GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Filistin Devleti Arasında Eğitim ve Yükseköğretim Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:103
Tarih:08.06.2017

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 415 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde grubumuz adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii bu uluslararası anlaşma, Türkiye ile Filistin arasında eğitim ve yükseköğretime ilişkin iş birliği anlaşması. Aslında Filistin halkı, 20'nci yüzyılda Orta Doğu'nun mağdur edilmiş, haklarından mahrum bırakılmış, kendi geleceklerini belirleme hakkı elinden alınmış ve yıllardır bedel ödeyen bir halk.

Orta Doğu'daki tüm sorunların temelinde yani Orta Doğu'daki diktatörlüklerin de, antidemokratik sistemlerin de, bugün yaşadığımız kaosun da ve özcesi Orta Doğu halklarının mutsuzluğunun temelinde esasen iki önemli olgu var; biri, Filistin halkının yüz yıllık mağduriyeti. İkinci önemli ve kronik sorun, yine Orta Doğu'da Kürtlerin mağdur ve mazlumiyet sorunu. Bu iki halk, maalesef, Orta Doğu'da, Müslüman olmalarına rağmen, aynı zamanda Müslüman ülkeler tarafından İslam toplumunun yetimleri, ötekileri olarak değerlendirilir. Dolayısıyla Orta Doğu'daki tüm diktatoryal sistemler de bu iki sorunun çözümsüzlüğü üzerinden kendisini idame ettirme çabası içerisindedir. Bütün Orta Doğu'daki diktatörlüklerin bir şekilde krallıklardan, sultanlıklardan demokratik sistemlere dönüşmesi diğer bir deyişle Filistin'in özgürleşmesi, Kürtlerin özgürleşmesi demektir.

Tabii, Filistin meselesi özellikle AKP iktidarı döneminde dikkat çeken zikzaklarla bizi yüz yüze bıraktı. "One minute"le başlayan Filistin'e sahip çıkma yönündeki dış politika, günümüzde Marmara hadisesinin göz ardı edilmesi, Filistin meselesinin unutulmaya bırakılması ve İsrail'le yeniden ittifak ilişkileri içerisine girilmesi sonucunu doğurdu ama aynı dış politikadaki yanlış tutum, aynı dış politikadaki mezhepçi anlayış üzerinden yaklaşım Suriye'de de sonuç itibarıyla iflasla sonuçlandı. Suriye meselesi ilk başladığında bütün Türkiye'nin dış politikası, AKP'nin yürütmüş olduğu politika hemen üç beş ay içerisinde Beşar Esad'ın devrilip yerine Sünni selefi bir iktidarın, İhvan ideolojisi ekseninde bir iktidarın gelebileceği varsayımı üzerine kurulunca Suriye'deki realite, Suriye'deki dengeler, Suriye'deki halkların durumu, gerçekliği, özgürlük ve demokrasi çabaları göz ardı edildi ama hayal edilen ütopik dış politika, gelinen noktada Türkiye'yi Suriye'deki politikası noktasında tam bir çıkmaza sürüklemiş bulunuyor. Suriye'de devre dışı Türkiye. Neden devre dışı? Çünkü bütün hesaplarını selefi ve mezhep eksenli politika üzerine inşa edince sahadaki hesapta olmayan, hesaba katmayan gerçeklik kendisini ortaya dayattı. Gerek ülke içerisinde gerekse ülke dışında anti Kürt politika üzerinden inşa edilen son iki yıllık politikanın doğal sonucu bu olacaktı. Ama aynı zamanda bu yanlış politika ülke içinde de 15 Temmuz darbe dinamiğinin, darbe sürecinin ortaya çıkmasına da neden oldu.

Bakın, daha yakın zamanda bir Darbe Komisyonu oluşturuldu. Bu Darbe Komisyonu bir rapor hazırlayacaktı ama mutlaka ifade vermesi gereken kişilerin Komisyonu ve Meclisi takmaması, olayın örtbas edilmek istendiğini açıkça ortaya koydu. Bu durum aleni ortadayken şu sorular hiç şüphesiz akla geliyor: "Bu darbe girişimi neden örtbas edilmek isteniyor? Darbeyi AKP örtmek mi istiyor? Darbeye karışmış siyaset ayağının ortaya çıkmasını mı istemiyor?" gibi soruları akla getiriyor. Aslında "evet" demek doğru ama yeterli değil. Neden yeterli değil? Çünkü bu darbe girişiminin ortaya çıkmasını istemeyen sadece AKP değil, aynı zamanda bir bütün olarak darbeyle ilgili tüm statükocu ve uluslararası sermayeyle iş birliğinde olan sermaye güçleri ortaya çıkarılmasını istemiyor. Aslında darbe girişiminin teknik detayları hariç bütün yönleri kamuoyunca biliniyor ama yapılmak istenen şey halk tarafından bilinen gerçekliğin, bilinen hakikatin saptırılması, örtbas edilmesidir. Dolayısıyla darbenin siyasi ayağının ortaya çıkarılmasının istenmemesinin temelindeki esas olgu bu. Darbe girişim meselesine sadece bir FETÖ-Erdoğan çelişkisi veya FETÖ-Erdoğan düşmanlığı üzerinden bakmak büyük bir yanılgıdır. Aslında yaşanan sorun emperyalizme bağımlı sistemin krizidir ve bu krizin görünen siyasal yansıması da 15 Temmuz darbe girişimidir. Tek başına Fetullah Gülen, çok kızdı, sinirlendi ve o sinirle "Haydi darbe yapalım." gibi bir karar vermedi hiç şüphesiz. Bunun arkasında topyekûn statükonun, sistemin bütün güçlerinin olduğu şüphesiz. ABD, AB, NATO, Türkiye'deki statükocu güçler, iş birlikçi sermaye ve daha da önemlisi, bunun siyasi ayağının topyekûn ittifakıyla bu darbe dinamiği devreye sokuldu. Bugün ortaya çıkarılmak istenmemesinin, gerçeklerin özünün ortaya çıkarılmak istenmemesinin temelinde de bu güçlerin ortak ittifakı söz konusudur.

7 Haziran seçimleriyle ortaya çıkan alternatif, yani Türkiye'de ötekileştirilenlerin, Kürtlerin, farklı inançların, ezilenlerin, işçi sınıfının, emekçilerin geniş bir cephede ittifakıyla ortaya çıkan demokratik alternatif ve mevcut Meclisin ilk defa statükonun Meclisi olmaktan çıkıp halkın Meclisi durumuna dönüşme gerçekliği karşısında ittifak yapan tüm statükocu güçler nasıl ki bu süreci engelleyip bu gelişen emekçi yığınlarının, demokrasi güçlerinin sesini kıstırıp bu cepheyi kriminalize etme çabasıyla bir ittifak oluşturduysa 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında da bu güçler yeniden ittifak içerisindedir. Dolayısıyla şu süreçte devam eden darbe yargılamaları 12 Eylül darbe yargılamasından, 12 Eylül darbe yargılama sürecinin geçirdiği süreçten farklı bir süreç izlemeyecektir. Nasıl ki 12 Eylül darbecileri zaman içerisine yayılıp netice itibarıyla 12 Eylülden hesap sorulmadıysa şu anda devam eden 15 Temmuz darbe girişiminin yargılama süreci de tıpkı 12 Eylül gibi bir şekilde zamana yayılarak gerçekler asla ortaya çıkarılmayacaktır. Bu nedenle, bütün bu gerici, statükocu güçler, sermaye, uluslararası emperyalizmin birbirlerine olan muhtaciyetinden dolayı yapabildikleri tek şey: Normal koşullarda gerçekleştiremedikleri tek adam rejimini bu darbe sonucunda bugün Türkiye halklarının önüne koymuş bulunmaktalar. Yani, Tayyip Erdoğan'ın uzun sürede, süreye yayarak gerçekleştirmek istediği tek adam rejimini 15 Temmuz darbesiyle bir gecede gerçekleştirmek istediler. Belki Sayın Recep Tayyip Erdoğan devrilmedi, yerinde durdu ama 15 Temmuz darbe girişiminin yani sistem krizinin hedeflemiş olduğu bütün amaçları bugün gerçekleşmiş bulunmaktadır. Yani, bugün olağanüstü hâl, kanun hükmünde kararnameler, tek adam rejimi ve zorunlu Anayasa dayatma değişikliğiyle aslında küresel güçler Türkiye'de istedikleri sistemi inşa etmiş bulunmaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Dolayısıyla, bu süreçten bu Parlamentonun demokratik bir alternatifle kurtulması gerektiğini söylüyoruz.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Adıyaman.