GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:99
Tarih:31.05.2017

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, dört yıl önce özgürlük talep eden, adalet talep eden ve bunun için en meşru hak arama yeri olan -demokrasilerde- sokağa çıkan ve bize o güzel haziranı yaşatan Gezi çocuklarına buradan selamlarımı gönderiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sokağa git o zaman; ne işin var Mecliste? Yapmayın ya!

MURAT EMİR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, demokrasilerde her yer, her yer mücadele yeridir; Meclis kürsüsü de, Meclis de, alanlar da, sokaklar da. Alışacaksınız bunlara.

Değerli arkadaşlar, Meclis Başkanlığına olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri yoluyla yapılan ihraçları ve hukuksuzlukları gündeme getirmek için bir araştırma önergesi vermiştim ancak Meclis Başkanlığı, AKP Grubunun sık yaptığı gibi, FETÖ ile AKP Grubunun ve AKP iktidarının ilişkisini, iltisakını, bağlantısını, yardımlaşmasını ve iç içe geçmesini örtmek üzere benim bazı cümlelerimi sakıncalı gördü. Ben de vaktim olmadığı için onları silmek zorunda kaldım ama izninizle burada okuyacağım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sokakta okusaydınız o zaman.

MURAT EMİR (Devamla) - Demişim ki: "2002 yılında iktidar olan AKP'de iktidarını daim kılmak için 'demokrasi' ve 'hukuk devleti' ilkelerinden vazgeçerek yönettiği devlet olanaklarını, daha sonra 'Fetullahçı terör örgütü' ve 'paralel devlet yapılanması' olarak tanımlanan Fetullah Gülen cemaatiyle paylaşıp her türlü devlet kadrosunu bu örgüte âdeta sunmuştur." Tamamen de böyledir.

Yine söylüyorum: 15 Temmuz darbe girişimine gelinen süreçteki demokrasi ve hukuk dışı uygulamalar, ne yazık ki gerekli dersler alınmayarak, sonrasında da farklı bir şekilde devam ettirilmiştir. Hukuk dışı uygulamaları karşı karşıya gelmeden önce Fetullah Gülen cemaatiyle birlikte uygulayan...

Sayın Petek, hani siz savunuyordunuz ya, kanal kanal gezip Ergenekon'u, Balyoz'u savunuyordunuz ya; işte o zamanları, iş birliğiniz olan zamanları söylüyorum burada. O sırada birlikteydiniz ama sonrasında, darbe girişiminin ardından bu uygulamaları tek elden yönetmeye başladınız.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Ya, siz FETÖ'yü savunuyordunuz ya.

MURAT EMİR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bugün üzeri örtülmeye çalışılan, bir sürü karanlık noktası olan ve sizin "lütuf" olarak değerlendirdiğiniz 15 Temmuz darbe girişiminden sonra KHK'lar eliyle yaptığınız hukuksuzlukları konuşacağız, haksızlıkları konuşacağız. Bu kararnamelerle Meclisi devre dışı bıraktınız. Anayasa Mahkemesi kendini yetkisiz ve görevsiz değerlendirdiği için de Türkiye'yi, neredeyse bir yıldır, sürekli uzattığınız olağanüstü hâllerle dilediğinizce yönetiyorsunuz. Tamamen hukuk dışı ve anayasasızlaştırılmış bir Türkiye'de yapıyorsunuz bunu. "Darbeyle mücadele" görüntüsü altında yaptığınız işlemlerin birçoğunun aslında darbeyle ilişkisi yok. Aslında yapılan haksızlıkların, hukuksuzlukların ve tüm toplumsal muhalefet kesimlerinin ayırt etmeksizin üstüne gitmeniz gerçekte FETÖ'nün değirmenine su taşıyan gerçekler. FETÖ'yle mücadele edecekseniz biz yanınızdayız, sonuna kadar yanınızdayız ancak sizin yaptığınız sizin beğenmediğiniz FETÖ'cülerle mücadeledir çünkü size yakın olan, siyasi nüfuzu olan, gücü olan ve özellikle de siyasi bağı olan FETÖ'cüleri bir bir koruyorsunuz ve tahliye edildiğini de zaman zaman görüyoruz.

Şimdi, bugüne kadar 24 kanun hükmünde kararname çıkarttınız, bunlardan 11'i ihraçlarla ilgili ve maalesef, şu ana kadar Meclisimizin önüne sadece 5 kararnameyi getirdiniz, diğerleri Meclis Başkanlığının raflarında görüşülmeyi bekliyor, sırasını bekliyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Murat Bey, grup önerilerinden getiremiyoruz ki KHK'ları.

MURAT EMİR (Devamla) - Bu, aslında Meclis iradesine ve millî iradeye saygısızlığınızın da açık bir göstergesidir. Meclis Başkanlığını görevini yapmaya ve kanun hükmünde kararnameleri Mecliste görüşülmek üzere indirmeye davet ediyoruz.

100 binin üzerinde kamu görevlisi ihraç ettiniz. "Bunları haksız yapıyorsunuz, hukuksuz yapıyorsunuz. Yargı kararını bekleyin. "Yargıyı hızlandırın." dediğimizde bize verdiğiniz cevap "Ağaç kökü yesinler." oldu. Bunlardan 33 bin tanesi Millî Eğitim Bakanlığında. Millî Eğitim Bakanlığındaki insanların, öğretmenlerin, eğitim görevlilerinin alelacele, yargı kararı olmaksızın el çektirilmesinin, ihraç edilmesinin mantığı nedir? Hukuk devletinde bu nasıl kabul edilebilir? Askerleri, kritik personeli ihraç ettiniz, bunu anlayabiliriz ama bu öğretmenleri siz yerleştirdiniz oraya, iş birliği olduğunuz zamanlar içerisinde onları EĞİTİM-BİR-SEN'e üye olmak konusunda siz motive ettiniz, hatta genelgeler yayınladınız. Dolayısıyla, bu darbenin koşullarının hazırlanmasında birinci elden failsiniz.

Değerli arkadaşlar, tabii, bu arada 5 binin üzerinde akademisyen ihraç edildi. Peki, bu akademisyenler içerisinde sadece FETÖ'cüler mi vardı? Hayır. FETÖ'yle hiçbir ilgisi olmayan ama toplumsal muhalefeti temsil eden -hani geçenlerde bahsetti ya Genel Başkanınız "Kültürel ve sosyal iktidarı kuramadık." dediği- işte, kültürel ve sosyal iktidarı kuramadığınız üniversitelerde cesurca, size biat etmeden bilim yapan ve sesini yükselten bilim insanlarını da Barış İçin Akademisyenler'i de ihraç etmekten geri durmadınız. Onların uluslararası düzeyde akademik performanslarını da bildiğiniz için pasaportlarına da el koydunuz.

Şimdi, "Komisyon kuruldu." diyeceksiniz. Bu, bir palavradır, boş bir palavradır. Komisyonun görevlendirilmesi aylarca sürmüştür. Kendi iç işleyişine baktığınızda dosya başına beş dakikadan daha az süre düşmektedir. Bu, aslında mağduriyetleri gidermek üzere değil, bilakis mağduriyetleri artırmak üzere planlanmış bir oyundur.

25'ten fazla kişi intihar etti. İbrahim Kaboğlu gibi, Murat Sevinç gibi birçok bilim insanı çalışamaz hâle getirildi ve üniversiteleriyle bağları koparıldı.

Değerli arkadaşlar, hiçbir hak arama yolu bırakmadınız. Demokrasisi askıya alınmış, Anayasası askıda, mahkemeleri tamamen saraya bağlanmış bir Türkiye'de insanlar işlerini talep ettiler, onur mücadelesi verdiler. Bunlardan 2'si de Nuriye Gülmen ve Semih Özakça.

Geçen hafta, Sayın İçişleri Bakanı, burada bence son derece hazin bir duruma düştü ve o kişilerin DHKP-C üyesi olduğunu, terörist olduğunu söyledi. Bakınız, bir İçişleri Bakanı böyle bir şey söyleyemez. Kimsenin...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Ne söyledi?

MURAT EMİR (Devamla) - Benim yanımda, size okurum, sürem bittikten sonra gelirsiniz okurum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - "DHKP-C'li." dedi.

MURAT EMİR (Devamla) - Söyledi, "Bunlar teröristtir." dedi. Oysa bunlar şu anda terör örgütüne mensup olma iddiasıyla yargılanıyorlar, dava açılmak üzere. Ne zaman oldu bu? Geçen hafta.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - 40'tan fazla eylemde yakalanmışlar, zabıtlarda var, davaları var.

MURAT EMİR (Devamla) - Yani açlık grevine başladıktan sonra oldu. Bu kişiler yıllarca kamu görevlisi olmuşlar, 22 defa gözaltına alınmışlar ve gözaltılar sırasında bile bunların terör örgütüne mensubiyetine dönük bir iddia yoktu arkadaşlar. Şimdi, İçişleri Bakanı görevini yapacağı yerde, hâkim olmuş, savcı olmuş, insanları peşinen suçluyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - O, Adalet Bakanının görevi, İçişleri Bakanı eylemleri söylemiş.

MURAT EMİR (Devamla) - Bakınız, DHKP-C'yi asla savunmayız, asla savunmayız ama insanlara peşinen "teröristtir" denmesini de kabul etmiyoruz. Biz sizin "terörist" dediğinize "terörist" demek zorunda değiliz. Bizi bağlayan bağımsız yargıdır. Biz ancak yargı kararlarıyla karar veririz. Bakın, biz, hak arama yoluna girmiş, mücadele veren insanların, kim olursa olsun, hangi siyasetten gelirse gelsin, onların yanında dururuz, kimseden adli sicil kaydı istemek gibi bir zorunluluğumuz yok. Biz, insanları, eğer yargılanmamış, gözaltında veya tutuklu değilse onları masum kabul ederiz ve İçişleri Bakanının da aynı şekilde masum kabul etmesi şarttır arkadaşlar.

Şimdi, aynı İçişleri Bakanının bir valisi var, evlere şenlik, Allah başka keder vermesin. Bakın, akılalmaz işler yapıyor, hukuk tanımazlığını öyle bir zirveye tırmandırdı ki, geçen hafta bir genelge yayınladı ve diyor ki: "Ben OHAL kanunundan ve il idaresi kanunundan aldığım yetkiyle belli bir saatten sonra şarkı türkü söylenmesini suç işlenmesine dönük açık bir tehlike sayarım ve bunları yasakladım." Bakın, böylesine gülünç bir yürütmeyle karşı karşıyayız.

Tabii, bunlar nereden kaynaklanıyor, bu çaresizlikler nereden kaynaklanıyor? Derin bir korku içerisindesiniz. Biraz önce bahsetmiştik, söylemiştik. Gezi'den gözünüz çok korktu çünkü toplumu her yerinden sıkıştırıyorsunuz, haksızlıkla, hukuksuzlukla, despotlukla, baskıyla herkesi sıkıştırıyorsunuz ve toplumsal muhalefetin özgürlük talebiyle, demokrasi talebiyle, adalet talebiyle bir gün ayağa kalkacağından korkuyorsunuz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Âciz bir siyaset.

MURAT EMİR (Devamla) - Aslında bu da sizin elbette ki korkulu rüyanız olmaya devam etsin çünkü biliniz ki bu ülkenin, demokrasi isteyen, özgürlük isteyen, barış isteyen ve dilediğince yaşamak isteyen, sizin baskılarınıza rağmen dilediğince yaşamak isteyen insanlarının mutlaka bir gün size karşı koyacağını ve iktidarınızın sonunu getireceğini bilin diyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emir.