| Konu: | TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 18.10.2012 |
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyla, işçi sendikalarının raporlarına göre 6 milyon 298 bin işçiye toplu sözleşme yasağı getirilmektedir. Yüzde 3 barajı nedeniyle 6 milyon işçinin, sendika üyesi olsa bile toplu sözleşme yapması mümkün olamayacaktır. Bu sayı kayıtlı işçi sayısının yarısından fazladır. Yasanın çıkmasıyla 50 bin işçi toplu sözleşme hakkını kaybedecek, bu sayı yine getirilen baraj sistemiyle ileride 4 katına çıkacaktır. Tasarıyla iş kolu barajının bir yıl içinde yüzde 1'e indirilmesi öngörülüyor. Bu, ilk bakışta olumlu gibi görünüyor olsa da pratikte durum tam tersi olacaktır. Sendikalı işçi sayıları esas alındığında, kurulu sendikaların yüzde 60'a yakını yüzde 1 barajına takılacak ve işlevsiz kalacaktır, hâlen toplu sözleşme yapmakta olan 15'e yakın sendika baraj altında kalacaktır.
Bu tasarı birden çok sendikaya üye olma hakkını vereceği söylemleriyle "Nikâh masasında bile böyle iştahlı `evet' demedik." diyenlere klasik bir AKP hediyesidir. Bu tasarı İktidara biri yandan, diğeri göbekten bağlı iki konfederasyonun İktidarla iş birliğinin yasak meyvesidir, emekçilere acı verecek bir üründür. Ne yazık ki bugün, Sayın Bakanın söylemlerinden şu ortaya çıktı ki, kapalı kapılar ardında konuşulanlar ile toplumla paylaşılanlar aynı şeyler değişmiş, demek ki gazete ilanları da bir yalandan ibaretmiş. Aslında gerçekten işçi ve emekçilerin hakkını savunmak anlamında bir şeyler yapmak isteniyorsa binlerce gazete reklamı vereceğinize, bence meydanları doldurmalıydınız ey konfederasyon yetkilileri diyorum.
Bu arada, 65'inci maddeyle ilgili de bir değerlendirmeye geçmek gerekirse, şimdi, bir kez, madde başlığı aynen şöyledir: "Hiçbir surette üretim veya satışa yönelik olmamak kaydıyla" yani işverenin grev esnasında iş yerinde çalıştıracağı işçilere ilişkin önemli kayıt bu olmakla birlikte, 64'üncü maddenin dördüncü fıkrasında "Greve katılmayıp çalışan işçilerin ürettiği ürünlerin satılmasına ve iş yeri dışına çıkarılmasına?" diye bir ibare konmuştur. Dolayısıyla her iki fıkra arasında önemli bir çelişki vardır. Bu çelişki giderilmeyecektir.
İkinci olarak, iş yerinde iş gereği çalışmak durumunda bırakılanları tespit edecek kişi işverendir. Dolayısıyla, bir iş yerinde 100 kişi çalışıyorsa işveren keyfî bir yöntemle 100'ünü de "acil ihtiyaç sahibidir" diye iş yerinde tutabilecektir. Bu yetkinin işverene verilmesi maddedeki o yetkinin kötüye kullanımına da neden olabilecek bir düzenleme olacaktır. Dolayısıyla bu kapsamda, bu yetkinin bölge çalışma iş kurumu müdürlüğüne veya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verilmesi yerinde olacaktır. Ve nihayet, değişiklik teklifimizde işçi sendikalarına tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içerisinde mahkemeye itirazda bulunma hakkı verilmesini talep ediyoruz.
Yasada şunu görüyoruz ki: sürekli olarak altı günlük periyotlar ön plana alınmış. Altı günlük periyotlar bir anlamda olayın öğrenilmesi açısından, değerlendirme açısından yeterli olmayabilir. Bu açıdan işçi sendikalarına -ki, mahiyetlerinde binlerce kişinin de çalıştığını göz önünde tutarsak ortak bir platformda, ortak bir kararda bulunabilmeleri zaman gerektirdiği için- otuz günlük süre verilmesinin daha yerinde olacağını düşünmekteyiz.
Ve son olarak, bu yasa, her şeyden önce, 12 Eylül ürünü olan bir yasayı ortadan kaldırmaya niyetliyken, Türkiye'de öyle günler yaşıyoruz ki, insanların sendikalaşmadan uzaklaştırıldığı, hakeza eğer bir sendika etkisiz hâle getirilemediyse hemen bir yan sendika kurularak o sendikanın işlevsiz hâle getirildiği günler yaşıyoruz.
Bu anlamda, bu yasanın Türk emek hayatına çok büyük yarar getirmeyeceği düşüncesiyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aldan.