GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 24 Aralık 2016 tarihinde yazılı aşaması yapılan avukatlar için adli yargı hâkim ve savcı adaylığı ile idari yargı hâkim adaylığı sınavının sonuçlarını etkilediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/15) ön görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:96
Tarih:24.05.2017

CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ'la ilgili vermiş olduğumuz gensoru önergesi üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Ancak görüyorum ki iktidar partisi Sayın Bakanı savunmaktan âciz. (CHP sıralarından alkışlar) Nedir bu durum? Şurada 20, 30 milletvekiliyle, savunamayacaklarını bildikleri bir Bakanın karşısında...

HAMZA DAĞ (İzmir) - Onu oylamada görürsünüz, oylamada.

LEVENT GÖK (Devamla) - ...elbette diğer AK PARTİ'li milletvekilleri bu salonda olmak istemiyor. Bu ayıp size yeter.

HAMZA DAĞ (İzmir) - Onu oylamada görürsünüz, merak etmeyin.

LEVENT GÖK (Devamla) - Bu adaletin geldiği noktada AK PARTİ milletvekillerinin bu durumunu halkıma şikâyet ediyorum.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Görürsün oylamada ne oluyor.

LEVENT GÖK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu gensorunun konusu, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın partizanca davranmasıdır; tek kelimeyle özeti budur.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Bakan Bey, Adalet Bakanı avukat; avukata ihtiyacı yok, o savunur.

LEVENT GÖK (Devamla) - Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, partizanca davranarak, partili Cumhurbaşkanı modelinden sonra Türkiye'de partili hâkim ve savcı modelini yürürlüğe koyan bir isimdir. Az önce arkadaşımız ayrıntılarını açıkladı.

Şimdi, bugün bir gensoru görüşüyoruz. Bildiğiniz gibi, gensoru kurumu Anayasa değişikliğiyle kaldırıldı. Şunu biliniz ki Cumhuriyet Halk Partisi önümüzdeki süreçte demokratik ve laik cumhuriyetin bütün kazanımlarını tekrar yerine getirmek için, bütün kazanımlarını yok ettiğiniz alanlarda olduğu gibi, gensoruyu da geri getirecektir. (CHP sıralarından alkışlar) Gensoruyu geri getireceğiz. Neden korkuyorsunuz gensorunun kaldırılmasından? Muhalefetin en önemli denetim aracı olan gensoru niçin sizleri rahatsız ediyor? Gensoru, siz zannediyor musunuz ki sadece cumhuriyet döneminde var. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, yüz kırk yıllık parlamenter demokratik geleneğinde, ilk gensoru Abdülhamit zamanında, 14 Şubat 1909'da uygulanmıştır. Halktan almadığı yetkiyle, saltanatla gelen Abdülhamit dahi atadığı Sadrazam Kamil Paşa'yı koruyamamış, 14 Şubat 1909'da Meclis-i Mebusanda yapılan oylamayla düşürülmüştür. Şimdi, iktidar partisi bizi Abdülhamit'in de gerisine götüren bir uygulamanın içerisine sokuyor ama yağma yok, gensoru gelecek, iki elimiz yakanızda olacak değerli arkadaşlar, bunu böyle biliniz.

HAMZA DAĞ (İzmir) - Hep muhalefette kalacaksınız demek ki! Nasıl gelecek o zaman?

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Ya, iktidar olun da öyle Levent Bey.

LEVENT GÖK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 24 Aralıkta bir yazılı sınav yapıldı Adalet Bakanlığı tarafından hâkim almak için, savcı almak için. Bu hâkim ve savcı sınavı yapıldıktan bir müddet sonra, tam yazılı sınav sonuçları açıklanmadan önce bir kararnameyle, 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle yazılı sınav şartı kaldırıldı. Yazılı sınav yapılmış, aradan zaman geçmiş, kararnameyle hemen... Kararnamelere neden düşkün olduğunuzu görüyoruz biz. Ne ilgisi var bu kararnamenin olağanüstü hâlle Sayın Bakan? FETÖ'ye karşı savaş böyle mi yapılır? Ne ilgisi var, bir anlatırsanız sevinirim. 680 sayılı Kararname'yle bu yazılı sınav şartı kaldırıldı ve Adalet Bakanlığının mülakatta yetkisine açık isimler hâkim yapıldı değerli arkadaşlarım, itirazımız buna. Hiç kişisel bakmıyoruz hadiseye. Belki seçilen, atanan arkadaşlarımızın kişisel yetenekleri buna müsaittir ama cumhuriyet tarihinde ilk defa, bir partiyle organik bağı olan ilçe başkanları, il yöneticileri, belediye meclis üyeleri, milletvekili adayları şu gördüğünüz elimizdeki listeyle hâkim yapıldı değerli arkadaşlar. Bunun Türkiye tarihinde hiç örneği yoktur. Elbette hâkimlerin, savcıların siyasal görüşü vardır ama ilk defa bir Adalet Bakanı, partisiyle göbekten bağı olan, partisinde kaydı bulunan yöneticileri hâkim ve savcı yapmış. Bunun adı, kelimenin tam anlamıyla partizanlıktır ve Adalet Bakanı da partizan bir Adalet Bakanıdır. Bu kadar açıktır, bu kadar nettir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; peki, niçin yapıldı bunlar? Niçin yapıldı derseniz, birazcık onları irdeleyelim. Bakın, değerli arkadaşlarım, Anayasa değişikliğinden sonra ilk yapılan uygulamalardan bir tanesi partili cumhurbaşkanlığı, diğeri HSK. Sayın Bakan, iktidar partisi, hâkim ve savcılara çok özel önem veriyorlar. Bu özel önemin altında yatan gerçekler var: "Hâkimler bizden olsun, savcılar bizden olsun ve onları kontrol edelim." İşin özü bu. HSK'nın bir an önce seçimlerinin yapılması ve iktidarın kontrolü altında tanzim edilmesinin altında yatan gerçek de budur. Bu hâkimlik sınavında AK PARTİ'li üyeleri, yöneticileri hâkim yapmanın mantığı da budur. Peki, bu nereden çıktı diyeceksiniz değerli arkadaşlarım. Bir kere Sayın Adalet Bakanının ilginç bir yapısı var. Sayın Adalet Bakanı, iktidar partisinin her zorda olduğu durumda konuşturduğu bir isim. Bakın, Sayın Bakan aynı konuyu hararetle savunuyor; ertesi gün, Sayın Bakanı o konunun tam zıddını da aynı hararetle burada savunurken görmeniz mümkündür. Şimdi, olağanüstü hâl ilan edilmesinin tezkeresi görüşülüyor. Sayın Bakan çıktı burada kürsüye, 21 Temmuz 2016 tarihinde ve şu açıklamaları yaptı, dedi ki: "Arkadaşlar, biz olağanüstü hâl sürecini üç aylığına istiyoruz. Üç aydan önce de bitireceğiz. Biz bu yetkiyi sizden üç aylığına istiyoruz ve kaldıracağız." Sayın Bakanı AK PARTİ Grubu alkışladı. Ya, arkadaşlar, üç ay sonra olağanüstü hâlin uzatılması tezkeresi geldi, yine kürsüde Bekir Bozdağ. Şimdi, Bekir Bozdağ konuşuyor, "Sayın milletvekilleri, olağanüstü hâlin üç ay uzatılması için sizlerden yetki istiyoruz." diyor, o konuşuyor, siz de alkışlıyorsunuz! Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan aynı konuyu aynı hararetle, hiç yüzü kızarmadan, sanki üç ay önce söylediği o sözler ona ait değilmiş gibi burada anlatabiliyor.

Şimdi, Sayın Bakanın ilginç özelliği var, herkesi FETÖ'cülükle suçluyor. Bildiğiniz gibi Cumhuriyet gazetesine, Sözcü gazetesine operasyonlar düzenlendi, 29 Ekimde Cumhuriyet gazetesine, 19 Mayısta Sözcü gazetesine.

Şimdi, ben de baktım Sözcü gazetesi acaba neler yazmış diye, aldım. Birtakım, onların gazete manşetlerini sizlerle paylaşıyorum.

Şimdi, Sözcü gazetesi şunları yazmış, "Fetullahçı 40 askeri tek tek tespit ettim ama ordudan atıldım." diyen bir subayı manşete taşımış Sözcü gazetesi. Yani FETÖ'ye karşı mücadele veriyor Sözcü gazetesi.

Bir diğeri "TSK'nın komuta kademesinde FETÖ'cü paşalar var." Bunu yazan Sözcü gazetesi.

Sonra, yine Sözcü gazetesi: "Cemaatin topladığı paraların yüzde 15'i Fethullah'a gidiyor." Sözcü gazetesi yazıyor bunları.

Yine Sözcü gazetesi: "Cemaat orduya kumpas kurdu."

Değerli arkadaşlarım, yine Sözcü gazetesinin çok değerli yazarlarından Saygı Öztürk, daha yıllar önce, 1994 yılında, Hürriyet gazetesinde yazarken "Fethullahçılar polise sızdı." diye manşetlik haberler yazıyor.

Şimdi, bu haberlerin çıktığı zamanlarda FETÖ'ye karşı mücadele eden Sözcü gazetesine karşı acaba Bekir Bozdağ ne demiş değerli arkadaşlarım, bir de onu dinleyelim.

Biz "FETÖ çetedir. Bu çeteye karşı dikkatli olun. Türkiye'yi bir çete sarıyor." dediğimiz zaman, Bekir Bozdağ kalkıyor, bu kürsüye geliyor ve aynen şunları söylüyor: "Fetullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz, sevmezsiniz ama değerli bir insandır. Türkiye'nin nesillerinin yetişmesi için hizmetini yapıyor." Şurası önemli: "Her şey açık, her şey devletin denetiminde, gözetiminde, nasıl ona çete diyebilirsiniz?" diyor Sayın Bekir Bozdağ değerli arkadaşlarım. Şimdi, Sözcü gazetesi FETÖ'cü, Bekir Bozdağ FETÖ'cü değil! (CHP sıralarından alkışlar) Devam ediyor Bekir Bozdağ, kendini tutamıyor, diyor ki... Biz devam ediyoruz bu kürsülerden anlatmaya, basına demeç vermeye: "Fetullah'a dikkat edin." Bekir Bozdağ'ın gene bir konuşması: "AK PARTİ ile hizmet arasında sorun oluşsun diye samimi gayret içerisinde olanlar var. Herkes bunları bilsin ki bunlar abesle iştigaldir. AK PARTİ ile cemaat bir fitne ateşi içerisine gelmez, biz birbirimizi tanırız. Biz de bunlara itiraz edenlerin niyetlerini çok iyi biliyoruz." diyor. Şimdi, Sayın Bekir Bozdağ, bu sözlerden sonra ve Sözcü'nün attığı gazete manşetlerinden sonra, eğer Sözcü gazetesi FETÖ'cüyse siz FETÖ'cülerin kralısınız. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle olur mu?

Şimdi değerli arkadaşlarım, burada böyle, ucuz konuşmalar yapılmasına izin vermeyeceğiz. Herkesin gerçek kimliğini ortaya çıkarmak için çabalıyoruz. Bakın, şimdi sıra AK PARTİ'li milletvekillerine de gelecek değerli arkadaşlarım. Bu topluma FETÖ'nün sızmasına bu iktidar neden olmuştur değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, 2011 yılında TÜBİTAK'ta birdenbire bir Başkan değişikliği yapıldı, başkan yardımcıları görevlerinden alındı. 2011 yılında bir kararnameyle değerli arkadaşlarım. 2011 yılında çıkartılan, Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakan, Bekir Bozdağ'ın da Başbakan Yardımcısı olarak imzaladığı şu kararnameyle TÜBİTAK altüst edildi; TÜBİTAK'ın bütün kurulları değiştirildi, Başkanı, başkan yardımcıları değiştirildi. Bu TÜBİTAK daha sonra, Ergenekon, Balyoz ve Kumpas davalarında öyle sahte raporlar verdi, öyle sahte deliller üretti ki yüzlerce insanın hayatlarıyla oynadı değerli arkadaşlarım. TÜBİTAK verdiği raporlarla onlarca kişinin hayatlarını kararttı; dört yıl hapis yatanlar var, beş yıl hapis yatanlar var. Daha sonra, 15 Temmuz darbe girişiminden önce, FETÖ'yle ilgili soruşturmalar sürerken bir namuslu savcı çıktı ve ilk iddianamesini açıkladı; FETÖ iddianamesi değerli arkadaşlarım. Bu iddianame darbeden öncedir, dikkatinizi çekerim, daha darbe girişimi yok ortada ve bu sayın savcı yazdığı iddianamede diyor ki arkadaşlar, şu satırları sizlerle paylaşıyorum: "TÜBİTAK'ta FETÖ'nün yapılanması: Örgüt -Fetullah Gülen- TÜBİTAK'a çok özel bir önem vermiştir. Örgüt bir stratejik kurum olarak kabul ettiği ve mahrem yerler içine aldığı TÜBİTAK'ı kadrolaşabilmek için, ele geçirebilmek için 2011 yılında bir kararname çıkarılmasını sağlamıştır." diyor değerli arkadaşlarım. Ne diyor iddianamede savcı? "2011 yılında çıkarılan kararnameyle FETÖ TÜBİTAK'ı ele geçirmiştir." Kim yaptı bunu, kimin imzası var bunun altında? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ve o zamanın Başbakan Yardımcısı, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın imzaları var değerli arkadaşlarım. "Peki, ne oldu?" diyeceksiniz. Ondan sonra ne oldu biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Bu savcıyı görevden aldılar. Neden? Neden bir savcı iddianame düzenlerken AKP'yi işin içine katıyor diye. Anlıyor musunuz şimdi HSK niçin değiştiriliyor? Hâkim ve savcı atamalarında niçin AK PARTİ'li yöneticiler hâkim yapılıyor, savcı yapılıyor? Bitmedi değerli arkadaşlarım, bir savcı daha çıktı ortaya. Darbe ana davası iddianamesini düzenledi.

Değerli arkadaşlarım, 2016'nın başında, Hükûmet bir kanun tasarısı sundu. Tam bir hafta sonra, 37 AK PARTİ'li milletvekili bir kanun teklifi sundu. O kanun teklifinde orduda Fetullah'ın örgütlendiği dönemdeki subaylardan sonra gelenleri yani Fetullah'ın örgütlenmesine olanak bulamadığı dönemlerin erken bir tasfiyesi için 37 milletvekili bir kanun teklifi verdi değerli arkadaşlarım ve bu kanun teklifi bu Meclisten geçti ve orduda bulunan albayların, yirmi yedi yıl, yirmi sekiz yıl, yirmi dokuz yılını dolduran albayların emekliliğinin önü açıldı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir savcı daha çıktı ve şu iddianameyi düzenledi. Aynen okuyorum bu savcının düzenlediği iddianameyi.

Bu iddianamede o sayın savcı "Son olarak, FETÖ 1988 ve daha önceki yıllarda mezun olmuş subayları -dikkat edin- TSK'dan tasfiye etmek için üç devreyi birden toplu olarak emekli edecek ve hizmet süresini yirmi sekiz yıla indirecek kanuni düzenlemeleri siyasi otoriteye yaptırmıştır." diyor, aynen bu. Hangi kanun teklifi? 37 AK PARTİ'li milletvekilinin imzasıyla verilen bu kanun teklifi.

HAMZA DAĞ (İzmir) - Siyasi bir yorum o, iddianameye siyasi yorum girmez. Gerekçeyi okuyun.

LEVENT GÖK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, teklifte imzası olan arkadaşlarımız: Sayın Süreyya Sadi Bilgiç, Bülent Turan, Hatice Dudu Özkal, Ahmet Gündoğdu, Yılmaz Tunç, Cemalettin Kani Torun, Zekeriya Birkan, Ayhan Gider, Sebahattin Karakelle, Abdullah Nejat Koçer, Cihan Pektaş, Hacı Bayram Türkoğlu, Orhan Karasayar, Fatma Benli, Hasan Turan, Hulusi Şentürk, Hurşit Yıldırım, Markar Eseyan, Osman Boyraz, Nursel Reyhanlıoğlu, Mehmet Demir, Ramazan Can, Abdullah Ağralı, Ahmet Sorgun, Hüsnüye Erdoğan, Leyla Şahin Usta, Mustafa Baloğlu, Ahmet Tan, İshak Gazel, Metin Gündoğdu, Oktay Çanak, Ahmet Demircan, Zeyid Aslan, Ayşe Sula Köseoğlu, Fikri Demirel, Yusuf Başer, Hüseyin Şahin.

Şimdi, sevgili arkadaşlarım, bu iddianameden aldığım yetkiyle ve hakla hepinize diyorum ki: Askerlerin tasfiyesini size hangi otorite yaptırmıştır? İddianamede suçlanıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

HAMZA DAĞ (İzmir) - Aslında, insanlara yetki veriyor, imkân veriyor. Kanun teklifinin metnini bir okuyun bakalım.

LEVENT GÖK (Devamla) - Kim yaptırdı bu kanun değişikliğini size? Açıklayın burada. Eğer açıklamazsanız hepinizin üzerinde "FETÖ" damgası kalır. Kalkın, burada kendinizi aklayın; bize şu yaptırdı deyin, bu yaptırdı deyin. (CHP sıralarından alkışlar)

Ben savcının iddianamesinden konuşuyorum değerli milletvekilleri. Savcı saptamış, diyor ki: "FETÖ bu askerleri erken emekli etmek için kanun değişikliğini iktidar partisine yaptırdı." Ben söylüyorum: Kalkın, kendinizi savunun buradan, FETÖ'cü değilseniz savunun kendinizi buradan, o kadar! Ben yüzleşmek istiyorum sizlerle ve hepinize de sataşıyorum. Tek tek isminizi saydım, hepiniz gelip bence burada hakkınızı savunmalısınız. "Ben FETÖ'cü değilim, bana bu imzayı falanca grup başkan vekili ya da genel başkan yardımcısı attırdı." demek zorundasınız. Bunu demezseniz iddianamelerde yer alırsınız değerli arkadaşlarım.

İşte o HSK değişikliği, bu hâkim ve savcılar değişikliği bunlar için yapılıyor değerli arkadaşlarım. "Bize dokunmasın." diyor Adalet Bakanı, iktidar partisi, savcılar. Çünkü namuslu savcılar çıkıyor, bakıyor delillere, birtakım belgeleri, bilgileri bulunca onları yazıyor iddianameye.

Sonra ne oldu değerli arkadaşlarım? Bakın, en vahim tabloya geliyoruz. Sonra, geçtiğimiz günlerde Akıncılar iddianamesi hazırlandı. Bir savcı iddianameyi yazdığı zaman ne yapar değerli milletvekilleri? Götürür mahkemeye, dava açar değil mi? Bir savcının yapacağı iş bu değil midir? İddianamesini yazar ve direkt mahkemeye götürür. Hayır, değerli arkadaşlarım -Akıncılar iddianamesini söylüyorum, hani o gökyüzünden bize bomba yağdırdıkları, burada hep beraber direndiğimiz geceyi söylüyorum- Akıncılar iddianamesini yazan savcı mahkemeye dava açmadı. Ne yaptı biliyor musunuz? Adalet Bakanından randevu aldı, Adalet Bakanına gitti. Önce Adalet Bakanı gördü iddianameyi AKP'yle, siyasal iktidarla ilgili birtakım düzenlemeler var mı diye ve baktı ki yok, üzerine "Görüldü." damgasını vurdu Adalet Bakanı, ondan sonra savcı Akıncılar iddianamesini açabildi. Anlıyor musunuz değerli arkadaşlar HSK seçimleri niçin yapıldı? İşte, bizden olan hâkimler, bizden olan savcılar işbaşına gelsin de biz 17-25 Aralığın, Reza Zarrab'ın, FETÖ'nün siyasi kanadı gibi görünmeyelim, siyasi soruşturmalara uğramayalım diye bu iddianamelerin düzenlenmesi için hâkim ve savcılar tayin ediliyor. İşin özü bu.

Sayın Bakan, feci bir durumdasınız. Böyle bir manzara dünyada hiçbir adalet bakanında olmaz. Böyle bir Adalet Bakanı Türkiye'de Adalet Bakanlığı yapamaz. Yaparsanız ne olur? Türkiye büyük ölçüde saygınlığını yitirir. Öyle hâkimler çıkarırsınız ki Danıştay Başkanında olduğu gibi, olmayan düğmelerini iliklemeye kalkar Cumhurbaşkanının karşısında ve kalkar, kanun hükmünde kararnamelere, kendisinin bakacağı, itiraz olursa bakacağı dosyalara yorum yapar, ihsasıreyde bulunur ve kanun hükmünde kararnamelerin demokrasi için gerekli olduğunu savunur. İşte, yapmaya çalıştıkları bu. Böyle hâkimler yaratırsınız, böyle savcılar yaratırsınız. E böyle savcılar yaratırsanız da ne olur? Avrupa Yargıçlar Birliği de daha Anayasa değişikliği yapılmadan yaptığı toplantıda HSYK'yı genel gözlemci statüsünden çıkartır, kapının önüne koyar. Tablo bu değerli arkadaşlarım.

Müthiş bir itibar kaybı, müthiş bir güvensizlik, adalete güven en az durumda, cezaevleri dolmuş, taşmış. Açlık grevi yapan 2 kişi... Ne olurdu Sayın Bakan, defalarca Sayın Bakanlığınızdan rica ettik, Genel Başkanımız Başbakandan rica etti, onlara bir randevu verseniz, konuşsanız ne olurdu, dünyanın sonu mu gelirdi? Haksız yere işten atıldıklarını söylüyorlar. Dinleyin, eğer sizin haklı göreceğiniz yön varsa bize söyleyin. Ne vardı? Niçin insanları vuruyorsunuz, kırıyorsunuz, döküyorsunuz? Siz zannediyor musunuz ki böyle yaparsanız adalet gelecek? Asla adalet gelmez.

Değerli arkadaşlarım, bizim vermiş olduğumuz gensoru önergesi... Tam anlamıyla partizanca bir uygulamadır, tam anlamıyla AK PARTİ'yle iç içe hâkim ve savcıların tanzim edildiği, hâkim ve savcılarla artık, Türkiye'de partili Cumhurbaşkanından sonra AK PARTİ'li hâkim ve savcıların görev yaptığı bir süreci açmaktadır. Bu nedenle, bu önergemiz haklıdır, yerindedir. Bu gensoru önergesinin kabulüyle bu yanlışlıktan dönülmesi mümkündür. Bu yanlışı yapan Adalet Bakanı Adalet Bakanlığından tasfiye olmalı ve Türkiye, gerçek anlamda adaletle tanışmalıdır.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)