinin ülke ekonomimize ve sağlığımıza yararı ne yoksullaşacak binlerce zeytin üreticisi ne doğal zenginliklerimiz ne de çevre ve ekosistemin korunması sizi hiç ama hiç ilgilendirmiyor.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sen hiç zeytin topladın mı?
DİDEM ENGİN (Devamla) - Zeytin ağacı binlerce yıllık geçmişi olan, birçok efsaneye konu olmuş kutsal bir ağaçtır. Bütün dinlerde zeytin, bereketin ve kutsal erdemlerin, zeytin dalı ise barışın sembolüdür. İslami hassasiyeti olan bir iktidar olduğunuzu iddia ediyorsunuz ama kutsal zeytinliklerin birilerinin çıkarlarına peşkeş çekilmesi sizi hiç ama hiç rahatsız etmiyor. Demek ki sizin dünyanızda para ve çıkarlarınız her şeyden önce geliyor.
Zeytinliklerle ilgili maddeyi Komisyonda bugün geri çektiniz. Günlerce, üreticilerimize rağmen, halkımıza rağmen direttiniz. Kıyılar ve meralarla ilgili maddelerin de tasarıdan tamamen çıkartılmasını, yeni bir ambalajla tekrar karşımıza çıkartılmamasını talep ediyoruz.
AKP'nin sadece yeşile alerjisi yok, kültürel değerlerimizle de sorunu var. İşte İstanbul örneği. İstanbul'un tarihî silueti sizin döneminizde yok oldu. Dünyanın incisi İstanbul'a telafisi mümkün olmayan en büyük zararı siz verdiniz. İstanbul'u ranta ve çıkarlarınıza kurban verdiniz. Osmanlı'dan bahsedilince mangalda kül bırakmıyordunuz, şimdi Osmanlı'nın bize bıraktığı en değerli mirası tarihî camilerimizi gökdelenlerin gölgesinde bıraktınız. İstanbul'u âdeta bir taş yığınına, bir beton kente çevirdiniz. Şimdi, seçimler yaklaşınca "İstanbul'un siluetini bozan binaları yıkın." diye talimat vererek günah çıkarmaya çalışıyorsunuz. Yirmi iki yıldır İstanbul'u siz yönetmiyor musunuz? Aklınız başınıza şimdi mi geldi? Hadi yıkın da görelim. Halkımız tarihî mirasımıza yapılan ve her gün yaşayarak şahit olduğu bu ihanetleri asla affetmeyecektir. Ziya Paşa'nın dediği gibi "Siz herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsınız." (CHP sıralarından alkışlar)
Dünya güzeli kıyılarımızı da turizme açıyoruz gerekçesiyle ranta kurban verdiniz. İşte, sizin milliyetçiliğiniz! İşte sizin muhafazakârlığınız! İşte sizin Osmanlılığınız!
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Albatros Parkı'nı da bir anlat, İstanbul'daki.
DİDEM ENGİN (Devamla) - Gelelim "üretim reform paketi" adıyla süslediğiniz sanayiyle ilgili maddelere. Sözde sanayinin geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesi için hazırlanan bu tasarı, içeriğinin niteliği itibarıyla AKP'nin on beş yıllık iktidar döneminin gerek sanayide ve teknolojide gerekse eğitimde neden kayıp yıllar olduğunun da açık göstergesidir. Gönül isterdi ki bu tasarı bugün dünyamızda sanayi ve üretim teknolojilerinde gerçekleşen dönüşüme, dijitalleşmeye ve endüstri 4.0 devrimine sanayimizi hazırlama niteliği taşıyan bir tasarı olsun ve yine gönül isterdi ki bu tasarı içerdiği palyatif önlemlerden ziyade üreticilerimizin hızla yüksek teknolojiye ve yüksek katma değer üreten bir yapıya dönüşümünü içeren bir sanayileşme stratejisinin yansıması olsun. Oysa bu tasarı, sanayimizin acil yapısal reform ihtiyaçlarının dahi farkında olmayan bir tasarı, sanki bundan kırk, elli sene önce hazırlanmış gibi.
Bakınız, Türkiye'nin imalat sanayisinde yüksek teknolojili ürünler payı yüzde 3 civarında ve yabancı ortaklı şirketleri çıkardığımızda daha da feci bir tablo çıkıyor karşımıza. Dünyada yüksek teknolojili ihracatındaki payımız ise sadece binde 11. İhracatımızın yıllardır yerinde saymasının nedeni işte budur, AKP'nin on beş yıllık iktidar döneminin sanayileşmede kayıp yıllar olmasının sebebi de budur.
Bir ülkenin kalkınması o ülkenin hukuk devleti oluşuyla bire bir ilişkilidir. Eğer bir ülkede adalet siyasileşmişse, hukuk devleti olma niteliği yok olmuşsa, devlet bir parti devletine dönüşmüşse, kalkınma ve sanayileşme için yapılan tüm konuşmalar tabiri caizse havanda su dövmekten öteye gidemez, tıpkı şimdi bu tasarıda olduğu gibi.
Evet, burada sadece havanda su dövüyoruz çünkü Meclisimizi devre dışı bıraktınız. Ülkemizi olağanüstü hâl içinde kanun hükmünde kararnamelerle yönetiyorsunuz. Saygın bilim insanlarını üniversitelerden ihraç ederek üniversitelerde bilimsel özerkliği yok ettiniz; sorgulayan gazetecileri hapse attınız; uluslararası saygınlığımızı yok ettiniz; dış politikada ülkemizi dünyadan soyutladınız, dost ülke bırakmadınız; liyakati bir kenara bırakarak devlet kadrolarını yandaşlarınızla doldurdunuz; vizyonsuzluğunuzla ülkemizde genç işsizler ordusu yarattınız.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Siz niye yüzde 25'te kaldınız?
DİDEM ENGİN (Devamla) - Evet, havanda su dövüyoruz çünkü demokrasimiz hasta. Her ağzınızı açtığınızda "demokrasi" dediniz, "insan hakları" dediniz, "demokrasi" diyerek iktidara geldiniz ama özgürlüklerimizi ve haklarımızı kısıtlayarak ülkemizin demokratikleşme mücadelesine en büyük darbeyi siz vurdunuz.
Bir ağaç eğer köklerinden çürümeye başlamışsa, eğer toprak o ağacı beslemiyorsa siz istediğiniz kadar o ağaca su verin, istediğiniz kadar dallarını budayarak can vermeye çalışın o ağacı yaşatamazsınız, tıpkı AKP iktidarı gibi.
Siz ister her gün bir kongre toplayıp demokrasi nutukları atın ister her gün toplama kalabalıklarla gövde gösterileri yapmaya çalışın ister her gün yeni hayalleri halkımıza satmaya çalışın, "metal yorgunluğu" gerekçesiyle kadrolarınızı gençleştirme masalları anlatın AKP'nin sararan yapraklarını yeşertemeyeceksiniz çünkü söylemlerinizin de, sattığınız hayallerin de artık halkımızda inandırıcılığı ve heyecanı kalmamıştır. Şairin dediği gibi: "Bir kere ağaran saç bir daha kararmaz."
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Engin.